Daha

    Manzara fotoğrafçılığında en sık yapılan hatalar

    Nerede okudum tam olarak hatırlamıyorum manzara fotoğrafçılığı alanında ünlü duayen özetle şöyle bir şey diyordu;

    “Fotoğrafını çekeceğim yeri defalarca gezerim, ortamdaki kokuyu içime çeker, sesleri dinlerim. Ortamın sıcaklığını, yerine göre soğukluğunu içimde hissetmeye çalışırım. Tüm bunları özümsediğimi hissettiğimde setimi kurar, fotoğrafımı öyle çekerim”. 

    Hani bir manzara fotoğrafı izlerken kendinizi sanki o ortamın içindeymiş gibi hissedersiniz ya, işte ben o fotoğrafların hayranıyım. Bu yazımızda manzara fotoğrafçılığı ve en sık yapılan hatalar konusunda, ustaların video ve makalelerinden derlediğim ve kendi deneyimlerimi de içeren bilgilerimi paylaşmak istiyorum. Siz de karşılaştığınız sorunları ya da geliştirdiğiniz teknikleri, yazının sonundaki “Yorumlar” kısmında bizimle paylaşır mısınız?

    NOT: Yazımda, konu başlıkları aralarında göreceğiniz fotoğraflar, başlıkta yer alan konuları anlatmak için yerleştirilmemiştir; manzara fotoğraflarından oluşan koleksiyonun parçalarıdır.

    Manzara fotoğrafçılığı tanımı

    Hiç etrafı doğayla çevrili, etrafta tek bir kişinin bile olmadığı bir yerde bulundunuz mu? Ben böyle bir yerde bulundum. Eşimin yurtdışında olduğu bir ilkbahar hafta sonu sabahında, aracımı Spil dağının eteklerinde, çok güzel bir yaylaya doğru sürdüm. Mayıs ayının etkisiyle uyanmış doğada, yüzlerce değişik ve rengarenk çiçek ve ağaç türü, etrafta dolaşan ve koşan yılkı atları, birbirinden güzel nağmeler şakıyan kuşlar ve yalnız ben. Delice bir his. Doğayla gerçek anlamda iç içesiniz ve onun bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz.

    “Manzara fotoğrafçılığı, açık havanın ruhunu temsil eden bir görüntü yakalamaktır. İzleyicisine orada olduğunu hissettirmelidir, bekleyip bekleyip nihayet aklınızdaki görüntüyü yakalamayı başardığınızda bir anlam ifade eder”.

    diyor bir başka usta.

    Manzara fotoğrafçılığı modern tanımına bakıldığında bu tanım çok geniştir. Kara ya da deniz, kentsel ya da doğa, büyük ya da küçük – hepsine manzara fotoğrafçılığı diyebiliyoruz. Manzara fotoğrafçılığı tanımını kısıtlamaya çalıştığınızda, yaratıcı ve sınırsız olması gereken bir şeyin etrafında sınırlar koyuyorsunuz demektir bence.

    Örneğin bazı fotoğrafçılar mimari fotoğrafçılığa kentsel manzara fotoğrafçılığı olarak bakar. Diğer bazı fotoğrafçılar, vahşi yaşam fotoğrafçılığının sadece hayvanların değil daha büyük bir çevre hakkında olduğunu düşünürler. Ben bu örneklerden herhangi birinde bir sorun görmüyorum. Hatta Samimi manzara fotoğrafçılığı diye bir tarz bile var!

    Manzara fotoğrafçılığı zor ve katı kurallara sahip olmamalıdır. Bu, her fotoğrafçı için farklı bir duygu, farklı bir tarz demektir; bu da elbette iyi bir şeydir. Bizi yönlendiren ve fotoğraflarımızın gelişmesine yardımcı olan şey de budur.

    Manzara fotoğrafçılığında en sık yapılan hatalar

    Hata yapmaktan korkma …

    Her işte olduğu gibi iyi bir manzara fotoğrafının da sonuna kadar dikkatli bir şekilde hazırlanması gerekiyor. Ancak önümüze genellikle birçok sorun çıkıyor. Bu yazının amacı; en çok karşılaşılan yanlışlar (hata mı demeliyim) ve bunlardan kaçınmanın yöntemleri hakkında birlikte fikir üretmek, bildiklerimizi ve deneyimlerimizi paylaşmaktır.

