İlk Hikaye
Genç bir adam elinde kredi kartıyla şehrin en büyük fotoğrafçı mağazasına girdi. Öncesinde mağazanın vitrini önünde en az bir 15 dakikasını geçirmişti. İçeri girer girmez tüm rafları dikkatlice incelerken, dış görünüşünden oldukça deneyimli olduğu izlenimi uyandıran bir satış sorumlusu yanına geldi
“Size nasıl yardım edebilirim?”.
“Bir fotoğraf makinesi satın almak istiyorum” dedi genç adam. “Ben çocukken büyükbabamın bir makinesi vardı ve onun çektiği fotoğrafları ve hikayelerini onun sesinden dinleyerek izlemeyi çok severdim. Birçok dergide yayınlanmıştı fotoğrafları, hemen hemen tüm sergilerde yer alırdı onun kareleri. Bazen fotoğraf makinesini bana verirdi dikkatli olmamı tavsiye ederek. Onunla özenli bir şekilde oynardım, onun gibi olduğumu hayal eder, içinde film olmayan makinenin deklanşörüne defalarca basardım. Dedemi çok özlüyorum ve o kameraya ne oldu bilmiyorum. Belki de artık kendime bir fotoğraf makinesi almanın zamanı gelmiştir diye düşündüm. Belki ben de onun gibi usta bir fotoğrafçı olabilirim.”
Görevli arkasındaki değişik değişik fotoğraf makineleriyle dolu bir rafa doğru döndü ve birkaç saniye göz gezdirdikten sonra aralarından bir tanesini seçti: retro görünümlü paslanmaz çelikten şık bir DSLR kameraydı bu. “Bu çok satan bir model” dedi ve ekledi “belki de retro görünümü size büyükbabanızı hatırlatacaktır”.
Genç adam kamerayı eline aldı, şöyle bir tarttı; ağır ve aynı zamanda sağlam yapısı ile kaliteli görünüyordu. Markayı logosundan tanıdı, büyükbabasının kamerası ile aynı markaydı, gülümsedi. Fiyat etiketine baktı ve “ödediğimin karşılığını alırım” diye düşündü içinden. “Alıyorum” dedi satış sorumlusuna, “ayrıca iyi bir lens ve bir de hafıza kartı istiyorum”. Deneyimli satış sorumlusu lenslerin bulunduğu raftan bir tane lens ve bir tane hafıza kartı seçip kameranın yanına masanın üzerine koydu ve ödeme için onu kasaya yönlendirdi. Genç adam kasa kuyruğunda beklerken tezgahın en ucunda büyük bir masanın arkasında oturan yaşlı bir adamla göz göze geldi. Yaşlı adamın bir gözünde saatçi gözlüğü takılıydı ve elindeki oldukça eski görünen bir kamerayı tamir eder gibi bir havası vardı. Masanın üzerinde muntazam bir sırada dizilmiş kameradan sökülen iç aksamları gördüğünde anlamıştı bunu. “Bu yüzü bir yerden tanıyorum” diye içinden geçirirken sıranın kendisine geldiğini kasadaki görevlinin kendisine seslenmesiyle fark etti. Ödemeyi yaptı, satın aldığı ekipmanların bulunduğu paketi aldı ve yeni ekipmanlarıyla dışarı çıkarken, bir gün ünlü bir sanat merkezinde, fotoğraflarını izleyen sanatseverlere tıpkı büyükbabası gibi fotoğraflarının hikayesini anlatabileceğini hayal etmekten alamamıştı kendini.
Eve geldiğinde çocukların okuldan, eşinin işten gelmesine baya bir zaman vardı. Ekipmanları paketinden çıkardı, hepsinin kutularını sırayla ve büyük bir özenle açtı, ilk olarak bataryayı şarja koydu. Arkasından lensi ve hafıza kartını kameraya taktı ve internetten indirdiği kullanım kitapçığını incelemeye ve Youtube videolarını izlemeye koyuldu. Bu sırada gözü devamlı şarj cihazındaydı, pilin dolması demek bu kadar uzun sürüyordu. Bir süre sonra şarj cihazındaki yeşil ışığı görür görmez pili kameraya taktı ve evlerinin bahçesinde aldı soluğu. Hava kararana kadar yüzlerce fotoğraf çekti.
