Her yılın bu zamanlarında olduğu gibi bu yıl da yine yurtdışında eşimle birlikte kızımızın yanındayız. Kızım yine rahat duramamış biz gelmeden Almanya’nın birleşmesi sebebiyle Perşembe gününe denk gelen resmi tatili hafta sonuyla birleştirip bir kısa tatil ve gezi planı yapmış. Yeni yerler görmeyi ve yeni lezzetler tatmayı hiç reddetmeyen benim gibi biri buna hayır diyebilir mi? Neyse ki böyle sürpizlere alışkın olduğumdan tedarikli gelmiştim; Nikon Z8 kameram ve 24-120mm Z kit objekifim yanımdaydı.
Tamamı Hollanda sınırları içerisinde olan rotamız sırasıyla şöyleydi:
- Edam
- Volendam
- Monnickendam
- Zaanse Schans
- Zaandam
- Amsterdam
Perşembe sabahı topluca erkenden yola koyulduk. 2 saatlik bir sürüşten sonra ilk durağımız Edam’a varmıştık. Edam ve ertesi günkü ziyaret ettiğimiz Volendam ve Munnickendam’da fotoğraf çekimleri için iPhone telefonumu kullanmıştım. Sanırım bunun sebebi, Z8 ile çekmeye değecek bir yerin olmamasıydı. “Foroğraf her yerde vardır” diyen benim gibi bir fotoğraf aşığından bunu duymak sizi de şaşırtmış olmalı, beni de öyle.
Nedense içimden fotoğraf çekmek gelmiyordu.
Bu isteksizliği önce biraz yorgun ve halsiz olmama yormuştum. Seyahat öncesinde her zaman olduğu gibi gidilecek yerler konusunda kapsamlı bir araştırma yapmıştım. Galiba ben Zans Shans’ı bekliyordum.
Zaanse Schans, her yıl Avrupa’nın her yerinden neredeyse bir milyon ziyaretçiyi ağırladığı için muhtemelen Hollanda’nın en ünlü açık hava müzesi. Zaanse Schans, Amsterdam’ın kuzeyinde, Zaan’da yer almaktadır. Schans terimi tabya anlamına geliyor ve 1574 yılında İspanyol saldırganlara karşı savunma görevi gören tabyadan türemiş.
Zaanse Schans’ın bulunduğu bölge, yaklaşık 400 yıl önce burada waale, kireçtaşı, ahşap ve kakao işleyen bir sanayi bölgesinin gelişmesinden önce aslında bir bozkır bölgesiymiş.
Girişinde yer alan açık hava müzesinin amacı, ilgilenen ziyaretçilere geleneksel üretim ve işleme yöntemlerinin yanı sıra o dönemde insanların yaşadığı ve çalıştığı tarihi yapıları tanıtmak.
1961 ile 1974 yılları arasında Zaanse Schans’ta bulunan birçok bina restore edilmiş. Diğerleri ise başka yerlerden buraya taşınarak aslına uygun olarak yeniden inşa edilmiş. Ziyaret edilecek çok sayıda ticari, depo ve konut bulunmaktadır. Ziyaretçiler, diğer şeylerin yanı sıra bir peynir fabrikasını, bir kooperatifi ve bir tahta ayakkabı atölyesini görebiliyorlar. Bu şirketlerde işin nasıl yapıldığına ve çeşitli ürünlerin nasıl yapıldığına dair detaylı gösterimler yapılıyor. Sorular her zaman memnuniyetle karşılanıyor ve herkes ürünleri deneyebiliyor.
Ama benim asıl beklediğim Hollanda’ya özgü yel değirmenleriydi. Açık hava alanında De Os, De Zoeker ve De Bonte Hen petrol fabrikaları, Het Jonge Schaap, Het Klaverblad ve De Gekroonde Poelenburg bıçkı fabrikaları bulunuyor. Bir de baharat değirmeni – De Huisman – da burada bulunuyor. Yine bunlar arasında De Kat boya fabrikası dünyada tek bir örnekmiş. Bazıları ise her zaman çalışır durumdalar.
Zaanse Schans açık hava müzesinin tamamını kapsayan kapsamlı bir turu şiddetle tavsiye ederim. Bu size tarihi karakter hakkında en iyi izlenimi ve birkaç yüz yıl önce burada işlerin nasıl olabileceğine dair detaylı bir fikir verecektir. Eski Hollanda çatılı evlerinin arasından, tarihi depoların ve dönen kanatlarıyla uzaktan görülebilen yel değirmenlerinin yanından geçin, seslerini dinleyin.
