Bir gün yolda yürürken Temel’in yolunu hırpani bir adam kesmiş “Allah rızası için, acıyın şu fakire” demiş. Temel, acıklı acıklı adama bakmış “Çok aciyrum sana uşağum” demiş ve yürümeye devam etmiş. Adam arkasından yetişip tekrar önünü kesmiş “Karnım çok aç, kaç gündür ağzıma lokma koymadım” demiş. Temel “Bak işte pu olmadu uşağum” demiş, “Hiç değilse pi kaç lokma yemelisun”. Evet, tok açın halinden anlamıyor. Diyelim ki fotoğrafı çok seviyorsunuz ve heves ediyorsunuz. Kendinize bir kamera almak, amatör olarak fotoğraf çekmek istiyorsunuz ama nereden ve nasıl başlayacağınız hakkında hiçbir bilginiz yok. Ne yaparsınız?
- Bu konuda bilgi sahibi tanıdık eş dostlarınıza fikirlerini sorarsınız
- İlgili forum sitelerine danışırsınız
- Bir fotoğraf mağazasına gider, bilgi alırsınız
- Bol bol araştırma yapar, kitaplar okur, videolar izlersiniz.
Belki de bunların birkaçını veya hepsini birden yaparsınız. Ama genellikle size verilen cevaplarda hep, sanki karşınızdaki profesyonelmiş de siz onların seviyesine çıkana kadar çook uzun yıllarınızı harcamanız gerekiyormuş gibi hissettirler size. Haydi gelin itiraf edelim; hangimiz bize danışan bir yeni başlayana böyle hissettirmedik? Baştan söyleyeyim, tersini söylerseniz inanmam!
Fotoğrafçılıkta ne kadar çok düşman var!
Işığın düşmanı karanlık, DSLR’nin düşmanı aynasız, Nikon’cular bir yanda Canon’cular bir yanda. Aynasız’cılar bile fraksiyonlara ayrılmış durumdalar; tam kareciler (Full frame), çarpanlı gövdeciler (APS-C) veya Mikro 4/3 fanları. Biter mi, daha var; Sony’ciler, Fuji’ciler, Pentax’çılar, Panasonic’çiler … Makrocular, portreciler, manzaracılar, modacılar, ürüncüler, yemekçiler, düğüncüler, sokakçılar, her ne rastgelirseciler … Ama bunların da önünde çok daha önemli (!) bir ayrım var, PROFESYONELLER ve AMATÖRLER. Ben bu tanımı son zamanlarda iyice merak etmeye başladım, neye göre profesyonel, kime göre amatör?
Bir kameraya sahip olanlar neden profesyonel olmak isterler?
Ya da öyle görünmek isterler? İşimi gören, fazla sorun çıkartmayan, istediğim asgari konforu bana sunan arabam varken, neden bir Formula 1 yarışçısına heves edeyim? Seçenekler şunlar olabilir mi:
- Bir araba yarışçısı olmak harika ve heyecan verici!
- Teknolojisi benim için büyüleyici ve bu otomobillerde bu faslasıyla var!
- Kim bütün gün araba kullanmak ve üstüne deli para kazanmak istemez ki?
- İşimden sıkıldım, orta yaş bunalımına girdim, heyecan lazım!
Yine de birçoğumuz otomobilimizi sadece bir araç olarak düşünmekten memnunuz.
Öyleyse fotoğrafçılık neden farklıdır? Çoğumuzun bu alandaki EN’leri hedef almamızı, onlar gibi olmak istememizi sağlayan şey nedir?
Hiç forum sohbetlerine katıldınız mı?
Ya da yeni favori kameranızı veya lensinizi bir inceleme sayfasında okumaya çalıştınız mı? Ben bunları ne zaman yapsam, neredeyse her zaman o an sahip olduğum ekipmanım için yapmış olduğum seçimlerimden şüphelenirken ve bir sonraki satın alacağım ekipmanımı ararken bulurdum kendimi.