    Listeye geçelim mi?

    1: Ufuk çizgisinin eğik olması

    Çoğu manzara fotoğrafı bir ufuk içerir. Arazi ve gökyüzünü bölen çizgi yoksa bu fotoğraflar genellikle perspektif açıdan derinlik hissi uyandırmadığından çok dikkat çekici olamayabiliyorlar. Ufuk çizgisi illa ki yatay olmak zorunda değil elbette. Öyle bir kadraj oluşturursunuz ki, dik bir kayalığı ya da görkemli bir ağacı çekeceksinizdir; ağacın dikey eksende eğri olması yapılan bir yanlıştır.

    Ufuk çizgisinin doğru olduğundan emin olmamızın birkaç yolu var:

    Artık çoğu DSLR gövdelerde (bazı kompak gövdelerde bile) vizör kılavuz çizgileri seçeneği mevcut. Vizörü yatay ve dikey çizgiler ile karelere bölen bu özelliği aktif etmek çok yardımcı olacaktır.

    Sanal ufuk çizgisi: Daha yeni, daha üst seviye kameralar çoğunlukla dahili bir sanal ufuk çizgisine sahiptir. Aktif edildiğinde kameranın içinde bulunan denge algılayıcısı kameranın yatay pozisyonunu gösterir. Bir su terazisi mantığıyla çalışır. Fotoğraf makinesi sola veya sağa eğilmemişse referans çizgisi yeşile döner, öne veya arkaya eğilmemişse ekranın ortasındaki nokta yeşile döner.

    Eğer bir üçayak (tripod) kullanıyorsak, kaliteli üçayakların hem gövdesinde ve hem de başlıklarında su terazisi mevcuttur. Buradan da ayarlama yapabiliriz.

    Bunlardan hiçbirine sahip değilsek, ya da bunlara rağmen fotoğrafımızı eğik çektiysek, bu eğikliği Photoshop, Lightroom vb gibi uygulamalar ile de düzeltebiliriz. Bu durumda, düzeltme açımıza bağlı olarak fotoğrafımızı kenarlardan kırpmak zorunda kalacağımızı akılda tutmak gerekir.

    2: Ufuk çizgisini merkezde konumlandırma

    Başlangıçta her fotoğrafçı ufuk çizgisine kadrajının tam ortasında yer verme eğilimindedir. Bazı özel durumlarda bu yapılabilir. Ama çoğunlukla kompozisyonlar, Altın oran – 1/3 kuralı gözetilerek düzenlendiğinden, yani ufuk üstte birinci veya altta üçüncü bölgede konumlandırıldığında fotoğrafımız daha ilginç ve dikkat çekici olur. Eğer kompozisyonumuzda mükemmel bir simetri yakalamışsak kasıtlı olarak bu kuralı kırabiliriz.

    3: Göz seviyesinde çekim yapma

    Çoğumuz, elimize makinemizi aldığımızda ayakta ve göz seviyemizde fotoğraflar çekeriz. Kompozisyonumuza daha ilginç bir boyut kazandırmak için, şartlar uygunsa bir tepeye tırmanmayı deneyebilir veya yere yakınlaşmayı deneyebiliriz, diz çökün, uzanın.

    Manzara çekimine giderken üzerinize rahat ve yırtılıp sökülmesine üzülmeyeceğiniz kıyafetler giyerek gidin demiş miydim?  😉 

    4: Kötü netleme veya yanlış yeri netleme

    Tamam, kadrajımızda gökyüzü ve dağlar güzel görünüyor, ancak bir fotoğraf yalnızca arka plandan oluşmaz (bazı durumlarda oluşabilir). Fotoğrafımızın izleyicisinin ilgisini çekmesi için bir netleme noktasına ihtiyacı vardır. Bu her şey olabilir; ilginç bir ağaç, tekne, iskele, kulübe… Bir manzara fotoğrafı temel bir konusu olmadan tamamlanmamış sayılır.