Çocuklarının ve eşinin gelme saati yaklaşmıştı. Tüm ekipmanı çalışma odasına topladı. Onlara sürpriz yapmaya karar vermişti. Önce çocukları geldi, arkasından eşi varmıştı eve. “Size bir sürprizim var” diyerek herkesi çalışma odasına davet etti. Onlara yeni aldığı kamerasını tanıttı, ardından bilgisayarına aktardığı az önce çekmiş olduğu fotoğrafları gösterdi tek tek büyük bir heyecanla. Çocuklar ilk birkaç fotoğrafa baktıktan sonra, ödevlerinin olduğunu söyleyip üst kattaki odalarına gitmek için izin istediklerinde ilk şokunu yaşıyordu. Bir umutla eşine “sen nasıl buldun fotoğraflarımı?” diye sorduğunda eşinin kaçamak bakışları eşliğinde “Eeee güzel… güzel olmuş” sözlerinin dilinin ucuyla çıktığını fark etti ve buna üzüldüğünü gören karısının “sadece biraz pratiğe ihtiyacın var aşkım” diyerek gönlünü almaya çalışması kaçmamıştı gözünden. Eşi doğru söylemişti; çok fazla pratik yapmalıydı. Evet evet, tek eksiği buydu.
Öyle de yaptı; o hafta işinden kalan zamanlarda saatlerce, fotoğraf ustalarının fotoğraflarını izledi ve bolca pratik yaptı. Çevrimiçi fotoğraf gruplarına üye oldu. Oradaki ustalar, dünyanın her yerindeki fotoğrafçılarla iletişim halindeydiler, çektikleri fotoğrafları paylaşıyor ve en iyi fotoğrafın nasıl çekileceğine dair ipuçları veriyorlardı. Aksesuarlar da dahil olmak üzere bu konuda bildiğinden daha fazlasının olduğunu anladı ve heyecanı daha da arttı. Bir sonraki hafta sonu fotoğraf mağazasını tekrar ziyaret etti ve bir ND filtre seti ile bir polarize filtre satın aldı.
Genç adam zamanla kamerasını kullanma konusunda ustalaştı. Artık doğru pozlama, alan derinliği ve ışığın kullanımı konularında giderek daha fazla şeyler biliyordu. Ama yine de bir şeyler eksikti. Bu ilerlemesinden memnun olmadığından fotoğraf mağazasına tekrar geri döndü, artık seçimlerinde neyi neden istediğinin çok daha fazla farkındaydı ve mağazadaki en yüksek çözünürlüklü ve en kaliteli kamerayı satın aldı. Kısa süre sonra internetteki ilan sitelerinde buradaki ustaların satışa çıkardığı efsane lenslere takıntılı hale gelip onları satın almaya başladı. Fotoğraflarını en üst düzeye çıkaracak şeyin onlar olacağına inanıyordu… işte sorun da buradaydı. Neyin eksik olduğunu tam olarak bilmiyordu ve iyi bir fotoğrafçı olma hayalleri pek hızlı ilerlemiyormuş gibi görünüyordu.
Fotoğraf mağazasına yaptığı geziler haftalık bir hac yolculuğuna dönüşmüştü ve mağazadaki çalışanlar artık ona adıyla hitap ediyorlardı. İçeri girdiğinde “Selam Berke!” diyarlardı “Bu hafta ne arıyorsun?”.
O da her seferinde “Hiçbir fikrim yok” diye yanıtlıyordu.
“En iyi fotoğrafları çekebilecek her şeye sahibim. Ve her kamerayı ve ekipmanı gözüm kapalı kullanabiliyorum. Denemediğim çekim tekniği, gitmediğim yer kalmadı. Ama bir şeyler eksik.”
Bunları söylerken tezgahın en ucunda Ara Güler’in yaşlı haline esrarengiz bir şekilde benzeyen yaşlı adamla yine göz göze geldi. Berke onu daha önce de görmüştü ama pek dikkate almamıştı. “Ne tarz fotoğraflar çekiyorsun?” diye seslendi genç adama. Onun bir şeyle yüzleşmesini istiyordu.
