Rivayet olunur ki gürültüsüz patırtısız, yalın, sağlıklı yaşamında asrı devirdikten sonra üzerine 10-15 yıl daha ömür ilave etme şansına nail olan, görmüş geçirmiş yaşlı bir zat son demlerinde yatağında huzur içinde Azrail’i beklerken, gören gözlerle ve işiten kulaklarla kırgınlıkları gidermek ve herkesten helallik almak için cemaatin toplanmasını istemiş. Saygıyla etrafında toplanan eş-dost her fert hakkını helal ettikten sonra, cemaatten biri ihtiyarı söz ile oyalamak için, “Söyle hele ulu çınar, koca bir ömürde ne gördün, ne yaşadın?” diye sormuş. Torununun torununu, muhtemelen onun da torununu görecek kadar ömür tüketen yaşlı adam işaret parmağıyla pencereyi göstermiş ve güçlükle, “Şu pencerenin önünden bir atlı geçti” demiş.
Doksanlı yılların ilk yarısıydı; takım elbiseli, kravatlı, gri saçlı, gayet zinde, ışıl ışıl emekli bir zat AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi olmuştu. Çalışanlara göre daha fazla vakti olduğu için son derece prensipli bir şekilde neredeyse her akşam aynı saatlerde dernekte bulunuyor, ortamın derli toplu kalması için çabalıyordu. İlerleyen zamanda amatörlere iyi paspartunun nasıl yapılacağına dair, bizim de katıldığımız uygulamalı seminerler verdi.
Seneler geçti, yakından tanıdık ve dost olduk. Her zaman ‘Avni baba’ diye hitap ettik merhum Avni Karadoğan’a. Evinin balkonunu camla kapatıp küçük bir atölyeye çevirmişti. Orada paspartularını yapıyor, amatörlere paspartu yapmayı öğretiyor, ihtiyaç halinde sergiler için paspartu hazırlıyordu. Zaman geçtikçe dostluk bağları da güçlendi. Bayram günlerinde kendilerini ziyaret eder, kimi zaman kıymetli eşi Yıldız teyzeyle birlikte alıp eve getirir, sonra tekrar evlerine bırakırdık. Sadece biz de değildik sağlam dostluk geliştiren. Foto-graf ortamında başka insanlar da vardı, Karadoğan çiftiyle görüşen. Eminiz herkes bizim gibi iyilikle-güzellikle yâd ediyordur onları.
Heyhat, ‘pencerenin önünden bir atlı geçti’ misali, zaman su gibi akıp geçiyor ve bir bir yolcu ediyoruz yakın dostlarımızı. Yıllar yılları kovaladı; Yıldız teyze de, Avni baba da yok artık aramızda. Geride kalan ise birkaç foto-graf ve belleklerde muhafaza edilen anılar, o kadar.
FSK’daki (Fotograf Sanatı Kurumu) dostlarıyla da bağları güçlüydü. FSK’da yapılan hemen her etkinliği izlerdi. Takım elbise, kravat, fötr şapka ve baston Avni baba’da aristokrat bir hava oluştururdu. Hatırlıyoruz; Ankara’da (Kızılay’da) Milli Piyango İdaresinin sanat galerisinde açılan her sergiye gider, sergi broşürlerini alıp okur ve saklardı. Seksenli yaşlarında iken dahi aksatmadığı uzun yürüyüşlerinin yanında Ankara’daki sanat etkinliklerini kaçırmayışı ve tatlı mı tatlı Karadeniz şivesine çalan sohbetleri belleklerimizde hoş bir sadâ olarak kaldı.
Sevgiyle, saygıyla, özlemle yâd ediyoruz.
Tekin ERTUĞ
Tanıyıp sohbet etmek isterdim…
İyilikle, güzellikle yad edilebilmek. Ne kadar güzel bir duygu.
Biz şahsen tanıma fırsatı bulamadık belki ama, sizin değerli anılarınız ve övgülerinizle iyiliğinden, güzelliğinden emin olduk Avni baba’nın. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Yazınız için teşekkürlerimi sunarım Tekin hocam. Sağolun, varolun.
Avni Hocayı ve eşini tanıma şansım oldu Hatta bir fotoğrafımda desteklerini de almıştım. Arşivimde önemli bir yere sahip bu fotoğraf üzerinde tekrar düşünüp tam da yeni bir çalışma içine girdiğimde yazıyı okumam benim için çok büyük sürpriz oldu. Ruhları şad olsun. Her zaman sevgi, saygı ve özlemle anacağım. Böylesine değerli insanları unutturmadığınız için de ayrıca teşekkür ederim.