İstim arkadan geldi…
Sitemizin kıdemli editörü kıymetli arkadaşım Okyar geçenlerde “İstim arkadan gelsin” başlığı ile bir yazı yayınlamıştı. Okyar o yazıyı, benim bu yazıma ithafen yazmıştı. Ben, bu yazımda değindiğim bazı konular hakkında onun çok güvendiğim bilgisini ve yorumlarını rica etmiştim kendisinden. Okyar bir konu hakkında bilgi veriyorsa, bunun doğru ve araştırılmış olduğuna inanırım. Deli gibi okur, araştırır. O, altı boş yarım yamalak bilgiyle, biliyormuş gibi sallamaz. Böyle yapanların yerinde olmayı hiç istemezsiniz. Sizi öyle bir hale sokar ki, size tek bir yol bırakır; o durumda tek kurtuluş yolunuz ortamı terk etmektir. O derece!
Her işte olduğu gibi fotoğrafçılığı öğrenmenin en iyi yolu pratik yapmaktır, ancak bazen bir rutine takılıp ne çekeceğinizi bilemeyebiliyorsunuz. Böyle sıkıntıya düştüğüm zamanlarda kendime ödevler vermeyi seviyorum. Bu, bana bir amaç ve neyi fotoğraflayacağıma dair yeni fikirler veriyor.
Bu ödevler neden önemli?
Kendime verdiğim ödevleri fotoğrafçılık gelişimim için bir anahtar olarak görüyorum. Bunun amacı, yaratıcılığımı teşvik etmek, hatalarımı tespit etmek ve çözmek, yeni teknikler öğrenmek ve en önemlisi kendime meydan okumaktır.
Fotoğrafçılığa başladığınızda, muhtemelen heyecanla dolup taşıyorsunuz ve çekebileceğiniz her şeyi çekmeye hazır hissedersiniz. Bazen biraz yönlendirme ve rehberlik şarttır ve gereklidir.
Fotoğraf, başlangıcından itibaren her yönüyle insanı coşkuyla hiçbir anı kaçırmamacasına fotoğraf çekmeye sürükleyen bir uğraş. Bu uğraş, bilgili ve tecrübeli fotoğrafçıların rehberliği ve yardımıyla daha zenginleşecektir. Muhtemelen bu tarz çekim çalışmasında yalnız değilimdir, bazılarımız böyle ustalalara olan uzaklığımızdan veya onlara rahatsızlık vermemek için benim gibi arada sırada kendi kendine rehberlik yapmayı tercih edebilir.
Aşağıda, ödevimi bulacaksınız. Bu ödev, kendi hızımda ve dışarıdan hiçbir yargı olmadan tamamlayabileceğim kişisel bir meydan okumadır, sadece fotoğrafçılığımı pratik etmek ve geliştirmek amaçlı bir araç benim için. Umarım, bu ödevle yeni şeyler öğrenirim ve bunu gelecekte çekeceğim fotoğraflarda kullanabilirim.
Fotoğraflarımı çekerken şu temelleri aklımda tutacağım: Altın oran yani 1/3 kuralı, Enstantane hızı , Diyafram açıklığı, Alan derinliği ve dengeli Pozlama.
Ödevime gelince
Bu ödev aklıma yine bir proje çalışmam sırasında geldi ve son yayınladığımız “Otomatik yaklama ile fotoğraf kapanı nasıl kurulur?” yazımdaki sahada çalışmalarım sırasında kendime sorduğum bir soruyla başladı. İzmir’de Sasalı Doğal Yaşam Parkında fotoğraf çekim denemeleri yaparken, istinasız her çekimimden sonra istemsizce kameramın LCD’sinden çektiğim her kareye bir göz atarken bulmuştum kendimi. O sırada aklımdan şu soru geçti: “Ya kameran dijital olmasaydı ve elindeki kamera filmli bir kamera olsaydı ne yapacaktın şimdi“. Evet, öyle rahat oluyor, beğenmediysem tekrarını çekerdim ve bu işlemi sonsuz kere tekrarlayabilme özgürlüğüne sahiptim.
O gün çekimim bittiğinde ekipmanımı arabama yerleştirip yola koyulduğumda bu yazının konusunu tasarlamaya başlamıştım bile.