Bir gün fark ettim ki: ben bu ölüm kalım soruları (!) ile uğraşırken bir şey yapmayı unutmuşum: fotoğrafçılıktan zevk almak. Photoshop’da fotoğraflarımla uğraştığım, saatlerimi harcadığım zamanlarda, ışıklandırma, kompozisyon, netlik ve benzeri takıntılarım nedeniyle kendimi hep üzgün ve yetersiz hissediyordum, kafamda hep o deli sorular vardı; daha iyisi nasıl olabilir acaba? Ve elbette, internette daha fazla zaman harcıyordum. Sonra, bunun sıkışıp kalmışlık ve basit bir kısır döngü olduğunu anladım.
Bence fotoğrafçılık, sanat ve teknolojinin kutsal bir evliliğidir. İdealinde, bu iki bileşen arasında sağlıklı bir denge olmalıdır. Yeni başlayanlar da bu ideal dünyada her iki konuda da dengeli kaynaklar bulmalıdır. Asıl nokta ise, “Adım adım nasıl sanatçı olunur” gibisinden bir rehberin olmaması. Öte yandan, teknolojiyle ilgili öğrenilebilecek o kadar çok fazla bilgi var ki, en iyi sonucu elde etmek cebinizin ne kadar dolu olduğuna bağlı. İlk DSLR kameramı aldığımda, sadece birkaç günlük google araştırmalarımda, profesyonellerin profesyonel ekipmanlara sahip olduğu ve bu nedenle profesyonel fotoğraflar çektiği, daha iyi ve profesyonel olmanın birbiriyle bağlantılı olduğu hissine kapılmıştım.
Amatör olmak veya amatör görünmek kötü bir şey mi?
Bu soruyu cevaplamak için “Fotoğrafın konusu nedir?” sorusuna cevap bulmak gerek.
Bu sorunun kitaplardaki cevabı şudur: Işığı yakalamak.
Genel geçer cevapları ise: Anı yakalamak. En iyi kamera, en iyi ayarlar, en iyi lens, dışarı çıkıp denemeler yapmak yerine bunları düşünmek ve gerçekten o anı kaçırmak.
Teknikleri ve teknolojiyi görmezden gelerek amatör olmayı mı kastediyorum? Elbette hayır. Bir araba kullanıyorsanız, göstergelerini kullanmanız, farları yakmanız, motor yağını kontrol etmeniz, kış lastikleri bulundurmanız gerekir. Ama aynı seyahati 15 yaşındaki bir Fiat ile tıpkı yeni model bir Audi’de olduğu gibi yapabilir ve harika bir doğada, muhteşem manzara boyunca eşit derecede eğlenceli bir seyahat yapabilirsiniz.
“Profesyonel, amatöre karşı” dilemmasına rastlamışsınızdır. Kendim için şunu net olarak söyleyebilirim; ben profesyonel değilim, amatör yerine fotoğraf gönüllüsü olmayı tercih ediyorum. Bir fotoğraf gönüllüsü olarak, fotoğrafa ilk başladığımda duymak istediğim bazı ipuçlarını ve püf noktalarını şöyle sıralayabilirim:
Ekipman
Ekipmanın aşırı bir önemi yoktur. Fotoğrafçılığa giren çoğu insan, ellerindeki ekipmanın ne kadar iyi olduğunu ve bunlarla neler yapabileceklerini es geçer. Eğer gerçek bir acemi iseniz, alabileceğiniz ilk giriş seviyesi kamerayı almanızı ve fotoğrafta Pozlama nedir, Doğru pozlama nasıl yapılır öğrenebilmek için manuel ayarlar ile kullanmanızı öneririm. Bunu yaparak, gelecekte yeni bir kamera isteyeceğiniz zaman, tercihlerinizin ne olduğu konusunda oldukça doğru bir fikre sahip olacaksınız. Eğer çoğunlukla etrafta koşan çocukları, hayvanları veya uçan kuşları fotoğrafladığınızı fark ederseniz, hızlı ve doğru otomatik netleme yapan modellere göz atmalısınız.