    Keskin, net bir sabit objektifimiz varsa, parlak bir günde, kısık bir diyafram ve düşük bir ISO ile hızlı perde hızı kullansak bile, kamera doğru noktaya odaklanamadıkça iyi sonuçlar alamayabiliriz. Bu durum, sığ bir alan derinliği için geniş bir diyafram kullanıldığında daha da önem kazanır. Odakta hafif bir yanlış hesaplama, nesneyi odak düzleminden tamamen dışarı atabilir.

    Fotoğrafçılar çoğu zaman kameralarını “Otomatik alan AF modunda” bırakırlar. Bu mod, kadrajımızda nereye odaklanılacağı konusunda karar için en iyi noktaları makinemizin seçimine bırakır. Modern kameralar bu konuda genellikle iyi sonuçlar çıkartırlar, özellikle de konu çerçevede belirginse. Ancak, daha karmaşık kompozisyonlarda kameramızın kafası karışabilir ve yanlış yerler üzerinde yoğunlaşabilir. Ben, uzunca bir süredir (o kadar uzun olmuş ki zamanını unuttum, cidden) “Tek nokta AF alan” modunu kullanıyorum. Spor ve aksiyon için elbette “Dinamik AF alan mod”larını kullanıyorum.

    5: Karmaşık arka plan

    Ana konumuzun arkasında neler olduğuna dikkat etmemiz gerekiyor. Arka plandaki unsurlar kompozisyona bir şey katmayacaksa onları mümkünse kadrajımızdan çıkartmalıyız. Her bir öge arasında ayrım yapmaya özen göstermeli ve görsel olarak birbirine karışmasına izin vermemeliyiz (mesela, iki veya daha fazla ağaç birleşerek yeşilimsi bir karmaşa içerisine girerse). Hele ki bu nesneler arkadan aydınlatılmış veya siluetlenmiş olurlarsa bu daha da sorun olur.

    6: Boyutların olmaması

    Bir fotoğraf gerçekte iki boyutlu bir görüntü olsa da, güçlü bir manzara kompozisyonu etkileyici bir derinlik hissi verir. Çekimimizi ayarlarken çerçeveyi ön planda, orta yerde ve arka planda doldurmaya ve bu şekilde katmanlamaya çalışmalıyız.

    7: Boş bir gökyüzü

    Sanırım sadece fotoğrafçı şapkamızı giydiğimizde masmavi bir gökyüzünden şikayet edebiliriz! Bunun nedeni, bulutların her zaman sahnemize bir hava katması ve kötü hava şartlarının en çarpıcı fotoğraflarını üretebilme imkanı sunmasıdır. Peki hiç bulutsuz masmavi bir gökyüzünde fotoğraf çekemeyecek miyiz? Elbette çekebiliriz, bu durumda gökyüzüne kadrajımızda daha az yer vereceğiz, ya da o kısmını kırpacağız.

    8: Kötü Işık

    Kötü olan bir doğal ışık türü elbette ki yoktur. Ancak kötü ışıkları olan fotoğraflar vardır!

    Güneş çıktıysa, yanal olarak oluşturulan gölgelerden ve dokularından yararlanmak için güneşi kameramızın sağına veya soluna yerleştirmeliyiz.

    Güneş tam önümüzde ise, sahneniz arkadan aydınlanıyor olacaktır ve bu durum bize dramatik siluetler oluşturabilmemiz için şahane fırsatlar sunar.

    Güneş arkamızda olursa, sahnenin fotoğraflanması daha zordur. Çünkü doğrudan ışık sahnenin süzülmesine, detayların kaybolmasına neden olur. Bu durumda gölgede kalan bölgeleri veya kadrajımızı değiştirmeyi düşünebiliriz.

    Güneş yoksa ve gökyüzü parlaksa (ışıklıysa) yakın çekim yapmak için ideal yumuşak ışık koşullarını kullanabiliriz.

    9: Nefes alacak alan (kaçış alanı) yok

    Çerçevemizin kenarlarına dikkat etmeli ve herhangi bir nesnemizin kesilmediğinden emin olmalıyız. İzleyicisine soluk ardırmak için kenarlarda biraz boşluk bırakmak iyi olacaktır.