O zaman şimdi Nikon Z8 kameram sırtımdaki çantasından çıksın.
Burası küçük gibi görünse de kapsamlı bir tur oldukça yorucu olabiiliyor. İşte bu gibi durumlarda mola verebileceğiniz ve Hollanda lezzetlerinin tadını çıkarabileceğiniz çok sayıda restoran ve kafe sizi bekliyor.
Elbette böyle yerlerin olmazsa olmazı çok sayıdaki hediyelik eşya dükkanı, çeşitli yiyeceklerden yöresel tahta ayakkabılara kadar burada yapılan her şeyi ilgi ve beğeninize sunuyor
Bir kamera arkası görüntüsü olmadan olmazdı:
Bizimle bu turda oradan oraya meraklı gözlerle hoplaya zıplaya gezen torunumun yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz çimler üzerine inşa edilmiş silndir şeklindeki betondan platformu göstererek “dedecim ben şu taşın üerine çıkacağım. 3 deyince havaya zıplayacağım ve de sen beni havadayken çeker misin” dedi. Cümlesi biter bimez de ekledi “Ama arkadaki değirmenler de çıksın, sakın unutma olur mu?”. Kadraj yapmayı da öğrenmiş minik kuşum 🥰. “Tamam” dememle taşın üzerindeki yerini alması bir oldu.
– Hazır mısın?
– Dur değilim, ayar yapmam lazım.
Bu arada ben “tek kare” çekim modunda ayarlı kalan kameramı, “sürekli çekim” moduna alma gayreti içindeydim Neredeydi bu ayar? Menüleri didik didik aradım yok bulamıyorum. Bir yandan torunum taşın üstünden bağırıyor
– Hadi dedecim daha hazır değil misiiiiiiin?
Hazır değildim. Nereden ayarlayacağımı bulamıyordum bir türlü. Bu sırada arkam, arkadaki manzarayı arka plan yapmak isteyen taşın üzerinde fotoğraf çekilmek isteyen japon turistlerle dolmaya başlamıştı çoktan. Bu durumdan hafif panik yapan kızım bana çabuk olmam konusunda telkinlerde bulunmaya başlamıştı bile. Ben de çaresizlik içinde hemen yanımdaki bir taşın üzerine oturduğumda kendime şunu söylüyordum “Sebahattin sakin ol, kafanı topla. Sen bu gibi durumlar için ne yapardın, böyle çabuk kararlar vermek için nasıl bir ayar yapardın?” Bu soru zihnimde cevabıyla karşılık buldu: “Ben olsam bu ayarı i menüsüne atardım.” Hemen i menüsüne girdim kontrol ettim, iyi haber; öyle de yapmışım. Menüden sürekli çekim modunu ayarladım. Oturduğum yerden ayağa kalkıp arkama baktığımda ellerinde selfi çubuklarına takılı cep telefonları ve kameraları olan japon turistlerle göz göze gelmemle gözlerimi kaçırmam bir olmuştu. Şu japonlar bazen sinir bozucu şekilde sabırlı ve anlayışlı oluyorlar diye düşünürken yakaladım kendimi.
Torunumun istediği kareyi çektikten sonra tüm sürecte biraz uzaktan sabırla bekleyen eşimin yanına geldim, “Ne kadar aptalım” diye söyleniyordum. Bu gibi durumlarda eşimden “Yapma canım, bilakis çok akıllı bir adamsın sen” gibi cevaplara alışkın olduğumdan onun bu durumda sessiz kalması hiç alışık olduğum bir durum değildi, biraz daha yaklaşıp kameramla ilgileniyormuş gibi yapıp sesimi biraz daha yükselterek aynı cümleyi tekrarladım. O anda anlam veremediğim bir bezginlikle iç çekti,
– Ne oldu canım?
– Ne olacak, her zaman gözüm kapalı yaptığım çok basit bir ayarı dakikalarca yapamadım az önce
– Hıııı !
Bu son “Hııı ‘” beni daha da endişelendirmişti. Bunu farkeden eşim:
– Ben yoruldum, şu kafede bir kahve içelim de dinleneyim, hem de kafamı toplarım biraz.
