Türkiye’de her kim ki hobi (amatör uğraşı) olarak foto-grafı seçse, muhtemeldir ki merdivenin henüz birinci basamağındayken öğreneceği isimlerin başında usta foto-grafçı Ara Güler gelir. Cumhuriyet dönemi foto-grafının Türkiye’de en fazla kendinden söz ettiren fotografçısı ve aynı zamanda dünyaca bilinen ismi Ara Güler’in şöhreti boşa değildir; hakedilmiş bir şöhrettir.
Foto-graf dünyasına adım atar atmaz kendisini allame-i cihan zannedip fazlaca toy ve kendini bilmez şekilde söze başlayanları bir kenara bırakalım; O’nunla aynı kuşaktan veya sonraki kuşaktan, “Ara sizin ilahınız, siz O’ndan başka fotografçı bilmezsiniz” diyerek sitemkâr sözler söyleyen kimselerin de Ara Güler’in ustalığını teslim etmekten gayrı yapabildikleri bir şey bulunmadığına çok kez tanık olduk.
Ara Güler’i, daha çok geçmiş dönem İstanbul mekânları ile insanlarını belgelemesiyle biliriz ve bunlara ilişkin foto-graflarından tanırız ama bu noktada bile biz acemiler (çoğumuz) Ara ustanın kendisine has bir üslup geliştirdiğini o foto-graflardan okuyamayız. Pamuk tarlalarında çalışan yoksullardan tutun, arkeolojik buluntulara kadar üzerinde yaşadığımız topraklara özgü ne varsa bir uçtan diğerine çok şeyi foto-grafla belgelediğini pek bilmeyiz. Çeşitli ülkelerin ve ülkemizin bilim ve sanat insanlarından azımsanamayacak bir kısmının foto-grafik portrelerini yaptığını pek bilmeyiz. Olağanüstü bir savaş muhabiri olduğunu da pek bilmeyiz.
Film kullanılarak (analog) foto-grafik görüntü elde edilen dönemin olanaklarıyla oluşturduğu arşiv hem belge, hem de koleksiyon değeri bakımından dünyanın sayılı arşivlerinden biridir muhakkak. Vaktiyle bir kısmı gazete ve dergilerde neşredilen yahut sergileri ve/ya saydam gösterileri hazırlanıp çeşitli sosyal gruplarla paylaşılan bu zengin arşivdeki görsel materyal kendi zamanından çok öte bir anlam içermektedir artık. Meselenin nostaljik boyutunu da bir yana bırakalım, esasen foto-grafik görüntü kayıtlarının yapıldığı döneme ilişkin okumaların yapılması ya da başka çeşitli analizlere görsel referans olması bakımından çok daha anlamlı bir noktaya evrilmiştir, söz konusu görsel materyal arşivi.
Hiç kuşku yok ki bu bağlamda atfedilecek bir kıymete sahip olan arşiv, sadece Ara Güler’in arşivinden de ibaret değildir. Son derece kıymetli arşivi bulunan başkaları da var. Burada isimlerini saymayalım, çünkü sehven isimlerini ihmal etmemiz olasılığı bulunan ustaların gönüllerini incitmek istemeyiz. Ama hakkı teslim etmek için söyleyelim; ülkemizin bir dönemini, doğası, sosyal dokusu, kültürel motifleri, politik serüveni ve siyasal-sosyal devinimi bakımından kaydetmiş, arşivlemiş ciddi bir kuşak var bizden önce.
Mamafih Ara usta, neresinden baksanız birinci sıraya yerleşen (imtina eden çıksa bile, eleştirmenler ve otoriteler tarafından ilk sıraya konan) dünya çapında bir foto-grafçı olduğu için, söylenecek söz O’nun üzerinden geliştirilir çoğu kez. Bunda da yadırganacak bir şey yoktur.
