Arthenos’a selam vermeye gelmiyor, insanı borçlu çıkarıveriyorlar. Uzun zamandır aksatmadan takip ettiğim sitede hem Sebahattin beyle hem de Okyar beyle yorumlar kısmında yazışmıştık. “Salih Güler ile Fotoğraf Üzerine Söyleşi” yazısı sonrasında “pat” diye bana görev yazılıverdi. Artık ses çıkarmak olmazdı.
Epeydir sahne ve özellikle dans fotoğrafları çekimi yapıyorum. Biraz da mesleğim icabı ilgili kişilere ulaşmakta ve ikna etmekte zorluk çekmiyorum.
Biraz geçmişe gidersek, fotoğrafla yola çıkmam 1970’li yılların başındadır. Henüz bir ortaokul öğrencisiyim. Elimde çok basit 6×6 bir kamera ile fotoğraf çekmeye başladım. Sonrasında “Zorki 4” makinam ve kısa süre sonra da bir karanlık odam oldu ve bu beni daha da fotoğrafın içine çekti. İstanbul’da üniversite yıllarında fotoğrafla iyice iç içe oldum, 1978 yılında Mehmet Bayhan başkanlığındaki İFSAK Yönetim kurulunda görev aldım. İş hayatına atıldığımızdaki konutlarda karanlık oda kurma imkanı kalmayınca fotoğraftan ayrı düştük. 2000’li yıllara geldiğimizde dijital fotoğrafın imkanları ile karanlık oda çalışmaları bilgisayar ortamına taşınınca fotoğraf tekrar yaşamımda önemli bir yer tutmaya başladı.
Antalya’da Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Senfoni Orkestrası kuruluşu 1999 yılına denk gelir. Üniversite yıllarımdan gelen klasik müzik sevdam tekrar alevlenince temsilleri ve konserlerin sıkı takipçisi oluverdim. Hızımı alamadım ve sonra provaları da izlemeye başladım. Konser tamam da prova izlemek alışılagelmiş bir durum değildi. Bu durum sanatçılarla dostluk ve yakınlaşma kapısını açtı. Artık neredeyse onlardan biri olmuştum. Önce provalarda bir iki kare derken idareden geçerli onayı alınca bilhassa opera balenin tüm gösterilerini fotoğraflamaya başladım. Bu süreç Antalya Piyano Festivalinin kurumsal fotoğraf çekimlerine kadar gitti. Profesyonel bağlamda sahne çalışmalarım Akra Caz Festivalinde de devam ediyor.
Ben bütün sahne fotoğraflarımı temsil ve prova anlarında canlı akış içinde çekiyorum. Son yıllarda kurumdan izin almadan çekim yapmanız mümkün olmuyor. İzin aldıktan sonra dahi prova veya temsil öncesi mutlaka rejisör ve sahne amiri ile görüşüp onları bilgilendirmek gerekiyor. Önceden “evet” deseler de prova veya temsil anında genel akışı engelleyecek hareketleriniz olursa çekiminize izin vermeyebilirler. Genel provalarda çekim yerinizi yani kamera açınızı değiştirme rahatlığı temsil anlarına göre çok daha iyi bir zamandır.
Sahne fotoğrafçısının oradaki gazeteciden farkı, varlığının hissedilmemesidir. Prova esnasında salonda dikkat çekmeden hareket etmelidir. Koyu renk kıyafetler ve ses çıkarmayan ayakkabılar benim en önemli aksesuarlarım. Düşünebiliyor musunuz? Kot pantolon ve beyaz ya da kırmızı bir tişörtünüz var. Dansçılar size baksın dans mı etsinler? Bazı yerel gazetecilerin temsil veya prova anında oradan oraya koşturup solo çalan bir piyanisti bile kameralarında sürekli çekim modunda arda arda yetmiş kare çektiğine şahit oldum. Bir de bunları bale temsil anında yapıldığını hayal edin.
