Yaşayanlarla birlikte yitip gitmiş, bilinmeyen günlerden, kutlamalardan bazılarına çöplerin içinden ışık vurması çok ilginç bir durum. Yine her bir çekilen fotoğraf tarihe not düşmeden öte değildir. Bu yüzden fotoğraflarımıza özen göstermenin yanında sonrası belirsiz görünüyorsa ilgili birine ya da kuruma aktarmak yerinde olacaktır.
Fotoğrafın resmi olarak bulunuşundan bu zamana kadar kim bilir ne kadar fotoğraf çekilip, birçoğu da eskiyip yok olmuş, hatta çöpe gitmiştir; belki geçmişe kızıp yırtılıp atılanlar… Bunun en son örneklerinden biri “fotoğraf kuramları” üzerine eğitmen Orhan ALPTÜRK’ün [1] (1953-2022) ölümünden hemen sonra sanatsal fotoğrafları hatta portresi çerçeveli olarak sokakta bir çöp kutusunun yanında yerlerde olduğunu gösteren bir fotoğraftı. Hoş, salt fotoğrafçılar için değil diğer sanat disiplinlerinde de aynı sorunlar vardı. Çağında değer etmeyen yorumcuların eserlerinin değeri yıllar sonra anlaşılmamış mıdır? Bu ayrı bir tez konusudur.
Arkeolojik olarak da böyle değil midir? Hiç umulmadık bir yerde bulunan küçük bir para, mühür yüzük bile tarihin koca bir sayfasına ışık tutabilir. Hatta arkeolojik yapıtlar bir anlamda o zamanın üç boyutlu taşa nakşedilmiş fotoğrafı değil midir? Ne var ki, günümüzdeki gerici cahil kafaların tahrip ettiği kadim medeniyetlerin heykelleri, kaleleri, eserleri hatta bunlara ait oluşturulmuş müzelerin bile bombalanması insanlık geçmişi adına yapılan çok büyük hainliktir. Gerçi ele geçirdikleri müzelerdeki tarihi eserleri çıkarları için sattıkları da bilinmektedir. Yine de; ABD, Irak’tan çalınan eserleri iade etme kararı alması da (2024) güzel bir gelişmedir. Her tarihi zamanda bir toplum diğeri üzerinde egemenlik kurduğunda onlara ait her şeyi talan edip yıkma gibi zihniyet ne yazık ki “insan aklının” erdiği andan bu yana yapıla gelmektedir. En büyük iki yok ediliş Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi ile Pergamon (Bergama, İzmir) Kütüphanesidir. Kim bilir ne tarihi tutanaklar vardı, geçmişimize ait; papirüsler, parşömenler… Diğer taraftan kayıtlar sağlam olunca 2.Dünya Savaşında bombalanarak yok edilen St. Petersburg eski şekli ile yine inşa edilmiş. Fotoğraf bu konuda en etkin “Tarihe Not Düşme” eylemidir. “Tarih nasıl yok edilir?” diye sorarken; yüzlerce örnek arasından yakın zamandan birkaç örnek verelim:
Buda Heykelleri (6.yy / Bamyan Vadisi, Afganistan): Sarp kayalıklara oyulmuş iki adet dev heykeli 2001 yılında put deyip Taliban Hükümeti tarafından önce kurşunlanmış sonra da dinamitle yok edilmiştir. Yıkılan heykelin büyüklüğü için sağdaki görsel yeterli.
Şeyh Mohammed al-Barbaghi Camii (y.1600 / Bahreyn): 2011 yılında Bahreyn’deki ayaklanmada Şiilere ait camiler ve bazı mescitler Sünni devlet tarafından “kurallara uygun” olarak 400 yıllık cami yıkılmıştır.
Timbuktu (Mali): Mali iç savaşında cihatçı gruplar cumhuriyetçilerin elinde bulunan bazı yerleri ele geçirdiğinde bazı Müslüman türbelerini, ibadethanelerini, bilimsel merkezleri; Işid’in dinen, “eğer birisi mezarın üstüne bir şey inşa ederse onu yıkın” söyleminde olduğu gibi yıkmışlar.
