Yazılarımızdan elde edilen en önemli sonuç okuyucunun kendi fikirlerini oluşturmasına, kendi tarzını belirlemesine ve ufkunu genişletmesine kılavuz olmasıdır. Yazanlar olarak bizim için de farklı değildir. Okuduklarımızdan beslenir ve bunları referans alarak yeni makaleler yazabiliriz. Bu yeni yazılar, kaynak olan yazının devamı olabildiği gibi bazen tamamen farklı bir konuda yazmaya ışık tutar. Bu sürece okuyucularımızın yorumları da dahildir. İşte sevgili Kıvanç’ın “Decisive Moment/Karar Anı” yazısını okuduktan sonra “Bu pilav daha çok su kaldırır” deyip bilgilerimi, düşündüklerimi kısa bir okuma parçası olarak sunuyorum.
Henri Cartier Bresson (HCB) meşhur Türkçe ismi “Karar Anı” (Decisive Moment) olan kitabını 1952 yılında kaleme almıştı. Ve kitabın orijinal adı doğal olarak Fransızca, “Images a la Sauvette” idi. Direkt çevirisi “Sinsi Görüntüler” ya da “Çalıntı Görüntüler” olarak tercüme edilebilirdi.
Niko Guido ile uzun süre önce Fotokritik’de yayınladığım bir fotoğrafım (bu fotoğraf yanda yer alıyor) üzerine konuşurken iki şeyden bahsetmiştim:
Matematikte bunu bize “Limit teorisi” olarak öğrettiler. Doğrudur ve gerçektir.
İngiltere’deki yayımcısının Henri Cartier Bresson’a sorduğu “İngilizce başlık ne olmalıdır?” sorusuna yanıt alamayınca insiyatifini kullanarak “Decisive Moment” olarak kitap ismi belirledi. Ve böylece de kaldı. HCB de buna –beğenmiş olmalı ki- itiraz etmedi. Kitapta yer alan “Karar Anı” makalesi 17 nci Yüzyıl kardinallerinden Retz’in bir sözüyle başlar; There is nothing in this World that does not have decisive moment (Bu dünyada karar anı olmayan hiçbir şey yoktur).
İnsanlar teknik hakkında çok fazla düşünürler ama görmek hakkında yeterince düşünmezler.
Henri Cartier Bresson
Henri Cartier Bresson’un kurgulanmış fotoğrafla işi yoktur. O, yaşamın akış içindeki halinde gelip geçen anlardan “Karar anı” nın fotoğrafın özü olduğunu benimsemiş tipik bir sokak fotoğrafçısıdır.
HCB kitabında sokaklarda görünmez olmayı tercih ettiğini belirtir, sessizce ve sakin bir şekilde dolaştığından da bahseder. Ve tabii ki insanların hayatlarını sürdürürken elde edilen fotoğraflar izleyenlere samimi gelir. Ve HCB şöyle der;
Fotoğrafçılık hiçbir şey;
Benim ilgimi çeken, yaşam.
Fotoğrafları içinde “Karar anı” denildiğinde en çok gösterilen fotoğrafı sudan atlamaya çalışan siluet adamın olduğu Paris Gare St. Lazare’de çektiği “Su birikintisi” adlı karedir. Kıvanç da kendi yazısında “Karar anı” fotoğraflarından güzel bir seçki sunuyor.
Henri Cartier Bresson, arka planın fotoğrafın öznesine katkı yapması gerektiğini söyler. İzleyici önce sıçrayan adama bakar. Daha sonra gözü arka plandaki ve su üzerindeki detaylara kayar. Sirk afişindeki balerini, demir parmaklık arkasındaki adamı ve su birikintisindeki merdiven ve daireleri fark eder. İşte şekil ve zemin ilişkisi de budur.
