Uzunca zamandır SLR ve DSLR kameralar kullanıyorum. Son yıllarda bunlara aynasız kameralar da eşlik etmeye başladı. DSLR gövdelerimde kullandığım tüm zum lenslerim Titreşim azaltma (VR) özellikli. Aynasız seçeneğim için satın aldığım Olympus OM-D E-M1 MII kameramın ise görüntü sabitleme özelliği gövdede mevcut. Bu yazımı yaklaşık bir yıl kadar önce kamera ve objektiflerim üzerinde çalışırken, kamera ve objektif stabilizasyon sistemleri arasındaki farklara değinmek için yazmaya karar vermiştim. Aradan geçen yaklaşık bir yıl kadar – teknolojik anlamda çok uzun sayılabilecek – süre içerisinde bu alanda da bir çok yenilik ve özellikler geldi. Ben de yazımı güncelleyip, bu yenilikleri ekleme kararı aldım.
Bu yazı, “stabilizasyon nedir” konusu değil, o konuya buradaki yazımda detaylıca yer vermiştim. Bildiğiniz gibi, Sony, Pentax, Olympus ve şimdi Canon, Nikon gibi kamera üreticileri, gövde içi görüntü sabitleme olarak da bilinen “kamera içi sabitleme” teknolojisi üzerinde ilerlerken, Nikon ve Canon hala “objektiflerde görüntü sabitlemesi” konusunda da büyük ilerlemeler kaydediyor. İki sistem arasındaki farklılıkları, her iki görüntü sabitleme teknolojisinin artılarını ve eksilerini anlatan bu makalenin faydalı olacağını düşündük.
Üreticilerin Elektronik Vizör teknolojisine sahip yenilikçi ürünlerinin sayısı arttıkça, “lenste görüntü sabitleme mi, sensörde görüntü sabitleme mi?” gibi sorular tekrar gündeme gelmeye başladı. Tarihsel olarak bakıldığında, kamera gövde içi sensör stabilizasyonunun en büyük dezavantajlarından biri, optik bir vizörü olan geleneksel bir DSLR fotoğraf makinesinde stabilizasyon değişikliklerinin görülemediği gerçeğiydi. Günümüzdeki çoğu aynasız kamera ve bazı SLR benzeri kameralar Elektronik vizör (EVF) özelliği sunduğundan bu eski argüman artık geçerli değil, çünkü sabitleme efektleri hem LCD ekranda hem de Elektronik vizörde görülebiliyor. Objektif üzerindeki sabitleme hala sensör sabitlemesine göre avantajlar sağlıyor mu yoksa gövde içi görüntü sabitleme öne mi geçti? Bu konuyu biraz daha ayrıntılı olarak inceleyelim.
Lens ve Sensör Görüntü Sabitlemenin Tarihçesi
Hem Nikon hem de Canon’un objektif görüntü sabitlemesi kullanmasının en büyük nedeni, geçmişte kamera içi sabitleme yönteminin filmli kameralara dahil edilmesinin çok pahalı olmasıydı, fotoğraf makinesinin gövdesinde bir sensörü hareket ettirmenin bir başka zorluğu ise 35 mm’lik bir film rulosunu taşımaya çalışmaktı. O zamanlarda Canon ve Nikon dijital kameralar kullanan fotoğrafçıların sayısı çok düşüktü, çoğunluk filmli makineler kullanıyordu. Dijital kameralar ilk çıktıklarında 30 Bin dolar gibi çok yüksek fiyatlara satılıyordu. Artı, çoğu fotoğrafçı dijital fotoğraf makinesine geçmekte çok isteksiz davrandılar. Bu nedenle, görüntü sabitlemenin özellikle vahşi yaşam ve spor fotoğrafçıları için tartışmasız gerekli olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmasına rağmen, büyük bir maliyet yükü eklemeden tek uygun yol, kamera gövdeleri yerine bu sistemi lenslere dahil etmekti.
