Daha

    Dadaizm Sanat Akımı ve Fotoğraf

    Dadaizm, "tümel bir başkaldırı olgusu, insanlığın, uygarlık adına parçalanışına isyan eden sanatçıların içinde yaşadıkları toplumsal düzene meydan okuması, dünyayı gülünçleştirmesi, kapitalist burjuva ve toplum ahlakı ve geleneklerine karşı çıkması" anlamına gelen bir akımıdır.

    -

    19.yüzyılın sonlarında sanat ve fotoğrafçılığın birbirleri üzerinde dikkate değer etkileri olduğu görülür. Gözle algıladığımız dünyanın olduğu gibi aktarıldığı resimlerden uzaklaşılmış, iki boyutlu resimler yapılmaya başlanmıştır. Böylece bu dönemde resmi meydana getiren boyanın niteliği, çerçevenin boyutu gibi öğeler, işlenen konu kadar önem kazandılar. 20.yüzyılın ilk yirmi yılında yer alan bütün modern akımlar, çok ayrıntılı ve gerçekçi düşünce yansıtılması fikrini ortadan kaldırmayı amaçladılar. Yerine iki boyutlu, kendine özgü kuralları olan yapıtlar ortaya çıkardılar. Dinamizm, Kübizm, Fütürizm, Dadaizm, Sürrealizm gibi akımlar içerisinde fotoğraf, çeşitli deneylerden ve denemelerden geçirilmiştir. Ressamlar ve fotoğrafçılar, ideolojik ve estetik düşüncelerle bağlı oldukları akımların kurallarına ve amaçlarına uygun yapıtlar üretiyorlardı.

    1839 yılında bir buluş olarak resmen kabul edilmesinden kısa bir süre sonra fotoğraf, hemen hemen bütün avangart sanat akımlarının sanatçıları tarafından çeşitli amaçlarla kullanılmış, çağdaş sanat akımlarının özelliklerine ve ideolojilerine uygun niteliklerle de ele alınmaya başlanmıştı. 20.yüzyılın başında kısa aralıklarla ortaya çıkan sanat akımları içinde fotoğraf, çeşitli biçimlerde ele alınıp, çeşitli sanatsal tekniklerle kendisine farklı yerler edinmiştir. Bu sanat akımlarından birisi Dadaizm’dir.

    1914 yılında başlayan I.Dünya Savaşı, kısa sürede tüm Avrupa’yı sarmıştı. Avrupa’daki tüm kentler bu savaşın içinde yakılıp yıkılmaktaydı. Ancak tek bir ülke vardı bu savaşa katılmayan, o da tarafsız durumda olan İsviçre. Savaşın en fazla hissedildiği Almanya ve Doğu Avrupa ülkelerinden birçok ressam, yazar, tiyatrocu, sinemacı ve çeşitli sanat çevrelerinden gelen kişiler için Zürih, bir toplanma yeri olmuştu. Zürih’te biraraya gelen farklı toplum ve sanat düşüncesine sahip bu sanatçılar, Alman aktör ve oyun yazarı Hugo Ball’ın “Cabaret Voltaire” de 1916’da kurduğu bu sanat akımı içerisinde yer aldılar.

    Bu akım, “tümel bir başkaldırı olgusu, insanlığın, uygarlık adına parçalanışına isyan eden sanatçıların içinde yaşadıkları toplumsal düzene meydan okuması, dünyayı gülünçleştirmesi, kapitalist burjuva ve toplum ahlakı ve geleneklerine karşı çıkması” anlamına sahip Dada akımıdır. Dada akımının kurucuları arasında, Romanyalı Şair Tristan Tzara, Kaiser ordusundan kaçak Alsas’lı Jean Arp, Alman şairi Richard Huelsenbeck ve Romanyalı ressam Marcel Janco gibi adlar yer almaktadır.

    Akımın adına ilişkin çeşitli ve çelişkili bilgiler vardır. Örneğin; Fransızca’daki “tahta at” sözcüğünden alındığı ve “dada” sözcüğünün ilk kez Zürih’te 8 Şubat 1916 günü “Terasse” kahvesinde Tristan Tzara’nın ağzından çıktığı ve dadacıların toplanma yeri olan “Cabaret Voltaire” de üç Alman sanatçı, Hugo Ball, Hans Arp, Richard Hulsenbeck ile Marcel Janco’nun yer aldığı bir toplantıda Romanyalı şair Tzara’nın “Larousse” sözlüğünden bir rastlantı sonucu bulunan “dada”yı ilan ettiği ve yine bu akımın 1915 yılında Raoul Hausmann tarafından ortaya konduğu belirtilmektedir.

