Dar Al Hajar, Wadi Dhar da yer alan İmam Yahya’nın kalesi ve sarayı olan, bir kayanın üzerine inşa edilmiş muhteşem bir yapı. Wadi Dhar etrafı yüksek tepelerle çevrili tam bir çanak şeklinde ve sadece bir giriş noktası var. Dolayısıyla İmam Yahya’nın en korunaklı mekânı. Görülmeye değer bir yer.
Shibam baharat yolu üzerinde yer alan ve Saba Melikeliğine başkentlik yapmış eski bir yerleşim. Buraya vardığımızda şehrin ana caddesinde toplanmanın sonuna gelmiş bir pazarın içine girdik. Asıl görmek istediğim yer olan Kawkaban ise hemen Shibam’ın arkasında dik yükselen tepede yer almakta.
Şehre etrafını çeviren surların tek kapısından giriliyor. Tepenin kıyısından aşağıda Shibam izleniyor. En ilginç olan şey, geniş havuz kuyu karışımı bir su alanından boruyla Shibam’a su sağlanıyor. Paraşütçülerin burayı nasıl keşfetmediği diye düşündüm. Al Jabal’a uğrayıp burada üç ya da dört parmak (inch) kalınlığındaki meşhur (!) şelaleyi ve etrafında yer alan gat bahçelerini görmek üzere Sana’a’ya dönüşü farklı bir yol kullanarak yapıyoruz.
Gat ( Khat, qat ya da Arap çayı), hemen hemen gördüğüm tüm Yemen’li erkeklerin kullandığı uyarıcı özelliği olan bir bitki. Dünyanın birçok ülkesinde uyuşturucu kategorisine girdiği için yasak bu bitki, Suudi Arabistan’da bu bitkiyi kullanmanın cezası ölüm. Sabahın erken saatlerinde toplanıp pazarlara akın eden erkekler satın almak için nerede ise birbirlerini eziyorlar.
Sana’a çarşısında gördüğüm uzun bir çadırın kapısını aralayıp içine girdiğimde, çadırın iki uzun kenarına sıralanmış, bazılarının elinde sigara bazılarının önünde nargile ama istisnasız herkesin önünde plastik su şişesi olan erkeklerin sıralandığı ve çadırın ortasında ud ile müzik yapılan bir kompozisyon çıkıyor karşıma. Ben şaşkın onlar donuk bakıştıktan sonra fotoğraf makinasını kaldırmaya dahi cesaret edemeden girdiğim gibi sessizce çadırı terk ediyorum…
Sana’a daki son günümde yol arkadaşım Waled’in bir ev ihtiyacı için pazarlardan birine gittik. Sıkı bir pazarlık yaptığı her halinden belli, alacağı eşyayı alıp satıcıya “vallah” diyerek parayı attı ve yanıma geldi ve yürümeye başladık. Satıcı bulunduğu yerden fırladığı gibi koşarak önümüzü kesti ve bağrışmalar başladı. Anladım ki bizimki satıcının istediğinden daha az ödeme yapmış. Waled satıcının istediği ek miktarı vermeye razı olmasına rağmen “vallah” dediği için yemini bozulmasın diye kendisi veremiyor. Elindeki bir demet paradan eksik miktarı ben aldım ve satıcıya verdim. Böylece arkadaşın yeminini kurtarmış (!) oldum.
Sana’a, Hudeyde arası yaklaşık olarak 270 km. Yol üzerinde Manakkah ve Al Hajara kentleri yer almakta.
Manakkah’ın içinden geçen dar bir yoldan ilerleyerek Al Hajara’ya ulaşılıyor. Görülmeye değer bir yerleşim yeri. Dağın zirvesine yerleşmiş, sadece yürüyerek erişilebilen ve dar bir kale kapısından giriş yapılan, iki kişinin yan yana yürümekte zorlandığı dar sokakları olan, tipik Yemen mimarisinin en güzel örneklerini sergileyen birkaç katlı binaların yer aldığı, hayranlık uyandıran bir yerleşim.
Fazla yaşayan insan yok. Turistlik eşya satan yerler girişe sıralanmış. Uzaktan üzerinde yük olan eşeğiyle şehrin giriş kapısına giden merdivenlere tırmanan birisini daha sonra da bir çocuğu iki adet likit gaz tüpünü bağladığı eşeğiyle aşağıya inerken görüyorum. Şehrin güzel görünümünü fotoğraflayabilmek için uzun bir yürüyüşle karşı düzlüğe gidip istediğim fotoğrafı çektim.
