BLOG

Tarık Yurtgezer; Karşılaşmalar

Amatör fotograf ortamının sorgulayan, düşünen, araştıran, sonuç çıkartan ve bunları fotoğrafın diliyle sunan önemli isimlerden biri olan Tarık Yurtgezer, önceki kitaplarının üzerine bir değer daha ilave ettiğini “Karşılaşmalar” isimli yeni kitapla/albümle fotograf kamuoyuna duyurdu. Akademik ortamda Felsefe bilgisiyle (lisans ve yüksek lisans eğitimi almıştır) donanmış olmanın yanısıra, kırk yıla yaklaşan fotograf serüveni O’nu eski köye yeni icat getirmeye, yani ezberin dışına çıkarak yeni ve farklı bir şey söylemeye-yapmaya yöneltiyor.

Genel olarak insanlığın, özelde sanat ortamının ve sanat ortamı özelinde ise fotografinin en önemli hastalığı ‘ezber’ olsa gerektir. Çünkü ezber, tekrar etme anlamına gelir. Daha iyi bir ezber ise, daha iyi tekrardan ibarettir. Özetle bir kısır döngüdür ezber, ondan kurtulamadığımız takdirde sıkışıp kalırız, ilerleme-gelişme kaydedemeyiz. Üstad Yurtgezer ezberi bozmak üzere fotograf kulvarında arayışlarını sürdürüyor, sanat yolculuğunun her aşamasında yeni bir şey paylaşmak suretiyle de kültür-sanat ortamına katkı sunuyor.

Yüksek maliyet nedeniyle kitap (özellikle albüm) yapmanın neredeyse mucize haline geldiği koşullarda usta fotografçının Siyah-Beyaz baskılardan oluşan Karşılaşmalar’ı fotograf ortamına armağan etmiş olması kuşkusuz ilgiye, övgüye, alkışa değerdir. Bu kitap vesilesiyle gördük ki fotograf albümü yapmak için mutlak surette en yüksek kalite ve/ya evsafta çok pahalı kâğıda ihtiyaç yok aslında.

Koşullar elverişli olsa her fotografçı hazırladığı albüm en iyi kâğıda basılsın ister elbette ki. Ancak bunu yapabileceğimiz elverişli koşullardan ne yazık ki mahrumuz. O halde ne yapalım? Geri çekilip hiçbir şey üretemez, yapamaz hale mi gelelim?

Mademki en zor koşullarda iken bile çözüm üretmek insana has bir kabiliyettir, o halde bütün yaratıcı kabiliyeti açığa çıkartmak da insan için önemli bir sorumluluktur. Hep birlikte olmasa dahi, ki bunu sağlamak mümkün değildir, en azından bazı fotografçılar bu bilinçle ve istemle güç birliği yaparsa geçmiş zamanın farklı zorlukları nasıl aşıldıysa, bu gün yayın konusunda ortaya çıkan zorluk da aşılır.

Yeterince titiz davranıldığı takdirde düşük kalitede, yani maliyeti itibariyle yapılacak işi imkânsız hale getirmeyecek nitelikte bir kâğıda da pekâlâ gayet güzel baskılar yapılabildiğini sayın Yurtgezer’in bu kıymetli eserinde gördük. Bu itibarla zor koşullar nedeniyle yılmamak gerektiğini, en zor koşullarda bile kitap yapmanın bir yolunu bulmak için emek vermenin çok kıymetli, anlamlı ve önemli olduğunu bir kenara yazmak durumundayız.

Henüz basılı eserden vazgeçilecek bir evrede değiliz. Her şeyi dijital ortama emanet ettiğimizde, önümüzdeki on yıllarda başına ne geleceğini öngöremiyoruz. Dijital ortama emanet ettiğimiz şeylerin kalıcı olup olmayacağından emin değiliz. Yüzyıllar önce kâğıda yazılmış-basılmış eserlerin bir kısmının orijinalleri dahi günümüze kadar gelebildi. Orijinali bu güne erişemeyenler de, yeni baskıları yapılmak suretiyle zamana direndiler. Son derece yüksek koleksiyon değerine sahip böyle eserler muhtemeldir ki sonraki yüzyıllara da direnecekler.