    Dada hareketini başlatanların ilk kez toplandıklarını Norbert Lynton şöyle anlatmaktadır: “Dada hareketi içinde yer alan sanatçılar, “Cabaret Voltaire” adlı gece kulubündeki ilk programda biraraya gelerek “entellektüel” bir karışımı ortaya koydular. Programda Rus Balalayka Orkestrası, Voltaire’den, Frank Wedekind’den ve Ball’dan seçilmiş okuma parçaları, Rachmaninov ve Saint- Saens’ten şarkılar vardı. Duvarlarda çeşitli resimler asılıydı. Çoğu Arp’ın kolleksiyonundan alınan bu yapıtlar arasında, Picasso’nun bazı gravürleri, Arp ve Berlin’den gelen Arthur Segal gibi İsviçre’ye sığınan sanatçıların çalışmaları vardı. Programın bazı bölümlerinin ilerici niteliği İsviçreliler için aykırı olsa bile, öyle bir yaklaşım içinde fazla ürkütücü de sayılmazdı.”

    Dadaist sanat içinde uygulanan ve daha önceki fotomontajlardan farklı olarak ilk defa denenen yöntemler fotomontaj ve kolaj teknikleridir. Fotoğrafta ilk uygulanan fotomontajlarda genellikle basit bir biçimde birden fazla negatif bir araya getirilerek montaj yapılırken, dadaist sanat içinde hem birden fazla negatif kullanılıyor hem de çeşitli dergi, gazete, reklam afişleri ve atıklar gibi birçok yardımcı malzeme, kes-yapıştır yöntemiyle kullanılarak fotomontaj uygulanıyordu.

    1920’li yılların başında fotomontaj, Berlin dadacıları John Heartfield, George Grosz ve
    Raoul Hausmann’ın reklamlardan ve gazetelerden elde ettikleri, onları çeşitli biçimlerde orijinal olarak geliştirdikleri ve dadaist sanat içinde en çok kullanılan bir fotoğraf tekniğidir.

    Bu sanatçılar terim olarak ‘çalışmayı biraraya getirme-yapılandırma’ anlamında “fotomontaj” sözcüğünde birleşmişlerdir. Niyetleri “hayali” olanla çeşitli zamanlarda yaşanan “gerçek”leri biraraya getirmekti. Heartfield, Rus film yönetmenleri gibi kamerayla elde ettiği görüntüleri, öğretici sanatında hammadde olarak kullanarak, yanyana ve üstüste getirilen görüntüler, içeriklerinin gerçekliği yüzünden herhangi bir iletiyi büyük bir çarpıcılıkla aktarabiliyordu. John Heartfield’le başlayan bu tekniğe uluslararası dilde “fotomontaj” denmektedir. Bu yöntemde bir fotoğraftan kesilen parçalar, zemin olarak kullanılacak bir başka fotoğrafa yapıştırılır ve yeni bir fotoğraf görüntüsü elde edilir.

    Fotoğraf görüntülerinin bu şekilde yeniden düzenlenmesi tekniğine “fotomontaj” tekniği denir. Bu teknikte başka fotoğraflardan kesilen parçaları birleştirerek olağandışı nesneler ve görüntüler elde edilebilir. Fotomontaj, izleyicinin ilgisini çekmenin dışında, politik ve toplumsal değeri olan konularda güçlü tepkiler yaratmak için de kullanılabilir. Örneğin; Grosz ve Heartfield, Nazilere karşı çıkan, saldıran ve onları şok edici fotomontaj serileri üretmişlerdir. Fotomontaj tekniğini kendilerine özgü yeni bir dil olarak kullanan bu sanatçılar, birbirinden farklı fotoğrafları biraraya getirerek süreklilik gösteren bir imajla harmanlamışlardır. Heartfield, yaptığı fotomontajlarıyla Nazi Almanyası’nda tırmanan terörü kınarken bu alanın da örneklerini vermiştir.

