Daha

    Bir Fotoğraf, şehir hatları vapurundaki Çocuk ve Martılar

    Tüm hücrelerinde hissettiği o sonsuz huzurla Mısır çarşısına doğru yürürken elindeki bozukluklara şöyle bir baktı ve gülümsedi. Dönüşte martıların simit parası çıkmıştı! İçinden mırıldanmaya başladı:

    Beni mutlu edecek şey, senin paran değil.
    Sıyrıl bütün önyargılarından..
    Hoş geldin aslıma!
    İşte ben böyleyim.
    İşte ben böyleyim…

    -

    Sabah erken çıkmıştım evden. Sıcak bir gün olacağı daha o andan belliydi. Arabamı çalıştırdım, yola çıktım. Uzun yol için hazırladığım şarkı listesinde yer alan sıradaki şarkı, akşam yarım kaldığı yerden çalmaya başladı, Zaz – Je veux (istiyorum);

    Ritz Hotel’de bana bir süit verseler istemem,
    İstediğim Chanel’in mücevherleri de değil,
    Bana bir limuzin verseler neye yarar,
    Kurmaylığı teklif etseler, neye yarar?
    Neuchatel’de bir köşk, bana göre değil.
    Eyfel’i sunsalar neye yarar?
    Ben dolu dolu bir ruhu, aşkı ve sevinci istiyorum.
    Beni mutlu edecek şey, senin paran değil.
    Kalbimin üzerine uzanan bir el ile ölmek istiyorum.
    Haydi beraber olup özgürlüğümü ortaya çıkartalım.
    Sıyrıl bütün önyargılarından.. Hoş geldin aslıma!
    Senin görgü anlayışından gına geldi,
    Bunlar bana göre çok fazla uçuk.
    Ben yemeği ellerimle yerim, ben böyleyim.
    Ben yüksek sesle konuşurum ve açık sözlüyüm, kusura bakma.
    Haydi bu riyakarlığa bir son verelim, ben bu işte yokum.
    Kelime oyunlarından yoruldum.
    Bak bana, sana kızgın bile değilim.
    İşte ben böyleyim.
    İşte ben böyleyim…

    Güzel bir gün olacaktı, hissediyordum!

    Ataşehir, Kozyatağı, Göztepe Köprüsü… Acelem yoktu, sakin sakin sürüyordum. Hedefim Kadıköy’dü. Her geldiğimde yeni bir şeyini keşfediyordum Şehr-i İstanbul’un. Oysa 25 yıl yaşamıştım buralarda, çok yerini avucumun içi gibi bilirdim. Bu şehri terk ettikten sonra, her yeni gelişimde İzmir’e döndüğüm için kendime teşekkür etmiştim. Acaba bu sefer de aynısı olacak mıydı? İstanbul’un yaşaması mı, yoksa tatil için arada gelişleri mi güzeldi, karar veremedim.

    Kadıköy sahilde İsPark’a park ettim arabamı, fotoğraf çantamı omuzuna astım, Karaköy iskelesine doğru ilerledim. Bu benim en sevdiğim nostaljimdi; Kadıköy’den Şehir Hatları vapuruna binmek, Sirkeci’de inmek, Eminönü, Mısır Çarşısı, Tahtakale, Bab-ı Ali yokuşundan Sultanahmet. Ardından her defasında farklı sokaklardan Karaköy’e yürümek, balık ekmek, sonrasında Güllüoğlu’nda fıstıklı baklava eşliğinde havuç dilimi ziyafeti ve şehir hatları ile tekrar Kadıköy’e dönüş. Bazen Karaköy’de balık ekmeği pas geçip, Kadıköy’de kokoreç ve midye tava tercih ettiğim olurdu. Bu arada bolca fotoğraf elbette. İstanbul beni hiç üzmemişti, hep en güzel fotoğraflarını veriyordu bana.  