Söz konusu materyal kâğıt iken, ağaçların-ormanların tahribatı meselesi elbette ki çok önemlidir. İlk akla gelen ağaçlar-ormanlar olmakla birlikte, yangınlarda her yıl bütün dünyada milyarlarca hektar alanın, orada yaşayan başka bitkiler ve diğer canlılarla birlikte cayır cayır yanıp kül olduğunu öncelikle hatırlamak gerek. O nedenle ilk söz, yangınların önüne geçilmesiyle ilgili olmalı. Kuşkusuz ikinci söz, tarım alanı açmak üzere ormanların yok edilmesi (yağmur ormanları bu nedenle kıyıma uğruyor), yeraltı zenginliklerini çıkartmak için ağaçların kesilmesi, konut yapmak veya başka amaçlara yönelik tesis inşa etmek gibi gerekçelerle ormanlara kıyılması meselesi olur. Unutulmaması gereken önemli başka bir şey de, tahrip edilen veya yok edilen ormanlık alanlarda yaşayan çiçek, böcek, sürüngen, memeli, kuş vs ne varsa hepsinin toptan canına okunduğu, yaşam alanlarına kıyıldığıdır.

Ormanlık alanlara katiyen kıyılmamalı. Sebebi gayet açık: Öncelikle ağacın kendisi mücevher gibi korunmalı, çünkü o da bir canlı tür ve üstelik kendisi dışındaki her şeye yararı bakımından muhteşem bir tür. Bu canlıya (ağaca) kıymaya, yani yaşamına son vermeye hakkımız yok. Neden doğal koşullarda yaşlanıp ölmesini beklemeyiz? İnsanlığın geldiği bu aşamada, muazzam teknik imkânlar içindeyken yaşam sürecini tamamlamış, yaşlanıp ölmüş ağaçlar bizim neyimize yetmez? Şayet mevsimleri doğru düzgün yaşamak istiyorsak ağaca-ormana ihtiyacımız var. O alanlara kıyıldığında, milyarlarca başka canlı nüfusa da kötülük ettiğimizi, böyle bir şey yapmaya hakkımız ve yetkimiz olmadığını neden hiç düşünmeyiz? Üzerinde yaşadığımız gezegenin milyarlarca yılda oluşturduğu doğal ve aynı zamanda olağanüstü dengeyi bozmaya hakkımız var mı? Dengeyi bozduğumuzda, doğanın kendi seleksiyonuyla bizi kapı dışarı edeceğini neden hiç aklımıza getirmeyiz?!

Derdi böyle özetledikten sonra, kâğıt üretimi veya kâğıdı ikame edecek başka bir materyal üretmeyi ağaç dışında düşünmek ve buna yönelik ar-ge faaliyetine yönelmek gerektiğini insanların düşünce dünyasına, duyarlılığına bırakmak isteriz. İnsaf. Yaşadığımız çağda inşaat malzemesi için, kâğıt üretimi ve diğer gereksinimler için hâlâ ağaca kıyma ezberi bozulmamışsa, hakikaten insaf. İnsan evladı gene elle tutulur nitelikte kitap yapmaya elverişle kâğıt veya onu ikame edecek malzeme üretmeli, ancak bunu ağaç ve orman katlederek değil, başka şeylerle yapmalı. İnsan evladı bunu rahatlıkla yapabilir. Eriştiğimiz teknolojik seviye, bilgi seviyesi bunu yapmaya fazlasıyla elverir.

Bu gün ne yapmalı, kitap yapmanın zorluklarını nasıl aşmalı?

Maliyetlerin sürekli yukarı çıkma eğilimi gösterdiği koşullarda tek başına birey olarak kitap yapma şansı sabit gelirli (yahut dar gelirli) insanlar için büyük ölçüde kaybedildi. Vaziyet bu ise, tek başına birey olarak hareket etmeyi bir kenara bırakıp biraraya gelmenin, birlikte hareket etmenin, güçleri birleştirmenin zamanıdır. Dağınık küçük güçler birleştirildiğinde devasa ortak bir güç oluşturmak ve zorlukları aşmak mümkün olur. Amatör dernek ortamları, böyle durumlarda yaslanabileceğimiz ana yapılardır. Ortak mekânlardır dernekler. Bu ortak zemin verimli ve üretken kullanıldığında üstesinden gelinemeyecek zorluk yoktur. Ya bir fotograf derneğinin üyesiyiz, ya orada ders veriyor veya atölye yapıyoruz. Dernek yöneticileriyle ve üyeleriyle doğrudan temas halindeyiz. Derneklerin birbirleriyle iletişimi ve ilişkisi var. Memleket sathında 70’den fazla fotograf derneği var. Toplam üye potansiyeli dikkate alındığında görürüz ki fotograf dernekleri hakikaten küçümsenemeyecek ciddi bir gücü temsil ederler. Yani un var, yağ var, şeker var, bunları birleştirip helva yapacak kimse yok. Çok açık ki bu hal, iyi bir hal değil.