En sevdiğim çekim açısından biri bale gösterilerinde dansçıların kulis çıkışlarıdır. Güzel fotoğraflar verir. Dansçıların heyecanının yüzlerine en fazla yansıdığı anlardır. Bu alanda çekim yaparken sahneye sürekli girip çıkan dansçıların hareketlerini kısıtlamamak için bir köşeye sinip görünmez olurum. Arasanız siz bile beni fark edemezsiniz. O kadar yani.
Genel prova öncesi birkaç provayı izleme imkânı bulmaya çalışırım. Yönetmenle konuşup reji hakkında bilgi alırım. Ve artık hangi sahnede hangi kompozisyon anı hafızamda yer etmiştir. Yerimi alırım. Hazırlanırım. O sahneyi beklerim. Bu tip canlı çekimlerde hiçbir şeyin tekrarı yok, o sahne geldiğinde tek ya da bilemediniz üç kare fırsatı yakalarım. O anı iyi kullanmanız gerek.
Dans gösterilerinde müzikle birlikte dansçıların figürlerini gözümü kırpmadan takip etmem gerekir. Eğer önceden reji hakkında bilgim de olduysa müziğin akışından dansçının hareketini tahmin edip tam doğru zamanda bir veya iki kare çekmem yeterli olur. Yoksa “alırım seri çekime, 25 kareden birinde doğru anı nasılsa yakalarım” diyemezsiniz. Bu dansçıların dikkatini dağıtan bir durumdur. Belki bir kere yapabilirsiniz. Sonrasında sahnede çekim yapmanız izin vermezler.
İşin önemli bir tarafı çektiğiniz fotoğraflardan seçim yapmaktır. Bu süreçte önce teknik olarak yetersiz kareleri silerim, sonrasında dansçıların hareketlerine bakarak “bence” doğru anda çektim mi diye kontrol ederim. Birinci aşamayı geçtikten sonra sonuçları yönetmen veya bir dansçı ile gözden geçirip minik hatalı veya tam birliktelik olmamış kareleri tespit ederek onları da listemin dışına alırım. Ve sonuçta nihai fotoğraflar sunulmaya hazır olur.
Bazı temsillerin afişleri için yönetmenle birlikte kurgular yapıp fotoğraf çektiğim oldu, bunların dışında kurgu dans fotoğraflarım yok ne yazık ki.
Sahne fotoğrafları çekmeye 2005 yılında “Canon 350D” ve kötü bir lensle başladım. Bunu “Canon 40D ve “70-200 mm f/2,8 L” lens takip etti. Devamında 5D MII ve 6D makinalar kullandım, Son yılda Nikon D850’de karar kıldım. Pandemi filan derken bunu sahnede kullanma şansım olmadı. Şimdilik “Yaaa kısmet” deyip duruyorum…
Ne yazık ki sahne aydınlatmalarını fotoğrafçılara göre yapmıyorlar. Sahnedeki yetersiz ışık ve sürekli hareketten dolayı alabileceğiniz en iyi makinayı ve en hızlı lensi kullanmak an’ı yakalamak için önemli bir faktör. Sahne için en uygun lens bence 70–200 f/2,8 ve 24-70 f/2,8. Gövde olarak yüksek “ISO” performansı iyi olan “full frame/Tam kare” gövdeye sahip olduğum için “Raw” modun düşük gürültü avantajına sahibim. Işık koşullarından bahsetmiştim. Fotoğrafı işlerken bu konu çok önem kazanıyor.
Fotoğrafçının konumlandığı nokta genellikle çok karanlık olacağı için kameranın ayarlarını gözü kapalı değiştirebilecek kadar gövdeye hakim olmaları gerekir. -bunun için Nikon D850 gövdeyi aldığımda defalarca kullanma kılavuzu ile makine ayarlarını çalıştım. Bu yetti mi? Hayır. Sonrasında aynen askerde gözü bağlı tüfek sökme yarışı gibi gözlerimi kapayıp ayarlara çalıştım. Hadi bildiğiniz bir sır vereyim: Nikon D850 de tüm kumanda butonları ışıklı. Bu sahnede büyük bir avantaj sağlıyor. -Sahne çekimlerinde kullandığımız makinemiz lensiyle birlikte oldukça ağırdır. İki kilodan fazla çeker. Hem düşük enstantane çekimlerinde yardımcı olması hem de bu ağırlığı hafifletmek ve gerektiğinde hızlı yer değiştirmek için monopod kullanmak işi kolaylaştırıyor.