    Bir Fotoğraf, şehir hatları vapurundaki Çocuk ve Martılar

    İskeleye geldiğimde Karaköy vapuru uzaklardan seyirtmişti. Demek ki 10-15 dakikam vardı. Her zaman yaptığım gibi, mis kokan Kadıköy simidinden aldım iki tane. Biri kendime, diğeri martılara. Turnikelerden geçtim, boş banklardan birine oturdum. O sırada cep telefonuma bir mesaj düştü. Mesaj uzaklardaki kuzenimdendi. Babasının eski fotoğraflarını karıştırırken benim bir fotoğrafımı bulmuş, cep telefonuyla çekip bana göndermişti. Uzun uzun baktım fotoğrafa, daldım gittim. Cevap yazacak oldum, elim varmadı! Gözlerim buğulanmıştı…

    Vapurun yanaştığını, içerideki yolcuların hareketinden anlamıştım. Yerimden kalktım, vapura doğru yürüdüm. Aklım hala telefondaki fotoğraftaydı. İskele ile vapuru birleştiren tahta rampadan vapura bindim. Her zamanki gibi en üst katın arka tarafındaki açık alana çıktım ve uzun bankların en ucuna, denize en yakın yerine oturmak istedim. Bankın üzerinde az önce inen yolcuların bıraktıkları boş meşrubat kutularını ve çöp poşetlerini aldım birkaç metre ötedeki “boş çöp kutusuna” attım ve oturdum. Fotoğraf makinemi çıkardım, birkaç ısınma pozu çektim. Vapur yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Tam karşıma, elinden tuttuğu 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğuyla genç bir anne oturdu. Eski fakat çok temiz giyimleri yaşam mücadelelerinin önemli ipuçlarını veriyordu; kanaatkar ve ailesine düşkün genç bir anne ve oğlu. Çocuğun hafif uzun, dalgalı, tertemiz ve özenle taranmış saçları hafif rüzgarda uçuşurken, iri açık kahverengi gözleri kucağımdaki kameraya kilitlendi, Nikon D850 ve 70-200mm objektif! Çocuk kameradan arada sırada gözünü ayırıp bana bakıyordu. “Acaba ne düşünüyor” dedim içimden çocuğa gülümseyerek. Çocuk bu ilgiden utanarak annesinin mantosunun altına gizlenmeye çalışıyordu. Annesi, çocuğun rüzgardan dağılan saçlarını elleriyle düzeltiyor, arada yanağını okşamayı da ihmal etmiyordu.

    Bir fotograf, şehir hatlarındaki çocuk ve martılar

    Vapur hareket etmişti, Kadıköy rıhtımdan ayrılıp biraz açığa geldiğinde, aldığım simitlerden birinden bir parça koparıp ısırdım. Çocuğun bakışlarının bu kez elimdeki simide kaydığını farkettim. Bir parça daha koparıp ona uzattım, “Simit ister misin?” Çocuk utangaç tavrını sürdürerek annesine baktı. Bakışlarındaki “Alabilir miyim” sorusu öylesine netti ki! Annesi “olur” anlamında başını çocuğa doğru salladıktan sonra bana döndü “Teşekkür ederiz“. Çocuk simiti alıp hemen bir ısırık aldı. 

    Ben, ikinci simitten büyükçe bir parça kopardım, sonra küçük küçük parçalara bölüp vapurun etrafını sarmış martılara atmaya başladım. Bu ziyafetten haberdar diğer martılar çoğalarak an’ın tadını çıkarmaya başlamışlardı. Çocuğa döndüm “sen de atmak ister misin?” Çocuk elindeki simidi göğsüne doğru sıkıca bastırdı. Anlamıştı, çünkü soru yanlıştı. Martıların simidinden bir parça koparıp “bunları atmak ister misin?” diyerek soruyu tekrarladım. Şimdi olmuştu. Gülüşüyle, biraz önce sıkıntıdan pembeleşmiş yanaklarının her iki yanındaki gamzeler daha da belirginleşen çocuk hemen yerinden kalktı ve o da martı ziyafetine katıldı. Martılar yemeklerini daha havadayken her kaptığında annesine dönüp gösteriyordu “Anneee gördün mü?” Bankın üzerine dizilmiş küçük simit parçalarını teker teker alıp martıları sevindirirken, arada kendi simidinden de ısırık almayı ihmal etmiyordu. Elindeki parçaları çok uzağa atamadığından bazen martılar çok yakınına kadar geldiğinde korkuyor, annesine doğru kaçıyor, sonra aldığı zevk ağır basıyor tekrar devam ediyordu. Çocuk, simitler bittiğinde annesinin yanına tekrar oturdu;