Şunu sordum bu kez kendime, “Fotoğrafçılık becerilerini sınamaya hazır mısınız?“
Dijital kameraların ve bunlarla yakalanan görüntüleri doğrudan LCD ekranda görme olanağının olduğu günümüz dünyasında, fotoğrafçılar bir sahneden iyi bir görsel oluşturmak için gereken becerilerin bir kısmını kaybediyorlar
diye düşünceler geçti aklımdan.
Bu ödevdeki görevim, dijital kameramı bir film kamerası kullanıyormuş gibi çekim yapmak olacaktı. Bilgisayarıma indirene kadar çektiğim hiçbir fotoğrafa bakmayacaktım. Elimdeki kamera bir SLR’ymiş gibi olacaktı ve elimde sadece 1 rulo 36’lık 35mm 100 ASA film varmış gibi olacaktı. ‘Çekimi doğru yapıp yapmadığımı hatta çekimin gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğini’ görmek için kameramın ekranına güvenmek yerine, tıpkı dijital fotoğrafçılıktan önceki fotoğrafçıların yaptığı gibi içgüdülerime ve mevcuttaki bilgilerime güvenecektim. Bunu yapabilir miydim? Kendime meydan okumayı severim, o halde deneyebilirim…
Beni bekleyen zorluklar
- Tam hakimiyet için kameramı “M” Manuel modda kullanmam gerekecekti.
- 100 ASA’lık bir film kullandığıma göre ISO’yu 100 değerine sabitleyecek ve unutacaktım. Pozlama için geriye iki silahım kalacaktı; Enstantane ve Diyafram.
- Kameramın LCD’sini kapatacaktım, buna göre her şeye vizörden gördüklerim kadarıyla karar verecektim. Neyse ki vizörümde en önemli yardımcım kameramın pozometresi olacaktı.
- Sahneye göre enstantaneye doğru karar vermeliydim. Çünkü, çekimden sonra nesnemin net olup olmadığını kontrol edemeyecektim.
- Aynı şey diyafram seçimi için de geçerli. İstediğim arka plan netliği/bulanıklığı için kullandığım odak uzaklığına göre diyaframı doğru seçmeliydim. Her iki durumda kameramın pozometresi,tek yardımcım olacaktı.
- 36 poz içerisinde biri gündüz diğeri gece olmak üzere iki uzun pozlama çekmeyi düşündüm.
- Ayrıca bir de pan çekim yapayım diyordum.
- Kameramla birlikte 24-120 F4 Z lensimi kullanacaktım; en geniş açım 24mm ve en açık diyaframım f4 olacaktı.
- Kameram gerçekten filmli kamera olsaydı, eve döndüğümde o sahneyi hangi ayar ile çektiğimi bilemeyeceğimden; yanımda taşıdığım küçük bir not defterine o karenin EXİF bilgilerini (Yer, Tarih, Saat, diyafram, Enstantane vb.) bilgilerini not etmeliydim.
- Elde çekimlerimde kameramı titretmeden tutma konusunda çok iyi olmadığımdan bu durumda enstantaneyi en az 1/250sn tutmalıydım. He ne kadar Nikon Z8’in gövde içi titreşim engellemesi bir Z lens ile birlikte bana 5 durak kazandırması sonucunda 1/15 sn. enstantanede net fotoğraflar çekebiliyorsam da, unutmayın ki bir filmli kamera kullanacağım, dijital değil. Gövde içi titreşim azaltması olan bir filmli kamera ben bilmiyorum, muhtemelen siz de bilmiyorsunuzdur.
Sonucu hep birlikte göreceğiz?
Ödev sürecim
- Bunun için kendime iki haftalık bir süre belirledim ve sadece 36 poz fotoğraf çekme izni verdim. (her şeyi elimdeki bir rulo film ile bitirmeliydim yani).
- Fotoğraf makinemin LCD ekranını devre dışı bıraktım, böylece fotoğrafı çektikten sonra sonucu göremeyecektim.
- Kameranızın LCD ekranını devre dışı bırakamıyorsanız, kalın bir kağıt parçası kesin ve ekranın üzerine bantlayın. Kameranızın gövdesinde bant kalıntısı bırakmamak için maskeleme veya ressam bandı kullanın. Bunu da yapamıyorsunuz iradenizi kullanın, LCD’ye bakmayın.