Sıkça seyahat ediyorsanız ve bir de kilolarca ekipman taşımak istemiyorsanız, küçük kompak kameralara bakmak isteyebilirsiniz. Büyük olasılıkla bir tam kare (Full frame) canavardaysa gözünüz, o zaman ayrı, kalbinizinden gelen bu sesi göz ardı etmeyin! Ben tüm seyahatlerimde Nikon D850 kameramı yanıma alıyorum. Peki, D850’min tüm potansiyelini kullanıyor muyum? Evet kullanıyorum. Neden şaşırdınız, hayır cevabı bekliyordunuz, itiraf edin. Evet kullanıyorum, çünkü o kamerayı bu özelliklerini kullanmak için aldım ben. Onun tüm özelliklerini blogumda anlatan onlarca yazı bulabilirsiniz. Onu seviyorum. Kesinlikle! Amatör olmanın en iyi yanı, ekipman satın almanın finansal değil duygusal bir karar olduğudur. Ben ekipmanımı bir yatırım olarak değil, bir iş ortağım olarak seçmeye çalışıyorum.
Kıssadan hisse
Köyün birinde köy meclisi toplanmış, köyü ve köylüyü kalkındırmak için bir atılım yapmaya karar vermişler. Atalet içindeki köylüyü buna ikna için neler yapabiliriz diye düşünürken, içlerinden biri “Nasreddin hocayı davet edelim, bunu o anlatsın. Köylü onu dinler” demiş. Fikir çok benimsenmiş, hocaya gidip isteklerini iletmişler. Hoca “Gelirim ama bir şartla” demiş, “Bir kese altın isterim”. Köylüler, “Aman hocam, nerden bulalım bu kadar altını” dedilerse de hoca isteğinden vazgeçmemiş. Çaresiz kabul etmişler, köye dönüp herkesten elde avuçta ne varsa toparlayıp hazır etmişler.
Gün gelip çatmış, hoca köye gelmiş. Tüm köy halkı meydana toplanmış, heyecanla hocayı bekliyorlar. “Önce altınları göreyim” demiş hoca. Vermiş köylüler. Almış cebine koymuş. Sonra başlamış konuşmaya. Hoca konuştukça, köylüler coşmuş, köylü coştukça hoca coşmuş. Muhteşem bir konuşmanın ardından hoca, köy heyetini çağırmış, cebinden keseyi çıkarıp onlara geri vermiş. Köylüler şaşkın! “Hocam ne oldu, neden geri veriyorsun” demişler. Hoca cevaplamış “Bu altını sizden iki nedenle istedim” demiş ve devam etmiş “Birincisi, para verdiğiniz için beni can kulağıyla dinlemek zorunda kaldınız. İkincisi, insan cebinde para olunca bir başka konuşuyor be!” demiş.
Artık buradaki kıssayı ve çıkarılacak hisseyi de size bırakıyorum 🙂
Bir amatörün ihtiyaç duyabileceği şeylerden daha fazlasını sunan bir sürü harika kamera var. Ancak, sizin için gerçekten önemli olan veya hayatınızı kolaylaştıracağını düşündüğünüz ve bunun karşılığını ödeyebileceğiniz tek bir özelliği bile varsa: gidin alın! Çantanızdan her çıkardığınızla, bayramda en sevdiği hediyeyi almış bir çocuk gibi hissedeceğinizden emin olabilirsiniz.
Peki o zaman lensler?