Dijital kameralar daha işlevsel ve uygun fiyatlı hale geldiğinde, fotoğrafçılar dijital makinelere geçmeye başladılar. Daha sonra Sony tarafından satın alınan Konica Minolta, DiMAGE A1 fotoğraf makinesinde sensörde görüntü sabitleme sunan ilk şirket oldu, bunun ardından diğer şirketlerin sensör tabanlı görüntü sabitleme sistemini benimsemeleri vakit aldı. Kamera içi görüntü sabitleme, geleneksel lens görüntü sabitleme teknolojisine göre bir avantaj sağladı, çünkü gövde içi görüntü sabitleme sistemi herhangi eski film mercekleriyle bile çalışıyordu. Nikon ve Canon o sırada görüntü sabitleme konusunda öncü oldular, bu nedenle diğer üreticilerin eski objektiflerini yenilemeleri ve Nikon / Canon’a yetişmeleri çok fazla maliyetli olacaktı. Konica Minolta gibi üreticiler görüntü sabitleme sistemini kamera gövdesine dahil ederek en azından film ve dijital kamera / objektif pazarlarının hakimi Canon / Nikon devleriyle rekabet edebileceklerdi. Kamera içi görüntü sabitleme çok mantıklı olsa da, içinde barındırdığı tuzaklar da vardı. Geleneksel bir DSLR fotoğraf makinesinin çalışma şekli nedeniyle, ayna sensörü engellediğinden, sensörde görüntü sabitlemenin etkisi vizörden görülemiyordu.
Bunlara ek olarak, kamera içi görüntü sabitleme, uzun odak uzaklıklarındaki geniş kaymaları telafi etmek için gereken sensör hareketinin büyüklüğü nedeniyle uzun telefoto lensler ile o kadar iyi çalışmıyordu. Bu arada Nikon ve Canon lenslerini görüntü sabitleme ile güncellemeye devam ettiler; bu sayede yenilenmiş merceklerle daha fazla para kazanıyorlardı.
Görüntü Sabitleme / Titreşim Azaltma / Optik Sabitleme …
Daha önce bu terimlerin hepsini duymuş olabilirsiniz ve aralarında bir fark olup olmadığını merak etmişsinizdir. Adlandırma farklı olmakla birlikte, hepsi aynı şeyi ifade eder.
Canon: “Image Stabilization / IS” yani “Görüntü Sabitleme” diyor. Canon, bu teknolojiyi ve kavramı 1995 yılında piyasaya ilk süren firma.
Nikon: “Vibration Reduction- VR” yani “Titreşim Azaltma” diyor” Nikon, 2000 yılında piyasaya sürdüğü ilk VR lensi ile Canon’un çok fazla gerisinde kalmadı sayılır.
Sigma: “Optical Stabilization – OS” yani “Optik Sabitleme” diyor.
Tamron: “Vibration Compensation – VC” yani “Titreşim Telafisi” diyor.
Sony: “Optical Steady Shot” yani “Optik Sabit Çekim” diyor.
Diğer kamera markalarının görüntü sabitleme terminolojisi, yukarıdaki terimlerin türetlerinden oluşturulmuş olarak karşımıza çıkıyor.
Neden hepsi aynı terimleri kullanmıyorlar? Öncelikle markalaşma / pazarlama stratejileri nedeniyle kendilerini rekabetten sıyırmak için elbette. Neyse bu farklı bir konu ve bizim konumuz değil şu an. Ben “görüntü sabitleme” veya “stabilizasyon” terimleri ile devam edeceğim.
Lens Görüntü Sabitlemenin Avantaj ve Dezavantajları
Lens stabilizasyonunun geçmişini artık bildiğimize göre, şimdi bunun kamera gövde içi stabilizasyona kıyasla avantaj ve dezavantajlarına bakalım.

Lens stabilizasyonunun avantajları
- Optik olarak dengelenmiş mercekler daha etkilidir – Bu açıklamanın ardında açık örnekleri olan hiçbir bilimsel temel olmamasına rağmen (en azından benim bildiğim), Canon ve Nikon, görüntü sabitlemenin tek tek mercekler üzerinde ince ayarlanabileceğini iddia ediyorlar. Görüntü sabitleme teknolojisi genel kamera içi görüntü sabitlemeden daha etkilidir. Boyut, ağırlık ve odak uzaklığı gibi objektif özelliklerine dayanan görüntü sabitlemeyi ayarlamak, stabilizasyon için farklı seçenekler sunma avantajı sağlar. Örneğin, bazı stabilizasyon sistemleri, fotoğrafçının hareket eden bir arabadan veya bir tekneden çekim yaptığı durumlarda kullanılabilen “Aktif” moda sahiptir. Bazı yeni görüntü sabitleme uygulamaları hareket türünü algılayacak kadar akıllıdır ve objektif üçayak üzerine monte edildiğinde otomatik olarak görüntü sabitleme özelliğini etkinleştirebilir veya devre dışı bırakabilir. Her objektif kameranın belleğine programlanmadıkça kamera içi sabitleme ile böyle bir özelleştirme yapılması mümkün değildir.