    Anneee nasıl yedirdim kuşlara, gördün mü?
    Gördüm!
    Anne, yine o oyuncakçıya gidelim mi?
    – Oradan geçeceğiz zaten.
    – Ama ben o yerde takla atan arabaya bakmak istiyorum.
    – Tamam bakarsın.
    – Anneee bizim çok paramız olunca alır mıyız ondan.
    – Şşşşş, böyle şeyler konuşulmaz, ben sana ne demiştim?
    – Tamam!

    Bir Fotoğraf, şehir hatları vapourundaki Çocuk ve Martılar

    “Tamam” sözünden sonra çocuğun boynunu büküp başını annesinin göğsüne dayaması, beni alıp yine çok eskilere götürmeye yetmişti. Acaba dedim içinden, çocuğun sözünü ettiği yer tahmin ettiğim yer miydi; Sirkeci iskeleden, Yeni Cami meydana çıkan alt geçit? Oradan her geçişimde böyle oyuncaklar gözüme çarpardı. Bir ipe asılı, havada daireler çizerek kanat çırpan kuşlar, yerde bir yere çarptığında takla atan ama her defasında dört tekerleği üzerine düşen arabalar, daha neler neler… “İnşallah öyledir” diye dua ettim içimden. Vapur uğradığı Karaköy’den Sirkeci’ye doğru kalkmıştı, umutlandım. Kalabalığa kalmamak için hemen yerimden kalktım, iniş kapısına doğru ilerledim. Sirkeci iskeleye yanaştığında vapurdan indim ve uzak bir yerden onları beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra işte görünmüşlerdi. Ve evet, tahmin ettiğim gibi o alt geçide doğru ilerliyorlardı. Hızlandım ve alt geçidin merdivenlerini hızlıca indim. Üç dört dükkan sonra çocuğun sözünü ettiği arabalar yerde hareket ediyorlardı. Merdiveni gözlemeye başladım. Merdivenin başında göründüler, geliyorlardı. Yanımda duran satıcı esnafın kulağına bir şeyler söyledim. Esnaf, önce şaşkın bir bakışın ardından “tamam” dercesine kafasını salladı. Görünmemeye ve dikkat çekmemeye çalışıyordum, aynı zamanda endişeli gözlerle nasıl olacak diye olanları takip ediyordum.

    Çocuk takla atan arabaları uzaktan gördüğünde annesinin elini çekiştirerek dükkanın önüne kadar sürükledi. Kadın yanına geldiğinde esnaf her zamankinden farklı olarak daha kısık bir sesle bağırmaya başlamıştı, “Haydi çocuklarınızı sevindirin, siftahı yapandan sondaki sıfırı almıyoruz, kaçırmayın bu fırsatı, yirmibeş yerine ilk alana ikibuçuk lira, haydi abla kaçırma fırsatı, ilk sen alırsan ikibuçuk lira“.

    Boşuna burada esnaf olmamış diye geçirdim içimden, bu kadar mı pratik çözüm bulunabilir? Kadın birkaç kez sordu fiyatını, yanlış anlamadığını anlayınca yüzündeki gülümsemeyle cüzdanından üç tane elli kuruş, bir tane bir lira çıkarıp uzattı. Ben, çocuğa kilitlenmiştim. Çocuk annesinin bacaklarına sarılmıştı “Alıyor muyuz anne?” Evet cevabını aldığındaki çocuğun olduğu yerde sevinçten zıplamaya başlaması, çocuk sevinmesi diye bir şeyin varlığını derinlerimde tekrar hatırlamıştı işte bana. Esnaf, kutusundaki yeni oyuncağını çocuğun eline tutuşturdu. Anne ve oğlu oradan uzaklaşırken, cebimden çıkardığım yirmibeş lirayı esnafa uzattım. Kelimeler düğümlenen boğazımdan zor çıkmıştı “Teşekkür ederim dostum“. Esnaf da karşılığında elindeki ikibuçuk lira bozukluğu bana uzattı. Aldım ve oradan ayrıldım.