Hudeyde yolu, Manakkah’dan kıvrıla kıvrıla aşağıdaki vadinin içine giriyor. Ve buradan itibaren kuzey Yemen’deki kıraç ve sadece gat bahçelerinin görüntüsü yerini meyve bahçelerinin aldığı yeşil bir görüntüye bırakıyor. Vadinin hemen başladığı noktada kuvvetli olmayan bir su kaynağı vardır.
Yemen’in bir tarafı çöl, diğer tarafı deniz, ancak çoğu yerleri dağlık ve bu dağların en küçüğü bile 3 Bin metreden başlıyor. İklim koşulları çok zorlu olan bu bölgede Osmanlı tam dört asır hüküm sürdü. Bölgeyi savunmak için Anadolu’dan her yıl binlerce Türk askeri Yemen’e gönderiliyordu. O zamanlar bir askerin Yemen’e tayini çıktığında, sanki ölüm fermanı çıkmış gibi ailesi ağıtlar yakar, asker de tüm sevdikleriyle helalleşirdi. Neden giden bir askerin bir daha geri gelmeyeceği kabul ediliyordu? Bir Osmanlı askeri Yemen’e şu şekilde gidiyordu. Trabzon’dan gemi ile önce İstanbul’a, sonra İzmir’e ve ardından Hatay’a uğranırdı. Her limandan yüzlerce asker alan gemiler Mısır’a gelince, o zamanlar Süveyş kanalı bulunmadığından orada inerler, şu anki kanalın olduğu bölgeden kara yolu ile yaya veya atlı olarak yollarına devam ederlerdi. Kızıldeniz’e ulaştıklarında tekrar bir gemiye binerler ve Yemen’in Hudeyde limanında inerlerdi. İlk kez Yemen’e ayak basan askerler, kuraklık ve Kızıldeniz’in yelinden sonra kıyı Yemen’in nemli havasından etkilenirlerdi. Yemen dağlarına yolculuklarında, gündüzleri 50 derece olan hava geceleri dondurucu soğuğa dönerdi. Buraları hasarsız atlatanların birçoğu 3 bin metreleri bulan dağlara tırmanırken, oksijen miktarı, değişken ve hiç alışık olmadık olumsuz hava ve coğrafya koşulları nedeniyle bu yolda can veriyordu.
Okuduğum kitaplarda, Türk askerlerinin Hudeyde – Sana’a yürüyüşünde bu dağa tırmanmadan konakladığı bir su kaynağından bahsedilir.
Burasıdır diye düşündüm. Durup etrafa baktım. Askerleri hayal etmeye çalıştım. Bitkin, suyun kenarına uzanmış dinlenmeye çalışan askerleri. Sıtmadan ölenleri düşündüm. Saldıran maymunları ve eşkıyaları düşündüm.
Bu dağ yürüyerek nasıl geçilir dedim atların eşeklerin üzerinde yüklerle. Yazık olmuş onca insana. Türkü dilime dolandı, gözümde yaşlar “Burası Huş’tur…”.
Önce otel bulmak derdine düştük. Sahil kenarında dört yıldızlı bir otel fena görünmüyordu. Hele girişinde cumhurbaşkanının ve hükümet erkânının boy boy fotoğraflarını görünce iyi bir yere geldik dedim. Açılışını cumhurbaşkanı yapmış. Dördüncü katta Kızıldeniz’e bakan bir oda. Tek yatak ve duvar tipi klima. Yeter de artar bile. Bavulu bıraktığım gibi şehri keşfe çıktık. Önce kısa bir araba turu ve balıkçı barınağının keşfedilmesi. Sonra da ana cadde ve çarşı. Balıkçı barınağını ertesi sabah erken saate bıraktım ve çarşıya daldım. Yol arkadaşım dinlenmek üzere otele çekildi. Ana cadde sizi doğruca üçgen şeklinde bir meydana çıkarıyor. Bu meydandan sağa devam edip ilk geniş yoldan sola dönünce deniz kenarına ulaşılıyor. Tesadüfen bulduğumuz bir yol oldu.
