Bu yazıyı, okumuş olduğum “Umut” temalı bir makalenin içler ürpertici bir bölümünden etkilenerek yazmaya karar vermiştim. Ülkemizi etkisi altına alan deprem felaketleri nedeniyle hepimizde bir umutsuzluk ve endişe hali mevcut. “Ne olacak bu işin sonu” diye tedirginlik içerisinde geçiyor günlerimiz. Bunun gibi zamanlarda bizi zinde tutacak, hayata bağlayacak tek bir mücadele kaynağımız var; UMUDUMUZ. O nedenle bu makalemi tekrar yayınlamak ve sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim.
Bu yazıyı yazmama sebep olan hikaye uzun yıllar önce, 1957 yılında fareler üzerinde yapılan korkunç bir deneyle başlıyor. Curt Richer adındaki bir Profesör, bir fareyi su dolu bir kovanın içine bırakmış. Zavallı fare bir süre suda çırpınsa da on beşinci dakikayı göremeden mücadeleyi bırakıp boğulmuş.
Profesör bu kez başka bir fareyi suya atmış ve beklemeye başlamış. Benzer bir sonuca ulaşmış, o fare de aşağı yukarı aynı zamanda mücadeleyi bırakıp boğulmuş. Sonra yöntemi değiştirmeye karar vermiş Profesör. Bu kez fareyi suya attıktan sonra 13-14 dakika beklemiş ve boğulmasına ramak kala sudan çıkarmış. Kurulamış, bir süre dinlendirmiş. Sonra aynı fareyi tekrar suya atmış. Fare, bu sefer üç güne yakın bir süre boyunca çırpınmış suda. Evet, yanlış okumadınız, normalde 15 dakika dayanamayan fare, kurulanıp bir süre dinlendikten sonra, ilkine göre 200 katından fazla süreyle mücadele etmiş.
Ben anlatırken, muhtemelen siz de okurken çok rahatsız hissettiğimiz bu deneyin adı “UMUT”… Canlılar umutları oldukları sürece mücadele ediyor. Fare bir kez kurtarılınca ve kurulanınca, “Evet” diyor, “Olacak, dayanabilirsem boğulmayacağım”. Böylece gücüne güç katıyor, mücadeleye devam ediyor.
Bu deneyi değerli dostum Yiğit Kulabaş’ın Capital Dergisi’ndeki yazısından alıntılamıştım.
Evet, umutlu olmak çok önemli. Daha güçlü, daha dayanıklı, daha iddialı olabilmek için, umutlandırılmak temel bir ihtiyaç. Günümüzdeki başarılı liderlere baktığımızda, büyük çoğunluğu değer tekliflerini dört harf üzerine inşa ediyorlar; U-M-U-T.
“Umut insanın rüyasıdır.”
– Aristoteles
TDK’ya göre umudun tanımı şöyle; “Olması beklenilen veya olacağı düşünülen şey, ümit“.
Umut, bir şeyin olmasını beklemek ve onun için arzu duymaktır. Bir şeyi ümit etmek, aslında kendimizle ilgili bir istekte bulunmak değil midir?
Umudun en belirgin karşıtı korkmaktır; bir şeyin olmasını beklemekle beraber onun gerçekleşmeyeceğinden duyulan korku. Her umudun doğasında onun gerçekleşmeme olasılığı hakkında bir korku ve her korkuda ise bir umut var. Umudun diğer karşıtları ise, umutsuzluk ve onun bir başka şekli olan çaresizliktir.
Yaşama karşı bir inanç ifadesi, sabır, kararlılık ve cesaret gibi eğilimlerin temeli olan umut, bize yalnızca hedeflerimizi belirlememizi değil, aynı zamanda o hedeflere ulaşmak için gerekli olan motivasyonu da sağlar. Fare deneyini tekrar hatırlayın!
Umut, bizi yalnızca geleceğe yönlendirmekle kalmaz, ayrıca, zor zamanlarımızda bizi ayakta tutarak, güçlüklerle baş etmemizi kolaylaştırır.
Ömrümüz durmadan akan bir nehir ise, umutlarımız; zorluklarımızı, başarı ve yenilgilerimizi, güç ve kusurlarımızı belirleyen ve kısmen onlara imkan veren, yaşam yolculuğumuzda uğradığımız kıyılardır. Bu fikirle bakınca umutlar, son derece insana özgü gibi görünebilir, çünkü yalnızca insanlar kendilerini uzak gelecekte düşünebilir. Ancak, yukarıdaki fare deneyini hatırlayınca, umut, tüm canlıları daha büyük bir olguya bağlar: Tüm doğada olduğu gibi içimizde de hareket halinde olan bir kozmik yaşama.
“Dünyada elde edilmiş olan her şey, umutla elde edilmiştir.”
– Martin Luther
Arzu ettiğimiz şeyleri beklemek, süreç keyifli olduğu sürece güzeldir. Fakat bu, aynı zamanda acıdır da, çünkü arzuladığımız koşul henüz elde edilmemiştir ve dahası belki hiç elde edilmeyecektir. Çoğumuz umut etmekte mütevazı davranışlar sergileriz. Gerçekçi ve makul umutlarımız ilerlememize yardımcı olup, bizi toplumda başarılı bir konuma yükseltse de, yanlış umutlar bizi hüsran ve hayal kırıklığına yönlendirir. Umutların yıkılmasının verdiği bu, umutların beslenmesinden bile büyük olan acı, çoğumuzun umut etmekte neden ketum davrandığını da açıklar.
Umut tek başına yeterli mi?