Allianoi (M.S. 2.yy / Bergama, Türkiye): Roma Dönemi’nin en sağlam ayakta kalmış ılıca örneği ne yazık ki turizme kazandırmak yerine Yortalı Baraj (1993 inşaa) suları içine gömdük. 9000 m² alanda tüm duvarlar hatta çatılar bile ayaktaydı. Kurtarma çalışmasının nerede ise tüm masrafları ile gereçlerini Devlet Su İşleri (DSİ) karşılamış ancak suyun yaşamsal bağlamında sular altında kalmıştır. Yine de sular altında kalarak definecilerden kurtulmuş, gelecek kuşak arkeloglara kalmış olabilir.
Zafer Takı (M.Ö. 1.yy / Palmyra, Suriye): 2000 yıllık anıt Palmira antik kentinin girişinde Roma İmparatorluğu tarafından gücün ve refahın simgesi olarak inşa edilmiş olup 2015 yılında Işid tarafından dinamitlenmişti. [2]
Musul Müzesi ve Kütüphaneler: Işid, kenti kontrol altına alınca birçok el yazması eser ortadan kalktı. Üniversitenin kütüphanesi yakılmıştı. 1921 yılında inşa edilen Merkez Halk Kütüphanesi patlayıcılarla yerle bir edilmişti. Biliminsanlarının kullandığı birçok malzeme de imha edildi. Müzeye girince de tüm eserler tahrip edilip kırıldı. Üstelik bunu yaparken de “gavur” işi aletler kullanıp yine “gavur” icadı kameralı telefonları kullandılar [3].
Bir hukuksal iş için danışmaya gittiğim Avukat Korhan BEŞİKÇİ’nin bürosuna girdiğimde çevredeki nesnelerden kendimi alamadım. Hukuk danışmanın dışında müze gibi olan bürosunda neler yoktu ki: Kitaplar, bazıları tahta bavullar, heykelcikler, lambalar, haritalar, dikiş makinesinden çevrilmiş üstü kütüphanecik yazı masası, fenerler, lambalar vs. Kıyıda yerde gözümü bir diploma ilişti, bu kadar güzelini hiç görmemiştim. Paris’te bir Kadın Enstitüsünün tablo gibi şamua kâğıda siyah baskılı, A3 ölçülerinde çerçevesi ile bitpazarından aldığı diploma tek başına bile bir evin salonuna asılacak güzellikteydi. Böyle bir diplomayı bu güne kadar görmemiştim. Bitpazarından ortaya çıkması ilginç, kim bilir ne zaman bu topraklara kimin tarafından gelmişti.
Tanışma ve hukuksal faslını bir kenara bırakırsak, en çok ilgimi çekenler ise duvarda asılı duran, bir kısmı da yere dayanmış fotoğraflardı. Ve bazıları da yırtıktı.
Merhaba deyip söze başladım: Büronuza girdiğimden beri kendimi alamıyorum. Ama en çok ilgimi çekenlerin başında duvarda asılı yırtık fotoğraflarınız. Gerçi bunun haberini daha önce amcanız İzmir Tarihi ve Kültürü üzerine yazan kent gözlemcisi Orhan BEŞİKÇİ vermişti. Bir anlamda da bunları görmek için geldim. Bunlar kime aittir, nasıl edindiniz dediğimde Korhan BEŞİKÇİ anlatmaya başladı.
Eski şeyleri çok severim. Sürekli olarak bu konu ile ilgili dükkânlar yanında yıllardır bitpazarı gibi sergilik alanları nerede ise her hafta dolanırım. Bir keresinde Karşıyaka’da Kilise Sokağında bulunan antikacı Reha’ya uğramıştım, ne var yok diye. Onla sohbet ederken masasının yanındaki çöp kutusunda yırtık fotoğraflar dikkatimi çekti. Serde toplayıcılık olduğu için sohbet sırasında şöyle elime alıp sormuştum; “bunları ne diye çöpe attınız?”
Dükkân sahibi Reha; “yırtık olduğu için beş para etmez, getirmişlerdi kıramadım aldım; satılamayacağı için de çöpe attım” demişti. O konuşmasını sürdürürken ben çöpleri karıştırıp yırtıkları topluyordum. Bu siyah beyaz fotoğrafların yarım yırtıkları bile çok güzeldi. Ortaya çıkarıp yırtıkları uygun yan yana getirmeye başladım. Parçalar tamamlanıyordu. Alıp alamayacağımı sordum, tabi yanıtını alınca çok sevinip hepsini toplayıp çıktım.