Bu itibarla söylenecek en kayda değer şey ne olabilir? Kanaatimizce, başta Ara Güler’in arşivi olmak üzere (*), diğer ustaların da sahip olduğu zengin görsel hazinenin (esasen memleketin zenginliğidir), yani bütün foto-graf arşivlerinin, resmi ve/ya özel kurum ve kuruluşlar tarafından muhafaza edilip basılı materyale dönüştürülmesi gereğidir. Akademik çevreler, iş dünyası, çeşitli kamu kuruluşları, yerel yönetimler, medya kuruluşları, sivil toplum kuruluşları vb oldukça geniş yelpazede bir büyük kütlenin dikkatine mazhar olacak önemli bir meseledir bu.
Yıldız Arşivlerini düşünelim bir an için. O büyük hazinenin üzerine bu arşivleri ilave edelim. Bunların toplamda “paha biçilmez” bir zenginlik olduğunu söylesek, büyük bir olasılıkla itiraz gelmeyecektir. Şüphe yok ki hepsi elden geçirilip basılı hale getirildiği takdirde, bu büyük zenginlik, yaşayan herkesin zenginliğine dönüşecektir. İşte o yüzdendir ki asıl üzerinde durulması gereken, Ara Güler ustanın ve diğer ustaların arşivlerinin basılı materyale dönüştürülmesi (kitaplaştırılması) meselesidir. Onlar basılıp kütüphanelere girecek ki üzerine söz söylensin, yazı yazılsın ve yeni kitaplar basılsın. Zihin dünyamızın zenginleşmesini istiyorsak ya da hiç olmazsa sonraki kuşakların zihin dünyasına katkı vermek gibi bir derdimiz varsa, bu çok kıymetli arşivlerin basılması ve kalıcı hale getirilmesinin son derece önemli bir görev olarak önümüzde durduğunu unutmamalıyız.
Mütevazı bütçelerimizle birey olarak bizlerin böyle işlerin üstesinden gelmesi beklenemez tabii ki. Fakat bizler birey olarak emek ve zaman koyabiliriz, kişisel kabiliyetlerimizle destek verebiliriz. Emek ve zaman, kişisel kabiliyetler vs herhangi bir sivil toplum kuruluşunun çatısı altında biraraya getirilir ve söz konusu kuruluşun sınırlı olanakları da buna dahil edilirse, basılı (kalıcı) eserler vücuda getirmek her zaman mümkün olabilir. Nitekim böyle çok sayıda basılı eser gerçekleştirildiği de malûmdur.
Biz de FSK (Fotograf Sanatı Kurumu-Ankara)’da yaptığımız uzun soluklu atölyenin ileri bir aşamasında, fotografın herhangi bir kulvarında (alaylı veya mektepli; akademi, basın, stüdyo, dernek, yazın, eleştiri vb kulvarlar) yer almış ustaların yaşam öykülerini, foto-graf serüvenlerini, yapıp etmelerini, duygu ve düşünce dünyalarını, analiz ve öngörülerini, kendileriyle yaptığımız yüzyüze söyleşi ve kayıtlardan sonra yazılı ve basılı hale getirdik, kitaplaştırdık.
On yıla yakın bir süre devam eden bu çalışmayı hiçbir karşılık beklemeden (almadan), tamamen kendi olanaklarımızı kullanarak ve çok ciddi özveride bulunarak gerçekleştirdik. 10 ciltlik “Fotoğraf Ustaları” serisi bu şekilde oluştu ve FSK (Fotograf Sanatı Kurumu-Ankara) yayını olarak foto-graf dünyasıyla paylaşıldı. Ancak FSK kitapların devamını yapmadı/yapamadı. Gene de biz bu çalışmayı noktalamadık. Çalışmamızın devamını “Işıkla Resmedenler” adıyla Alter Yayıncılık üstlendi ve 16 ciltlik bir bölüm daha basıldı.
Bu bilgileri neden paylaştığımıza gelince: Çünkü bu kitaplarda Ara Güler usta yok. Olmasını çok arzu ediyorduk; olmaması bizim yönümüzden çok üzücü, ama maalesef yok. Peki, neden yok? Altını kalın çizgilerle çizerek söylemekte yarar görüyoruz; Biz bu çalışmayı tamamen kendi kişisel olanaklarımızla gerçekleştirdik. Son derece sınırlı olan kişisel bütçemizin önemli bir kısmıyla bunu yaptık. Sponsorumuz yoktu. Eskilerin “iaşe, ibate” dedikleri yol ve konaklama gibi giderlerimizi üstlenen, karşılayan herhangi bir kurum veya kuruluş yoktu ne yazık ki.