    Bir Fotoğraf, şehir hatları vapurundaki Çocuk ve Martılar

    Yeni Cami meydana çıktığımda boş gördüğüm bir banka oturdum. Telefonumu çıkardım. Kuzenimin gönderdiği, beş yaşlarımdaki, tek katlı ve tek odalı evimizin bahçesinde tulumbadan su çeken dalgalı sarı saçlı, kahverengi gözlü çocuğun fotoğrafına bir daha baktım ve mırıldandım; “Nerdeeen, nereye!”

    Kalktım. Tüm hücrelerimde hissettiğim o sonsuz huzurla Mısır çarşısına doğru yürürken elimdeki bozukluklara şöyle bir baktım ve gülümsedim; dönüşte martıların simit parası çıkmıştı!

    İçimden mırıldanmaya başladım:

    Beni mutlu edecek şey, senin paran değil.
    Kalbimin üzerine uzanan bir el ile ölmek istiyorum.
    Haydi beraber olup özgürlüğümü ortaya çıkartalım.
    Sıyrıl bütün önyargılarından.. Hoş geldin aslıma!
    İşte ben böyleyim.
    İşte ben böyleyim…

    “İSTANBUL’UN, ARADA TATİLE GELMESİ DAHA GÜZEL” DİYE GEÇİRDİM İÇİMDEN…

    İstanbul’dan …

    • Bir Fotoğraf, şehir hatları vapourundaki Çocuk ve Martılar
    • Bir Fotoğraf, şehir hatları vapourundaki Çocuk ve Martılar
    • Bir Fotoğraf, Şehir Hatlarındaki Çocuk ve Martılar
    • Bir Fotoğraf Çekim Süreci ve Metodolojisi
    • Arthenos | Güzel fotoğraf çekmek, fotoğrafa hazırlığı, yanımıza almamız gerekenler, ideal çekim süreci, seyahati planlamak

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    101 yıl sonra CUMHURİYET

    "Kanunu Esasi Encümeni, Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadilâtına dair lâyihanın müstacelen ve derhal müzakeresini teklif ediyor." "Kabul sesleri" üzerine, mazbata okundu. Teklif veçhile müzakere edildi. Nihayet, kanun, birçok hatiplerin. "Yaşasın Cumhuriyet!" sadalariyle alkışlanan hitabeleriyle kabul edildi.” 

    Anadolu Tanrıçaları

    Anadolu denildiğinde tarihi ve efsaneleri M.Ö. 9.600- 9.500 yıllarına Göbeklitepe, “tarihin sıfır noktası” diye taçlandırılan yerleşime kadar uzanır. Kim bilir, belki daha geçmişe de gidiyordur. Ayrıca Anadolu’muzun Ege kıyılarının her köşesi başlı başına ele alınacak Anadolu medeniyetlerinin tarihi, efsaneleri ile doludur.

    Doğal Seçim

    Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla geçiştiriyoruz.

    Her fotoğrafçının bir makro lensi olmalı, mevsim Sonbahar!

    Birçoğumuz sonbahar yapraklarını büyük manzara ihtişamı içinde fotoğraflamayı severiz, peki doğa ananın mucizesiyle muhteşem renklere bürünmüş bu yapraklar ve renklerle yakından ilgilenmek için zaman ayırmaya ne dersiniz? Ben öyle yaptım.

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    16 Yorum
    Beğenilenler
    En yeniler Eskiler
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster
    Neslihan
    Neslihan

    Sebahattin bey
    Yalnız teknik konularda değil böyle konularda da çok başarılı bir stiliniz olduğu gördük..Depremler nedeniyle içinden geçtiğimiz bu durumda çok dersler çıkarılacak bir yazı bu.. Hepimizin yapabileceği bir şeyin var olduğunu hatırlattınız bize…insanları kırmadan ve incitmeden herkes kendince yapabilecek çok şey bulabilir..
    Teşekkürler yüreğinize sağlık..

