BİR GİRİŞ NOTU mu desem? Yoksa HİPER- GERÇEKLİK Mİ?
Melike Tunalı & Zafer Gazi Tunalı, 1987/2023
Giriş
Melike, Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünde okurken ara tez olarak “Foto-Gerçeklik” konusunu seçmiş, yazmaya başladığında da araştırmasına yardımcı olmuştum. O yılda, yazı çata çata daktiloda yazılmış, görselleri dia (saydam) olarak çekilmiş; bazı saydamlar ile bu tez ilgili öğretmenine verilmiş; bir kopyası da klasörün birinde yıllardır takılı duruyordu. Geçtiğimiz günlerde bir dost sohbetinde telefondaki karşılıklı fikir alışverişi sonrasında konu ile ilgili birçok makale ortaya dökülüverdi: Yüzlerce hatta binlerce sayfa…
Hiper-Gerçekliğe (Post-thruth) geçmeden önce fotoğraf tarzında resimlerin ortaya çıktığı Foto-Gerçeklik akımından bahsetmek gerekir.
Foto-Gerçekçiliğin tarihine kısa bakış
1960’lar sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nin değişik kentlerinde düzenlenen çeşitli sergiler Richard Estes, Chuck Close, Robert Bechtle, Ralph Goings, Richard Mc.Lean, Robert Cottingham gibi yeni adlardan oluşan bir grup sanatçının figüratif çalışmalarını ilk kez kitlelere sundu. 1950’lerden başlayarak Amerikan sanat yaşamına önce Soyut Dışavurumculuk, daha sonra Pop, Minimal ve Kavramsal Sanat akımları egemen olmuştur.
1971 yılında, Yedinci Paris Bienalinde “Hyperrealisme” başlığı altında John Salt, Don Eddy, Paul Etaiger, Jonn de Andrea’nın resimlerini Avrupalı gerçekçilerle birlikte sergilemesiyle Avrupalı sanatseverler bu tarzla ilk kez karşılaşmış oldu.



Ralph Goings; “Five Spot Still Life”, 1990; Tuval üzeri yağlıboya, 121,9 x 172,7 cm. John Salt; “White Chevy, Red Trailer”, 1975, tuval üzerine hava fırçası (airbrush) ile akrilik.
Bu akım salt resimde değil diğer sanat dallarına da yansıma yapmıştır. Ron Mueck, Sam Jinks gibi sanatçılar yaptıkları heykellerle gerçekliği izleyicileri büyülemiştir. Her iki sanatçı da nerede ise çocukluğundan başlayıp usta yapısına gelirken plastik-silikon malzeme kullanmada o kadar ustalaşmıştır ki yaptıkları eserlerde derinin dokusunu bile vermişlerdir.