- Lens görüntü sabitleme, uzun telefoto / süper telefoto lenslerde daha etkilidir – Temel argüman, uzun merceklerin kamera içi görüntü sabitlemeyle uyumlu olamayan daha büyük sensör hareketleri gerektirmesidir. Lens stabilizasyonu, uzun zoom lenslerde daha etkilidir. Uzun lensler çok daha geniş sensör hareketleri aralığına sahiptir.
- Lens görüntü sabitleme, düşük ışık koşullarında daha etkilidir – Lens stabilizasyonu, düşük ışıkta gövde içi stabilizasyondan daha iyi sonuç verir. Görüntü zaten objektiften dengelenmiş olduğundan, düşük ışıklı durumlarda kameranın pozlama ve AF ölçüm sensörleri daha doğru sonuçlar üretir.
Aşağıdaki listede olanlar da geçerliliklerini yitiren ya da daha az önemli diğer avantajlar:
- Görüntü sabitleme vizörde görülüyor – Bu, yalnızca DSLR gövdeleri birbirleriyle karşılaştırırken bir avantaj. Görüntü sabitleme aynasız kameralar ve Sony SLT (Tek Lens yarı saydam) kameralar gibi elektronik vizörlere sahip kameralar üzerinde de görülebilir.
- Daha küçük ve daha ucuz kamera gövdesi – Bu artık bir avantaj değil çünkü kamera içi gövdeye görüntü sabitleme sistemi dahil etme maliyeti oldukça düştü. Aslında, günümüzde diğer üreticilerden gelen görüntü sabitlemeli kameraların çoğu Nikon / Canon DSLR’lere kıyasla daha ucuzlar.
- Filmli kameralarla çalışır – Çoğu dijital fotoğrafçı buna muhtemelen “kimin umurunda” diyecektir. Nikon, yeni objektiflerin hepsinde diyafram halkasını ortadan kaldırıyor ve bu şekilde daha yeni VR objektiflerle kullanılabilen filmli kameraların sayısını da sınırlamış oluyor.
Şimdi lens stabilizasyonunun dezavantajlarından bahsedelim.
Lens stabilizasyonunun dezavantajları
- Kullanılabilirlik – Canon ve Nikon daha eski objektifleri güncellerken ve görüntü sabitleyici özelliği ile yeni objektifler çıkarırken, asal ve geniş açılı gibi birçok objektifin hala görüntü sabitleme sistemleri yok. Süper geniş açılı mercekler de dahil olmak üzere tüm merceklerde stabilizasyon sisteminin eklenmesi kesinlikle gerekli bence. Neyse ki Nikon, en sık kullandığım AF-S NIKKOR 16-35mm f/4G ED VR lensi görüntü sabitlemeli çıkardı.
- Daha Yüksek Maliyet – Görüntü sabitlemeli daha yeni mercekler, görüntü sabitleme olmayan lenslerden daha maliyetlidir.
- Görüntü Sabitleme bokehi bozabilir – Bunu okumak sizin için bir sürpriz olabilir, ancak doğrudur. Objektiften geçen ışık, stabilizasyon işlemi uygulandığında optik yolundan kaydırıldığından objektif, bokehi olumsuz yönde etkileyebilir. Çok az kullanıcı bunun farkındadır. Objektifinizi VR aktif kullanırken bunu aklınızda bulundurun derim.
- Yeni gelişmeler lenslerin de güncellenmesini gerektiriyor – Bunu Nikon VR ve VR II ile gördük. Nikon, VR teknolojisini geliştirdiğinde yeni objektiflerini VR II’nin en son sürümü ile güncellemeye başladı. Nikon 200-400mm f/4 gibi bazı objektifler eski modele kıyasla optik olarak özdeştirler, tek farkları VR yerine VR II sistemini kullanmaları.
- Görüntü sabitleme çalıştığında rahatsız edici tonda yüksek ses – Bundan sizin de şikayetçi olduğunuzdan eminim, bazı görüntü sabitlemeli lensler, sistem devreye girdiğinde sinir bozucu bir ses üretirler. Bu, kameralarda özellikle video çekimlerinde rahatsız edebilir.
