Daha
    Ana SayfaBLOGKalabalığın arasından fotoğraflar, Kölner Dom

    Kalabalığın arasından fotoğraflar, Kölner Dom

    -

    İşim gereği uzun yıllar Almanya’nın birçok şehrine gider gelirim. Bu seyahatlerim meslek fuarları, firma ziyaretleri ya da müşteri ziyaretleri sebebiyle olur. Bu seyahatlerimin muhasebesini yaptığımda çoğunlukla Köln-Bonn havaalanı üzerinde olduğunu fark ettim. Biraz daha irdeleyiverince Köln’ün neredeyse Almanya’ya ilk ayak bastığım şehir olduğu ortaya çıkıverdi. Burada epey zaman geçirmişim. Buna rağmen iyi bilir miyim? Hayır.

    Köln’de çektiğim fotoğraflar bana yol göstersin diye üzerinden geçtiğimde “Hah işte burası” dediğim tek bir yer karşıma geliyor: Kölner Dom meydanları… Bütün yolları oraya çıkarmışım.

    Kölner Dom, diğer taraftan “İnşaatı bitmeyen katedral” olarak anılır. Bunun tek sebebi 12’nci yüzyılın ortasında temelinin atılmasına rağmen tamamlanması ancak 1880’li yıllarda olmuştur. Gotik mimarinin sıra dışı Katolik katedralidir. Böyle bitmeyen bir eser de Barselona’da Gaudi’nin Sagrada Familia’sıdır.

    Sebahattin, orada Tıp Doktoru olarak çalışan kızını ve damadını ziyaret etmek için sıklıkla Almanya’ya gider. Bu seyahatlerinden derlediği Rüya Almanya Kasabaları yazılarını ve fotoğraflarını blogumuzdan takip ediyorsunuzdur. Şu anda okumakta olduğunuz yazı için Sebahattin ile konuşurken, Köln’de aynı meydanda onun da fotoğraflarının olduğunu öğrendiğimde, bu yazıda birlikte fotoğraf paylaşım fikri çıktı. İyi de oldu.

    Nehir tarafından görünüş. Köprü üzerinde gelinle damadı görünce katedralle birlikte kadrajıma alıverdim. Bu karede katedrali de net almak istediğimden f/11 diyafram, 32 mm odak mesafesi (modellere oldukça yakınım), 1/320sn enstantane hafif rüzgardaki balonların net olmasına yetti. ISO: 125, Nikon D750.

    Hem katedralin girişinin bulunduğu kapı tarafından hem de havuzun yer aldığı yan tarafta (Roncanlliplatz) oldukça geniş iki meydan yer alır. Aslında merkez tren istasyonuna bakan taraf da merdivenlerle inilen bir meydana (Bahnhofvorplatz) bağlanır. Arka taraf Ren nehrine ulaşan bir yol ve parka (Heinrich-Böll-Platz) sahiptir. Burada Ludwig müzesinin pastanesi (Ludwig im Museum Restaurant) çok güzeldir. Tavsiye ederim. İşte benim ilgi alanım her seferinde bu meydanlar oldu. Çok uzağa düşmemek için de hep yakınlarda bir otelde kaldım.

    Bu meydanlar hafta sonları tam bir panayıra döner. Aradığınız aramadığınız her şey buradadır. Sokak gösterileri, çalgıcılar, yer ressamları (meydanın zeminine resim yaparlar), dünyanın dört bir tarafından turistler ( bazen kendinizi Çin’de sanabilirsiniz), evsizler, dilenciler, konserler, v.s., v.s…

    Meydanlardaki kalabalık böyle bir şey. Aralarda akrobatlardan müzik yapanlara kadar her çeşit etkinliği bulmak mümkün. Bokeh için diyaframı f/2.8 gibi en açık değerde kullanmak istememden dolayı akrobat fotoğrafını yakın mesafeden 70 mm ve 1/800 estantane ile çektim. ISO: 80.

    Önceden belirlemediğim bu ilginin sonunda “Around Kölner Dom/Kölner Dom Etrafında” fotoğraf sergisini katedralin içinde açma fikri aklıma yerleşti. Ancak Köln’den birilerini de bu işin içine dahil etmenin iletişim için gerekli olduğunu gördüğümde aklıma sevgili dostum Beyhan Özdemir Hoca’nın Köln’de yaşayan yeğeni Gülüzar Çiçek (Instagram: @cicekguluzar) geldi. Gülüzar’ın ısrarlı bir şekilde katedral yönetimiyle görüşmeleri ve yazışmaları sonuç getirmedi. Katedralin şehrin birçok yerinde olan eğitim ve kültür binaları için bile cevap alamadık. Ve Gülüzar’a “Ben paydos ediyorum” dedim. İşte bu yazı içinde sunduklarım, sergilemeyi planladığım fotoğraflardır.

    Kölner Dom’un yaklaşık 160 metre iki kulesiyle şehrin her tarafında görülebildiğini söylerler. Hatta –bana abartı gibi gelse de- Bonn’dan bile görünürmüş. İşin aslı o meydanları terk edip de gidip bakmadım.

