Herhalde bu algıyla ilgili olsa gerek. Her şeyin neredeyse -uzaktan bile- bir tuşa basarak hallolduğu dönemde yaşarken film kullanmak, geliştirici banyosunu hazırlamak, ortam şartlarını uygun nem ve sıcaklığa getirerek filmi banyo yapmak (nedense bir “banyo” kelimesini kullanırken İngilizcesi “development-geliştirmek” olarak daha uygun geliyor. Yazıda İngilizcesini kullansam özenti gibi algılanma tehlikesi var) çok kişinin ilgisini çekmeyebilir. Benim hala ilgimi çekiyor…
23 Nisan 2023 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda elimde yedek tuttuğum Kodak TMax 100 ile yine film kullanmak için kendime fırsat yarattım.
Manşette yer alan fotoğrafları 48 yıl arayla birbirine bağlayan değişmeyen iki duygu var: Çocukların bakışlarındaki saflık ve masumiyet. Onlar bizim geleceğimiz.
Film: Kodak TMax 100
Dijital makinalarda nasıl sensörlerin kontrasından, dinamik aralığından ve keskinliğinden bahsediyorsak aynı şey filmler için de geçerli. Aslında şöyle demek daha doğru: filmler için geçerli olan teknik özellikler dijital makinaların sensörleri için de geçerlidir.
Kullandığım filmler arasında Ilford FP4 (100 asa), HP5 (400 asa), Delta 100, Kentmere Pan 100 ve 400, Agfa APX 100 ve Kodak TMax 100 çeşitleri var. Benim ilk sırada favori filmim TMax 100, ikinci sırada APX 100 dür. Bu iki filmin keskinliği birbirine yakın olsa da Kodak daha iyi.. MTF eğrilerinde bunu görebiliyoruz:



Tabii fiyat olarak da böyle. Bir de filmlerin kimyasal yapılarının renklere olan hassasiyeti önemli. Yani buna rengin (dalga boyunun) film üzerinde etki kuvveti demek gerekir:



400 nm ışığın mavi etkisi, 500 nm yeşil etkisi ve 600 nm ve üzeri ışığın kırmızı etkisi demektir. Bu eğrilere bakarak iki filmin maviye daha hassas, 500 nm de Kodak’ın daha iyi olduğu ki bu yeşil renklerde daha fazla detay demektir, Kodak’ın 650 nm kadar daha düzgün olduğunu söyleyebiliriz.
Bazı butik üretilen filmler de var. Ancak bunların teknik detaylarını firmalar vermiyor ve fiyatları da oldukça yüksek.
Film geliştirici: Kodak D76
Hazır satılan bir geliştirici kullanmaktansa kimyasal maddeleri alıp hazırlamayı tercih ediyorum. Böylece formüllerde değişiklikler yapabiliyorum. Birkaç değişik formül denemem sonucunda 1940’lı yıllardan beri efsane olan D76 da karar kılmıştım. Fotoğrafçıyı üzmeyen bir formülü var. Aynen aspirin gibi her derde deva oluyor. Bu formülün eşdeğeri Ilford’da ID-11 diye geçiyor. Formülünü internette arattığınızda kolayca bulabileceğiniz için burada vermiyorum. Ancak bu formülü orijinalinden farklı olarak 5 gram boraks yerine 7 gram boraks (boraks gümüş bromür zerreciklerini sıklaştırarak keskinlik artmasını ve grenin küçülmesini sağlar) ve 0,5 gram potasyum bromür (filmde sis (şeffaf kısmın buğulanmış gibi olması) denilen şeyin oluşmasını önler. D76 da gerekli olmadığı söylense de ben kullanıyorum.
Geliştirme sürecinde oda sıcaklığını 200 C düşürüp kullanacağım her şeyi bu odada en az bir saat bekleterek malzemelerin ve filmin de 200 C olmasını sağlıyorum. Bu aynı zamanda nem oranını da %50 ler civarında tutuyor. Bu değerleri sürekli ölçüyorum. İşlemi ise Kodak TMax 100’ün teknik dokümanında anlatıldığı gibi uyguluyorum.
Sabitleme (fixer) işlemine geçmeden önce geliştiriciyi döküp filmin olduğu tankı yavaş akan duru su ile doldurup 3 dakika civarında bekliyorum. Bu da gri tonların biraz daha gelişmesine yardım ediyor.