Dönelim tekrar Ara Güler ustanın neden bu kitaplarda yer almadığına. Böyle bir kitap hazırlarken Ara Güler usta unutulur mu, ihmal edilir mi? Elbette ki unutulmaz ve ihmal edilmez.
Handikaplarımızdan ilki, dilediğimiz zaman, dilediğimiz yere rahatlıkla gidip söyleşi ve kayıt yapabilme olanağına (bütçeye) sahip olmayışımızdır. İkincisi, biz bu kitapları hayata geçirirken Ara Güler usta 80 yaşının üzerindeydi ve çabuk yorulduğu, çok uzun söyleşilere sağlığının elvermediği, ayrıca çok şeyi eskisi gibi iyi hatırlayamadığı malûmdu; bunu teyid eden bilgiler edinmiştik. Öte yandan, O’nunla ilgili her şeyin kendi adına kurulan vakıf tarafından yürütüldüğü ve küçük de olsa prensip olarak vakıf için telif talep edildiği bilgisi iletildi bize.
Kanaatimizce çok kimse, hazırladığımız kitapların devamının yapılabileceğine, 10-15 cildi bulacağına ihtimal vermiyordu. Her zamanki amatör çabalardan olduğu, kısa süre sonra soluğumuzun kesileceği ve yapılan işin yarıda bırakılacağı konusunda haklı bir ön yargı vardı insanlarda. Geçmiş zaman deneyimleri, böyle bir ön yargıyı haklı kıldığı için, biz de insanların bu çalışmaya ilgi göstermemesini, sıcak bakmamasını yadırgamıyorduk.
Ayrıca duayen fotografçıyla ilgili olarak bu güne kadar yapılmış çok sayıda mülakat ve kayıt var, hakkında yazılmış çok sayıda yazı var, kitap var, basılı albümleri var. Yani neredeyse yaşamının her ayrıntısı, fikirleri vb ne varsa kayıt altına alınmış durumda.
İşte bütün bunları birarada düşündük ve Ara Güler usta ile söyleşi ve kayıt yapma konusunda aşırı ölçüde ısrarcı olamadık. Yaşı hayli ilerlemiş ve sağlık sorunları olan ustayla saatler ve hatta günler sürecek bir söyleşi ve kayıt yapma konusunda aşırı ısrarcı davranırsak, ola ki daha sonra bizden ötürü yorulup problem yaşayabilirdi; buna da gönlümüz razı gelmedi.
Her ne kadar söyleşi yapamamış ve ustanın kendi sesinden yaşam öyküsünü, foto-grafik serüvenini, duygu ve düşünce dünyasını kaydedememiş isek de, bu hal, gelecek zamanların birinde Ara Güler’in biyografisinin yazılmasına engel teşkil etmeyecektir. Hem yaşam öyküsü, hem foto-graf serüveni, hem söylemleri, hem de foto-grafları, eli kalem tutan kimselerin ilgisini bekliyor.
Kabul etmek lazım ki, foto-graf dünyamızda bunu en fazla hakeden foto-grafçıların başında Ara Güler gelir. Bu güne kadar O’nun hakkında epeyce şey yazılıp çizildi; şüphesiz, yakın-uzak, önümüzdeki zamanlarda daha çok şey yazılıp çizilecektir. Sağlığımız ve koşullarımız elverdiği ölçüde naçizane biz de Ara ustayla ilgili metinler kaleme almayı arzu etmekteyiz.
Umarız ve dileriz ki, önümüzdeki zamanlarda hem Ara Güler’le ilgili, hem de diğer usta foto-grafçılarla ilgili çok sayıda nitelikli metin kaleme alınır ve paylaşılır. Bizi ileriye (ya da yükseğe) taşıyacak olan da nitelikli foto-graflar, nitelikli metinler ve her nevi nitelikli çabalardır.