1959 Yılında Kırklareli’nin Vize ilçesinde doğdum, 1978 de Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesine başlayana kadar da o zamanki 6000 kişilik nüfusu olan bu ufak kasabada yaşadım. 70’li yıllarda internet, instagram filan yok iken burada Alp adındaki arkadaşımla fotoğrafa merak salıp bu konuda kendimizi geliştirmeye çalışmamız bugün bile bana ilginç geliyor. O yıllarda üç büyük şehirden birinde değilseniz fotoğrafta bilgiye ulaşmanız çok zordu. Lise çağlarında Fikret Otyam sergisini görmek için günübirlik İstanbul’a gelmişliğim vardır.
Mimarlık fakültesine girmeden önce de fotoğrafla ilgiliydim ama mimarlık mesleği fotoğrafa çok yakın olduğu için mimarlık ve fotoğraf birbirine çok destek oluyor.
Mimarlık lisans eğitiminden sonra restorasyon dalında yüksek lisans yaptım, devamında bu alanda tamamlanmamış bir doktora tezim var. Analog zamanda bile Rölöve ve Restorasyon uygulamalarımda da fotoğrafın tüm imkanlarını kullandım. 1994 yılında Antalya ya yerleştikten sonra restorasyondan çok iç mimari ve dekorasyon alanında çalışmalarıma devam etmekteyim.
Teşekkürler Godox, beni yüklerden kurtardın. Söylenecek çok fazla söz kalmadı. Şimdi AD100 Pro fotoğraf makinası…
Bu günleri özgür ve bağımsız yaşayabilmemizi sağlayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıp hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.…
“Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu…
Böyle bir bölümü iki üç kişinin sürüklemesini beklemek biraz hayal olmaz mı? Dolayısıyla siz sevgili…
Bugün birçok fotoğrafçı, AI ile işlenmiş kareleri kendi üretimiymiş gibi sunuyor. Ama şu soruyu nadiren…
Bir film izlediğinizde, akılda başrol oyuncusu kalabilir.Ama o film bittiğinde mutlaka jenerik akar.Çünkü sanat, çoğu…
Yorumlar
Çok ilginç bilgiler bunlar Serdar bey.
Çok değişik bakış açıları yakaladım bu yazınızda.
Hakikaten zorlu bir süreçmiş, dıştan bakıldığında ne kadar basit görünür halbuki :) .
Fotoğraflar ise bir başka güzel.
Emeklerinize sağlık, tebrikler.
Selamlar, saygılar.
İlginize çok teşekkür ediyorum :)
Mukemmel bir yazi, sahne fotografciliginin teknik ve Zen inceliklerini cok guzel ve samimi anlatiyor. Tebrikler Serdar, calismalarinin devamini diliyorum.
Teşekkür ederim Erce .
Serdar bey, çok güzel fotoğraflar eşliğinde yaptığınız işin detaylarını bizlerle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Sebahattin bey’in dediği gibi ilk etapta kolay gibi geliyor insana. Ama ne kadar incelikleri olduğunu yazınızı okuyunca daha iyi anladım. Tabi insan bir işi severek yapınca işin sıkıntısı zahmeti kalmıyor.
Yeni yazılarınızda da görüşmek dileği ile,
Selam ve saygılarımla...
İlginize çok teşekkür ediyorum :)
Bir saatlik gösterinin ardında koca bir yıl yatar. Casting, kostüm, perde, koreografi, müzik, performans bağımsız olarak çalışıp, gösteride buluşurlar. kesinlike birbirleri ile uyum içinde olmak zorundadırlar. Yoksa bir senelik çaba boşa gider. Benim için sahne sanatlarının arka planı daha önemlidir.