Acaba İzmir’in neresidir? Arkadaki bine bize yol gösterebilir mi?
Daha sonra tüm yırtıklar tamamlanmış yaklaşık 27 adet fotoğraf önümde duruyordu. Ancak çoğunun üzerinde eski Türkçe harfleri ile yazılar vardı. Ne olduğunu anlamamıştım ama birleştirmeleri yaparken dikkatimi çeken en önemli nokta ise fotoğrafların İzmir ile ilgili olduğuydu. Nerede ise hepsi bir kutlamaya aitti. Hemen amcam Orhan BEŞİKÇİ’yi arayıp yardım istedim. Üzerindeki yazıları okuttuk. Ardından da Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’ne (APİKAM) giderek fotoğrafların taramasını yaptırıp kent kültürüne katkıda bulunduk. Bu aşamada bu fotoğrafların bir benzerinin hatta o tarihe ait başkaca çekimlerin olmadığını da öğrenmiş olduk. Hepsi de tek örnekti. Çöpten kurtarılmaları büyük bir rastlantıydı.
Bir fotoğrafta “1338 Eylül 9” yazısı görülüyor. Eski Türkçe yazıları ters, rakamlar ise düz yazılıyordu. Yazıları okuttuk. Burada Rumi takvime göre yazılmış. Bu tarihe 584 eklediğimiz zamanda tarih bize “1922”yi gösteriyor. Yani tam da İzmir’in Kurtuluşunu gösteriyor.
Başka birinde de “1926 Eylül 9” tarihi bize yine kutlama görsellerinin İzmir’in Kurtuluş günü kutlamalarına ait olduğunu gösteriyordu. Daha o zamanlar Latin harflerine (1928) geçilemediğini anlıyoruz. Tabi, bu fotoğraflar üzerine bu yazıları kim yazdı? Yazanlar dolayısı ile eski harfleri kullanmışlardı.
Farklı zamanlara ait 9 Eylül kutlamalarından oluşan bir diziye sahip oldum, kimsede olmayan.
Resmî törenler, Kız Lisesi, Altay spor, Anafartalar Caddesi, vs… Kimin tarafından çekildiği; neden, hangi kızgınlıkla yırtıldıklarını hiç zaman öğrenemeyeceğiz ama en azından İzmir’in tarihi bir gününe ait hiç bilinmedik, görülmedik fotoğrafların “tarihe not düşmek” adına bir kazanım olması çok sevindirici bir durum. Bazı fotoğrafların nereden olduğu belli, bazılarında ise daha derin bir inceleme takip gerekir gibi… Sonrasında fotoğrafları tek tek gözden geçirip üzerinde fikir alış verişi yapmaya başladık.
K. Beşikçi’nin duvarlarını birçok siyah beyaz fotoğraf süslüyor. Hepsi ayrı bir güzel ama bu yırtık fotoğraflar tarihe ışık tutuyor.
O zamanlar İzmir Kurtuluş Günü kutlamaları Konak’tan başlayıp bugün çoğu halkın Kemeraltı olarak tanımladığı Anafartalar Caddesi üzerinde kortej yapılarak Basmahane (Basmane) Garı önünde bitermiş. Ancak bu fotoğrafta bir tarih yok. Bir okulun katıldığını görüyoruz. Yeni Türkçe harfleri yer aldığına göre daha yeni bir fotoğraf; 1929 tarihli olabileceğini düşündük, diğerlerine göre. İlginç olan; Hükümet Konağı balkonunu halkın doldurduğudur. Kadifekale altında bir koruluğu algılıyoruz. Bugün orasını gecekondu dediğimiz değişimle biliyoruz. Yerde tramvay raylarını yanı sıra sağdaki binanın Sarı Kışla olduğunu seçiyoruz. Ne yazık bu güzellikleri, tarihi görselleri korumasını beceremiyoruz.
9 Eylül 1922 (Rumi 9 Eylül 1338). İşgalleri görmüş bu gençlerin o ilk günün coşkusu ile sokaklara inip kutlama yaptığını görüyoruz.
Harf Devrimi, 1 Kasım 1928 tarihindeki kanunla Yeni Türk Alfabe’si benimsenmeye başlamıştı. Bu zamana kadar hem daha önceden var olan flamalar, hem de diğer görsellerde eski harfler kullanılmış.