Ara Güler usta iz bırakarak aramızdan ayrıldı; toprağı bol olsun.
Tekin ERTUĞ
(*) Ara Güler ustanın arşivinin, müzede muhafaza edilmek üzere Doğuş Grubu tarafından alınmış olması takdire şayandır.
NOT: Uzun zaman önce ANAFOD (İstanbul, Anadolu Yakası Fotoğraf Sanatı Derneği) tarafından Ara Güler’e ilişkin bir yazı talep edilmiş, bu yazı da o nedenle (Aralık 2105’te) kaleme alınmıştı. Aynı yazıdır. Ara Güler’in vefatından sonra güncellenmiştir (Arthenos Blog için bir kez daha gözden geçirilip güncellenmiştir).
Sevgili Tekin hocam,
Büyük bir özveri ve fedakarlıkla hazırladığınız eserlerinize sahip olmaktan mutluluk duyuyorum. Severek okuyor ve çok faydalanıyorum. Sizin sayenizde çok kıymetli fotograf ustalarımızı tanıma fırsatı buluyorum. Bu vesile ile size bir kez daha sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Ara Güler Usta’nın yaşam hikayesi ve eserleri ile ilgili dediğiniz gibi daha çok şey yazılıp söylenebilir. Ve hepsi de çok kıymetlidir. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.
Çalışmalarınızın devamını bekler, sağlık ve sıhhat dolu günler dilerim.
Saygılarımla.
İlk söyleyeceğim şey:
Ara Güler bir tarafa dünya bir tarafa…
İkincisi; Ara Güler ile röportaj yapmak istediğinizde bana göre temel sorun kendisi bunu o yaşına rağmen Çoşkun Aral ile yapmış olmasıdır. Çoşkun Aral ile herkesten çok yakınlığı vardı. Benim düşüncem bundan dolayı kibarca yaşını bahane etmiştir. BU tarzı çok normal. Örneğin Zeki Müren sadece İzmir TRT TV de çekim yapardı. Öldür Allah ne İstanbul ne de Ankara TRT TV de sahne almadı.
Üçüncüsü; Ara Güler arşivinin Doğuş grubunda olması iyi bir şey gibi görünse de bence hiç değil. Çoşkun Aral, Ara Güler belgeseli içinbu arşivde -aslında bu fotoğrafları Ara Güler direkt vermiş olmasına rağmen- olan bir kaç fotoğrafı kullandığında Doğuş grubundan bunları kullanmaması için resmi bir yazı aldığını Aydın Fotomaratonunda anlatmıştı.
Bilmem anlatabiliyor muyum? Sanat sermayenin eline geçmemeli. Sermaye sanatı ticari bir meta olarak kullanmamalıdır. BU konuda hassas olan ve doğru davranan iş insanları vardır.
Bir keresinde Galatasaray’da açtığı “Ara Cafe” de rastlamıştım. Bir çok fotoğrafçının onu fotoğrafladığı mekan. Ancak nedense yanına gitmek istemedim. Düşününce acaba diyorum bendeki “fotoğraf idolü” nün hasarlanacağı korkusu muydu? Bilmiyorum. Ara Güler’in iki albümü elimde mevcut. İnternetten bulduğum onlarca fotoğrafı arşivimde. 1972-1977 li yıllarda İstanbul’da çektiğim fotoğraflardan kalan bir kaç kareyi instagramda yayınladığımda bir yorum “Ara Güler” sandım demesi beni onurlandıran bir şeydi. Evet her fotoğrafçının Ara Güler taklidi fotoğrafları vardır ve olmalıdır da. Hala Edirne Ulu Cami’de “Allah ve Kadın” fotoğrafı çekilmeye çalışılır. Ben de çektim. Ancak bu fotoğrafların hepsi ne zaman bakarsanız bakın Ara Güler fotoğrafıdır…
Böylesi bir fotoğraf emekçisinin bizde olması harika bir şey.
Işıklar içinde uyusun. Ruhu şad olsun.