- Ağırlık – Görüntü sabitlemeli lensler, stabilize edilmemiş muadillerinden daha ağırdır. Ancak bunu, alternatifi olan yanınızda taşımak zorunda olduğunuz bir üçayağın ağırlığı ve rahatsızlığıyla karşılaştırın.
Sensör Görüntü Sabitleme Avantaj ve Dezavantajları
Lens stabilizasyonuna kıyasla kamera içi sensör stabilizasyonunun avantaj ve dezavantajlarına geçelim.

Sensör stabilizasyonunun avantajları
- Tüm merceklerle çalışır – Bu özellik kamerada gövde içi sensör sabitlemenin en büyük avantajıdır. Eski ve üçüncü parti lensler de dahil olmak üzere herhangi bir lensi kullanabilirsiniz, gövde içi görüntü sabitleme işlemi hepsiyle çalışacaktır.
- Bir kerelik maliyet – Gövde içi görüntü sabitleme özelliği olan bir kamera satın alırsınız ve tüm mercekleriniz otomatik olarak görüntü sabitleme avantajından yararlanır.
- Kamera yükseltmesi & objektif yükseltmesi – Kamera içi görüntü sabitleme sisteminin daha yenisi, daha etkilisi çıktığında, tüm merceklerinizi yenilemek yerine yalnızca kameranızı yenilemeniz yeterlidir.
- Daha küçük, daha hafif ve ucuz mercekler – Merceklerin içinde görüntü sabitleme mekanizması gerekmediği için, genellikle daha küçük ve daha hafif üretmek daha ucuz olmasını sağlar.
- Daha az hassas mercekler – Merceklerin içinde hassas görüntü sabitleme sistemi olmadığından herhangi bir darbe alması halinde zarar görme ihtimali daha düşüktür.
- Bokeh üzerinde hiçbir olumsuz etkisi yoktur – Işık, optik yol boyunca herhangi bir kayma olmaksızın yol alır, bu nedenle bokeh etkilenmez.
- Video için daha uygun – Aynasız kameraların çoğu DSLR kameralara kıyasla video kaydında oldukça iyidirler ve bu kameralar, gövde içi görüntü sabitlemeleriyle övünüyorlar. Gövde içi stabilizasyon, “anti-roll features” özelliğini içerir. Başka bir deyişle, video çekimler sırasında ufuk çizgisini düzlemeye çalışır. Bu, lens görüntü sabitlemesinin sağladığı bir şey değildir.
- Sinir bozucu objektif sesi gelmez – Bazı optik olarak dengelenmiş objektifler rahatsız edici bir tonda ses üretirler. Görüntü sabitleme olmadığı için, mercekten duyacağınız tek ses otomatik odaklanma motoru sesidir. Bu, harici bir mikrofon olmadan video kaydetmek için bir avantajdır.
Sensör stabilizasyonunun dezavantajları
- Düşük ışık koşullarında daha az doğru pozlama ölçümü ve AF performansı – Mercekten çıkan görüntü stabilize olmadığı için, Faz Algılama sisteminde kamera ölçümü ve AF sensörleri aynı zamanda titrek bir görüntü alırlar. Bu nedenle, düşük ışıklı ortamlarda özellikle pozlama ölçüm ve AF performansı olumsuz olarak etkilenebilir.
- Uzun telefoto / süper telefoto lensler için çok etkili değildir – Mercek ne kadar uzun olursa, sensörün sarsıntıyı telafi etmesi için o kadar çok hareket etmesi gereklidir. Bu tür algılayıcı hareketleri için kamera gövdesi içindeki alan sınırlı olduğundan, bu tip lenslerde gövde içi görüntü sabitleme sistemi genellikle daha az etkilidir.
Lens stabilizasyonuna benzer şekilde, aşağıdaki dezavantajlar bence önemsizleşti, çünkü artık modern kameralar için geçerli değiller:
- Görüntü sabitleme vizörde görünmüyor – Bu, yalnızca DSLR’leri karşılaştırırken bir dezavantaj. Görüntü sabitleme aynasız kameralar gibi elektronik vizörlere sahip kameralar üzerinde görülebilir.