İzmir Kurtuluşu ilk kutlamaları, bilindiği üzere Konak Saat Kulesi etrafında başlayıp çeşitli kurum, kuruluş ve okulların katılımı ile Anafartalar (Kemeraltı) Caddesi üzerinden Basmane Garına kadar alay yürüyüp gidermiş. Flama üzerinde 9 Eylül 1338 Rumi takvimini Miladiye çevirince 9 Eylül 1922 olduğunu görüyoruz. Demek ki kurtulduğu günde kutlamaların olduğunu anlıyoruz. Keşke bu yol hâlâ parke olarak kalmış olsaydı. O günleri yaşatmak adına.
Şu arabanın süslerine bakın; yine çiçeklerle kaplanmış bir Kızılay simgesi ile o zamanın hemşire kepleri ile iki kız seçilmektedir.
Yakın zamana kadar Kurtuluş gününde birçok kurum, kuruluş, özel sektör donattıkları araçlar ile korteje katılır; hatta araçların üzerinden halka çeşitli hediyeler atarlardı. Son yıllarda bu gelenekte kalktı.
Öğrencilerin kıyafetlerine bakarak bir yorum yapılabilir ama sağda duran kadınların giysileri ve şapkaları daha dikkat çekici. Şapkalarıyla giysilerle ne kadar zarif duruyorlar. O dönemde çoğunlukla giysilerini kendileri yaparlardı.
Başka kıyafetleri ile diğer bir okul.
İkinci Meşrutiyet’e (1908) kadar spor yapmak hem padişah hem de sonrasında “sarıklılar” denilen aşırı muhafazakârlar tarafından oluşturulan baskı ve engellemeler sonrası; gençleri bir çatı altında toplamak için; ancak 16 Ocak 1914 yılında Altaylı gençleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katmak için kuruldu [4]. Böylece Kurtuluş Savaşında rol üstlenilmiş oldu. O dönemlerde şapka giymek moda olduğundan şapkaları ile 9 Eylül 1926 tören geçitlerinde yer aldığını anlıyoruz.
Mekânın neresi olduğunu anlamak çok zor ama Anafartalar Caddesi üzerinde olma olasılığı var.
Araba üzerinde büst gibi bir şey; bir köylü ailesi ile sanıyoruz bir ilaçlama aparatı ile modern çiftçiliğe ilk adımlara vurgu yapılıyor olabilir. Tabi, yazıları ayrıca okutmak gerekir.
Bu dört fotoğraf tören alayının son durağı olan Basmane Garı önünde çekilmiş.
1926; Yeni Türk Alfabesi harflerine geçmeye daha iki yıl var. Eski harflerin çelenk üzerinde görüyoruz. O zamanlar okullarda da şapka kullanıldığını da biliyoruz. Bir kız lisesi olduğunu tahmin ediyoruz, ama hangisi? Sol tarafta Basmane Garı, üst tarafta ise Kadifekale görülmektedir.
Yine, 1928 Harf Devrimi öncesi bir okul geçit törenindeki yerini almış.
1928 Harf Devrimi’nden sonraki 1929 yılı olabilir. Sol ayaktaki kızımızın üzerinde Büyük Taaruz’un başladığı gün“26 Ağustos”; sağ ayaktakinde ise Başkomutanlık Meydan Muharebesi Zaferi’nin günü “30 Ağustos”; arka üstte ayakta duranda ise savaşın bitişi olan “İzmir’in Kurtuluş” günü “9 Eylül” yazılı bantlar görülmektedir. Yine o dönemlerde yer alıp Kurtuluş Savaşına katkıda bulunan Türk Kadınlarını simgeleyen çocuklar yer almış olabilir.
Bir tek bu fotoğrafta imza olarak Cemal adını görüyoruz. İzmir’de bilinen Foto Cemal’in belki de ilk çekimlerinden biri ama diğerlerin hiç birinde yok. Belki başkası çekip Cemal’e bunların basılması için vermiş olabilir.
At arabasının Kızılay adına süslendiğini de görüyoruz. Kurtuluş Savaşı sırasında sağlık konusunda önemli çalışmalara imza attığı bilinmektedir.