- İki hafta boyunca 36 kare çektim, son kareyi bugün çektim. Her çekimden önce çekeceğim sahne hakkında dikkatlice düşündüm, çünkü çekim sayım sınırlı. Pozlama için kameramı tam Manuel moda ayarladım.
- 36 poz bitmeden bilgisayarıma indirmedim ve o ana kadar kameramda fotoğraflarıma asla bakmadım. Şimdi sizinle birlikte gördüm hepsini.
Nasıl oldular ki? Kendi başıma iyi pozlamalar elde edebildim mi acaba?
Buna birlikte karar verelim istiyorum.
Şimdi başlıyoruz:
Çektiğim 36 pozu da burda paylaşmak isterdim ancak yazı çok uzayacaktı. İçlerinden bazılarını aşağıda paylaşıyorum.
Poz 1
İlk pozumu dün döndüğümüz günübirlik Kuşadası gezimizin gidişinde uğradığımız Efes’te çektim. Çekim saatim 11:18’miş. 18 derecelik sanki bir Bahar havası vardı ve Efes antik kenti güneşin ışıklarıyla adeta şakır şakır yıkanıyordu. Hiç de akıllı fotoğrafçı saati değildi yani. Çekmeden önce bu sahnenin Siyah&Beyaz bir fotoğrafını hayal ettim içimden. Tarihi taş yığınlarının içinden en uygun açıyı bulup ilk poz hakkımı burada kullandım. İlk olarak aşağıda görülen kalabalığın oradan 24mm ile bir kare alayım dedim, ama hem açı dar geldi hem de sütunlardan dolayı distorsiyon oluşması endişesiyle ayaklarımla zoom-out yaptım, biraz daha açıldım, yüksek bir taşın üzerine çıktım. Elde çekim yaptığımdan Enstantaneyi 1/250sn ayarladım; Pozometrem f/4.5 diyaframda dur dedi. Amacım karşımdaki sütunları net almak olduğundan, sütunlara olan uzaklığım ve 34 mm odak uzaklığım nedeniyle bu diyaframın kötü olmayacağını düşündüm. Netlemeyi manuel olarak en öndeki sütuna yaptım. İşte sonuç:
Fotoğrafı Photoshop’da açtım ve Siyah&Beyaz’a çevirdim. Tam aklımdaki kadraj olmuş, bunu istiyordum ben de.
Çıkardığım ders: Efes’e öğlen saatlerinde ve öğlenden önce gitmemeli. Akşam üzeri veya gün batımı en iyi saatler olur mutlaka. PS’de biraz daha kontrast vermeliydim galiba. Bu sahne gerçekten bir film karesi olsaydı Değerli dostum Okyar Atilla bunu nasıl S&B banyo ederdi acaba 🤔 ?. Neyse, ona yakında elime ulaşacak Nikon F4 analog kameramla çekeceğim gerçek S&B filmlerimi gönderdiğimde hep birlikte anlayacağız bunu 😀. Ondan piyasadan daha ucuza banyo etme sözü aldığımdan bu kadar rahatım 🙏 . Büyük boy baskı masrafını konuşmamıştık ama ben onu da fiyata dahil ederim, beni kırmaz sanırım 😎 .
Poz 2
Aşağıdaki pozu yine Efes’te bonus olarak çektim. Hani 36’lık film alırsınız da bazen 37 veya 38 pozluk çıkar ya, öylesine yani. Veya Okyar’ın yandaki gibi bir çözümüyle filmin başına eklenen korsan film gibi yaparsanız, bazen 40 poz bile olurmuş, ben onun yalancısıyım.
Sahneme dönersek, uzaklardan dikkatimi çeken Japon turist kafilesinden bir grup bu kedinin başına toplanmışlardı. İçlerinden bir tanesinin orada fazlaca durduğunu fark ettim. “İşte fotoğraf geliyor” dedim ve uzaklardan pozisyonumu aldım. Kız beni fark etti ve tam ben deklanşöre basacakken oradan ayrıldı. Bana da bu kare kaldı.