- Daha pahalı kamera gövdesi – Görüntü sabitlemeyi kamera gövdesine dahil etme maliyeti günümüzde oldukça küçüktür, bu yüzden artık bir dezavantaj değil. Aslında, günümüzde diğer üreticilerin gövde içi görüntü sabitlemeli kameraların çoğu gövdelerinde görüntü sabitleme özelliği sunmayan Nikon / Canon DSLR’lere kıyasla daha ucuzdur.
- Filmli kameralarda hiçbir görüntü sabitleme seçeneği yoktur – Bugün birçok fotoğrafçı için önemli değil, çünkü dijital çekim yapıyorlar.
Toparlamak gerekirse
Her bir görüntü sabitleme teknolojisinin tüm artılarını ve eksilerini inceledikten sonra, henüz birinin diğerinin yerini tam olarak alamayacağı açıktır. Bazı durumlarda kamera içi sabitleme diğer bir takım avantajlarına ek olarak tüm lensler ile birlikte çalıştığından tercih edilirken, uzun telefoto ve süper telefoto lenslerde pratik olarak kullanılamaması dezavantajı görmezden gelinemez. Fark büyük olmasa bile, elektronik vizörlerin ve aynasız fotoğraf makinelerinin, hızlı hareketli sporlar ve vahşi yaşam fotoğrafçılığı için çok etkili olduğu henüz kanıtlanmış değil.
İki sistem bir arada olamaz mı?
En iyi yaklaşım, iki stabilizasyon teknolojisini bir kamera sisteminde birleştirmek olacaktır. Görüntü sabitleme sistemi, spor ve yaban hayatı fotoğrafçıları için uzun odak uzaklı lenslere dahil edilmeli ve diğer tüm durumlar için kameralarda da kullanılabilmelidir. Fotoğraf makinesi yazılımı, kameraya stabilizasyonlu bir lensin takıldığını gördüğünde sensör stabilizasyonu ile birlikte senkronize çalışmasını sağlayabilir.
Örneğin; Olympus OM-D E-M1 MII aynasız makinemde bu model için geliştirilen sensör stabilizasyon mekanizması 5 eksende telafi yapar ve elde çekimlerde enstantane hızında 4 durak avantaj sağlar. Görüntü sabitleme özellikli yeni M.ZUIKO DIGITAL ED 12-100mm 1:4.0 IS Pro lens ile birlikte 6.5 durağa kadar telafi yapar. Dolayısıyla hem gövde içi ve hem de lens üzerinde bulunan stabilizasyon sistemini birlikte kullanabilen yeni bir teknolojidir.
Bu çığır açan görüntü sabitleme sistemi E-M1 Mark II’yi her türlü ışıkta elde video ve fotoğraf çekimi için ideal bir seçenek haline getiriyor. Ben, bu ekipmanım ile 1 saniye enstantane hızında elde çok temiz fotoğraflar çekebiliyorum!
İki sistemi tek ekipmanda birleştirmedeki bir diğer zorluk, mevcut lenslerdeki görüntü çemberinin, sensör stabilizasyonunu destekleyecek kadar büyük olup olmadığını değerlendirmek ve görebilmektir, çünkü sensör stabilizasyonu, merceklerinkinden daha büyük görüntü çemberine ihtiyaç duyar. Nikon Z Bayonete geçerek bunu aştı. Canon, özellikle R sistemlerinde çok etkileyici sonuçlar verdi.
Aynasız kameralar söz konusu olduğunda, kamera içi görüntü sabitleme bana kalırsa en iyi yol. Nikon bence Nikon 1 serisinde bu fırsatı yakalamıştı ama yapmadı. Aynasız elektronik vizör teknolojisi kullanıldığında, lens bazlı görüntü sabitleme artık çok fazla anlam ifade etmiyor. Buna karşın, aynasız kameraların kompakt ve hafif olması da gerekiyor. Objektif görüntü sabitleme, objektifin boyut ve ağırlığına olumsuz katkıda bulunuyor ve piyasadaki diğer aynasız sistemlere avantaj sağlıyor.
Özet
Yeni bir kamera alım sürecinde olsam, gövde içi görüntü sabitleme sisteminin varlığı kamera seçim kriterlerim içerisinde başlarda olurdu. Yani bu özellik benim için seçim yapmamı etkileyecek derecede önemli bir kriter artık.
