Fotoğrafa başladığım ilk zamanlarda alanımı bulmanın önemli olduğunu fark ettim ve kendimi belgesel fotoğraf alanında daha iyi ifade edebileceğimi anladım. Fotoğraf makinesi ile sadece görüneni değil o görünen gerçeğin arkasındaki asıl hakikati arama çabalarım doğrultusunda yolum Hint Okyanusu’nda Endonezya’ya bağlı Siberut Adasındaki Mentawai Kabilesi ile kesişti. Bu ada Mentawai kabilesine ev sahipliği yapmaktadır. Bu kabilenin kendilerine has dilleri ve gelenekleri vardır. Doğaüstü güçlere inanmakla beraber hayaletlerin ve ruhların varlığına inanmaktadırlar. Aynı zamanda doğa ruhlarına tapınmaktadırlar. Bunların başında da deniz, gökyüzü ve orman gelmektedir.
İnanışlarına göre tüm nesnelerin birer ruhu var. Ruhun ölürken sonsuza dek bedeni terk etmeden önce farklı zamanlarda bedeni yavaş yavaş terk ettiğine inanılıyor. Öyle ki, hastalıklar bedenin ruhun geçici eksikliğinin ve rüyalar ise ruhun bedenden ayrılıp başka diyarlarda gezdiğinin birer işareti olduğuna inanıyorlar.
Kabileye gittiğim gün Teu Kapik Sibajak’ın başka bir adada yaşamını sürdüren kardeşinin ölüm haberini almıştı. Aynı akşam sabaha karşı uykumdan Teu Kapik’in kardeşi için ağıt şarkıları ile uyandım. Bir anda ormanın sessizliğini matem şarkıları bozdu. Ormanda bu duruma kayıtsız kalamamıştı ve ertesi sabah ormanda matem sessizliği devam ediyordu. Gelenekleri bağlamında ruhani olarak binlerce yıldır gerçekleştirdikleri diş sivriltme ve vücutlarına çeşitli dövmeler yapmaları da ruhun bedenle bütünleşmesidir.
Mentawai kabilesinin tüm üyeleri küçük yaşlardan beri ormanın derinliklerinde ve nehirde avlandıkları için hepsi çok iyi birer avcıdır. Kabilede iş bölümü yapılmaktadır. Balık tutma işi büyük annede iken evin reisi olan Teu Kapik Sibajak baltasını alıyor sagu palmiye ağacı için ormanın derinliklerine doğru sabahın erken saatlerinde yola çıkıyor. Bu ağacın yaprakları ile ağaçtan yapılmış olan evlerinin çatısını kapatmakta ve bu ağacın içi karbonhidratlı bir yapıya sahip olmasından dolayı da pişirilip yenebilmektedir. Küçük torunu da dedesinin onun için hazırlamış olduğu zehirli okları ile ailenin yiyecek ihtiyacını ormandan karşılamaktadır. Kabile halkı arasında tütün ve çay tüketimi çok fazladır. Bu ihtiyaçlarını da insanoğlunun binlerce yıl önce yaptığı gibi dış dünyadan takas usulü ile gerçekleştirmektedirler.
İki bin yıl önce Siberut adasına gelişten bu yana Mentawai insanlarının dış dünya ile sınırlı deneyimi bulunmaktadır. Tamamen gelişmiş dünyanın teknolojisinden uzak ilkel benliklerini koruyarak doğal bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler. Batılı bir kadın olarak en çok zorlandığım konulardan biri ortamın hijyeni ve sağlık koşulları oldu. Tuvaletin olmaması, yattığım yerin 1 metre altında domuzların yatması ve nemli hava koşullarının da etkisiyle ağır ve keskin bir havanın olması da oradaki yaşadığım 3 gün boyunca zorlandığım unsurlar oldu. Bir başka unsur ise ortak bir sözel dilimizin olmamasıydı. Zamanla onlara ayak uydurarak beden dilimizi kullanıp ortak bir dil oluşturduk.
Gitmeden önce fotoğraf projesi için bir yapmış olduğum araştırmalar doğrultusunda kabile hakkında bilgi sahibi olmuştum ve o kabilede yaşayanlar için özel olarak tasarlamış olduğum tahtadan boncuklarla yapmış olduğum takıları onlara hediye olarak verdim. Bu sayede aramızda daha sıcak bir iletişim gelişti. Hümanist foto belgeselci düşüncem ile gerçekleştirdiğim bu belgesel projemdeki amacım “Öteki insanlara neler oluyor?” bakış açısıydı. Bu doğrultuda doğal ortamlarına konuk olduğum bu kabilede gerçekleştirdiğim tüm çekimler tamamen onların gündelik yaşamlarına dair idi. Bu zorlu geçen 3 günlük süreçte konuyu genelden özele belgesel anlayışı ile ele aldım. Hava sıcaklığı ve nemin yüksek olması bazı yerlerde fotoğraf çekerken fotoğraf makinemin zorlanmasına neden oldu. Yanıma almış olduğum 3 adet yedek pillerim tamamen dolu olmasına rağmen hava şartlarından dolayı bir tanesi yarı yarıya şarjı azalmıştı. Bunu fark ettiğimde diğer pillerimi daha güvende olması için kulübenin serin bir yerinde bıraktım.
Tamamen her yerin çamur olduğu ve yolun olmadığı bu kabilede bir yerden başka bir yere gitmek dahi çok zordu. Her şeye rağmen tamamen doğal şartlarda yaşamını gerçekleştiren bu kabileye konuk olmak ve onların yaşamlarını belgeleyerek kalıcı hale getirmek hayata karşı bakış açımı yeniden sorgulamama sebep oldu. Bizler teknoloji çağında yaşarken onlar bu gelişmelerin farkında bile değiller. Sade ve hayatta kalma üstüne kurulu bir yaşamdan ibaretler.
Teu Kapik ve ailesi Siberut adasındaki bir ormanın derinliklerinde geleneksel bir yaşam sürerek yaşayan son Mentawai insanlarındandır. Belgesel projesini yaptığım bu coğrafyada “Diğer İnsanlara Neler Oluyor?” Düşüncesi ve estetik kaygı ile bu yaşamları belge altına aldım.







Dünyadan izole bu kabile ile bizleri tanıştırdığınız, yazı ve fotoğraflar için çok teşekkür ederiz Fatoş hanım.
Ellerinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Tşk ederim Fatoş hnm. hiç bilmediğimiz bi toplum ve Coğrafyadan bize bu kareleri ve bilgileri aktardığınız için ,karelere bakıp geçmek 15 sn alır,içeriğini anlamak, zorlukları aşarak bu karelere ulaşmak ise hiçte o kadar kolay değil bunuda bir kere daha anlamış ve deneyimlemiş oldum. Emeğinize sağlık
Sevgili Fatoş,
Fotoğraflarının hikayesini, Teu Kapik’in sazlardan evinde nasıl bir yaşamı paylaştığını serginin açılışında da anlatmıştın. Buraya giderken nehirde salla yaptığını seyahat de başlı başına bir macera. Her fotoğrafçıya nasip olmayacak çok iyi fotoğraflar elde etmişsin. Eline sağlık.
Sevgi ve saygılarımla