Umut, zeka ve azim unsurlarıyla yani, düşünmek ve aksiyon almak unsurlarıyla birleştirilebildiği oranda sonuç üretir. İnsanlığın geçmişi buna en güzel delildir.
Düşünmek ve aksiyon almak döngüsünde, her iki parametrenin de çarpan etkisi vardır. Birinden biri sıfırsa, çıktı da sıfır olur.
Bu konu, uzunca zamandır aklımda olan bir proje fikrini de ateşlemiş oldu.
Uzun soluklu olacağını şimdiden öngördüğüm projemin adı “UMUT” olacak. Blogumuzda bundan böyle ayrı bir köşe ayırmaya ve projemle ilgili değişik ülke ve coğrafyalardaki insanların umutlarını, hikayeleriyle birlikte fotoğraflamaya ve elbette bu izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. Yazılarımın içerisinde belirli yerlerde, çektiğim fotoğrafların çekim teknikleri, kullandığım ekipmanlar ve çekim koşulları hakkında bilgiler de yer alacak.
Evet, umuda ve umutlandırılmaya hepimizin ihtiyacı var. Bunun için bedel ödemeye de hazırız üstelik. Yeter ki umut tacirliği yapılmasın, umutlarımız kullanılarak, kişiliğimiz, onurumuz, kutsal saydığımız değerlerimiz elimizden alınmasın.
Ben şimdiden projem için UMUTLUYUM!
Bu yazımı projemin başlangıç yazısı olarak kabul edin ve bizi takip etmeye devam edin.
Umutlarımız ölmesin.
Sebahattin bey
Her yeni yazınız bir öncekinden güzel olmaya başladı. Siz bu işe iyice ısındınız. İyi ki varsınız. Siz de bizim umudumuz oldunuz. Projenizdeki yazılarınızı ve fotoğraflarınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağım. size şimdiden kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
Teşekkürler.
Evet haklısınız, ısınmaya başladım sanırım 🙂
Güzel dilekleriniz için çok teşekkür ediyorum.
Selamlar
gerçekten iç ürpertici bir deneymiş .. çok güzel bir konu seçmişsiniz projeniz için .. merakla bekleyeceğiz sonuçlarını .. ben şimdiden çok güzel şeyler ile geleceğinizden eminim hocam .. tebrikler
Eksik olmayın, “umutlandırdınız” beni.
Güveniniz için de ayrıca teşekkürler.
Selamlar.
Yine mükemmel bir yazı olmuş, ve yeni projeniz için umutlandırdı bizi.
Umut fakirin ekmeği derler. Allah hiç kimsenin umutlarını tüketmesin.
Size de bizi umutlandırdığınız, bu güzel hobiye olan ilgi ve isteğimlzi canlı tuttuğunuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla…
( Bu arada profösör fareleri neden su dolu kovaya atmamışda kova dolu suya atmış 😄😄😄 )
🙂 🙂 🙂
Dikkatiniz ve nazik uyarınız için teşekkür ediyorum. Defalarca okuduğum halde bunu görememişim. Artık su dolu kova içine bırakıyor profesör 🙂
Selamlar.
Çarpıcı bir örnekle süslenmiş, mükemmel bir yazı olmuş. Elinize, emeğinize sağlık. Projenizi sayfanıza taşımanızı da sabırsızlıkla bekliyoruz. Umutların tükenmemesi dileğiyle… Teşekkürler…
Turgay bey teşekkürler.
Sizlerin de bu gibi katkıları ayrı bir motivasyon oluyor, eksik olmayın.
Selamlar.
Yazınız çok güzel , fare örneği her yaştan kişinin hayatında ders alacağı bir hikaye olmuş.Fotoğrafta bir proje üzerinde ilerlemek bence çok hoş ve yaratıcı.Yeni projenizde umudunuz yüksek olsun.
Fotoğrafla alakalı değil yazıp yazmamakta kararsız kaldım buraya ama okurken bir şey dikkatimi çekti . Fareler düşünebiliyor mu ?
Yorumlarınız ve iyi dilekleriniz için teşekkür ederim.
Fareler düşünebiliyor mu bilmiyorum, ama yapılan deneyin sonucuna bakıldığında, en azından içgüdüsel bir davranış geliştirebiliyor oldukları sonucuna varabiliriz. Ben konuyu yine de uzmanlarına bırakmayı tercih ederim.
Saygılar.
hocam sizin sitede bizim umudumuz oldu valla .. ger oglen arasi buraya takiliyorum artik .. tanidigim arkadaslara öneriyorum .. tebirk ediyorum .. emeginize saglik
Anlamlı ve samimi desteğiniz için biz teşekkür ederiz.
Bunlar bizi daha iyisi için umutlandırıyor.
Selamlar.
Ustad
Bu gunlerde cok gereksinimi var insanlarin umuda. Cok guzel bir yazi olmus. Dedigin gibi yeterki umut tacirligi yapilmasin. Kalemine saglik kal saglicakla.
Umudumuzu tüketmek yok, umut her zaman olmalı. Bizi zinde tutan umutlarımız değil mi? Siz de kalın sağlıcakla.
Saygılar.
Hocam yine bekleneni yapmışsın. Bu kadar enerjiyi nasıl depoluyorsunız. Bunun için kurs veriyormusunuz ben ilk öğrenciniz olabilirim 😀
Harikasınız tebrikler
Teşekkürler Baran bey,
Bence bu gibi şeyler kursla ne öğretilebilir ne de öğrenilebilir. İşin sırrı; sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylere yeterince zaman ayırmakta. Bu yapılarak öğrenilen bir yaşam tarzı. İlk adımı atmakla başlıyor her şey.
Saygılar