Gidenin arkasından bir satır karalamak… Bugüne kadar bir şekilde kaybettiğim yakın ve sevdiğim insanların arkasından yazmadım. Yoksa yazamadım mı? Ancak o kadar birikmiş ki “yazayım” dedim. Bunun için bile günler geçmesi gerekti.
Ancak “giden” diyebildim. Hani kendimi biraz daha sıksam en fazla “vefat etti” diye iki kelimelik bir fiil kullanarak “ölüm, ölmek” kavramının etkisini hafifletmeye çalışırım. Hepimiz böyle yaparız. Kimse “öldü” demez. Diyemez. Ölüm kökten yok oluşu ifade eden acı veren bir kelimedir. Ancak iç sesim hep “ölüm” diye telaffuz eder. Kim bilir, belki de kendimi hazırlamak içindir.
Süleyman’la arkadaşlığım İFOD çatısı altında başlamıştı. Grupçuklar içinde, hal ve tavırlarıyla kaynaştığım biri olup çıkıvermişti. “Ne anıların var?” diye sorarsanız verebileceğim anlatabileceğim uzun şeyler yok maalesef. Kısa zaman diliminde yoğun geçirdiğimiz anlarımız olmuş.
Fotoğraf gezilerini hatırlıyorum. 2016 yılı verimliymiş. Ekim 2016 da Floransa’da sergi açılışı. Floransa gezisi rüya gibiydi. Bir koşturmaca içinde geçti gitti.
“Ölüm” diyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam Ali Sirmen birkaç yazısında dile getirmişti: Ölümden korkmuyorum. Çünkü ben varken ölüm yok, ölüm varken ben yokum”. Sanırım Lucretius’un sözü. Ancak Epikuros’da benzer bir ifade kullanmıştır. Ölüm konusunda Nietzsche’i anmamak olmaz. Hatta romanlarının tek konusu olan Irwin Yalom’u da. Eliniz ererse “Nietzsche ağladığında” romanını okuyun derim. Bu deyiş kesinlikle doğrudur. Ancak eksiktir. Felsefeciler ölümü ele alırken hiçbir zaman yaşamdan ölüme geçiş anından bahsetmezler. İnsan için korkunç olan da bu andır. Ölen bir insanın ardından hep bu anını hayal etmeye çalışmak gibi bir sapkınlığım var. Çok ürkütücü. Hele “sıralı bir ölüm” değilse inanılmaz acı verici ve rahatsız edici oluyor. Böyle anlarda babamı içinde bulunduğu anda hayal etmeye çalışıyorum. Uçağın yere çakılma anı. Nasıl bir şeydir? Ateş düştüğü yeri yakar… Bir otobüs kazasında taklalar atarak yardan aşağı yuvarlanırken içinizde sadece korku oluyor. Tarifsiz bir korku. Çırpınıyorsunuz ve çaresizsiniz. Camı kırıp sağ çıkmanız bile o an bir anlam ifade etmiyor. Ölüm bile aklınıza gelmiyor.
Aralık 2016 da Kapadokya. Elimde anı olarak birkaç fotoğraf var. Hepsi bu.
Konak belediyesinin “Basmane İzmir’in Misafirhanesidir” etkinliğinde de bir aradaydık.
İFOD, minimal atölyesine Süleyman’la birlikte katılmıştık. Saha çalışması için ayaza çekmiş bir İzmir erken sabahında Evka-3 metro istasyonunda buluşup Alsancak’a doğru fotoğraf çeke çeke yol almıştık. Üst geçitlere tırmandık. Konteyner alanını fotoğraflayıp gümrükçülerle ağız dalaşımdan Süleyman’ın sakin haliyle sıyrıldık. Kıbrıs Şehitleri caddesinde ikimize kukuleta aldı ve atölye ekibi ile buluştuk. Kısa fakat dolu dolu lafı az bir zaman geçirmiştik.