    Almanya’da dadacılık, 1918-1923 yılları arasında bir çeşit muhalefet sanatı olarak ortaya çıkmıştır. Sanat ve fikir adamları dört yıllık korkunç bir dünya savaşının yarattığı toplumsal dengesizlikler altında ezilmişlerdi. 1918 yılının sonlarına doğru Avrupa’yı kasıp kavuran genel asayişsizlik ve heyecan dalgasında sanatçılar, Paris, Dresden, Münih, Berlin, Braslau, Hannover ve Hamburg’da çok iyi bir biçimde örgütlenmişlerdi. Bu örgütler ve yayın organları Avrupa’da kurulu düzenlere karşı büyük bir muhalefet politikası izliyordu. Burjuva beğenisine hizmet eden her türlü sanat anlayışına karşı başkaldırıyor, Avrupa’da uluslararası sergi ve gösteriler düzenleyerek, özledikleri yeni toplum düzenine, yeni insan tipine yararlı olabilecek, toplumsal bilinci kamçılayacak tüm avangartçı eğilimleri destekliyordu. Ressam ve sanatçıların çoğu, savaşa karşı oluşturulan uluslararası dayanışma içindeydiler.

    Dada’nın Hannover temsilcisi Kurt Schwitters (1887-1948), Dresden Akademisi’nde okumuş, bir süre Kandinsky’nin etkisinde kalmış, daha sonra da Dadacılara katılmıştı. Schwitters, 1920 yılında “Merz” sloganıyla bir dizi etkinlikler düzenlemiş ve aynı adla bir dergi çıkarmıştır. “Merz” deyimi, Kommerzbank adının dört harfinden oluşan, alaycı bir anlamla alınmıştır. Sanatçının dadaya uygun bir buluşudur. Resim yapıtları için “Merzbilder” adını kullanmıştır. Resim çalışmalarının yanında “yapıştırmaca” (kolaj) tekniğiyle ve atılmış otobüs biletleri, gazete parçaları, düğme, tahta, tel vb. gibi gelişigüzel bir araya gelen döküntü birçok artık malzemeyle tamamladığı dadacı yapıtlarına “Merzbau” adını vermiştir.

    Schwitters, “kolaj” ve “assemblage” (bir araya getirme, birleştirme; birbirinden ayrı nitelikteki birçok malzemenin bir araya getirilmesi işlemi) tekniklerini en abartmalı ölçüde uygulamıştır. Resmin nesneye dönüşmesi, kolaj sanatının gelişmesine elverişli bir ortam hazırlamıştı. Bu dönemde sanatçıların hemen hepsi (Hans Arp, Max Ernst, Man Ray gibi) kolaj tekniğini denemişlerdir. Ancak bu denemelerin en ilginç olanları Schwitters’in yapıtları sayılabilir.

    Dadanın Köln grubuna öncülük eden sanatçısı ise Max Ernst’tir. Kolaj yoluyla temelde rastlantısal ve tutarsız materyallerin yapı olarak akıcı ve taklit edilemez bir biçimde bir araya getirilmesinin, 20.yüzyıl sanatının öncü başarılarından biri olduğu yerleşmiş bir olgudur ve bu olgu Max Ernst’in yapıtının tamamına uyan bir terimdir. Parçalar, nesnelerin değişik bölümleri, birbirlerinden özgür ögeler halinde, diğer parça ve bölümlerle birleşmekte ve bir tür fantazya dünyası yaratmaktadır. Makine parçaları insan’laşmakta, insanlar bu mekanik uzam içerisinde katı maddelere dönüşüp devinebilmektedir. Yapıştırmaca (kolaj) tekniğinin ustaca uygulanmasıyla her yapıt kendi kurgusu içinde gizemli bir hava ya da bir tür garip yaratıklar evreni oluşturup büyülü bir bütünlüğe kavuşmaktadır. 

    Kolaj, Fotomontaj, Frotaj, Assemblaj tekniklerini kullanarak kendilerine özgü anarşist, var olan düzene ve otoriteye karşı çıkan, yapıtlarını siyasal bir anlatım dili olarak kullanan bu sanatçıların ideolojik yönleri şöyle tanımlanır: “Dadacılık yalnız, bireyin, kapitalist burjuva toplumunun ideolojik aygıtları kapsamına giren sanat, töre ve edebiyatına, onların değer sistemlerine başkaldırmakla yetinmeyip özgün bir sanat ve kültür felsefesini de beraberinde getirmiştir. Ancak bu felsefeleri, bir akım olarak kurulup dağıldığı 1915-1922 yılları arasında sürekli olarak kendi kendini yıkmaya yönelerek 1924 yılında kurulan Gerçeküstücülük ve daha sonraları “Yeni Dada” hareketleri içinden günümüzdeki uzantılarına dek yaşamsal özünü yitirmemiştir.”