HCB, fotoğraflarının kullanılırken kesinlikle yeniden boyutlandırılmasına karşıydı ve bunu yasaklamıştı. Buna rağmen tek boyutlandırdığı fotoğraf da “su birikintisi” dir. HCB bu kareyi çekme anında fotoğraf makinası çitin arasında iken çitin de bir kısmı sol tarafta siyah bir şerit olarak kadraja girmiştir. Henri Cartier Bresson bu kısmı kadrajdan çıkarır.
Eğer film kullanıyorsanız işin çok büyük bir kısmını çekim anında halletmek zorundaydınız. Karanlık oda hiçbir zaman Photoshopta şimdi yapabildiğimiz akla hayale gelmeyen düzenlemeleri yapmamıza imkân tanımazdı. Baskıda sadece kadraj değiştirmek bile başlı başına bir uğraştı.
Bir arkadaşınızla telefonla konuştunuz aradan bir ay geçti. Konu gündeme getirildiğinde hatırlamazsanız şaşırmayın. Ama aradınız, telefona cevap vermedi ve konuşamadınız. Saatine kadar söyleyebilirsiniz. Bir anormallik yok. Demans ya da Alzheimer değilsiniz, korkmayın.
Karar anı bitmeyen eylemlerin fotoğraflarıdır. Sonrasında ne olacağı izleyiciye kalmıştır. Bu tarz fotoğraflar daha çok zihinde kalır ve kolay hatırlanır. Bu, Rus psikolog Bluma Zeigarnik tarafından tanımlanan “Zeigarnik etkisi” dir. Bunun tek nedeni bitirilmemiş ve sonlandırılmamış işlerin zihnimizi daha çok meşgul etmesidir. İş bitince zihin ilgili tüm şeyler silmektedir. Şimdi hatırladığınız olayları değerlendirin. Muhtemelen ilk aklınıza gelenler hala sürüncemede kalmış olanlar olacaktır.
Henri Cartier Bresson’ın tercihi 50 mm bir objektiftir. Seyrek olsa da 35 mm kullanır. Manzara fotoğraflarında 90 mm tercih eder. Hayatında hiç 135 mm ve tele kullanmamıştır. Balıkgözü objektifleri hiçbir zaman önermez. Aynı şekilde renkli fotoğraf çekmesine rağmen bunlar hiçbir zaman sunulmamıştır.
1970 yılında bir röportajında fotoğraf çekmenin sırrını şöyle ifade eder; “Öncesinde ve sonrasında fotoğraf üzerine düşünülmeli, ama çekim sırasında kesinlikle değil. Fotoğraf çekmenin sırrı ona yeterince zaman ayırmaktır. Hızlı çalışılmalıdır. Çekilen nesne unutulmalıdır. Ama aşırı hızdan kaçınmak gerek. Eğer ilk çekim başarılamamışsa çekimden vazgeçmekten başka çare yoktur. Realiteye saygı göstererek ve ona uygun bir teknikle çalışılmalıdır. Fotoğrafçının jaluziyi açarak ışık kaynağını güçlendirme hakkı yoktur. Çekilen bir fotoğraf hiçbir şekilde karanlık odada düzeltilmez. An fotoğrafının iyi veya kötü olması fotoğraf makinasının içinde belirlenir”.
1997 de American Photo dergisine verdiği bir söyleşide de;
“Fotoğraflarımdan ben sorumluyum. Fotoğrafçılık belgesel değildir, sezgidir, şiirsel bir deneyimdir. İç sesinizi bastırıp kendinizi olaya kaptırırsınız ve sonra havayı koklarsınız… Bu tesadüfe duyarlı olmaktır”
diyecektir.
Ve 2006 yılında İstanbul Pera müzesinde eşinin açtığı sergiyi gezme fırsatını yakalamıştım.