    10: Patlamış ışıklar

    Manzara fotoğraf sahnelerinde gökyüzünün ön plana göre belirgin bir şekilde daha parlak olması çok yaygındır. Kadrajımızı oluştururken, kameramız tüm sahneyi esas alarak pozlamayı hesaplar ve genellikle gökyüzü tamamen beyazlaşır. Bu, “patlayan gökyüzü” olarak bilinir.

    Bu patlayan bölgelerdeki beyaz pikseller veri içermediği için bu problem ne yazık ki sonradan yazılımsal olarak düzeltilemiyor. O nedenle Pozlama ölçüm modları konusunda iyi bilgilenmeliyiz, hangi modun ne zaman, ne işe yaradığını iyi kavramalıyız. 

    Fotoğrafımızı çektikten hemen sonra Histogram‘ı mutlaka kontrol etmeliyiz, LCD ekranda patlamış alanların var mı görmek için “Resim görüntüleme” ayarlarımızı değiştirmeliyiz. Bu özelliği nasıl etkinleştireceğinizi bulmak için fotoğraf makinesi kullanım kılavuzunuzu kontrol edin.

    Bence manzara fotoğrafı çekmekten hoşlanıyorsanız mutlaka ND filtreleriniz olmalıdır. Çünkü karşınıza yukarıdaki gibi bir durum her zaman çıkacaktır. O nedenle tüm filtre setimi mutlaka yanımda bulunduruyorum.

    Parlak bir gökyüzü, suya yansıyan güneş ışığı, karanlıkta kalmış bir ön plandan oluşan bir sahneyi, ne yaparsanız yapın doğru pozlama ile tek karede çekemezsiniz. Bu durumda HDR tekniğini deneyebilirsiniz.

    Ya da filtre kullanacaksınız.

    “Ben filtre kullanmıyorum, bunu fotoğraflarımı işlerken yazılımsal filtrelerle çözüyorum” diyebilirsiniz. Veri içermeyen beyaz ya da çok karanlık pikselleri ne yapacaksınız, oralardaki detayı nasıl geri getireceksiniz?

    11: Düşük enstantane hızı

    Benim elim biraz titrektir. Eğer eliniz benim gibi çok titrek değilse bulanık fotoğrafın bir numaralı suçlusu bence “Düşük enstantane hızıdır”. Bir saniyeliğine kusursuz bir şekilde kıpırdamadan durabileceğinizi düşünebilirsiniz, ancak sizi temin ederim ki bunu dünyada yapabilecek çok az insan vardır.

    Elde çekim yaparken kamera sarsıntısının neden olduğu bulanıklığı önlemek için şu kuralları hatırlayalım;

    Enstantane hızımız “Karşıtlık kuralı” gereği en az objektifimizin odak uzaklığı kadar olmalıdır. Yani, 60mm objektif kullanıyorsak, pozlamamızın en az 1/60sn olması gerekir, 200mm’lik bir objektif ile en az 1/200sn olmalıdır. Önceden de belirttiğim gibi, elimin titrek olması nedeniyle ben bu değerlerin 2 katını uyguluyorum. Yani 60mm objektif ile en az 1/120sn enstantane ile çekim yapıyorum. Kamera sarsıntısı telefoto uzunluğunuz büyüdükçe artacaktır, bu nedenle daha geniş açılı objektiflerde sarsıntı etkilerini daha az hissedersiniz.

    Kendi sınırlarınızı bilmek önemlidir.

    Elde titretmeden çekim yapabileceğiniz kişisel en düşük enstantane hızınızı belirleyin.

    Fotoğraf makinenizi “S” enstantane öncelikli moda alın ve önce 1/1500sn ayarlayın, çekime başlayın. Sonrasında belirli aralıklarda 1/30sn’ye kadar azaltarak çekime devam edin. Çektiğiniz kareleri bilgisayarınızda kontrol edin. Görüntülerdeki  bulanıklığı fark etmeye başladığınız yer sizin sınırınızdır. Benim sınırım 1/125 saniye.

    Bazı objektifler ve kameralar Titreşim azaltma (VR) teknolojisine sahiptir. Titreşim önleme özelliği, minimum obtüratör hızınızı yaklaşık üç durak yavaşlatmanızı sağlar, yani titreşim önleyici sisteme sahip 60mm VR objektif enstantane hızını kamera sarsıntısı olmadan saniyenin 1/8sn seviyesine kadar düşürebilir.