    Norbert Lynton Modern Sanatın Öyküsü adlı kitabında dada hareketi için şunları söylemektedir: “Hugo Ball, Cabaret’de sundukları programı artık ‘hem soytarılık hem de ölüler için ayin’ olarak niteliyordu. O da, arkadaşları da Huelsenbeck gibi savaşı Almanya’nın düşünsel ve kültürel alandaki büyüklük özentisinin boşluğunu kanıtladığına inanıyorlardı. Fakat bu aynı zamanda kendini uygar sayan öbür ulusların çılgınlığını da yansıtıyordu. Cabaret, Batı uygarlığının tümüne karşı çıkmak amacıyla yaratılan yapıtlar ve düzenlenen sahne gösterileriyle bu dünya ile ilişkilerin açıkça ve korkusuzca koparıldığı bir eyleme dönüştü. Her türlü sanat, bu arada dünün öncü sanatı ve özellikle Ekspresyonizm savaş çarkının bir parçası olmakla suçlanıyordu. Sembolizm’e, Fütürizm’e ve Ekspresyonizm’e karşı kaleme alınan bildiriler, özel hedeflere yöneltilen saldırılardı. 1916 yazında bu grup, yaptıkları sanata ve amaçlarına Dada adını verdiler, büyük ahlakçı düşünür ve yergi yazarının adını bırakıp, bebek konuşmasının hecelerini benimsediler.”

    Dada’nın özellikle Almanya’da siyasal bir başkaldırı sanatı olmasında bu iletişim ve etkileşimin payı büyük olmuştu. Örneğin; Hausmann ve Huelsenbeck tarafından yayınlanan bir bildirgede dadanın istekleri şöyle dile getirilmiştir:

    1. Komünizm temeline dayalı yaratıcı güçlerden oluşacak uluslararası bir “devrimci dayanışma birliği” kurulması.
    2. İş kollarında makineleşmeye gidilerek otomasyonun sağlanması.
    3. Mülkiyetin kamulaştırılması.
    4. Yoğun bir dada propaganda kampanyasının başlatılması.
    5. Tüm yasa ve yönetmeliklerin “Dadacı Merkez Komitesi”nin onayına sunulmas

    Dada akımı birçok sanatçısının yapıtlarında kolaj ve fotomontaj tekniğini birer ideolojik mesaj haline getirerek kullanmasına karşın Avrupa’daki savaş ve savaş sonrası ortamın yarattığı bunalım içinde bir çılgınlık gibi görünmüş ve sanat tarihinde bir kargaşa ve anarşi olayı olarak nitelenerek kısa zamanda unutulmuştur. Bugünün gözüyle bakınca, dada hareketi bir anarşi eylemi olarak görülmemiştir. Kuşkusuz dada, pekçok şeyi yıkmak istiyordu. Fakat yıkıcılık, Endüstri Çağı’nda yeniden başlamanın temel koşuluydu. Geçmişle hesaplaşma ve gelenekleri tasfiye, Endüstri Çağı’nın çıkış noktasıydı. Dada bu temizlik hareketini halk kesimine indirmişti. Kısaca burjuva sınıfına karşıydı Dada. Savaş Dada’yı yaratmıştı. Dada da burjuva sınıfına karşı savaş açıyordu. Dada yıkıcılıktı! Dada anarşiydi! Herkes böyle görüyordu Dada’yı. Onlar da bunu seve seve benimsemişlerdi.