“Anlamadım!” dedi genç adam. “Ne tarz fotoğraflar çekiyorum? Her şeyi çekiyorum. Eline bir fotoğraf makinesi aldıklarında insanlar ne çekiyorsa ben de onları çekiyorum. Büyükbabamın bir kamerası vardı, ben de hep öyle bir kameraya sahip olmak istemiştim. Artık en iyisine sahibim ve fotoğraf çekiyorum.”
“Ama ne tarz ve ne için?” diye tekrar etti yaşlı adam sesindeki baskıyı ve vurguyu arttırarak. “Kendine özgü bir tarzın olmalı. Eğer kendi tarzının ne olduğunu bilmiyorsan ve o fotoğrafları ne için çektiğin hakkında bir fikrin yoksa, en iyi fotoğrafları nasıl çekeceğini nereden biliyorsun?”.
Genç adam az önce raflardan seçmiş olduğu ve her yenisi çıktığında satın aldığı elindeki aylık fotoğraf dergilerini tezgâhın üzerine koydu ve yaşlı adamın masasının önündeki eski iskemleye oturdu. “Bunu daha önce düşünmemiştim. Fotoğraf çekmeyi seviyorum”.
“Kendin bile fotoğraflarını beğenmiyorsun, başkaları neden beğensin?”
“Pardon?”
“Dinle, kamera ve lens koleksiyoneri olmak senin bileceğin iş, bunun yanlış bir tarafı yok. Yıllar boyunca bunların yüzlercesi geçti elimden, hatta ben de bir ara biriktirdim. Ama bununla fotoğrafçı olmak arasında bir fark var. Bir fotoğrafın anlatacak birçok şeyi var. Fotoğrafçı, fotoğrafı izleyiciye göz yoluyla, kalbe bağlar. Ne kadar kaliteli ve pahalı olursa olsun bir kamera fotoğrafçı olmadan bunu yapamaz.”
“Bunu hiç böyle düşünmemiştim” diye cevapladı genç adam. Yaşlı adam devam etti,
“Bir fotoğrafta, an’ın o zamanki durumu kaydetmekten daha fazlası var. Bir kare senden izler taşımalı, izleyici bunu önemsemeli. Bir hikaye anlatmalı ya da bir tür duygu hissettirmeli, bu yüzden bazı fotoğrafların sözlerle anlatılması zordur çünkü dinleyicilerinizin boğazlarının düğümlenmesine neden olur. Bir fotoğraf bir görüntüden ya da iyi bir çerçeveden daha fazlasıdır. Neden fotoğraf çekmek istiyorsun? Gerçekten hatırladığın büyükbabanın fotoğraf makinesi miydi, yoksa onun karelerini izlerken hissettiklerin miydi?”
“İzlerken hissettiklerim ve elbette o kareleri anlatırkenki sesiydi. Hala duyabiliyorum. Bana, fotoğraflarını anlatırken sesindeki yumuşaklığı, sanki odadaki tek kişi benmişim gibi gözlerindeki o bakışı, izleyen ve dinleyen herkesin gözlerindeki o bakışı hala hatırlayabiliyorum. Tüm bunlarda bir sihir vardı.”
“Ve sen sihrin makinede olduğunu mu düşünüyorsun?”
Genç adam dudaklarını büzdü ve gözlerini kapattı. “Hayır! Ama çocukluğumda kamera hep bunun bir parçasıymış gibi görünürdü bana”.
“Sihir büyükbabandaydı. Takip etmen gereken şey de bu: onun ne için fotoğraf çektiği, kim olduğu ve neyi sevdiği. Bunlar, fotoğraf çekerken size kendisinden bir parçayı açığa vurma şekliydi onun. Fotoğraf çekmek onun için çok basit bir şeydi belki. Eminim ona buradaki en ucuz kamerayı verseydin yine de o büyüyü yapar ve yine o fotoğrafları çekerdi. Eminim büyükbaban ne için fotoğraf çektiğini biliyordu. Ayrıca bahse girerim ki, harika bir fotoğraf makinesinin nasıl olması gerektiği hakkında hiçbir fikri olmasa bile, harika bir fotoğrafçıda ne olması gerektiğini kesinlikle biliyordu”.