Burada da bir grup genç kızımız bayramlık elbiseleri ile duruyor. Sanıyoruz koyu giysili öğretmen. Arka planda sütunlu, 9-10 basamakla çıkılan, kapısında nöbetçi kulübesi olan bir bina görüyoruz. Evet, başta da söylediğimiz gibi tüm bu fotoğraflar baştan detaylı incelenip nereleri olduğu saptanabilir.
Çok büyük kalabalık olurmuş kutlamalarda. Sol kenarda Atatürk portreli bir çelek görüyoruz. Şimdilerde o ev kalmamıştır. En arkada yine süslenmiş bir dizi araba yer alıyor. Meydanlık gibi bir yer. Önde de kamyon ya da at arabası kasasında bir grup kadın özel giysiler içinde kortejdeki yerini almış. Neyi simgeledikleri ve hangi alanda çekildiği anlaşılmıyor. Keşke fotoğrafların sahibi bunları yırtıp çöpe atılmış olmasına neden olacağına daha net yazılarlar meraklı birine verseydi.
Bu fotoğraftan da anlaşıldığı gibi korteje her türlü katılama izin veriliyordu. Kim bilir nerelerden develeri ile gelip bu kutla güne katkıda bulundular. Belki bu develerin bile Kurtuluş Savaşında yük taşıma konusunda büyük katkıları olmuştur. İlginç noktalardan biri Türk Bayrağı’nın nizami olmadığıdır. İzmir’in Kurtuluş günü bir anda tüm evlerden çıkan bayraklarla gelincik tarlası gibi al bayraklarımız dalgalanmaya başlamış. Türk halkı gizliden gizliye her türlü kırmızı kumaş üzerine çarşaf gibi beyaz kumaşlardan tencere kapakları ile çizdikleri ay ve göz kararı kestikleri yıldızları dikmişler bu günü beklediklerini anlıyoruz. İşte, bu bayraklar da onlardan biri.
Dikkat edilirse sol arkada sanki bir kilise çatısı ile bir dağın silueti var. Hoş şimdilerde her yanımız apartman ağaçları ile donatıldı. Buradan yola çıkarak bu fotoğrafın nereden çekildiği noktasına ulaşabiliriz.
Burada da o döneme ait bir okulun öğretmenlerini görüyoruz, sanki. Sol yerde oturan çocuk dışında herkes öğretmen olabilir. Masada bazı fizik deney aletleri, bir mikroskop, kitaplar; yerde dünya küreleri, rulo olmuş belki bir harita, hassas terazi, yine bazı deney aletleri yer almaktadır.
Arka taraftaki kapı belki bir ip ucu verebilir, hangi okulun öğretmenleri olduğu konusunda.
Bunların dışında kime ait olduklarını bilmediğim özellikle siyah beyaz çeşitli fotoğrafları da topluyorum. Büronun her yerinde gördüğünüz kişi ya da kişiler ile bir bağlantım yok. Bitpazarlarını dolaşırken öylesine kıyıya atılmış dururken hepsi beni çekiyor. Çoğunu çerçeveli olarak buluyorum, aslına da dokunmuyorum.
Kim olduklarını bilmiyorum. Tarihin derinliklerinden bana bakmalarını seviyorum. Duvarlarımı süslemesinden hoşlanıyorum.
Belki arkalarında notlar olabilir ama hiç sökmüyorum. Bu kadın portresi de boyunca çatlamış. Belli ki daha sonradan çerçeveye konmuş. Kim bilir şu anda kimlerin büyük annesidir.
Evet, kim olduklarını bilmiyorum. Ama şunun güzelliğine bakın. 1954 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı’nın meşhur olduğu zamanlarda çekilmiş; kıyafetlerine bakınca bunun bir nikâh töreninden olacağını düşündürüyor. Camın arkasından süsleme yapan kişi kendi imzasını (Ö. Ergin / Isparta) atmış. Sihirli gibi bir şey… Isparta’dan gelip mi burada nikâh oldu yoksa fotoğraftaki kişiler sonra mı oraya gittiler; daha sonra da İzmir bitpazarına geldi? Çantası, bilezikleri… Yani hikâye bile yazılabilir bu fotoğrafa. Hatta dikkat edilirse bir çiviye tutturmayı beceremedikleri için kâğıdın üst tarafında küçük bir delik açılmış. Belki bir köy evin duvarındaydı. Çocukları İzmir’e taşınınca sonraki nesil bunu anlamsız bularak gözden çıkarmıştı.