    Ben Olympus OM-D E-M1 MII aynasız kameram ve “M.Zuiko Digital ED 12-100mm F4 IS Pro” objektifimi kullanarak elde 1sn enstantane ile çok net fotoğraflar çekebiliyorum. Çünkü Olympus gövdede ve kullandığım telefoto objektifimde her ikisinde de titreşim azaltma özelliği mevcut. İki sistem birleşince elde çekimlerimde 5-6 durak kazanabiliyorum.

    12: Üçayak (Tripod) kullanmamak

    Fotoğraf makinesi sarsıntısıyla karşılaşıyorsak ve düşük ışık koşullarından dolayı daha hızlı enstantane kullanamıyorsak veya sahnede hareketli bazı yerleri bulanıklaştırmak için hızlı bir enstantane kullanmak istemiyorsak o zaman kameramızı bir üçayak veya tekayak (monopod) ile sabitlememiz gerekecektir.

    Kameramızın ayna mekanizmasından kaynaklanan titreşimleri yok etmek için kullandığımız gövdede Pozlama gecikme modu ve/ya elektronik ön perde deklanşörü varsa bunu kullanabiliriz. 

    13: Yanlış kamera tutma tekniği

    Önerilen teknik şöyledir: Ayaklarınızı yanlara doğru biraz açın, bir ayağınızı bir adım ileri atın ve vücudunuzu sağdan sola ve önden arkaya sabitlemek iyice dik duruma getirin. Objektifi alttan tutarak kamerayı sol elinizle destekleyin, kameranızı sağ elinize alın ve deklanşör düğmesine hafifçe basın. Dirseklerinizi göğsünüze sıkıca yaslayın. Kamerayı yüzünüze yaslamak sabit kalmanıza yardımcı olacağından, canlı görüntü (liveview) ekranı yerine vizörü kullanın. Nefes alın, fotoğrafınızı nefesinizi verirken çekin.

    14: Diyafram çok açık

    Diyafram değeri, önden arkaya Alan Derinliğini belirlediği için fotoğrafımızın netliği üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir.

    Bir mercek odaklanırsa, odak düzlemi olarak bilinen belirli bir mesafeye kilitlenir. Odak uzaklığımız, örneğin 15 metredeyse, o uzaklıktaki her şey maksimum net olur ve önündeki veya arkasındaki şeyler bulanıklaşmaya başlar. Bu efekt miktarı diyaframın değerine bağlıdır.

    F/2.8 gibi geniş bir diyafram kullanırsak, alan derinliği çok sığ olacaktır. Bu efekt, daha uzun odak uzaklığındaki objektifler için uygun olabilir. Bu nedenle, bir telefoto objektif kullanıyorsak ve diyaframımız f/2.8 ise ufak bir cetvel şeridini net bir şekilde netleyebiliriz. f/11 veya f/18 gibi kısık bir diyafram kullanırsak, alan derinliği daha büyüyecektir, bu nedenle görüntüdeki net ve keskin alanlar daha fazla olacaktır.

    Doğru diyaframı seçmek, oluşturmak istediğimiz görüntü türüne ve kullandığımız Lensin en keskin noktasına bağlıdır. Genel olarak, çerçevedeki her şeyi olabildiğince keskinleştirmeye çalışıyorsak, kısık bir diyafram kullanmayı denemeliyiz (f/11 veya f/18 gibi veya daha büyük bir f sayısı).

    Kısık bir diyafram kullanarak, ışık kaybını telafi etmek için daha yavaş bir enstantane hızı kullanmamız gerekecektir. Bu durum “Yanlış 11” kısmında anlattıklarımıza neden olabilir. Bu nedenle bu gibi durumlarda bir üçayak kullanmamız gerekebilir.

    Diyaframı kıstığınız halde fotoğraflarınız hala net değilse, bunun nedeni Işık saçılması problemi olabilir. Perde hızı ve diyafram kombinasyonu dikkat edilmesi ayrı bir konudur.