Serdar bey sanırım söylediklerime katılacaktır. Bu çalışmalarda fotoğrafçıyı en mutlu eden şey o ortamın bir parçası olduğunu hissettiği andır. Farklı bir heyecanı vardır.
Dans fotoğrafçılığı ile ilgili anlattıklarından sonra "keşke çalışmalar başlasa da gitsek" diyesimiz geliyor ama bu sene zor gibi geliyor.
Takipçilere önereceğim en önemli şey ise Serdar beyin Aspendos'ta çektiği fotoğraftan sonra yazmam gerektiğini anladığım;
Aspendos'ta bir opera/bale gösterisi izlemeleri ölmeden yapılması gereken 100 şeyden birisidir kesinlikle. Mutlaka bunu yaşamalısınız.
Emeğinize sağlık Serdar bey,
Sevgilerimle.
Genel Provada da bu sanatçıların heyecanını hissedersiniz ama; prömiyerde bu doruğa çıkar, aynı ortamda bulunup bunu yaşamak çok güzeldir ...
Şimdi burada yorumun işime gelen kısmını çekip alıyorum: "keşke çalışmalar başlasa da gitsek". Ben ekipmanları toplayıp seyahate hazır hale getirmeye başlıyorum. Artık sevgili Salih Güler de böyle dediyse "birlikte gideceğiz" anlamını çıkarıyorum. Antalya'da Serdar Beyden haber bekleyeceğiz. :)
Abi sende ekipman da çoktur şimdi. O çantaları taşımana yardım edecek bir yardımcıya ihtiyacın olacak. Bu göreve talibim yani ;)
Kesin gerekiyor. Sebahattin'in ekipmanları da düşünürsek yanına birisini daha al diyeceğim. Muhtemelen minibüs gibi bir araçla gideriz :)
Sahne fotoğrafçılığı, dans fotoğrafçılığı yüzeysel düşününce insana "ne var canım" dedirtecek tarzda. Öyle değil mi? Sahnede sürekli hareket var. Ve siz sürekli çekim (Serdar Bey'in yazıda bahsettiği gazeteciler gibi) yapıyorsunuz. Artık aradan bir kaç kare fotoğraf çıkar. Ama kazın ayağı öyle değil. Bu Serdar Bey'in yazısında önemle vurgulanıyor. Zaten Salih Güler'de değerli yorumunda buna değiniyor.
Dans, müzik eşliğinde bazen yumuşak bazen sert geçişleri olan estetik ve ritmik hareketler zinciri. Kendi içinde de bölümleri var. Bir müzik parçasının partisyonları gibi. İşte bu bölümlerin "tepe noktası" diyeceğimiz an fotoğraflanması gereken andır. İki değerli fotoğrafçı buna vurgu yapıyorlar. Zaten bunu fotoğraflarda görüyorsunuz. O an için önce ruhunuzla ve aklınızla hazır olmalısınız.
Keyifle içinde öğretiler barındıran bir yazıyı güzel ve iyi fotoğraflar eşliğinde defalarca okudum.
Serdar Bey elinize emeğinize sağlık. İyi ki size tam saha pres uygulamışım.
Sevgi ve saygılarımla
Çok Teşekkür ediyorum Okyar Bey,
Dileğimiz dünyanın bir an önce normale dönmesi ve bizim için tekrar güzel fotoğraflar çekme imkanımızın olması;
Görüşmek üzere ...
Serdar Bey Merhabalar,
Mimarlık kariyerinizin yanına uzmanlaştığınız bir hobi eklemişsiniz, detaylı kamera arkası bilgileri için ayrıca teşekkürler. Fotoğraflar gerçekten güzel ve sanıyorum afiş olarak da kullanılan fotoğraflar var, tebrikler ve selamlar.
Sevgi ve saygılarımla,