Sahil yoluna çıktıktan sonra sağa dönerek devam edildiğinde yol sizi doğal olarak şehir dışına götürüyor. Solunuzda deniz, sağınızda bir lagünün olduğu yoldan devam ederek lagün kenarında saz barakalarda balık pişiricilere düşüyorsunuz. Tandırın içinde pişirilen balık, yengeç ve istakozların tadına diyecek yok. Hudeyde’ye gidip de burada deniz ürünü yemeden gelmek kabul edilemez. Çarşı dolaşmasının en ilginç anı, beni görüp karşımda dans etmeye başlayan iki ufaklık karşısında ben de onlar gibi dans etmeye başlayınca ortaya çıktı. Çocukların yüzlerindeki şaşkın ifade ve bizi seyreden çarşı esnafı! Akşam akşam iyi ter attım. Akşam deyince yemeği yukarıda bahsettiğim üçgen parkın karşısında yer alan lokantalardan en fazla müşterisi olanda yedik. Hint pirincinden yapılmış pilav üzerine karides. Tek kelimeyle harika. Yabancı olduğum gerekçesiyle çatal ve kaşık istemeden geldi, yol arkadaşım ise doğaçlama eliyle daldı tabi.
Ertesi sabah saat yedi sularında balıkçı barınağına geldim.
Erken gelen tekneler yüklerini indirmişlerdi ama hala boş yerlere yanaşan tekneler vardı. Teknelerin yanında sepetlerde devam eden pazarlıklar, üstü ince bir çatıyla örtülmüş alanda yerlere serili satılmayı bekleyen balıklar, el arabasıyla taşınan ya da eşeğin çektiği arabaya yüklenen köpek balıkları.
Herkes kendi halinde. Ben ilgi alanlarının çok uzağındayım. Bol bol fotoğraf çektim. Gene de çocuk satıcılar ellerindeki yavru köpek balıklarını, yengeçleri objektifin içine sokma yarışını yapmadan edemediler. Hafıza kartları doldu, pazardaki hareketlilik azaldı. Özellikle beyaz kıyafetli çekik gözlü iki bayan dikkatimi çekti. Satışa sunulan balıklar arasında gezip seçme yapıyorlardı. Deniz ürünlerine olan düşkünlerinden dolayı “Japon”dur diye düşündüm. O ana kadar görmediğim çeşitli balıkları izlemek farklı bir duyguydu. Köpek balığına dokunma fırsatını yakaladım. O haşmetli yaratığı beton üzerinde yatarken görmek tuhaf bir duygu. Öğle yemeği niyetine saat onbir civarında lagün yanındaki balıkçı barakalarının olduğu yöreye gittik. Amacım ayni güne akşam yemeğinden önce bir öğün daha sığdırmak. Istakoz ve yengeç tercihim. Yine tandırda pişen ekmek ile harika bir öğün.
Yemen diye diye… Bölüm-1 yazımın ardından derlediğim bu yazımın da sonuna geldik.
Aşağıdaki galeriden diğer fotoğraflara göz atabilirsiniz.
Yemen gezimin bundan sonraki son bölümünde gezimizi “Ta’izz ve Aden…” başlıklı yazımda sonlandıracağız, çok yakında tekrar görüşmek üzere. Bizde kalın…
Fotoğraf makinanıza taktığınız sadece bir film değil… Bir his. Bir renk. Bir an. Ve bir…
OM System Live ND özelliği, fotoğrafçılığa yeni bir boyut kazandırıyor. Uzun pozlama efektlerini gerçek zamanlı…
Hangi kamerayı ve hangi tekniği kullanırsanız kullanın; fotoğraf hayal kurma, düşünme, görme, hissetmenin bileşkesi eşliğinde…
1977 yılında fotoğrafa başladı. Ankara Çankaya Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü’nde belediye foto muhabiri, Başbakanlık…
Üzerinden “çok uzun” diyemeyeceğimiz bir zaman geçti. Hatırlarsınız, “Analog Fotoğrafçılık ve Film Kullanmak” yazımızda gelinen…
Bu yazı Arkaplan Sanat Dergisi için (Yazı ilk olarak ArkaPlanSanat Dergisinin 38. Sayısı (Ağustos-Eylül 2025)…
Yorumlar
Bu yazı bir belgesel tadında oldu Okyar.