    Emre KARAYAZGAN
    Emre KARAYAZGAN

    Çok değerli Sebahattin hocam. Bu sefer yüreğinize sağlık. Neslihan hanımın yazdıklarına tamamen katılıyorum. Sizler gibi iyi insanlara her zaman ve her yerde ihtiyacımız var. Sayenizde içimizde az kalan umutlar tekrar yeşeriyor.

    Önder Köktürk

    Sebahattin bey, duygu yüklü bir yazı olmuş. elinice sağlık. yakında fotoğraflar sonrası edebi yazılar, üretimler görürsek şaşırmayacağım.

    Bilgin ÇETİNBİLEK
    Bilgin ÇETİNBİLEK

    Sayın Sebahattin Demir,
    Yaklaşık olarak 8-9 ay gibi kısa bir zaman önce amatör olarak fotoğraf çekme merakım başladı. Tesadüf sitenize ulaştım, epeydir takip ediyorum sizi yazmak bu güne kısmetmiş. Benim gibi yeni başlayan birisi için bilgi çok önemli ve değerli maalesef ki internette çok sağlıklı bilgiler bulamadım. Sizin siteniz benim fotoğraf konusundaki bilgi açlığımı gidermeye çok faydası oluyor. Fotoğrafçılık ile ilgileri bilgileri bu kadar ilgi ve alaka ile talip etmemde sizlerin faydası tartışılmaz .Hele abone olanlara mail olarak bildirim gelmesi harika oldu artık hiç bir şeyi kaçırmıyoruz. Kitap okumak gibi bağımlı oldum sitenize çok ama çok teşekkür ederim böyle bir site kurduğunuz ve bilgilerinizi okurlarınız ile paylaştığınız için kalın sağlıcakla selamlar.

    Serkan Kohl
    Serkan Kohl

    etkileyici yazi
    ince mesajlarla dolu
    tebrikler

    Öner BÜYÜKYILDIZ
    Öner BÜYÜKYILDIZ

    Yazının başından sonuna, sanki sessiz bir gölge gibi izledim sizi. Sanki yanınızdaymışımda, olup biten her şeye bizzat şahit olmuşum gibi canlandı gözümde yazdıklarınız. Bu kadar etkileyici olabilirdi ancak.
    Çok teşekkür ederiz Sebahattin bey, yüreğinize sağlık.

    Bu arada Elazığ depremi vesilesi ile herkese geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Maddi manevi kayıpları olanlara Rabbim yardım etsin. Bir daha böyle felaketler göstermesin. Amin.

    Selam ve saygılarımla…

    Hüseyin Başaoğlu
    Hüseyin Başaoğlu
    Makale Puanlama :
         

    Çok güzel hikaye. Fotoğrafta zaten iyisiniz. Edebiyatı da boş geçmeyin böyle kısa hikayelerinizi paylaşmaya devam edin derim. Tebrik ve teşekkürelr paylaştığınız için.

    M.Zeki Özgen
    M.Zeki Özgen

    Simit,martı ve çocuk öyküsü bana Kemalettin Tuğcu öykülerini anımsattı.Fotoğrafla da güzel kaynaştı.Elinize,zihninize sağlık.

    Makale yazarı

    Sebahattin Demir
    Sebahattin Demir
    Mühendis ama Tıp meraklısı. Seyahat etmeyi seven bir fotoğraf gönüllüsü. Okumayı, araştırmayı, sorgulamayı sever. İnsan ilişkilerine ve saygıya önem verir. Bildiklerini paylaşmaktan mutluluk duyar. "Bilmiyorum" demekten çekinmez. Türkçe yazım kurallarına uymayanlarla arası iyi değildir. Detay profil bilgisi için tıklayınız.

    MANŞET

    POPÜLER İÇERİKLER

    16
    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x