İnsanın gerçek ölümü ne zaman olur? Tuhaf bir soru değil mi? Basit bir cevap; öldüğü anda ölür. Ancak yazar eşinin ölümü ya da çok sevdiği bir yazar arkadaşının ölümü ardında şöyle der: onu tanıyan son kişi öldüğünde gerçekten ölür. İşte bu yüzden sanat eserleri sahibin ölümsüz kılar. İşte bunun için fotoğraf modeli ölümsüz kılar. O fotoğraftaki insanı hatırlayan kimse kalmasa da artık o ölümsüzdür.
Bana takılmadan edemezdi. Her ağzını açışta “Ahhh be benim terörist abim” diye cümleye başlardı. 2018 de birlikte yaptığımız Tayland-Kamboçya seyahati dostluğumuzu pekiştirmişti. Bu seyahatte Süleyman fotoğraf çekerken kompozisyonunun arkasına geçip onun kızdırmaktan keyif alıyordum. Aslında bana fırça çekerken bağırırken hali çok sevimliydi. Tabii nihayetinde kadrajından çıkıyordum ve rahatlıyordu.
Her bayram ilk arayan o olurdu. Bu bayram da bekleyeceğim ama aramayacak. Hastalığını öğrendiğimde daha sık aramaya başlamıştım. Morali yerindeydi. Sesi çok iyi geliyordu. İçimde hep umut vardı. Ta ki Beyhan hocanın mesajını okuyuncaya kadar…
Dediğim gibi sıralı olmayan ölüm içimizi daha çok acıtıyor. Kulağımda hep “Ahhh be benim terörist abim” çınlayacak. Muhtemelen aklım yerinde olduğu sürece unutmayacağım. Blogumuza gönderdiğin 5 Fotoğraf ile New York Sokakları yazını da hep seni anarak tekrar tekrar okuyacağım.
İyi bir dostumdun. Mekânın cennet olsun…
Fotoğraf makinanıza taktığınız sadece bir film değil… Bir his. Bir renk. Bir an. Ve bir…
OM System Live ND özelliği, fotoğrafçılığa yeni bir boyut kazandırıyor. Uzun pozlama efektlerini gerçek zamanlı…
Hangi kamerayı ve hangi tekniği kullanırsanız kullanın; fotoğraf hayal kurma, düşünme, görme, hissetmenin bileşkesi eşliğinde…
1977 yılında fotoğrafa başladı. Ankara Çankaya Belediyesi Basın ve Yayın Müdürlüğü’nde belediye foto muhabiri, Başbakanlık…
Üzerinden “çok uzun” diyemeyeceğimiz bir zaman geçti. Hatırlarsınız, “Analog Fotoğrafçılık ve Film Kullanmak” yazımızda gelinen…
Bu yazı Arkaplan Sanat Dergisi için (Yazı ilk olarak ArkaPlanSanat Dergisinin 38. Sayısı (Ağustos-Eylül 2025)…
Yorumlar
Güzel anılar, güzel sohbetler; hele hele bir fotoğraf gezisine giderken bir çekim sırasında makinesinin teknik hata olarak diyaframının 40'ı göstermesi üzerine "Süleyman kaç diyafram ile çekelim" sorusuna "40 yapın gerisin boş verin" yanıtı aklımızdan hiç çıkmıyor. Keyifli bir dost canlısı, çözümcü, sakin, barışçı tavrını bize de yansıtırdı. Her aklımıza geldiğinde gözlerimiz yaşarıyor. Evet, sıralı olduğunda insan alışıyor ama böylesine erken ayrılıklar çok yorucu oluyor.
Sevgili Zafer,
Süleyman'ı çok iyi tanımlamışsın. Bu güzel anı için çok teşekkürler. "Kalender" yanını da ben ekleyivereyim.
Sevgilerimle
Güzel dostlar, güzel anılar biriktirebilmek, arkasından iyiliğiyle, güzelliğiyle söz ettirebilmek her babayiğidin harcı değil. Ruhun şad, mekanın cennet olsun Sülayman abi.
Geride kalan ailesi, dostları ve fotoğraf camiasına baş sağlığı dilerim.