Spor, aksiyon veya vahşi yaşam çekimleri yapan bir fotoğrafçı olsaydım, sanırım bir süre daha lenste stabilizasyonu olan bir ekipman tercih ederdim. Yukarıda da belirttiğim gibi telefoto ve super telefoto lenslerde gövde içi stabilizasyonda sıkıntılar henüz devam ediyor.
Astro fotoğrafçısı olsaydım, Astrotracer ve GPS’li gövde içi sensör stabilizasyonu özelliğiyle Pentax fotoğraf makinelerini tercih edebilirdim. Astrotracer, sensörü gök cisimlerini izlemek için hareket ettirir ve pozlamayı yıldız izleri olmadan uzun süre uzatabilir.
Görüntü sabitleme hakkında siz ne düşünüyorsunuz? Sensörde görüntü sabitlemeyi mi objektifte görüntü sabitlemeyi mi tercih edersiniz? Bu özellik sizin ekipman seçim kriterleriniz arasında hangi önemde? Bunları nedenleriyle birlikte aşağıdaki “Yorumlar” kısmında benimle paylaşır mısınız?
Işığınız bol olsun.
Çok teknik bir konu ancak bu kadar anlaşılır anlatılabilir. Üçüncü gövden Mİnolta Maxxum 5D idi ve gövdede IS vardı. Hatırladığım 1,5 ya da 2 stop avantaj sağlıyordu. Şimdi ise yazınızda da belirtiğiniz gibi 4 stop ve çok boyutlu (yönlü yani ilk tasarımlar yukarı-aşağı iken şimdi her yönde). Sony Minolta’yı satın alıp uyuyan Alpha serisine başladığında bu özelliği önemli bir pazarlama aracı olarak kullandı. Pratik tavsiye olarak eğer başlangıç seviyesi bir gövde kullanıyorsanız muhtemelen CCD nin mont edildiği mekanik sistem hiçbir zaman üst seviyedeki bir gövde kadar robut olmayacaktır. Bu da ister istemez perde hareketinde bile CCD nin sallanmasıdır. Bunu ikinci gövdem Canon 350D de acı bir şekilde yaşamıştım. 1/125 altına indiğimde bulanıklık kaçınılmazdı.
Evet Okyar bey çok doğru tespitler, teşekkürler.
Ben de mekanik perde var olduğu sürece gövde içi sensör görüntü sabitleme sistemlerinde bir sıkıntı nedeni olabileceğini düşünenlerdenim. Ama Elektronik shutter olarak da bilinen Elektronik ön perde bu sorunu ortadan kaldıracaktır. Fakat Elektronik Shutter’ın da kendi içinde bazı sıkıntıları var.
“Elektronik Ön Perde Deklanşörü” konulu bir yazımı tamamlamak üzereyim. O yazıda bu sıkıntıları örnekleriyle sunuyorum.
Selamlar.
Merhaba Sebahattin bey; lensten görüntü sabitlemenin avantajlarını okuyunca bunun tam tersinin dezavantaj olarak sensörden sabitlemede olduğunu anlıyoruz teorik olarak bakınca lensten olana göre pekte işe yaramaz bir sistem olarak düşünüyor insan! ama pratiğe gelince özellikle tele fotolarımı detaylı inceleyince ne kadar önemsiz olduğunu anlıyorum tabiiki uzun aralıklı teleler ve ışık gibi bazı özel şartlarda durumlar değişebilir kılı kırk yaran biri için iki farklı sisteminde birarada olması düşünülebilir lakin gördüğüm kadarıyla “kılı kırk yaranlar”dan bu sistemin kullanılmasına karşı olanlarda az değil tripod taşımayı tercih ederim diyen dostlarım var çoğu ustada sensörden olsun lensten olsun mecbur kalmadıkça bu sistemin kullanılmasını tavsiye etmiyorlar. benim için hiç farketmiyor m5 mark2 ile ciddi manada tatmin oluyorum. bilgiler için teşekkür ederim
Levent bey merhaba,
Benim de kullandığım Olympus OM-D E-M1 MII kameramda 5 aksis görüntü sabitleme var, bununla birlikte kullandığım M.Zuiko 12-100 f/4 Pro objektifimde de aynı sistem mevcut. İkisi birleşince Nikon D850’de 1/125 enstantanenin aldında elde çok temiz fotoğraf çekemeyen ben, Olympus ile 1 saniyede net fotoğraflar alabiliyorum.