    KAYNAKLAR :

    Adem Genç, Dada, İzmir, 1983
    Adnan Turani, Sanat Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1993
    Adrian Henri, “Environments and Happenings” Thames and Hudson  Yay., Londra
    Bruce Altshuler, The Avant-Garde in Exhibition, New Art in the 20.th Century, Japan, 1994
    Kaya Özsezgin, “Plastik Sanatlarda Dada Akımı” Milliyet Sanat,5.12.1975, Sayı 161
    Nazan- Mazhar İpşiroğlu, Sanatta Devrim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991
    Nazif Topçuoğlu, İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor, Yani?, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1992
    Norbert Lynton, Modern Sanatın Öyküsü, Çev: Cevat Çapan Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982
    Özdemir İnce, “Dada Akımının Amacı ve Serüveni”, Milliyet Sanat Dergisi, Aralık 1975
    Tahsin Saraç, “Birinci Dada Bildirgesi”, Tercüme Dergisi, Ocak-Haziran 1960

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    Foto İntelijansiya

    Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni kitaplar vasıtasıyla paylaşılan tespitlerin, analizlerin, değerlendirme ve yorumların, düşüncelerin okuyucuyla buluşması sonucunda zenginleşir, gelişir ve güç kazanır. Fotograf dünyamıza küçük bir katkı daha sunabilmek amacıyla kaleme aldığımız metinlerin yer aldığı “Foto İntelijansiya” isimli kitap okuyucuyla buluşma sürecine girdi. Memnunuz. Memnuniyetimizi ifade edebilmek üzere, kitapta yer alan Sunuş metnini değerli fotografçı dostlarla paylaşmak isteriz. 

    Sezgin Güvel’den “Analog Öyküler”

    Fotograf yolculuğunu hafife alan yanılır.

    Gerek sanat bağlamında, gerekse belge bağlamında fotograf son derece ciddi bir olgudur.

    Kıymetli hekim dostumuz Prof.Dr. Sezgin Güvel’in fotografı hangi ölçüde ciddiye aldığı hem fotografik eyleminden, hem de zamana yayarak gerçekleştirdiği görsel kayıtları yazarlarla paylaşıp üzerine metin kaleme alınmasını sağlaması ve ortaya çıkan eseri basılı hale getirmesinden bellidir.

    Hayatın KinTsugi’si

    Zanaatkarlar ellerini bellerine dayarlar “bu yaptığımız burada kalmasın, bir ad verelim sürsün gitsin” derler. Böylece altın (Kin) ve birleştirmek (Tsugi) kelimelerini birleştirerek işin adı ‘Kintsugi’ dir” derler.

    Mehmet Uçar’dan “Leylekler” albümü

    Fotoğrafın belgesel alanına yatkın olan Uçar, çocukluğundan itibaren benimseyip içselleştirdiği iyilik, doğruluk halini, insan ve doğa üzerine yaptığı çalışmalarda gözle görülür şekilde ortaya koyar. Kendisini değil, başka insanları, diğer canlıları, bir bütün olarak doğayı önceleyen yaklaşıma sahip değilken, böyle sağlam belgesellere imza atmak olası değildir.

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    0 Yorum
    Beğenilenler
    En yeniler Eskiler
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster

    Makale yazarı

    Doç. Dr. A. Beyhan Özdemir
    Doç. Dr. A. Beyhan Özdemir
    1965 yılında Gaziantep’te doğdu. 1982-1986 yılları arasında Ankara Üniversitesi DTCF Macar Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. 1986’da girdiği Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi “Sinema-TV Fotoğraf” Bölümü’nden 1990 yılında mezun oldu. 1992’de DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Çağdaş Macar Sineması” konusundaki master teziyle Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1992 yılında TRT İzmir TV’sinde yardımcı yönetmen olarak çalıştı. DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’ndeki Doktora çalışmasını 1996 yılında tamamladı. Fotoğrafın ortaya çıkışı, bir sanat olarak değerlendirilmesi ve günümüzde fotoğrafa müdahalenin teknik, ideolojik ve estetik boyutlarının incelendiği doktora teziyle “Bilim Doktoru” ünvanı aldı. Bugüne kadar yurtiçinde ve yurtdışında 36 kişisel sergi açtı. Çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı, ulusal ve uluslararası toplantılarda konferanslar verdi. 60’tan fazla karma sergiye katıldı, dia gösterileri yaptı. 3 tanesi uluslararası olmak üzere toplam 20 ödül, çok sayıda sergileme aldı. Çeşitli fotoğraf yarışmalarında jüri üyelikleri yaptı. 40’a yakın ülke ve 300 civarında şehre fotoğraf yolculuğu yaptı. Gaziantep Fotoğraf Sanatı Derneği (GAFSAD) ve İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) üyesidir. 2017-2019 döneminde Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu (TFSF) Başkanlığı yaptı. Halen DEÜ GSF Fotoğraf Bölümü öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

    MANŞET

    POPÜLER İÇERİKLER

    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x