Tarayıcı: Epson Perfection V800
Karanlık odam yok. Uzun bir süre önce tüm ekipmanı bir derneğe hediye etmiştim. Dolayısıyla baskı yapmıyorum. Bundan sonrası sayısal ortamda devam ediyor. Tarama işleminde film çeşidini seçebiliyorum. Başka birçok ayarlama yapma imkânı olmasına rağmen sadece parlaklık ve kontrastı otomatik ayarlayıp taramayı tercih ediyorum. Elde ettiğim sayısal fotoğraf yaklaşık olarak 24 megapikselden biraz daha büyük oluyor.
Fotoğraf makinası: Nikon F 100
Önceleri F 801 S, N90 S kullanırken 2019 yılı sonbaharında Japonya’dan getirttiğim F 100 kullanıyorum. Tercih ettiğim objektif Nikkor 35mm, F:1,8. Makine hakkında kısaca söyleyebileceğim Nikon’un dijital gövdeye geçmeden önce piyasaya sürdüğü F5 ve F6 nın yanında yer alıyor. Arkasından D 100 piyasaya çıkmıştır. Baktığınızda ilk anda dijital diye algılanması mümkün. Bir keresinde acele ile çıkarken dijital makinayı alıyorum diye bakmadan kapmışım. Fotoğraf çekmeye başlarken fark ettim. Bu kadar yani…
Son söz…
Film, özellikle Avrupa’da yaygın bir şekilde kullanılmaya devam ediyor ve kullanıcı sayısı giderek artıyor. Özellikle 6*6, 6*9 formatı tercih ediliyor. Bizde ise fiyat nedeniyle ne yazık ki rağbet görmüyor. Yakın çevremde ısrarlar film kullanan Mert Turan ve Soner Yaman var. Mert baskı da yapıyor.
Ancak film fiyatlarının bize göre çok artması umudumuzu kırıyor. İlginç bir şekilde Kodak TMax 100 fiyatı geçen sene ABD’de 5,96 USD iken bu sene 10,99 USD. Biz de ise 350 TL civarında. Bu film Avrupa da ithal olduğundan 11,43-13,60 EURO civarında satılıyor. Şimdilik. Yani durum bizim, özellikle benim için vahim.
Not: Yazıda yer alan fotoğraflarda sadece kontrast, parlaklık ve kadraj düzeltmesi yapıldı. Film üzerinde oluşan tozlar ve delikler (pin hole) Photoshop’un “Content Aware Fill” özelliği ile rötuşlandı.
Kaynaklar
- Negatif, Ansel Adams
- The Darkroom Cookbook, Steve Anchell
- Siyah-Beyaz Negatif, Ergün Turan
- Siyah-Beyaz Fotoğraf, Atilla Güngör, Ayhan Babacan, Aydemir Gökgöz
- Almanya’nın en bilinen analog fotoğraf dükkânı: https://www.fotoimpex.com/
Değerli hocam,
Yüreğinize sağlık. Yazınızı okurken fotoğrafa olan tutkum içimi kıpır kıpır etti. Kimyasalların kokusu burnumda belirdi. Sizden çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum. O büyülü havayı solumama dair verdiğiniz destek için tekrar teşekkür ederim. Maalesef analog fotoğraf ülkemizde değer görmüyor. Hızlı üretip hızlı tüketme gibi bir alışkanlığımız doğuyor. Umarım ilerleyen zamanlarda değeri daha çok bilinir ve bu büyülü sanata gönül vermiş insan sayısı artar. Emeklerinize sağlık. Saygılarımla..
Sevgili Mert,
Çok teşekkürler. Söylediklerinin hepsine katılıyorum. Yapabildiğimiz kadar Don Kişot olmaya devam edeceğiz.
Sevgi ve saygılarımla
Film banyo etmek/Analog film geliştirmek çok heyecan verici geliyor bana. Adeta sihir gibi.
Maliyetlerin artması ve günümüzde yerini dijitale bırakmış olması üzücü. Ama sayenizde bilgi sahibi oluyoruz.
Yazı için çok teşekkürler Okyar abim.
Ellerinize emeğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Sevgili Öner, film kullandığında fotoğraf ilk önce zihninde beliriyor. Bu nasıl bir çekeceğin fotoğraf çekeceğini önceden zihinde oluşturmanın bir sonraki adımı. Bu süreç heyecan ve meraklı bir bekleyiş dönemi. Dediğin gibi dijitalde bu duygular deklanşöre bastıktan sonra hemen ekrana bakmayla ne yazık ki kayboluyor. Üçüncü adım filmin banyodan çıkışını beklemek. Dördüncü adımı baskı yapmadığım için ben yaşamıyorum. Bu adımın duygularını Mert Turan’dan dinliyorum. Bembeyaz bir kağıdın üzerinde şekillerin belirginleşmeye başlamasını kırmızı ışık altında karanlık odada izlemek… Evet, film fotoğrafın sihirli olan dönemiydi…