Yalnız burada önemli bir detayı atlamayalım: bahsettiğim kameranın bir tanesi 20MP diğeri 46MP. Olympus gövdeye 46MP sensör koyulursa onda da temiz fotoğraflar almak zorlaşır. Kamera çözünürlüğü arttıkça çok çok küçük sarsıntılara hassasiyet artar.
Ben Nikon D850 kameram ile üçayak kullananlardanım. En temiz fotoğraflarım bunlardır. Teknoloji hızla gelişiyor. Gövde ve objektiflerde titreşim azaltmak sistemleri gelişmeye çok açık.
Saygılar.
Hocam verdiğiniz o önemli detayı baz aldığımızda gelecek modellerde bu makinelerin 20mp üzerine çıkmasını beklemek hayal oldu anlaşılan! Ama Olympus boş durmaz bu konu üzerinde çalışmaları olabilir yada umarımki vardır demeliyim 🙂 Dolaylı yoldan bile olsa 42mp imkanı verdiklerine göre en azından böyle bi ihtiyacın farkındalar
Doğru. Özellikle gövde içi görüntü sabitleme sistemlerinin gelişiminin önü çok açık. Yüksek çözünürlükte dahi başarılı sonuçlar alınacaktır. Yapay zeka ve akıllı algoritmalar da işin içine daha çok girdiğinde, buna rağmen netsiz ve kötü fotoğraf çekene sanırım bir daha kamera satmayacaklardır 🙂
Bir şeyi daha hatırlamakta fayda var: Ben Nikon D850 kameram ile titreşim engelleyici objektiflerimi kullanırken, elde çekimde bile her zaman VR aktif değildir. Örneğin 100mm’de çekim yapıyorsam enstantanem 1/125 ve üzeriyse VR özelliğini kapatıyorum. Çünkü faydadan fazla zarar verebilir görüntüye. Hele 1/500 ve üzeri VR kesin kapalıdır.
Saygılar.
Güzel bir makale yazmışsınız. Tebrikler.
Nispeten yeni bir teknolojinin artı değere dönüştürülme süreci…
Kullandığım makine markasında bu fark makine fiyatını bir misline yakın arttırmış durumda.
Fotoğrafın netlik sınırı, optik elemanlar zinciri, ışık – elektrik transduceri artı yazılım dizgesinin kalite ve uyumluluğu temelinde gelişiyor herhalde.
Tripod ve/veya taş gibi durabilen fotoğrafçı ihtiyacı yavaşça ortadan kalkacak mı kim bilir?
Kamera veya lensin darbe görmesi durumunda gövde sistemlerindeki sensörlerde sıkışmalar oluyor. Tamiri 500 dolar civarında. Objektifte buna dair bir şeye rastlamadım. Marka fark etmiyor.
Hareketli nesnelerin net fotoğraflanması işi daha bir süre sensör hassasiyeti, enstantane hızı, nesne takip-autofocus yazılımları ve ışık şiddetine bağımlı olacak gibi.
Lens veya gövdedeki görüntü sistemlerinin nesne hareketinden ziyade şimdilik fotoğrafçının ve/veya objektif – gövde kompleksinin hareketsizliğindeki sorunlara yönelik iyileştirme yönünde kullanılacağı kanaatindeyim. Sevgi ve saygılarla.
Soner bey,
Çok değerli katkılar bunlar, eksik olmayın.
Çözünürlük arttıkça, ne kadar taş gibi dursanız da bu bir anlam ifade etmemeye başladı. Dün Okyar bey ile konuşurken de belirttiğim gibi; eğer yüksek çözünürlüklü bir kameranız varsa, çok iyi bir üçayak setiniz de şart demiştim.
Özellikle yüksek çözünürlükte hareketli nesnelerin takibi konusunda en önemli etken sizin de bahsettiğiniz gibi ışık şiddetine bağlı, ama daha önemlisi kullanılan AF algılayıcıların ya da kamera sensörünün (aynasızlar için) ışığa olan hassasiyetine bağlı. Elimdeki Nikon D850 -4EV’ye kadar inebilmiş durumda, ki bu şu anda çok önemli bir gelişme. Üstelik bu -4EV merkezde bulunan 15 adet çapraz tipli algılayıcıların tümü niçin de geçerli. Bu ve bunun üzerinde hassasiyetler sağlandığında, yazılım tarafı çok daha kolay. Malum; ölçemediğiniz bir şeyi geliştiremezsiniz 🙂
Saygı benden.