Bu yazı Arkaplan Sanat Dergisi için (Yazı ilk olarak ArkaPlanSanat Dergisinin 38. Sayısı (Ağustos-Eylül 2025)…
Teşekkürler Godox, beni yüklerden kurtardın. Söylenecek çok fazla söz kalmadı. Şimdi AD100 Pro fotoğraf makinası…
Bu günleri özgür ve bağımsız yaşayabilmemizi sağlayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıp hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.…
“Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu…
Böyle bir bölümü iki üç kişinin sürüklemesini beklemek biraz hayal olmaz mı? Dolayısıyla siz sevgili…
Bugün birçok fotoğrafçı, AI ile işlenmiş kareleri kendi üretimiymiş gibi sunuyor. Ama şu soruyu nadiren…
Yorumlar
Çocuk ve Ergen Psikatristi kızımdan bu “Zeigarnik etkisi”ni uzun uzadıya dinlemiştim. Herbirimizin beyninin içinde açık kalmış kapanmamış sayısız parantezler olduğundan bahsetmişti. Ve siz ne yaparsanız yapın, uyuyorken bile bu açık parantezler içerisindeki olaylar, verilen/verilmeyen kararlar, keşkeler, suçluluk duyguları, yap(a)madığımız şeyler vs... beynimizde sürekli döner durumda oluyor. Siz tek bir anını hatırlamıyor olsanız dahi bu böyle. Ömrünüzün herhangi bir anında olabilir. Ta ki siz bu parantezi doğru ve sağlıklı şekilde kapatana kadar. Parantez kapanınca beyin onları siliyor ve bir gereksiz işlemden daha kurtuluyor. Neyse, bu konuyu işin uzmanlarına bırakalım.
Nereden geldik buraya? Ben sana bu güzel yazı için teşekkür edecektim, neler yazdırdın bana :)
Selamlar, sevgiler.
Yazdıklarını okuyunca yazıya da senin yapmamı istediğin HCB röportajından mı geldim diye düşünmedim değil. O da dediğin gibi parantez açmıştı. İşte neye niyet neye kısmet.
Sevgi ve saygılarımla
Okyar Bey Merhabalar,
Yazınız ve (“Fotoğrafçı “hırsız”dır. İnsanların hayatlarından “an” çalar.) cümlesi için teşekkürler. Fotoğraf çekmenin "beyaz" hırsızlık olduğunu hep düşünmüşümdür.
Sevgi ve saygılarımla.
Yaşar Bey çok teşekkürler. KVKK ile beyaza kara bulaşıyor. Soyut çalışmalara mı dönsek? Naapsak ki?
Saygılarımla
Okyar Bey , cep telefonları ile fotoğraf çekmenin bu kadar rağbet olmasının bir nedeni de "sinsi" yaklaşımlara daha müsait olması olabilir. Bizler KVKK ile gri alanda kaldık gibi, "çeksen bir türlü çekmesen için yanar" diye söylemiş Yıldız Tilbe -karar anı- şarkısında :-)
Şaka bir yana, Henri Cartier Bresson röportajı mutfakda mı ? Edebiyat kokusu alıyorum şimdiden...
sevgiler.
Evet haklısınız. Ancak cep telefonlarının fotoğraf özellikleri o kadar çok reklam yapılıyor ki muhtemelen bir süre sonra cep telefonunu kaldırdığımızda dikkat çekmeye başlayacaktır. Bu arada çektik çektik... Yıldız Tilbe'nin şarkısını bilmiyordum. Bulu dinleyeyim.
Vivian Maier ile aynı sokaklarda Chicago da yaşadığım altı hafta süresince hem yıl farkıyla -belki de- aynı zaman diliminde dolaşmış olma düşüncesinin verdiği motivasyonu güzel bir hikayeye dönüştü. Kimbilir belki bir gün HCB ile de Paris sokaklarında dolaşırım.
Sevgi ve saygılarımla
Çok güzel bir yazı olmuş Okyar bey. Çok teşekkür ederim.