    15: Doğru Netleme modunu kullanmamak

    Gözlerimize ne kadar güvensek de özellikle belirli bir yaştan sonra problemler yaşayabiliriz. Eğer gözlük kullanıyorsanız muhtemelen otomatik netleme kullanıyor olmalısınız. Günümüzde kameralar artık bu konuda oldukça sofistike ve gelişmiş AF sistemleriyle çok doğru şekilde netleme yapabiliyorlar. Fakat yetersiz ışık koşullarında netlemekte zorlanabilirler. Böyle durumlarda netlenecek alanı yardımcı bir ışık kaynağı ile ışıklandırıp ardından netlemeyi yapmak uygun olacaktır.

    Otomatik netlemenin büyük bir savunucusu olmama rağmen, manuel odaklamanın çok kullanışlı olduğu bazı belirli zamanlar olduğunu belirtmem gerekiyor. Konu özellikle manzara fotoğrafçılığı olunca, fotoğraf makinemizi üçayağa bağlayıp, çok sığ bir alan derinliği elde etmek için geniş bir diyafram kullanıyorsak ve çerçevemizdeki en önemli şeyin keskin olduğundan emin olmak istiyorsak manuel odaklamaya geçmeli, Hiperfokal mesafe hesabını iyi yapmalı ve LCD zoom işlevini kullanmalıyız.

    16: Yanlış AF Alan modu kullanmak

    Fotoğrafta odaklama teknikleri konusunu iyi özümsemeliyiz. Kameralar genellikle üç ana netleme modu (AF  modu) bulunur:

    AF-S veya Tek-çekim AF; Durağan nesnelerin çekiminde kullanılması amaçlanmıştır. Manzara fotoğrafçılığı çekimlerimizde AF-S modunu tercih etmeliyiz.

    AF-C veya Sürekli otomatik odaklama; Hareketi izlemek için özel olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle hareketli nesnelerde kullanılmalıdır. Nesne sabit biz hareketli olabiliriz, bu durumda da bu modu tercih etmeliyiz.

    AF-A veya Otomatik mod; Makinemiz sahneyi okur ve ilk iki moddan hangisini kullanması gerektiğini kendisi belirler.

    Bir nesnenin fotoğrafını çekerken, sizin veya nesnenizin hareketli olup olmadığınıza uygun netleme modunu seçin.

    17: Kirli bir objektif veya kalitesiz bir filtre kullanmak

    Objektifimizde büyük bir leke varsa fotoğrafımızın netliğini etkileyecektir. Aynı şekilde, objektifimizin önünde ucuz bir filtre takıyorsak bu da görüntü kalitesini düşürecektir. Eğer devamlı olarak bir UV filtresi kullanıyorsanız, UV filtrenizin kalitesinin fotoğraflarınızı olumsuz etkileyip etkilemediğini görmek için filtre olmadan birkaç çekim yapmayı deneyebilirsiniz.

    18: Kalitesiz objektif kullanma

    Bulanık görüntülerde “Kalitesiz objektif kullanma” konusu bence listenin hep en sonundadır. Yeni başlayanlar için bulanık fotoğrafların baş sorumlu olarak kullandıkları objektifleri göstermesi en yaygın olanıdır. Ancak bu çok nadiren gerçek nedeni oluşturur. Elbette objektif kalitesi bir fark yaratır.

    Objektif kalitesi, optik sapmaları odaklamak, yakınlaştırmak ve düzeltmek için genellikle hassas bir şekilde hizalanan birkaç camdan oluşan kamera lensinin içindeki malzeme ve yapılara birebir bağlıdır.

    Bazı mercekler diğerlerinden daha keskindir veya diğerlerinden daha iyidir. Bazı mercekler merkezde keskin olabilir ancak köşeler ve kenarlar bulanıklaşır. Bazıları belirli diyafram açıklıklarında berrak fakat bazı açıklıklarda biraz bulanıktır. Bazı lensler kontrast noktaları etrafında renk saçılmalarına neden olur. Her mercek yaptığınız iş türüne yararlı olabilecek veya benzersiz bir karaktere sahiptir. Ayrıca, her objektifin en iyi performansı elde ettiği belli bir “ideal diyafram” değeri vardır, buna “Lensin tatlı noktası” denir. Bu genellikle diyafram değerinin ortasında olan, f/8 veya f/11 civarındadır.