Selamlar.
selam, çok ayrıntılı ve güzel açıklamışsınız eminim fotoğrafçılıkla ilgilenenler için kıymetli bilgiler içeriyor, eşimin yemekle ilgili youtube hesabı var, videoları ve fotoğrafları lg marka cep telefonuyla çekiyor, bir fotoğraf makinası almaya karar verdik, canon eos 800d ve 77d tavsiye edildi, sizin bir tavsiyeniz olur mu? gövde sabitleyici mi lens sabitleyici mi alsam bilemedim. cevabınızı bekliyorum iyi günler.
Murat bey merhaba,
Yarın sabah “Yemek Fotoğrafçılığına Giriş Rehberi” başlıklı bir yazımız yayınlanacak. Blogumuzda yarından itibaren Yemek Fotoğrafçılığı ile birçok yazı bulacaksınız. Yeni yazılarımızdan anında haberdar olmak istiyorsanız, siz ve/veya eşiniz blogumuza abone olabilirsiniz. Bunun için tek yapmanız gereken e-posta adresinizi girmek.
Dilerseniz yarınki yazımızı okuduktan sonra bu kararınızı tekrar konuşalım.
Saygılar.
merhabalar, “Yemek Fotoğrafçılığına Giriş Rehberi” başlıklı yazınızı okudum bayağı teknik bilgiler var eminim işime çok yarayacak, fotoğrafçılık konusunda ben ve eşim çok bilgili değiliz telefonla ne kadar çekebilirsek ışığı gölgeyi nasıl yakalarsak işte, bloğumuzun içeriği %98 videodan oluşuyor, sadece videonun başında ve sonunda 1-2 fotoğraf kullanıyoruz.alacağımız makine hem iyi video çekmeli hemde güzel fotoğraf, bilmem anlatabildim mi? Rica etsem bloğumdaki videolara ve fotoğraflara bakabilir misiniz? yorumunuzu merak ediyorum şimdiden teşekkürler. youtube=Ebruli Mutfağım, instg=@ebruli_mutfagim
Murat bey tekrar merhaba,
Hem Instagram hem de Youtube hesabınızı ziyaret ettim.
Yemek fotoğrafları, adı üzerinde; fotoğrafa bakarken elinizi uzatıp alıp ağzınıza atasınız gelir ya, işte o tip fotoğraflar. Işık, kompozisyon ve elbette çok iyi bir çekim kalitesi gerektiriyor. O yemeğin hangi yönü ortaya çıkarılacak, kadrajda onu destekleyici ne gibi unsurlar olacak çok önemli. Başka unsurlar rol çalmamalı. Göz direk ana unsura odaklanmalı vs vs.
Youtube ise bambaşka bir dünya. Bir kere fark yaratmak gerek. O kadar çok bu tarz kanal var ki. Sizi neden izlesinler, takip etsinler? Bu sorunun cevabını net bulmak ve vermek gerekiyor. Genellikle birden fazla kamera kullanılıyor. Görüntüler arasındaki geçişler ve zamanlamaları çok fark yaratıyor. Ve en önemlisi anlatımdaki akıcılık ve samimiyet tabi.
Sorunuza gelirsek; Ben olsam %98 video çekimi için DSLR kamera almazdım, bütçem varsa aynasız bir kamera, kısıtlı ise bir video kamera alırdım.
Yaptığınız çekimleri bir üçayak kullanarak yapabilirsiniz gibi görünüyor. En azından oynar başlıklı bir üçayak işinizi görür gibi. Tabi siz daha profesyonel çekim türleri düşünmüyorsanız. Öyle çok yüksek çözünürlüklü bir kamera olması da gerekmiyor.
Bunlar benim acizane görüşlerim.
Merhaba, değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim, görüş ve önerilerinize göre hareket edeceğim, ayrıca fotoğrafçılık konusunda sizden çok şey öğreneceğim den emin olabilirsiniz tekrar görüşmek üzre kolay gelsin…
Kararınız şimdiden hayırlı olsun. Umarım, isteğinize göre olur ve birçok takipçisi olan bir kanala sahip olursunuz. Böylece emekleriniz boşa gitmez.
Saygılar.
OM-D E-M1 MII Küçük bir sensör. Gimbal stabilizasyonu? Bence en iyisi olabilir