Okuma alışkanlığımız yok. Evet yok. Okumuyoruz. Ya da az okuyoruz. Ancak gelecek on yıllarda her biri koleksiyon değeri kazanacak böyle eserleri kim kütüphanesinde bulundurmak istemez? Kaldı ki okuma-okumama durumu sabit değildir, değişkenlik gösterir. Yeterince önem verildiğinde, ciddi bir okuma oranı elde edilmeyeceğini kim söyleyebilir? Dernek üyesi olan bireylerin çok küçük bir kısmının okuma eğilimi gösterdiğini, mütevazı birer kütüphaneye sahip olduğunu varsayalım. Bu bile ciddi bir potansiyeldir.

Bahane üretmek kolay, aslolan bahaneleri bertaraf etmektir.

Her derneğin muhakkak bir kütüphanesi vardır. Örneğin, her fotograf derneğinin, fotoğrafla ilgili basılı her eseri (kitap, albüm, dergi vb) kütüphanesinde bulundurmak gibi bir yükümlülüğü yok mu? Şayet öyle bir yükümlülük yok ise, söylenecek bir şey kalmamıştır, sözün bittiği noktaya gelmişizdir. Çünkü böyle bir vaziyet, ortamın boş lakırdı ve eğlenceye tekabül ettiğine delalet eder. Onun âlâsını da çeşitli televizyonlar yarışma, dedikodu, dizi gibi çeşitli programlarla zaten yapmaktadır. Evinde keyfince televizyon karşısına geçip kahvesini yudumlamak dururken, birey neden bir sürü yol tepip derneklere gitsin? Dernekler bunun için irtifa kaybediyor olmasın? Dernek ortamlarındaki canlılığın yitirilmesinin, etkinliklerin gerilemeye yüz tutmasının nedeni böyle bir hal olabilir mi? Şayet öyleyse, dernek ortamlarının biraz daha ciddi şeylere gereksinim olduğu düşünülmeli. Hoşça vakit geçirmeye kimsenin itirazı olmaz. Ancak hoşça vakit geçirmenin bir adım önünde fotoğrafın ilgilendiği meseleler bulunmalı.

Belgesel ise, hakikaten belgesel; sanat ise, hakikaten sanat.

Bir şeyin altını kalın çizgilerle çizmekte yarar var: Bu gün fotograf derneklerine ilgi azalmış ve hatta dibe vurmuşsa, emin olunuz bu vaziyetin bizatihi kendisi, her zamankinden daha fazla bu gün (şimdi) derneklere gereksinim olduğunu gösterir.

Kitap, dergi kadar kıymetli bir şey yoktur. İnsanların entelektüel düzeyini yukarı çeken temel şeydir kitap, dergi. Fotograf dernekleri de entelektüel seviyenin yükseltilmesi, bilgi ve donanımın artması için en elverişli kültür-sanat ortamlarıdır. Bir zamanlar (70’ler, 80’ler) fotoğrafla ilgili bir dergiye veya kitaba erişmek için insanlar ciddi fedakârlıkta bulunurlardı. Dernekler dergi çıkartmak için entelektüel güçlerini seferber eder, eldeki potansiyeli kullanırlardı. Çünkü çok kıymetliydi. Peki, şimdi kıymetsiz mi? Görünümden yola çıkıldığında, biraz öyleymiş gibi. Fakat hakikat öyle değil. İlgide görece artış olduğu bile söylenebilir. Bir vakitler Gültekin Çizgen usta ve dostlarının inşa ettiği Yeni Fotoğraf Dergisi’nin her sayısını sabırsızlıkla bekleyen insan sayısı varsayalım 2.000 kişi idiyse, bu gün yeni bir dergi veya kitap çıktığında onu alıp kütüphanesine koyan insan sayısı 2.000’den az mıdır? Afsad’ın çıkarttığı Kontrast Dergisi, İFSAK Blog, Arthenos Blog, Mersin Fotograf Derneği’nin çıkarttığı Foto-Graf Dergisi, dijital sistemin ilk evresinde Uğur Okçu ve dostları tarafından inşa edilen Fotografya Dergisi, eski Fotoğraf Dergisi’nin şimdi devam eden dijital versiyonu, basılı bir dergi olarak varlığını sürdüren ArkaPlan Sanat vb şu anda aklımıza gelen dergi yayın ortamlarıdır. Bunların hepsinin okuyucu kitlesini dikkate aldığımızda (aynı okuyucunun birden fazla dergiyi takip ettiğini de varsayarak) tereddütsüz çok önemli bir okuyucu potansiyelinin varlığından söz edebiliriz. Ayrıca kitaplar var. Kitap kıtlığının yaşandığı yıllardan sonra, son 15-20 yıl boyunca çok miktarda kitap da yayınlandı. Üstelik hatırı sayılır miktarda kitap okuyucuya ulaşmıştır.