Sanatçılar garip görünüşlü bedenler, hayvanlar da yapmıştır. İnanılmaz canlı görünen bu heykel görsellerini daha sonra internet üzerinden “aklı evvel” tipler bazı dini ritüellere bağlayıp örnek göstermeye çalışmışlardır. Ne yazık ki bu sanattan felsefeden uzak, araştırmayan, okumayan, sorgulamayan cahil beyinlerin safsatalar üzerinden başkalarını sömürmeleri çok üzücüdür.
Süper Realizm, Yeni gerçekçilik, Fotoğrafik Realizm, “Sharp Focus Realizm” (Keskin Odak Gerçekçiliği), Hiper Realizm, Köktenci Gerçekçilik, “II Nuova Realismo”, “Figures/Environments”, İmgeci Gerçekçilik 1970’lerde beraber gündeme gelen bu yeni gerçekçi eğilime iliştirilen tanım etiketlerinden yalnızca birkaçı. Ama aradan geçen on (onlarca) yılı aşkın süre başlangıçta yaşanan tanım kavgasının unutturmuş gibi. Günümüzde grubu oluşturmuş sanatçılara kısaca “Photo-Realist” deniliyor. Çalışmalarda fotoğraf gerçeğini odak noktası olarak aldıklarından belirtilen sözün karşılığını “Foto-Gerçekçi” olarak Türkçede de benimsemek en doğrusudur.
Foto-Gerçekçiliğe varım
Foto-Gerçekçilere özgü ortak nitelikleri fotoğrafa bakarak resim yapmak ve bu işi yaparken yorumdan kaçınmak şeklinde özetleyebiliriz. Öyle ki fotoğraf netliğinde hatta ondan daha gerçekmiş gibi algılamaya neden olan çalışmalardır. Ancak bu noktada beynimizde bir soru daha ortaya çıkıyor. Bu konuya aşağıda başka bir paragrafta değineceğiz.
Çağdaş teknolojinin kendisine sağladığı olanakları değerlendiren sanatçı objektifin sunduğu çok doğru, çok açık seçik ve çok yoğun verileri resim diline uyarlıyor. Onu asıl ilgilendiren bu aktarım işlemi. Fotoğrafa bakmakla, gördüklerini olduğu gibi tuvale geçirerek bizlere de göstermekle yetindiği; geleneksel gerçekçi ressamların aksine işlediği konuları ne yücelttiği ne de yerdiği savında. Ama her türlü duygusallıktan, kişisel üsluptan, ressamca tavır takınmaktan kaçınan sanatçıyı seçtiği fotoğraf bile ele vermeye yeterlidir. Kaldı ki fotoğrafı büyük şaşmazlıkla tuvale aktardığını öne sürerken farkında olmadan da değişikliğe uğratıyor.
Eskiden sanatçılar algıladıkları gerçeği zihinsel bir işlemden geçirir, önce basit bir taslak çizer, çalıştıkça imgeyi geliştirir, ayrıntı üzerine ayrıntı yığarak resimlerini tamamlarlardı. Oysa fotoğraftan; yani gerçeğin tam reprodüksiyonundan, yola çıkan günümüz sanatçısı bu işlemi tersine çevirip fotoğrafın başlangıçta sunduğu bilgileri ayıklayarak çalışmasında ilerliyor. Bu aşamada fotoğraftan çıkartılanlar kadar alıkonanlar kadar önemlidir. Sonuçta elde edilen “ayıklanmış imge” kesin dış çizgilerle belirlenmiş parlak, geniş, düzgün yüzeyler; arı duru, sessiz sakin ve işin çelişkili yanı olarak gerçek olmayan bir evren seriyor, gözler önüne.
Foto-Gerçekçilerin konuları
Foto-Gerçekçilerin resimlerine seçtikleri konular ortak özelliklerde olup içinde yaşadıkları çevreden etkilemiş oluyorlar.
Reklam panoları, ışıklı tabelalar, vitrin camları, sıradan yapılar, otoparklarıyla değişik kent görüntüleri; cilalı yüzeyleri çevreye ışık saçan pırıl pırıl motosikletler ya da çürümeye terkedilmiş eski model otomobiller; metro istasyonları, banliyö evleri, kafeteryalar, dondurmacı dükkanları resimlerinde sık sık karşımıza çıkıyor. Aslında, gündelik yaşamdan alınan konuları resimlemek Amerikan sanat geleneği içinde başından beri var olan bir olgudur. Amerikan resim panoraması aynı zamanda Amerikan yaşamının da panoramasını sunmasıyla foto-gerçekçilik akımında daha da ön plana çıkarmıştır.
Bugün Foto-gerçekçilere özgü diyerek ele aldığımız pek çok nitelik; serinkanlı bakış açısı, özene bezene çalışma, ayrıntı tutkusu şatafatlı fırça oyunlarından kaçınma; Amerikan resminde yüzyıllardır süre gelmiş niteliklerdir. Avrupa’nın sanat merkezlerinden uzakta yaşayan kendi kendisini yetiştiren Amerikalı sanatçı yeteneğinden sürekli olarak kuşku duymuştur. “Güzel” yerine “doğruyu”, “sanat” yerine “yaşamı”, “yapay” yerine “gerçek” seçmiştir.
Amerikan sanat yaşamına 1950’lerden başlayarak sıra ile soyut dışa vurumculuk, pop, minimal ve kavramsal sanat akımlarının egemenliği, Foto-Gerçekçiliğin ise figüratif resme geri dönüşü ve kendisinden önceki akımlara bir tepki olarak çıkışı, hem de onların etkilerini içinde taşıyarak Amerikan resminin sürecindeki doğal yerini aldı. Soyut dışavurumcunun öznelliğine karşın foto-gerçekçi nesnelliği yeğliyor.
Sanki gerçeğin bire bir yeniden tasviridir. Belki de giderek yaygınlaşan fotoğrafa tepki olarak öne çıkarılmaya çalışılan bir olguydu.
Özgürlüğünü fotoğraf kullanarak sınırlandırıyor ama çalışmasını disiplin altında alan fotoğrafın kendisine pek çok yeni görsel olanak sağladığını da biliyor. Öte yandan, sanatçının fotoğrafta gördüklerini değiştirmeden, yorum yapmamaya özen göstererek tuvale aktarması; resimlerine yazınsal ya da simgesel anlamlar yüklemekten kaçınması; kullandığı malzemenin doğasına, resmi heykelden ayıran özelliklere ilişkin sorunlara öncelik tanınması soyut dışavurumculuğun ve ardından gelen soyut akımların izlerini taşıyor. Tuval boyutlarının büyüklüğü, resimsel düzeyin geniş düz bir alan olarak ele alınması, iki boyutluluğunun sürekli vurgulanması, resme yalnızca resim olarak yani bağımsız, fiziksel bir varlık olarak yaklaşma tuval dokusunun bütünselliğini koruyuş, anlatımcı fırça izlerinden kaçınma; bütün bunlar foto-gerçekçiliği çağdaş soyut resme yaklaştıran özelliklerdir.
Son otuz, kırk yıl içinde ortaya çıkıp gerçekçi eğilim sergileyen önemli sanat biçimlerinden biri de “Pop-Art”. Konuya yüzeysel olarak yaklaşırsak Pop sanatçılar ile Foto-gerçekçiler arasında bir bağ kurulabilir. Öyle ki birinin uzantısı olarak bakabiliriz. Pop sanatçı gündelik konulara doğrudan el attığı zamanda özellikle konunun “bayağılığı/ adiliği” üstünde duruyor ve bunlara nasıl bakıldığı ile ilgileniyor.