Son cümlesinde kullandığı birinci tekil şahsın aslında beni kastetmek için kullandığını anlamam zor olmamıştı. Bana nazikçe “Yoruldun, artık dinlen” mi demek istiyordu. Durumum için çok uygun olan eşimin bu cazip teklifini hemen kabul ettim. Amacım, kahvemi yudumlarken asıl gerçeği bulmaktı.
Kahvelerimizle dış alandaki boş bir masaya oturduk. Kameramı alıp elimde evirip çevirmeye başladığımda üst ayar kadranındaki bu butonu görene kadar iyiydim. Aaaa az önce dakikalarca bulmaya çalıştığım buton aslında hep gözümün önündeydi oysa ki!
Bu gibi basit hatalar son çıktığım fotoğraf turunda da olmuştu.
Gerçek şu ki, blogumuzdaki yazılarımda şunları yapmayın diye sık sık yinelediğim basit hataları yaparken buldum kendimi.
Kahvemden bir yudum daha alırken düşünüyordum, NELER OLUYOR?
Cevabı basitti – PASLANMIŞTIM.
Acı gerçek şu ki, en son geçtiğimiz yaz başında yeni satın aldığım 180-600mm Z objekifimi denemek için çıktığım çekim turundan bu yana geçen uzun bir süredir kameramı elime almamıştım ve ustaların dedikleri gibi, kullanmazsanız paslanırsın.
Sonuç
Evet, kullanmazsanız paslanırsınız.
Öncelikle ekipmanınızı kullanın! Ayda birkaç kez evinizin yakınlarındaki yerel bir parkta bile olsa. Dışarı çıkın ve biraz çekim yapın. Görüntülerinizi berbat etmek için size sinsice komplo kuran tüm o küçük hataları azaltmanıza yardımcı olacaktır.
Ayrıca, bir gezi öncesi bir hafta önce en azından birkaç kez dışarı çıkıp ekipmanınızı kullanmanın özellikle önemli olduğunu düşünüyorum. Çevremde insanların benim gibi basit ve “çok aptalım” dedirten hatalarla sürekli karşılaştıklarını görüğümü düşünürken yalnız olmadığım rahatlattı beni.. Bu hataların çoğu, bir fotoğraf gezisine çıkmadan en az bir hafta veya daha önce iyi bir beceri tazeleme antrenmanıyla kolayca önlenebilir.
Düzenli aralıklarla çekim yapmıyorsanız, ne olursa olsun buna zaman ayırın ve biraz hata yapmanıza izin verin. Bir sonraki seyahatinizden önce bunu halletmenizde fayda var, bunu düşünün derim.
Bir şey daha, sizin için önemli bir çekimden hemen önce asla yeni ekipman satın almayın!
Bunu yazılarımda zaman zaman belirtiyorum ve bu tavsiyeye uymadığımda sahada sıklıkla gerçekleşen felaket sonuçlara karşılaştım şimdiye kadar.
Son net tavsiye
Ekipmanınızı sıkça kullanın ve sizin için önemli bir fotoğraf gezisine asla yabancı ekipman götürmeyin. Bunun çok basit göründüğünün farkındayım, ama inanılmaz derecede önemli olduğunda ısrar edeceğim!
NOT
Torunum çekmemi istediği kareyi merak ettiğinizi biliyorum. Onu burada gösteremem ne yazık ki! Çünkü ben, enstantaneyi bu hareketi donduracak kadar hızlı ayarlamayı unuttuğumdan torunum istediği gibi havada ama bulanık çıkmıştı.
Bu son pragraf tüm yazıyı özetlemiyor mu sizce?
Yazıyı okurken iç geçirip durdum. Bu yerleri bildiğim ve defalarca gittiğim için tabii. Şimdi buradan yazmaya devam edersem en azından gözaltına alınma sebebi ortaya çıkabilir. O zaman seni rahatlatacak bir laf edivereyim:
Başına gelen paslanma falan değil. Bulunduğun ortamın muhteşemliği ve huzuru içinde başka bir aleme geçmişsin. Bana da olur böyle şeyler. Pek takmamak gerek. Eğer bu modda takılı kalırsan internetten birkaç sayfa memleket gastesi okuyuver bak nasıl fotoğraf moduna döneceksin gör sevgili dostum. Allah içinize sindirsin