Kameralara benzer şekilde, en çok kullandıklarınızı belirleyin ve bunlara sadık kalın, çok sık lens değiştirmeyin. Arkadaşlarınıza tatil fotoğraflarınızı gösterdiğinizde, “Aaaa çok güzel çözünürlükte çekmişsin” mi der? İddia ediyorum hiç kimse farkına varmayacaktır. Ama ben genellikle prime yani asal lenslerimi kullanıyorum, arkadaşlarımın fotoğraflarımdaki çözünürlükleri farkedip, bunu bana söylemeleri için değil, sadece kendim için, onlarla daha zevkli çalıştığım ve onlardan büyük baskılar alıp ofisimin duvarlarına asmayı sevdiğim için. Sonra onların yerine yenisi geldiğinde ya da ofisime gelen bir dostum birini beğendiğinde, onları dostlarıma hediye etmekten çok büyük mutluluk duyduğum için.
Aynısı aksesuarlar için de geçerli. Mümkünse satın almadan önce onları deneyin ve hangilerinin size gerçek bir fayda sağladığını görün. Örneğin, ben mutlaka üçayak kullanmaya özen gösteririm. Bunun benim için ne kadar önemli bir araç olduğunu biliyorum. Öyle ki, yurtdışı seyahatlerimde bile bir seyahat üçayağım vardır yanımda.
Post prodüksiyon, fotoğrafı işleme aşaması
İşte size kendi fotoğraflarınızdan nefret edebileceğiniz bir aşama! Kameranızı bir spor müsabakasına götürüp, oradan 1000’e yakın fotoğrafla eve döndünüz mü? Peki, hiç onları işlemeyi denediniz mi? Sizi iyi hissettirdi mi? Evet, ben de öyle düşünmüştüm.
Bazılarının neden bu noktada yalnızca JPEG fotoğraf çekmeyi düşündüğünü anlıyorum. Adil olmak gerekirse, JPEG formatında çekilmiş bir fotoğraf kusursuz olmayabilir, ama yine de çok iyi görünebilir.
Fakat RAW fotoğraf çekmek her zaman yeni bir olasılık ufku açar. Başlangıçta JPEG çekim yaparsanız, çıkacak görüntüyü makineninizde yaptığınız ayarlara göre fotoğraf makinesine bırakabilirsiniz. RAW çekim yapmak, sahada harcayacağınız tonlarca zamandan kazanmanızı sağlar. Ya da zifiri karanlık gölgeleri hatırlayın, işleme aşamasında birkaç sürgü hareketi ile size fark yaratan bir dünya yaratabilir ve sizi daha hoş bir sonuçla mutlu edebilir.
İlk başladığım zamanlarda fotoğraflar üzerinde sonradan yapılan Photoshop müdahelelerine dair bazı çekincelerim vardı. Sonradan farkettim ki, ne yaparsanız yapın, hiçbir kamera asla tıpkı gözlerimizle gördüğümüz gibi bir fotoğraf çekemiyor. Ben, sonuçta sevdiğim fotoğraflara sahip olmak istiyorum ve o kaydırıcılarla biraz oynamanın bence bir zararı yok.
Bunları yazıyorum diye beni monitörün başında saatler geçiren biri sanmayın, sıkılırım zaten, yapamam. Bu yüzden fotoğraf işlemek için harcadığım zamanı kademeli olarak azalttım. Genellikle fotoğrafların çoğunda uygulayacağım, kamera standart profili, lens düzeltme, makul miktarda kontrast, netlik ve titreşim gibi ayarlardan oluşan bir ön ayar kullanarak da zaman kazanmaya odaklanıyorum. Bu, beyaz dengesi ve pozlama ayarları, gerektiğinde vinyet veya kırpma gibi fotoğrafların ince ayarlarıyla geçirmem gereken zamanı önemli ölçüde azaltıyor.
Sorumu yineliyorum, “Amatör olmak kötü mü?”
Kesinlikle hayır! Bir amatör olmak ve öyle kalmak harika! Bir kere, beklentilere bağlı değilsiniz, herhangi bir hata yapabilirsiniz, kendi kurallarınızı ve estetiğinizi tanımlayabilirsiniz, ve neden fotoğraf çektiğini hatırlarsanız, çektiğin fotoğrafları daha fazla sevmeyi öğrenebilirsiniz.