Oysa, foto-gerçekçi seyirciye neler duyması, neler düşünmesi gerektiğini söylemiyor. Seçtiği konunun var olduğunu, var olduğu içinde bakılmaya değdiğini belirtmekle yetiniyor. Yani hem birbirinin uzantısı hem de tam tersi konumundadır, bu anlamda…
Pop-art konusunda aşağıda iki örnek: Özellikle sanata meraklıların çok iyi bildiği “Campbell’s Soup Can”, 1965; green & red (konserve serisi) ile “ Vurulmuş Marilyn’ler 2” bu konu hakkında güzel bir anımsatma olacaktır:


Fotoğrafı öznellik süzgecinden geçirmeden, aslına çok yakın biçimde tuvale aktarma çabası foto-gerçekçiyi haftalar hatta aylar boyu aynı resim üstünde çok sıkı ve çoğu kez çok sıkıcı bir çalışmaya itmektedir.
Sanatçının bir bildirisi olmadan resim yaptığını öne sürmesine karşın çalışma tarzı ve çalışma süresi kendiliğinden bir bildiri oluşturuyor. Fotoğraf makinasının çok çabuk ve çok kolay elde ettiğini çok yavaş ve çok eziyet çekerek yeniden üretmek (sanatçı ne kadar karşı çıkarsa çıksın) mecazi bir anlam taşımakta; resim fotoğraf değildir çıkarımı yapılabilmektedir. Evrenin ayraç içine alınmış bir bölümü hakkında bile olsa resim fotoğraftan daha açık (ayıklanmış) bilgiler sunarak kendi başına var olmuş sürecini taşımaktadır. İnsan emeği her şeyden önemlidir. İnsan elinin hüneri, insan ruhunun zaferidir. İşte bunlar foto-gerçekçinin “kendisine rağmen” söyledikleridir.
Türk resminde Foto-Gerçekçilik
Bu kısa bakıştan sonra gelelim Türkiye’deki duruma. Fotoğraftan yararlanarak çalışan ilk sanatçılarımız 19 uncu yüzyılda Topkapı Sarayı ve çevresinde yaşamış olan Enderun ressamları ve öğrencileri ile gene aynı dönemde Yıldız Sarayı ve çevresinde yaşayan Primitifler; İsviçre kartpostallarını kareleyerek büyütüp özene bezene tuvale aktarmaları amaç farklı olsa da izlenen yolla ulaşılan sonuç çok yakındır. Bu Primitifler ile Foto-gerçekçiler arasında da şaşırtıcı benzerliklere de gözlenmektedir. İmge önünde aynı serin kanlı tavır; aynı arı/duru, sessiz sakin, pırıl pırıl evren; aynı insan figürlerinden arındırılmış ıssız peyzajlar, aynı ayrıntı tutkusu, nakış işçiliği. Gündelik yaşam gerçeğinden alınma sahnelere eğilmeseler de içinde çalıştıkları ortamı (bakımlı doğal çevreleri ile Yıldız Sarayı, konaklar, köşkler ve yalıların dış görünümleri ya da görkemli iç mekanları) büyük doğrulukla yansıtıyorlardı. Kaldı ki konu seçiminde özgür olmadıkları, koruyucularının istekleri doğrultusunda davrandıkların da kesindir.
Hüseyin Kasımpaşalı ‘nın “Yıldız bahçesi köşkleri”, Hüseyin Giritli’nin “Yıldız Sarayı bahçesi”, Darüşşafakalı Şefik’in “Yıldız Sarayı yemek salonu”, Hilmi Kasımpaşalı, Şevki, Fahri Kaptan ve adları bilinmeyen birçok ressamın Yıldız Sarayını konu alan resimlerinde fotoğrafın çıkış noktası olmakla birlikte sağlam perspektif düzenlemeler, ön arka plan bağlantıları, derinlik yanılsamaları ve ayrıntılardan birtakım ayıklamalarla fotoğrafın edilgen etkisinin ötesinde yorumlara ulaşmışlardır. Bu şekli ile Darüşşafakalı ressamlarımızın 1960 sonlarında ABD’de aynı yöntemi benimseyen Foto-gerçekçilerin öncüsü sayabiliriz.