“Bunu bana neden anlatıyorsun?”
“Haftalardır buraya geliyorsun ve her defasında bir şeylerin eksik olduğunu söyleyip duruyorsun. Bak genç adam, daha iyi bir ekipmana ihtiyacın varmış gibi görünmüyor. Belki hakkında fotoğraf çekecek daha iyi bir şeye ihtiyacın var. Belki de hangi kamerayla ve hangi ayarlarla değil, ne için fotoğraf çektiğine odaklanmanın zamanı gelmiştir.”
İkinci Hikaye
Genç bir adam elinde kredi kartıyla şehrin en büyük fotoğrafçı mağazasına girdi…
İkinci hikayeye kaldığı yerden devam edelim; satıcının şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Daha geçen gün buradaydı. Dükkana girince neden etrafı ve satılık makinaları gözleriyle tarayıp bakıyordu? Elindeki poşetlerde ne vardı? Tam bu anda Berke gülümseyerek söze girdi; şey,elimde bir z8 gövde ve birkaç objektifi satmak istiyorum, bana yardımcı olabilir misiniz?… Yaşlı tamirci uğraştığı F3 mekaniğinden hafifçe başını kaldırıp gözlüklerinin üzerinden Berke’ye bakış atarken sanki hafiften gülümsüyordu.🎬
Gülümsüyordu, çünkü aylardır mağazaya uğramayan genç adam büyükannesinin tozlanmış sandığında büyükbabasının kamerasını bulmuş ve yine aylar önce onu yaşlı adama getirip bakımını yaptırmıştı.
Yaşlı adamın masasının üzerinde duran popüler fotoğraf dergisinin son sayısının kapağında Berke’nin resmi vardı ve derginin büyük bölümü onun fotoğraf camiasında büyük ses getiren sergisine ayrılmıştı.
Ve Berke, yaşlı adama göz kırparak mağazadan ayrıldı 🎬🎬
👏👏👏👏👏 güzel bağlamışsın. Sevdim.
“Bir fotoğrafta, an’ın o zamanki durumu kaydetmekten daha fazlası var. Bir kare senden izler taşımalı, izleyici bunu önemsemeli. Bir hikaye anlatmalı ya da bir tür duygu hissettirmeli, bu yüzden bazı fotoğrafların sözlerle anlatılması zordur çünkü dinleyicilerinizin boğazlarının düğümlenmesine neden olur. Bir fotoğraf bir görüntüden ya da iyi bir çerçeveden daha fazlasıdır.”
Fotoğrafa gönül verip yeni başlayanlar ve usta olmak isteyenler için bu makale çok değerli bir rehberdir.
Sebahattin beyim düşünen beyninize ve yazan parmaklarınıza sağlık…
Eksik olmayın Mikdat bey,
Çok teşekkür ederim.
Saygıyla!
Sebahattin Hocam emeğinize sağlık çok keyifle okudum. Müsaadenizle makalenize istinaden birkaç soru sormak istiyorum.
Yazıyı biraz üzerime alındım, güzel de oldu başlangıçta hemen her fotoğrafçı gibi bende her şeyi ekipmana bağlayıp ekipman peşinde koşarken fotoğrafın özüne odaklanmayı unutuyordum. Şimdi ise görece oldukça eski bir fotoğraf makinem (X-T1) ile şahsi kanaatimce az çok eli yüzü düzgün kareler çekiyorum diyebilirim.
Peki hocam bundan sonra ne yapmalı, yani usta fotoğrafçılarımıza bakıyorum bir çok derneğe kulübe üyeler, sergiler açıyorlar, hemen her yerde fotoğrafları yayınlanıyor ancak ben ise ne nerede hiç bilemiyorum, ufak bir ilçede yaşamamım da etkisi bunda büyük…
Öte yandan çektiğim fotoğrafları sosyal medya da paylaşıyorum ama beğeni vs olmaması can sıkmıyor değil tabi bunun için fotoğraf çekmiyorum ama yine de beklentimin olmadığını söyleyemem elbette…
Sergiler dergiler vs bu gibi mecralarda tanınmak ya da bilinmek için öneri veya tavsiyeleriniz olursa duymaktan memnuniyet duyarım.