Gerçekçi olmayan fotoğraflar çekmek zorunda kalmazsınız ya da hep rakiplerinizden daha iyi olmanız için devamlı sol omzunuzda bik bik eden şeytan tarafından rahatsız edilmezsiniz, çünkü size ömür boyu sürecek bir deneme yanılma yolculuğuna çıkma ve sadece sürüşün keyfini çıkarma fırsatını verir. Ve buna bonus olarak, kendi hayatınızın değerli, ilginç ve tuhaf anlarından oluşan bir portföy ile mutlu mesut yürüyüp gidersiniz.
Belki bir gün bunlar ışığında, kariyer değişikliği düşünmek bile isteyebilirsiniz 🙂
Amatör olun!
Reçete basit: Donanımınızı tanıyın, onları başka markalar ve modellerle karşılaştırmak yerine fotoğraf çekmek için kullanın ve benim kadar fotoğraf çekmenin tadını çıkarın!
Fotoğraf çekenler daha mutlu oluyor demiş miydim?
Siz de deneyim ve yorumlarınızı, aşağıdaki “Yorumlar” kısmından benimle paylaşın.
Kitabın ortasından konuşmak dedikleri bu olsa gerek. Her satırına katılıyorum.
Hele kamera ile ilgili “çantanızdan her çıkardığınızda, bayramda en sevdiği hediyeyi almış bir çocuk gibi hissedeceğinizden emin olabilirsiniz” cümlemizden sonra daha bir emin oldum ki doğru yoldayım. Gerçi, hala çok beğeni almış, yada göğsümü gere gere altına imzamı attığım bir fotoğrafım yok. Ama biliyorum ki bu zamanla gelişecek bir süreç. Daha öğreneceğim çok şey var. Ve ben bundan çok büyük bir keyif alıyorum.
Bize, bu konuda verdiğiniz faydalı bilgilerle katkı sağladığınız, bu hobiden keyif almamızı sağladığınız için çok teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla…
Yalnız değilsiniz Öner bey,
Benim, fotoğraflarım hakkındaki kriterim; başkalarının ne kadar beğendiği değil, benim ondan ne kadar zevk aldığım ve beğendiğim. O fotoğrafın bana neler neler anlattığını bir tek ben biliyorum, varsın başkaları bunu anlayamasın. Ha, bir de üstüne başkaları da beğenirse ne ala, hayır demem.
Dedik ya, biz amatörüz ve bunun dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz 🙂
Profesyonel olanların veya öyle olduğunu düşünenlerin problemi büyük. Sonuçta onların işi de çok zor, gerçekten. Ekmeğini kazanıyor oradan, tıpkı herbirimizin asıl işimizde olduğu gibi, iş ortamı acımasız 🙁
Selamlar, saygılar.
hocam sabah sabah çok güldürdün bizi 🙂 var ol. çok doğru ve yerinde tespitler.. kalemine sağlık teşekkürler ve saygılar…
Teşekkürler Cengiz,
Sevgiler.
Az sonra müşteri randevusuna yetişmem gerekiyor, çıkmam gerek ama bunları yazmadan olmaz. Sitenizin fanı oldum şaka değil. Çok güzel bir yazı ellerinize sağlık. Artık haftaya neşeyle başlayabilirimmmm. Teşekkürlerrrrr.
Bugün poğaçanız ve kahveniz yok muydu? 🙂
İlgi için çok teşekkürler. Umarım görüşmeniz iyi geçer ve işi alırsınız.
Ben sizi tutmayayım, hemen çıkın 🙂
İyi çalışmalar
Sebahattin hocam, günaydın. Yine bir solukta okuduğumuz, fevkalade faydalı olduğuna inandığım ve tamamıyla katıldığım tespitlerinizi havi yazınız için teşekkür ederim.Dilimizi imla kurallarına uyarak kullanıyor olmanız, dilimize gösterdiğiniz saygı için de ayrıca minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.