Ancak görünen durum bağlamında, o zamandan bu zamana okuyucu kitlesi katlamış olmasa da, eskisinden muhtemelen biraz daha fazladır demek mümkün. Yeni Fotoğraf Dergisi, Ekim 1976’da ilk sayısını yayınladı, ancak ömrü birkaç seneyi geçmedi. O kadar tutkulu amatör fotografçı varken neden kapandı, yayın hayatı sonlandı? Devamını yapmayı sağlayacak miktarda abone bulamadığı, giderlerini karşılayabilecek gücü elde edemediği için faaliyetine son vermiş olmalı. Başka bir sebep göstermek akla uygun olmasa gerektir. Her şey yolunda gitse, yani ortalık güllük gülistanlık olsa, doğal olarak dergi yayın hayatına son vermezdi. Bildiğimiz o ki, her sayıdan yüzlercesi elde kalıyor ve depoda istifleniyordu. Nitekim dergi sonlandığında, bir kamyonete tepeleme yüklenen dergiler SEKA’ya yollandı. O ana dair hatıra fotoğrafını gördük. Kamyonetin üzerinde minimum otuz bin (belki elli bin, hatta daha fazla) adet dergi var gibi görünüyordu. Şimdi o derginin sayılarını sahaflarda veya internet ortamında bulabilirseniz ciddi bir bedel ödemek zorundasınız, çünkü dergi artık ciddi bir koleksiyon değeri kazandı. O koşullarda nasıl büyük bir işe imza attıklarını görüyoruz ve Çizgen usta ile dostlarını şükran duygularımızı her fırsatta dillendiriyoruz. O gün koşullar pek elverişli değildi, bu gün de pek elverişli değil. Dolayısıyla, mazeret yok, çalışmak lazım. Hepimiz biliyoruz ki bu gün binbir güçlükle çıkan dergi ve kitaplar da birkaç on yıl sonra koleksiyon değeri kazanacak ve edinebilmek için ciddi bir bedel ödemek gerekecek.

Öyleyse kafa kafaya verip düşünmek, el ele, kol kola, omuz omuza verip çalışmak en isabetli tercihtir. Yılgınlık üretimsizliğe yol açar. Üstad Yurtgezer’in Karşılaşmalar isimli kıymetli eserinin sınırlı sayıda (70 adet kadar) basıldığını, talep geldikçe üçer-beşer adet yeni dijital baskısının yapılacağını öğrendik. Bendenizin Köhne Bahar, Demir Çıra, Kırık Köşe Taşları, Dikensiz Kirpi, Bir Lisan-ı Münasip Fotograf isimli kitapları da ne yazık ki bu yöntemle basılabilmişti. Ne yazık ki diyoruz, çünkü onca birikim ve emek içeren eserlerin hiç olmazsa bin adet ofset baskısının yapılması arzu edilir. Ancak kitapların satış kabiliyetinin düşük olduğu varsayımı yayıncıya zarar etme endişesi yaşatıyor, dolayısıyla kitap yapma meselesini zora sokuyor. Bu dertten nasıl kurtuluruz? Soru bu. Yanıtı kısmen ifade ettik. Buna rağmen bir kez daha yüksek sesle ve hep birlikte fikir yürütelim. Faal olan 70 (yetmiş) fotograf derneğinden söz ediliyor. Basit bir hesap yapalım: Her dernek Tarık Yurtgezer üstadın eserinden 1 (bir) adet dernek kütüphanesi için, 9 (dokuz) adet de okumaya meraklı üyeleri için talep etse, bir anda 700 (yediyüz) kitap alıcısıyla buluşur. Derneklerin bunu yapma potansiyeli bulunmadığını söylemek, hem kurumsal yapı olarak dernekleri, hem de dernek üyelerini hafife almak olur. Ne ki, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Mesele de bu zaten. Dayanışma ruhumuzu yitirmişiz. Emek vermek, iş görmek, hakikaten yararlı olan bir şeye imza atmak istemiyoruz veya bunu yapmak zor geliyor. Oysa boş lakırdıdan, gereksiz zaman kaybından, beyhude işlere emek vermekten daha kolaydır ve moral yapıcıdır, hakiki anlamda yararlı olan şeylere imza atmak.