    En net görüntü kalitesi için sabit odak uzaklığında olan objektifler genellikle değişken odak uzaklıklılara (zoom objektif) göre başarılıdır. Çok amaçlı bir zoom objektif yerine iki veya üç sabit odaklı objektifi taşımak her zaman mümkün olmayabilir, ancak zoom objektiflere göre kıyasla daha basit yapıları sayesinde, en ucuz sabit odaklı objektif bile çok keskin sonuçlar üretebilir.

    19: Fotoğrafları çekim sonrası işlememek

    Çoğu yeni fotoğrafçı çektiği fotoğrafları gerçekten işleyip işlemeyeceğine karar veremez.

    Tıpkı başlangıç yıllarımdaki BEN gibi. Ben de o yıllarda fotoğraflarını işlemden geçirmeden yayınlamayan birçok arkadaşıma ve profesyonele itiraz ederdim. Hatta bir seferinde oldukça önemli bir fotoğrafçının kişisel sergisinde neden bu kadar çok photoshop müdahelesi yaptığını, bence fotoğrafın çekim aşamasında bitirilmesi gerektiğini, çok bilmiş bir edayla söylediğimi hatırlıyorum. Şu cevapla kendime geldiğimi hiç unutamıyorum:

    “Acaba siz Photoshop kullanmayı bilmiyor olabilir misiniz?”

    Evet, bir bilgisayar mühendisine bu sorulmazdı, ama ben gerçekten de merak edip Photoshop kullanmayı öğrenmemiştim. O zamanlarda internet ortamı bu denli faal değildi, Youtube gibi ortamlarda materyal pek yoktu. Hemen Beyoğlu’nda bir kitapçıya gittiğimi ve tuğla gibi Photoshop kitapları aldığımı unutmuyorum.

    Bu işin acemileri fotoğraflara müdahelenin bir hile olduğunu savunurlar.

    Bence değil. Ne yani eski film günlerinde fotoğraf makineden çıktığı gibi mi tabledilip bize veriliyordu sanıyoruz. Elbette onlar da filme müdahale ediyorlardı. Günümüzün eski film günlerinden farkı, fotoğraf işleme işini şu anda laboratuvar teknisyeninin değil, bizim yapabiliyor olmamızdır. Fotoğraflar her devirde işlenmiştir. Onları işlememek, tamamlanmamış bir negatife bakmak gibidir.

    Fotoğrafları işlerken dikkat edilmesi gereken birkaç temel şey:

    • Beyaz dengesi
    • Kontrast
    • Renk doygunluğu
    • Renk satürasyonu
    • Gölgeler
    • Netlik
    • Berraklık, ışık

    20: Çektiğimiz fotoğrafları eleştirmemek

    Fotoğrafçılığa başladığımızda kendi “eserimizi” eleştirmemiz ve nasıl iyileştirileceğini anlamamız zor oluyor. Her bir eserimize eleştirel bir gözle bakarak nasıl iyileştirilebileceğini düşünmek bizi şimdikinden daha iyi bir fotoğrafçı yapacaktır.

    Özellikle şu önemli faktörleri göz önünde bulundurulması önerilir:

    • Netleme
    • Perspektif
    • Ana konu
    • Arka plan
    • Işık
    • Pozlama
    • Renkler
    • Kontrast
    • İşleme

    Daha iyi bir fotoğrafçı olabilmeniz için fotoğraflarınızı değerlendirmede yardım istiyorsanız, fotoğraf kulüplerine katılmayı düşünebilirsiniz. Ben birçok fotoğraf dernek ve kulüplerine üyeyim ve gelişme açısından çok faydasını görüyorum. Bu gibi ortamlarda aylık dersler ve ödevler alıyorsunuz ve fotoğraflarınız hakkında profesyonel fotoğrafçılar da dahil olmak üzere topluluktan kaliteli geribildirimler alıyorsunuz. Destekleyici bir öğrenme ortamında daha bilinçli bir fotoğrafçı olmanıza yardımcı oluyorlar. Eleştirilmeye pek tahammülü olmayan bir yapıya sahipseniz bunu yapmamanızı öneriyorum. Çünkü, özellikle ustalar fotoğraflarınızı bazen öyle eleştiriyorlar ki, ağlarsınız  🙂

    Özet

    Ben manzara fotoğrafçılığına bayılıyorum. Bu konuda insanlarla konuşmayı, fotoğraflarını incelemeyi ve onlardan bir şeyler öğrenmeyi seviyorum. Bu benim için bir hobidir, aynı zamanda dünyayı görmenin ve keşfetmenin bir yoludur.