Yazınızla ilgili olarak da şunu söylemek isterim: Bu yazı, bir fotoğrafseverin, fotoğraf konusunda hangi aşamada olduğuna bağlı olarak analaşılabilen veya anlaşılamayan, değerlendirilebilinen veya değerlendirilemeyen, kabul edilen veya edilmeyen; bazen talihsiz, bazen muhteşem, bazen dudak bükülen ama, aslında uzun bir sürecin kazandırdığı tecrübelerin dayanak edildiği fevkalade doğru bir yazı.
Ama buna “Evet, adam haklı, doğru söylüyor.” demek için gerçekten de bir miktar yol almış olmak gerekiyor. Sobanın sıcak olduğunu anlamak için “maalesef” mutlaka elini değdirmesi gereken çocukların yaptığı gibi davranmak, “bazı fotoğrafseverler” için kaçınılmaz bir gerçek.
Ben aslında iyi ki profesyonel değilim diyorum. Çünkü çok basit bir projede dahi görev alsanız, bu görevi yerine getirmek için yüklendiğiniz sorumluluk, sizin profesyonellik konusundaki – eğer varsa-özleminizi yeniden gözden geçirip “Acaba gerçekten profesyonel olmak ister miydim?” dedirtiyor.
Profesyonellik, hele ki, fotoğraf ile ilgili profesyonellik, gerçekten de zor ve bazen içinden çıkılması neredeyse imkânsız halleri de beraberinde taşıyan, çetrefilli bir yol.
Bu nedenle ben, yapım gereği zaten profesyonel olamayacağımı biliyorum ama, “fotoğrafsever” olduğuma seviniyor, ne iyi ki sadece bu kadarım diyorum. Bu beni gerçekten daha mutlu ediyor.
Saygılarımı sunuyor, makalelerinizi veya paylaştığınız diğer yazarların makalelelerini okumaktan büyük zevk aldığımı ve faydalandığımı bilmenizi istiyorum.
Osman bey merhabalar,
Bizler de sizlerden çok şeyler öğreniyoruz, bu çok anlamlı ve özel katkılarınız için özellikli teşekkürlerimi kabul edin. O yüzden diyorum ya “Neye göre profesyonel, kime göre amatör?” diye.
İlgi ve desteğiniz için sonsuz teşekkürlerimizle.
Saygılar.
Sabahattin bey
Hem güldüm hem okudum. Alemsiniz 🙂 🙂 🙂
Keşke bende sizin gibi amatör olabilsem bu nasıl amatörlük
Şu sitedeki yazıları boş vaktinizde okuyun bence 🙂
Bunları bir amatör nasıl yazabilir
Haksızlık etmeyin kendinize
Hayırlı haftalar
Selam ve saygılarımla
Emre bey,
Size söz, boş vakitlerimde bu blogtaki yazıları tek tek okuyacağım 🙂
Size de hayırlı haftalar.
Saygılar.
hocam hala hem yaziyorum hem guluyorum.bizim temel cok uyanikmis 🙂 nasrettin hoca baska filozof zaten.ayni zamanda hem dusundurup hem guldurup hem okutmak diye buna denir.bunun sonu kitap yazmak ben diyeyim size…tebriklerrrr
Bizim Temel bir alemdir, Hocamız da gerçek filozof hakikaten.
Kitap konusu başlı başına bir iş. Tecrübe, yetenek ve sabır gerektiriyor.
Du bakali ne olcak!
Saygılar.
Bi kese altın vermeden ama can gözüyle ve keyifle okudum yazınızı. Teşekkür ediyorum.
Yücel Tanyeri, İFOD
Yücel bey merhaba,
Ne demek! Okuduğunuz için biz size borçluyuz asıl. Keyif alarak okumanız ve yorum yazacak kadar değer vermeniz yeter. Kalın sağlıcakla.
Saygılar.