Arka plan netliği çok düşündüğüm şey değildi, hatta bulanık olmasını arzu ettim. Diyaframı en açık hale getirdim (F/4) ve pozometre 1/1000sn verdi. İyi ki öyle verdi, çünkü çekim anında kız hareket ediyordu ve hareketini dondurmuş oldum, daha yavaş bir enstantane olsaydı bu kadar net çıkmazdı. Bu, o anda verdiğim bilinçli bir karar değidi, şansım varmış.
Çıkardığım ders: Bu gibi durumlarda dikkat çekmeme konusuna çok çalışmalıyım ve yanımda mutlaka süper telefoto objektif bulundurmalıyım.
Poz 3
Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz; başlık fotoğrafı hariç en çok bu karede başarılı oluğumu düşünüyorum. Pozlama dengesini en iyi bu karede yakalamışım sanki.
Poz 4 – Bazen doğruyu bulmak için yanlış yapmalısın
Kötü bir Enstantane ve diyafram seçimi işte…
Neyse ki Photoshop var 😀.
Poz 5
Bu da iyilerden bir tanesi olmuş.
Poz 6
Aaaa bu da fena çıkmamış.
Poz 7
Ya Enstantaneyi 1,5 durak hızlandırmalı, ya da diyaframı 1 durak kısmalıymışım.
Poz 8
Bu sahne arabamın içinden çok hoşuma gitmişti. Hemen durup fotoğrafladım. Büyük ekranda yüksek çözünürlüklü halini seyretmeyi sevdim.
Keşke yanımda taşıdığım geçişli (gradyan) filtrelerimi kullanıp bulutları daha belirginleştirecek bir pozlama düşünseymişim.Böylelikle yolun ufukta kıvrılışını daha net pozlayabilirdim.
Poz 9 – Gündüz uzun pozlama
Bu çekimi 10 durak kare filtremi kullanarak gerçekleştirdim.
Sonuç
Gece için düşündüğüm uzun pozlamada çektiğim iki kare de simsiyah çıktığından burada göstermeyeceğim. Gece uzun pozlama ayarını tahmin için biraz daha çalışmam gerek bunu anladım.
Bu ödevimdeki süreç , filmle çekim yapma sürecine çok benziyor ve çekilen her görüntü hakkında öncesinde çok fazla düşünmeyi gerektiriyor. Artık dijital kameramla çekim yaparken daha fazla yavaşlayacağım ve daha dikkatli olacağım kesin, kameramda LCD olmadığını varsayacağım ve güzel görüntüler oluşturmak için kameramdan önce kendi becerilerime(!) güveneceğim. Bunun, sonunda beni daha iyi bir fotoğrafçı yapacağına inanıyorum.
Bu süreçte ‘Kör’ olmak ve görüntümün nasıl çıktığını hemen bilememek ve görememek çok heyecan verici bir duyguydu. Deneyin, bana hak vereceksiniz.
Yazımı yayınlamadan önce bu projemden bir fotoğrafçı arkadaşıma bahsetmiştim. Bana “seni biraz tanıyorsam, mutlaka kameradan kontrol etmişsindir çektiklerini” dedi. Ben de ona “Beni biraz değil, hiç tanımamışsın” dedim; sinirlendiğimi anladı, gülüştük. Siz de aynısını düşünüyorsanız, gelin bizim buralara, sizinle birlikte çıkalım sahaya. Yok, gelemem uzaklardayım diyorsanız, yol ve konaklama giderlerimi karşılayın ben geleyim sizin oraya. Hem tanışmış oluruz, hem de fotoğraf çekmiş oluruz birlikte. Ben de yeni bir yer daha görmüş olurum sayenizde 😉. Hem belki gerçek bir analog gövde ve birkaç rulo filmle gelirim 🫠. Meydan okumayı sevdiğimi biliyorsunuz artık…
Yorumlarınız ve paylaşmak istediğiniz şeyler için ne yapacağınızı biliyorsunuz…
Uzun bir süredir fotoğraf makinemin hafıza kartını her defasında alelacele bilgisayara aktarıp boşaltıyor ve çektiğim fotoğraflara bilgisayarda bile bakmıyordum. Geçenlerde iyice arap saçına dönen bu fotoğraf kalabalığını bir düzenleyeyim dedim. Çektiğim fotoğrafların çok büyük bir kısmını sildim. Bu kadar çok fotoğraf silmek biraz canımı sıktı. Demek ki güzel fotoğraf çekemiyordum diye düşündüm. Sildiğim fotoğrafların 2/3’ü birbirinin aynısı olan, yani makine dijital olduğu için elimi korkak alıştırmadığım, bol bol çektiğim fotoğraflardı. 1/3’ü ise kadraj ve pozlama hataları olan fotoğraflardı.