"Fotoğrafçı hırsız'dır, insanların hayatından 'an' çalar" evet bu doğru, diğer taraftan; "fotoğrafçı hırsız değldir, insanların hayatlarında unutup gidecekleri bir an'ı ölümsüzleştirir, onlara hediye eder" bu doğru mu? :)
Henri Cartier Bresson "öncesinde ve sonrasında fotoğraf üzerine düşünülmeli" demiş. Karar anı bitmeyen bir eylemin, yani devam eden bir eylemin fotoğrafı ise ve o an belirsiz bir zamanda karşımıza çıkmışsa biz öncesinde nasıl düşünebiliriz? Öncesinde düşünebiliyorsak, yani o fotoğrafı kurgulayıp uygun anı beklediysek, o halde karar anı kurguyu yaptığımız an mıdır, yoksa deklanşöre bastığımız an mı?
Kafamda deli sorular, saçmaladım mı ne :D
Neyse, ellerinize emeğinize sağlık abicim. Selam ve saygılarımla.
Öner Bey merhaba,
Dediğiniz doğru. Ancak o "an" artık benim oluyor. Ölümsüzleştirmek veya yok etmek benim elimde. Dolayısıyla özünde hırsızlık var.
Öncesinden düşünmekten anladığım, sokağa çıkarken hangi zaman diliminde hangi uzamda olmaya karar vermektir. mesela öncesinde şöyle bir seçim yapmış olalım: Galata köprüsü üzerinde başka hiçbir araç olmadan -her ne kadar artık bu imkansız olsa da- bir at arabası fotoğrafı çekmek. Burada bir kurgu yok. Geceden gide beklersiniz. Ancak bir çingene ile anlaşırsanız başka. Aslında bu da olabilir. Sonrasında bu fotoğrafı nasıl sunacağız? Nerede sunacağız? Kadrajı, baskısı nasıl olacak? v.s. v.s... Şimdi fotoğraf çekim anı arada kaldı. İşte burada kritik anın hisse bağlı olduğunu söyler HCB. Kritik anı hissettiğinizde de deklanşöre basarsınız. Ve iş biter. Mesela sizin kelebek fotoğraflarınızda "kritik an" kelebek çiçeğin üstünde dururken mi olmalı yoksa ya tam konarken ya da uçmaya hazırlanırken kanat çırptığı an mı olmalı? En son Konya tropikal kelebek bahçesinde bu tarz fotoğraf çekmek istedim ve hiç kelebek fotoğrafı çekemeden çıktım :(
Yazının başında da belirttiğim gibi amacımız budur. "Deli" demesek de hep birlikte düşünce şablonlarımızı kıracak sorular sordurabilmek, sorgulatabilmek. Sanatın amaç ve hedefi de bu değil midir?
Değerli düşünceleriniz için çok teşekkürler.
Sevgi ve saygılarımla
Sizde benim gibi Konya Tropikal Kelebek Bahçesi'ni tekrar gidilecekler listesine eklediniz o halde. "O AN"a denk gelebilmek dileği ile :)
bu yazı bana, "şimdiki makinelerin teknik becerileri ile arka arkaya çekim yetenekleri ile artık, bize sunulan bir fotonun , gerçekten çeken o uygun anda mı o pozu yakaladı yada 10 taneden en uygun olanı mı bize sundu diye .." düşündürdü.
Güzel bir yaklaşım. Hele video çekimlerinden tek kareyi fotoğraf olarak almak söz konusu olduğunda düşüncen daha da önem kazanıyor. "Karar anı" eski elle poz sarılan fimli makinalarda her seferinde tek kare çekildiği zaman için çok önemliydi. Burada "karar anı" tanımına bir kere daha bakmak gerek. Nedir karar anı? Bana göre izleyiciye "bundan sonra ne/nasıl oldu?" sorusunu sorduran andır. Sonrası yine bir "an" olmayıp bir sürece gönderme yapabilir. Yani karar anından sonra bir olaylar zinciri zamana yayılmış olarak ortaya çıkabilir. Bence fotoğrafçının karar anının geldiğini hissettiğinde çoklu fotoğraf çekmesinde sakınca yok. Tabii fotoğrafçının "karar anı" dediği fotoğrafı seçebilme yetkinliğinin de olması gerek.