İkinci kuşak Türk Ressamlarından olan Osman Hamdi; büyük boyutlu, figürlü kompozisyonlarında hem kendisinin hem oğlu Ethem’in ya da çalıştırdığı modellerin özel giysiler içinde çektirdiği fotoğraflarından yararlanıyordu. Hatta bazı resimlerinde kendisinin değişik giysilerle değişik pozlarda çekilmiş birkaç fotoğrafını bile kullanıyordu. Asılları siyah beyaz olan fotoğrafları kendince renklendirirken gösterdiği olağanüstülük, boyasının göz kamaştıran parlaklığı karşın yapıtlarını foto-gerçekçi olarak yorumlayamayız.


Osman Hamdi Bey’in iki eseri
Ancak, foto-gerçekçiliğin 1960 sonlarında ABD’de benimsenirken belli kuralların oluşması ile Türk resminin Foto-gerçekçilerini bu tarihten sonra aramak gerekir.

1973 yılında foto-gerçekçiliği getiren ilk sanatçı ve öğretmen olarak Özdemir Altan’dır. Ancak tekniği açısından tam anlamı ile foto-gerçekçi sayamıyoruz. İlk izleri ise 1975-81 yıllarında İ.D.G.S.Y.R.B.’de Ö. Altan’nın yanında asistan olarak bulunan Nur Koçak’ın çalışmalarında buluyoruz. Koçak dışında diğer öğrencilerinden Coşkun Çayan’ı, Nusret Demren’i örnek verebiliriz.
Semih Vural (Adnan Çoker öğrencisi), bu yıllarda Amerika’da yaşamakta; siyah-beyaz fotoğrafları işlemekte renk kullanmamaktadır. Kadraj üzerine durmakta olup büyük boyutta çalışmaktadır. Bir konunun tamamını ele almayıp, konuda detay almaktadır. Örneğin kalabalıkta giden topluluğun resmini çekip yalnızca kafalarını işlemektedir. İçerik olarak insan portrelerini ele almıştır.


Kaynaklar:
- Milliyet Sanat Dergisi, Aralık 1984, sy.34.
- Yeni Boyut, Plastik Sanatlar Dergisi, 2/9 Ocak 1983, sy.4-12.
- Yeni Boyut, Plastik Sanatlar Dergisi, 3/26 Kasım 1984, sy.29.
- Sanat Çevresi, 72, Ekim 1984.
- Hyperrealisme (Linda Chose).
- AnaBritannica, Foto Gerçekçilik.
- Çeşitli internet sayfaları (2023)
- Başlık görseli : https://www.demilked.com/photorealistic-drawings-of-cats-haruki-kudo/