Diğer yandan bu gibi mecralarda tanınmak önemli veya gerekli mi ya da bunun için mi fotoğraf çekiyorum ya da fotoğraf çekiyoruz bununda cevabını kendi içimde verebilmiş değilim.
Kısaca hocam; diyelim ki amatörlüğü, ekipman sevdasını, teknik detaylarda boğulmaları vb kronik sıkıntıları aştık ve elle tutular kareler çekmeye başladık diyelim peki bundan sonrasında ne yapmalı nasıl bir yol izlemeli…
Yazılarınızdan çok çok istifade etmekteyim teşekkür ediyorum emeğinize sağlık.
Burak bey merhaba,
Yazdıklarımı üzerinize alınmanızın hiçbir sakıncası yok, hepimiz aynı durumdayız emin olun 😀. Yaşlı ustanın genç adama sorduğu soruda bir cümle çok önemli: “Ne için fotoğraf çekiyorsun?”.
Kimi sosyal medya ortamında beğeni almak için der, kimi bu hobimi çok seviyorum ve kendimi geliştirmek istiyorum der, kimi …. bu böyle uzayıp gider.
Haklısınız, çekmekteki amacımız ne olursa olsun, çektiğimiz fotoğrafların başkaları tarafından beğenilmesini hangimiz istemez ki?
Çok uzun bir zamandır fotoğrafçılık ile ilgileniyorum, şunu net olarak gördüm ki bu hobi tek başınıza geliştirilecek ve ileri seviyeye taşınacak bir hobi değil. Mutlaka bu işteki ustalardan destek, feyz ve yardım almak gerekiyor. Bunun yolu da o ustaların bulunduğu ortamlara girmekle oluyor. Bu bir dernek olabilir, çevrimiçi gruplar ve söyleşiler olabilir. Topluluklara dahil olup edilgen modda sadece bir izleyici olarak kalmak da çözüm değil, aktif olmak, varsa proje gruplarında görev almak gelişim açısından inanılmaz faydalı oluyor.
Nerede yaşadığınızı belirtmemişsiniz. Ama eminim ki orada bile sizin gibi fotoğrafçılıkla ilgilenen, meraklı kişiler vardır. Veya yaşadığınız yere ulaşımı kolay kent merkezinde mutlaka böyle oluşumlar vardır. Onları bulmayı ve ekibe katılmayı deneyebilirsiniz.
Her işte olduğu gibi, fotoğrafçılık da bol bol antrenman yapmadan olmuyor. Fujifilm X-T1 ekipman bende de var, piyasaya çıkalı baya bir zaman olmasına rağmen hala güncelliğini koruyan bir gövde. Onu devamlı çantanızda taşımakla ve her uygun ve boş zamanınızda çıkarıp denemeler yapmakla başlayabilirsiniz.
İyi bir fotoğrafçılık kursu da düşünülmesi gereken bir başka alternatif. Ama her kurs değil, araştırmadan ve varsa önceden katılanlardan geribildirim almadan kaydolmamak lazım. Veya bütçeniz elveriyorsa yakınlarınızda bildiğiniz bir ustadan birebir eğitim alabilirsiniz. En güzel öğrenim şekli, bir ustanın sizin fotoğraflarınızı eldivensiz (acımasızca) eleştirmesidir. Çoğu durumda moral bozucu olacağı kesin, hele ki egosu yüksek bir ustaya rast gelirseniz ☹️. Ben böyle birkaç ustayla tanıştım, bazılarında kamerama bir süreliğine küsmüşlüğüm vardır 😀.
Şimdilik ilk aklıma gelenler bunlar.
Umarım faydalı olabilmişimdir.
Selamlar, saygılar.
İlgili ve detaylı yorumunuz için öncelikle çok teşekkür ediyorum hocam. Üzerime alındım sözüm ile aslında yazıda kendimi buldum demek istemiştim 🙂
Söylediklerinizi tek tek dikkate alacağım tekrar çok teşekkür ediyorum. Sağlıcakla ve esenlikle kalın…
🙏