Üçüncü bölümü şimdiden merakla bekliyoruz.
Emeklerine sağlık. Sevgiler.
Sevgili Sebahattin çok teşekkürler. Haklısın. Biraz belgesel, biraz seyahat çokça da fotoğraf. Tek başıma tam bir serüven gezisiydi.
Okyar hocam sabah sabah benide ağlattınız.
Birde o türküyü dinleyince tam oldu.
Tebrikler.. teşekkürler..
Ağlanmayacak gibi değil. Bu türkünün bir çok sanatçıdan değişik versiyonlarını tek bir yere toplamıştım. Dinlemeye başlayınca ben de sizin gibi oluyorum. Beğendiğinize sevindim.
Az önce yine ofiste kahvem ve poğaçam eşliğinde oturdum yazınızı okudum. Daha yazının başındaki o kızın bakışları baştan yazı hakkında ipuçları vermişti. Seviyorum bu siteyi lütfen bozmayın... Bir yandan en önem verdiğim hobim fotoğrafla ilgili eşsiz bilgiler edinirken diğer yandan yine çok etkili fotoğraflarla çok güzel ilginç konular okuma olanağı buluyorum. Bir de bunu oturduğum yerden yapabiliyorum :) Böyle bir site yarattığı için Sabahattin beye de teşekkür ediyorum. Emeklerinize deysin.
Neslihan hanım çok teşekkürler. Takipçilerimizi sükut-u hayale uğratmamak için çaba gösteriyoruz. Saygılarımla.
Biz size teşekkür ederiz Neslihan hanım.
Saygılar
sservisten yaziyorum yine.yaziyi okurken sarkiyi dinleye bastim telimin sesi cok acikmis yanimdaki arkadasim uyandi...panik yaptim sesi kapatayim dedim digerleri izin vermedi butun servis dinledik :) ise varmak uzereyiz simdi...selmlar hayirli isler...
Çok teşekkürler.
Çok güzel yazı. teşekkürler...
Biz teşekkür ediyoruz.
Farklı şehirler, farklı insanlar, farklı hayatlar. İnsan oralara gitmiş, görmüş kadar oluyor akıcı anlatımınız ve fotoğraflarınız sayesinde. Ellerinize, emeğinize, yüreğinize sağlık.
Bir sonraki bölüm için beklemedeyiz :)
Öner Bey merhaba, çopk teşekkürler. İnşallah son bölüm Cuma günü.
Metinleri mi okuyayım, fotoğraflara mı bakayım, şaşırdım. Sanki vakit darmış da çabucak, ne kaparsan kârmış gibi oldum birden. Ne kadar güzel bir anlatım, ne kadar güzel fotoğraflar. Tuzu biberi de aradaki türkü. Elinize sağlık. Paylaşım için her iki muhterem beyefendiye de teşekkür ediyorum. Bir sonraki yazıyı yine aynı heyecan ve sabırsızlıkla bekliyorum. Sağlıcakla kalınız efendim.
Osman Bey merhaba, değerli yorumunuz için teşekkürler. Duygularınızı çok güzel ifade etmişsiniz. Beğendiğinize sevindik. Cuma günü son bölüm geliyor.
Saygılarımızla
Teşekkürler Osman bey, severek, aşkla yapınca sonuç güzel oluyor. Eksik olmayınız.
Keyifle okudum. Akıcı ve sürükleyici. Bir sonraki yazıyı merak ettim:)
Sevgili Tevfik Bey son bölüm Cuma günü. Beğendiğinize sevindim. Görüşmek dileğiyle.
Çok nefis bir yazı ve fotograflar. Devamını bekliyoruz.Sevgiler.
Selçuk Bey sizi burada ağırlamak bizim için mutluluk. Değer verip yorum yaptığınız için çok teşekkürler.
Esas böyle güzel bir siteyi tanıttığınız için ben teşekkür ederim.
Eksik olmayın Selçuk bey,
Bunları sizlerden duymak, bizi daha da motive ediyor.
Saygılar.
Ellerine , yüreğine sağlık Okyar Abi , çok keyifle okudum .Kalemin çok kuvvetli.Bu gezi yazılarını bir seyahatnamede topla bence ,harika olur👏👏👏
Sevgili Seda çok teşekkürler. Size iyi gezmeler. Ataberk ve Tolunay'a selamlar.