Bu ise başka bir güzellik; araba servisi tabi at arabası için. Nerede çekildiği belli değil. Önde üç yetişkin, arkada belki iki çırak, bir de araba üzerinde onlardan birinin oğlu…
Bu ise ayrı bir hikâye anlatıyor. İki sünnet çocuğu yanına özendiği için kız mı, erkek mi olduğunu anlayamadığım başka bir çocuğu daha yatırmışlar. Bunun çerçevesini de asmak için direk olarak üzerinden çivilemişler. Yatak örtüleri hangi döneme ait olduğunu yansıtıyor. Nakış-kesme işi, atlas örtüler, işli yastıklar…
Bu eski nesnelere dönük merak sülalede bir tek amcam Orhan BEŞİKÇİ ile bende var. Sanıyorum genetiğin de etkisi var. Daha 7-8 yaşlarında Ayavukla Kilisesi (Basmane, İzmir) yakın zamana kadar müze eserlerinin konduğu bir depo olarak kullanıyordu. Yeni yerine taşınması sırasında deponun bir bölümüne kısmen su basmış eski kitaplar ıslanmış, atılmış; amcamla birlikte onları karıştırmaya giderdik.
Sonradan bu sevda artınca daha lise-1’de harçlıklarımı biriktirip 1963 Demokrat İzmir Gazetesinin bir kısım arşivini edindim. Bir dönemde de eğitim için Fransa’da bulundum. Orada bile eskicileri dolaşıp özellikle Türkiye ile ilgili şeyler; başta Çanakkale ile Kurtuluş Savaşları, bulmaya çalışıyordum. Şimdilerde ise birçok objeyi toplamayı da sürdürüyorum. Hatta eksik bile olanları alıp kendimce kurduğum işliğimde elden geçirip kullanıma katıyorum. Örneğin, eski arabaların, traktörlerin dıştan takma farlarını alıp gece lambasına çevirip eşe dosta bile hediye ediyorum.
Belki daha sonra daha detaylı tek tek inceleyip, hatta büyüteçle, her biri için hikâyeler yazmak güzel olabilir. Bu harika essiz “siyah beyazların” kimler olduğu bilinmeyen anların kayda geçmesi için gösterdiği hoşgörüye ve söyleşiye teşekkür edip yanından ayrıldım.
Açıklama:
[1] Orhan ALPTÜRK: https://www.arthenos.com/orhan-alpturk-anisina/
[2] Işid işgali öncesi ve sonrasında Palmira: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/04/160412_vert_tra_palmira
[3] Arkeofili internet sitesinde Işid’in yok ettiği 10 Kültürel Miras Yapısı hakkında bilgilere de ulaşabilirsiniz. Özellikle tarihin geçmiş sayfalarında yer alan bu muhteşem eserlerin yok edilmesi kesinlikle hepimizde bir burukluk yapmaktadır.
[4] Altay Spor Kulübü, tarihi hem ilginç hem de bazı ilklerin olması açısından önemlidir: https://altay.org.tr
Bazı Kaynaklar:
OM System Live ND özelliği, fotoğrafçılığa yeni bir boyut kazandırıyor. Uzun pozlama efektlerini gerçek zamanlı…
Hangi kamerayı ve hangi tekniği kullanırsanız kullanın; fotoğraf hayal kurma, düşünme, görme, hissetmenin bileşkesi eşliğinde…
1977 yılında fotoğrafa başladı. Ankara Çankaya Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü’nde belediye foto muhabiri, Başbakanlık…
Üzerinden “çok uzun” diyemeyeceğimiz bir zaman geçti. Hatırlarsınız, “Analog Fotoğrafçılık ve Film Kullanmak” yazımızda gelinen…
Bu yazı Arkaplan Sanat Dergisi için (Yazı ilk olarak ArkaPlanSanat Dergisinin 38. Sayısı (Ağustos-Eylül 2025)…
Teşekkürler Godox, beni yüklerden kurtardın. Söylenecek çok fazla söz kalmadı. Şimdi AD100 Pro fotoğraf makinası…
Yorumlar
Hi i think that i saw you visited my web site thus i came to Return the favore Im attempting to find things to enhance my siteI suppose its ok to use a few of your ideas.
Hello,
Can you let us know which ideas you'd like to use?
Regards!