Sayın Yurtgezer’i bütün yapıp etmelerinden ve yeni yapıtından ötürü gönülden tebrik ediyoruz.

Saygıyla,

Tekin Ertuğ

İlk gençlik yıllarında amatör olarak uzun süre resim ve karikatür yaptı, edebiyat dünyasına yakın durdu. Üniversite sonrası amatör olarak Halk Müziği ve Kültürü konusuna eğildi. 90’lı yılların başlarında amatör olarak fotografa başladı. Resmi ve Özel Kurum ve Kuruluşlarda Temel Fotoğraf Eğitimi Seminerleri ve İleri Düzey Fotograf Seminerleri verdi, Atölyeler gerçekleştirdi. Basılı ve sanal ortamda Felsefe, Yazın ve Fotograf dergilerinde fotografa ve sinemaya dair yazıları yayınlandı. Sinemaya, edebiyata, müziğe, fotografa ilişkin okumalarını sürdürmekte, çeşitli metinler kaleme almakta, denemeler ve/ya eleştirel denemelerle yazı serüveni devam etmektedir.Ulusal ve uluslararası fotograf yarışmalarında jüri üyesi oldu, çeşitli platformlarda gösteriler ve söyleşiler gerçekleştirdi, panelist oldu, çalıştaylarda bildiri sundu.Fotografın farklı kulvarlarındaki usta fotografçılarla bir dizi söyleşi/röportaj gerçekleştirmek suretiyle onların yaşam öykülerini, fotograf serüvenlerini, duygu ve düşünce dünyalarını kitaplaştırıp sonraki kuşaklara aktarmaya çalıştı. Kitapları: “Fotograf Sanatı Üzerine” 4 cilt. “Fotoğraf Ustaları” 10 cilt “Işıkla Resmedenler” 16 cilt “Handan Tunç ile Sanat (Özelde Fotograf) Üzerine Söyleşi “Kan Çiçekleri” (Ressam Hikmet Çetinkaya’nın otobiyografisi) “Sicim” (Ressam Ahmet Yeşil’in biyografisi) “Bir Lisan-ı Münasip Foto-Graf” “Dikensiz Kirpi” (Eleştirel Deneme) “Köhne Bahar” (Roman) “Demir Çıra” (Öykü) “Kırık Köşe Taşları” (Öykü) "Foto İntelijansiya" "Fotoloji / Fotologya"

Paylaş
Yazar:
Tekin Ertuğ
Etiketler: Sanat ve Sanatçı
  • yakın zamanda gönderilenler

    Godox AD100 Pro

    Teşekkürler Godox, beni yüklerden kurtardın. Söylenecek çok fazla söz kalmadı. Şimdi AD100 Pro fotoğraf makinası…

    % gün önce

    Dalaman 3’üncü Kitap Günleri

    Bu günleri özgür ve bağımsız yaşayabilmemizi sağlayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıp hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.…

    % gün önce

    Bir Post-30 Ağustos Yazısı…

    “Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu…

    % gün önce

    Analog Fotoğrafçılık ve Film Kullanmak

    Böyle bir bölümü iki üç kişinin sürüklemesini beklemek biraz hayal olmaz mı? Dolayısıyla siz sevgili…

    % gün önce

    Sanat makinelere bırakılırsa

    Bugün birçok fotoğrafçı, AI ile işlenmiş kareleri kendi üretimiymiş gibi sunuyor. Ama şu soruyu nadiren…

    % gün önce

    Bu Fotoğraf Kimin?

    Bir film izlediğinizde, akılda başrol oyuncusu kalabilir.Ama o film bittiğinde mutlaka jenerik akar.Çünkü sanat, çoğu…

    % gün önce