Dediğiniz gibi dijital makine kullanmak insanı gerçekten çok tembelleştiriyor. Çekim esnasında sonradan müdahale edebilmenin yada en kötü silecek olmanın rahatlığı ile dikkatsiz davranıyoruz. Sizin tekniğinizi bende tecrübe etmeye çalışacağım.
Birlikte sahaya çıkma konusunda ise, ben o fotoğraflara çekim esnasında bakmadığınıza inanıyorum ama, sizinle bir fotoğraf turunda bulunmayı çok isterim. Her türlü ağırlama bana ait olmak koşulu ile sizi seve seve misafir etmek isterim. Zaten buna bir niyetlendik, pandemi ile birlikte Boğazkale festivalleri iptal oldu ve planımız gerçekleşmedi. Hiç değilse bu bahane olur ve tanışıp muhabbet etmek, birlikte fotoğraf çekmek nasip olur.
Okyar abiye ayaküstü de olsa bir ziyarette bulunmuştum. Onun bana iade-i ziyaret borcu var. ilkbaharda çıkın gelin bence.
En kısa sürede görüşmek temennisi ile.
Yüz yüze tanışmasak da, bir gün gelir de kapınızı çalsam dışarda kalmayacağımdan adım gibi eminim Öner bey, bunu yazmanıza dahi gerek yok. Kısmet bu, bakarsınız bu da olur bir gün. Ben de çok memnun olurum sizin oraları çok merak ediyorum aslında.
Söyleyene değil de söyletene bakalım o zaman 🙏.
Sevgiler.
Hani yeni başlayan ve hep deneme yapanlar gibi anlatım yok mu! İşte duygunun pırlanta tarafı bence bu… Hep derler ya çocuklukta başladım bu işe diye, belki Sabahattin bey de öyleydi, şimdi bana her defasında ders verecek düzeyde ve başlama aşamasını önceki yazılarından birinde okuduysam da hatırlamıyorum. Ben ise yoğun çekimlere 10 yıl kadar olmuştur başlayalı ve Sabahattin beyin, kendini sınava hazırlanırcasına anlatımından sonra kendime daha yolun başında bile değilim demek geliyor içimden. Tabii sadece fotoğraf konusunda değil, her yazısında da ayrı bir ustalık … Son yıllarda neredeyse her bir yarışmada kazanan şahısların ürettiklerine bakınca photoshop veya lightroom olmasa geriye fotoğraf sanatı konusunda yazacak birşey kalmıyor gibi ve hemen delikli demir icad oldu, mertlik bozuldu diyesim geliyor ve yapay zekayla modifiye edilenlerden hiç bahsetmek istemiyorum bile. Bir de Sabahattin beyin çekimlerine ve herbiri ayrı bir ders olan yazılarını okuyunca.. İşte diyorum USTA ! Ve iyi ki böyle hocalarımız var…
Eksik olmayın Alper bey, çok teşekkür ederim.
Keşke çocukluğumda başlamış olsaydım fotoğrafa. Şimdi düşünüyorum da, nasıl bir arşivim olurdu acaba elimde. Bizim ait olduğumuz “Baby Boom” kuşağının özelliğinden midir bilmiyorum, bir şeyle ilgileniyorsam en iyisini yapacak şekilde hazır olmadan o işe koyulamıyorum. Yazmayı sevdiğim ve bundan aşırı zevk aldığım doğru ama USTA’lığı temkinli karşılarım. Ustalık derecesinde ilgili diyelim anlaşalım.
Tekrar teşekkür ederim. Varolun 🙏
Bir o kadar da mütevazilik. Günümüz insanın da göremedigimiz tutum ( bu arada yaşınızı bilmiyorum ama tahminen benim yaşlara yakınsınız. Benim 63)
Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin Alper bey. Sizden 3 yaş küçüğüm
Bilmukabele üstadım