    Doğayla baş başa, medeniyet belirtileri olmayan bir yerde, dağların ortasında omuzunuzda üçayak (tripod) ile dolaşmak yalnız bir uğraş gibi görünebilir. Yine de ben, bu gibi zamanlarda hiç yalnızmışım gibi hissetmiyorum.

    Manzara fotoğrafı insanlarla ilgilidir. Elbette insanların fotoğraflarını çekmiyorsunuz, ancak nihai hedefiniz her zaman çektiklerinizi insanlara göstermek değil mi?. Manzarayı gösteren bir fotoğrafa bakarken, gördüğünüz dünyayı anlamaya çalışıyorsanız, bunun için gayret sarfediyorsanız, bu manzara fotoğrafıdır.

    Bu konuya katkı sağlayabilecek daha birçok görüş ve öneriler olduğunu biliyorum. Lütfen sizler de bu görüş ve önerilerinizi aşağıdaki “Yorumlar” kısmından bizimle paylaşın.

    Işığınız bol olsun.

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    Manipülasyon, fotoğrafın günah keçisi midir?

    İnsanlar gördükleriyle birebir uyuşan ve tekrarlayan fotoğraflardan etkilenmezler. Farklılık ararlar. Gerçeküstü arayış içinde olanların beklentisi ve beğenisi, değişimi tetiklemektedir.

    Gerçek böyle iken fotoğrafta en çok tartışılan konu, ilk çekilen kare ile piyasaya sürülen fotoğrafın farklılığıdır.

    Still Life Fotoğrafçılığı. Durdurun hayatı, fotoğraf var…

    Still Life fotoğrafçılığı alanındaki uğraşılarınızda her şey elinizin altında ve kontrolünüzde oluyor. An'ı yakalamak yerine, hareketsiz bir konudan bir görüntü yaratıyorsunuz.

    Uzun pozlamalarda ışık kaçakları neden oluşur, nasıl önlenir?

    Kuruyorsunuz sağlam bir üçayağı, üzerine kameranızı oturtuyorsunuz, filtrelerinizi de kullanarak an'ın keyfini çıkartıyorsunuz. Ancak dikkatli olmazsanız, uzun pozlama yaparken sizi büyük bir sorun bekliyor olacaktır; kameranıza lensiniz dışındaki başka bir kaynaktan giren ve fotoğraflarınızı mahvedecek olan ışık sızıntısı. Bu durum, fotoğrafınızın aşırı pozlanmasına neden olur ve beklediğinizden çok farklı bir sonuçlarla karşılaşabilirsiniz, dolayısıyla çok sinir bozucu bir durumdur.

    Fotoğrafta gürültü, en düşük ISO en temiz fotoğraf mı demek?

    Fotoğraflarımızda iki genel gürültü türü vardır: Çekim gürültüsü ve Dijital gürültü. Genel olarak, daha parlak bir fotoğraf elde etmek için ISO'yu yükseltmenin fotoğraftaki gürültüyü arttırdığı söylenir. Bu doğru mu? Şüpheliyim, haydi bakalım o zaman..

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Makale yazarı

    Sebahattin Demir
    Sebahattin Demir
    Mühendis ama Tıp meraklısı. Seyahat etmeyi seven bir fotoğraf gönüllüsü. Okumayı, araştırmayı, sorgulamayı sever. İnsan ilişkilerine ve saygıya önem verir. Bildiklerini paylaşmaktan mutluluk duyar. "Bilmiyorum" demekten çekinmez. Türkçe yazım kurallarına uymayanlarla arası iyi değildir. Detay profil bilgisi için tıklayınız.

    POPÜLER İÇERİKLER