    Katedral içinden de güzel fotoğraflar çıkıyor. Yüksekte vitraylı pencerelerden giren ışığa denk gelirseniz içeride de güzel anları fotoğraflamak mümkün. Sadece ayin varken fotoğraf çekmeye ve ayin arasına girmeye izin vermiyorlar. Birinci fotoğraf (oturanlar) Sony A-300, ISO:1600, 1/13sn, f/6,3. Yıl 2008. Diğeri, Nikon D 750, 1/125sn, f/4, ISO 800, 58 mm (Tamron). Işığın adamın üstüne gelmesi hızlı estantane seçmeme yardımcı oldu.

    Katedral, aydınlatmasıyla gece muazzam bir fotoğrafik nesneye dönüşür. Kulelerin üzerinde uçan beyaz martılar (martılar hep beyaz olur J) bu muhteşem yapıyı daha da ilginç kılar. Hohenzollern köprüsünde yürüyüp de dönüp baktığınızda katedrali ihtişamıyla görürsünüz. Bunu gece yapın. Gündüzleri ise elinize ne büyüklükte ekipman olursa olsun meydanlarda kimse sizi görmez. Sizin kaybolmaya çalışmanıza gerek yoktur. Bu meydanlarda artık kimliğiniz geçersizdir. Dünya vatandaşısınızdır. Şimdiye kadar fotoğraf çekimime itiraz edene denk gelmedim. Üstüne üstlük poz vermelerini rica ettiğimde de kırmadılar. Uzak doğudan gelenler için bir şey söylemiyorum. Onlar zaten her durumda modelliğe hazır ve nazırdır.

    Bu meydanda çektiğim ve en sevdiğim iki fotoğraf bunlardır. Piyanistin arka planına baktığınızda, bu iki fotoğrafın aynı zaman diliminde olduğunu anlayacaksınız. Kadın ve köpekleri hayal meyal görünüyor. Zaten bu kareden sonra o taraf doğru yönelmiştim.

    Özellikle İkinci Dünya Savaşında katedral ayakta kalsa da bir çevresi yerle bir olup çok hasar almış. Bunu katedralin istasyona bakan duvarında sergiledikleri fotoğraflardan anlıyorum. Yaşı yetmişin üzerinde olan Alman vatandaşların bu fotoğraflar önünde hararetli konuşmalarına çok şahit oldum. Ne yazık ki anlamam mümkün değildi. Konuşmak için çaba sarf ettiğimde de yine ne yazık ki onlar İngilizce bilmiyordu.

    1/60sn, f/8, ISO 125, Manual mod ve spot ölçüm. Nikon D750, Tamron 24-70 mm F:2,8. Panonun tam karşısına geçemedim. Hem yansımam çıkacaktı hem de dikkatlerini çekecektim. 24 mm odak seçerek yakına girdim. Saha derinliği için bu diyafram değerini seçtim. Önce fotoğrafları incelediler ve arkasından da hararetle konuşmaya başladılar.

    Ve burada çok sevdiğim bir dükkan vardır. Hemen kilisenin “Dompaltte” kısmının altında yer alan fotoğrafçı: Foto Lambertin… Körüklü makinalardan en son model dijital makinalara kadar geniş bir yelpazeye sahip bir yerdir. Şimdiye kadar hiçbir şey almamış olsam da her gün sabah akşam vitrinlerine hayranlıkla bakmadan edemem.

    Bu yazıyı hazırlarken her zamanki gibi internette konuyla ilgili “ne var ne yok” diye dolaştığımda DW (Deuche Welle) nin Şubat 2015 tarihinde yayımladığı çok ilginç bir habere rastladım. Başlık şöyleydi: “Köln katedralinde namazın 50 nci yılı”. Haber çalışmak için Almanya’ya giden işçilerimizden birisinin başı çekmesiyle 1965 yılında bayram namazının bu katedralde kılınması hakkındaydı. Haber linkini kaynaklar kısmında bulabilirsiniz.

    Son olarak sizi iki fotoğrafımla baş başa bırakarak noktayı koyuyorum. Aynı yerde iki yıl arayla çekilen iki karedir. Bütün yazıda siyah beyaz olmasına rağmen bu kareyi özellikle renkli tercih ettim.

    1/250sn, f/3,5, ISO 2500, Manual mod ve çoklu ışık ölçüm. Nikon D850, Nikon 24-70 mm F:2.8. Dans eden küçük kızın farklı bir versiyonu olarak bu kompozisyonu kurguladım. İki fotoğraf arasında 2 sene zaman var. Yanıltmayayım, aynı kız değil. Platformun kadraja üçgen oturtulması ve katedralin duvarlar güzel fon oluşturdu. Kadraja göre zoom yaptığımda odak 34 mm’ye denk gelmiş. Benim sol tarafımdaki meydanda (katedralin giriş tarafıdır) kalabalık var. Hava kararmak üzere olmasına rağmen ISO 2500 değeri ile hiçbir sıkıntı yaşamadım. Yüksek ISO değerleri için elinizi korkak alıştırmayın. Fotoğraf sadece RAW dan JPEG’e çevrilmiştir.

    Kaynaklar:

    https://www.koelner-dom.de/home/
    https://www.cologne.de/what-to-do/the-cologne-cathedral.html
    https://whc.unesco.org/en/list/292/

    https://www.lonelyplanet.com/germany/cologne/attractions/kolner-dom/a/poi-sig/456311/359392
    https://images.app.goo.gl/iqNs1B4YmauzkG7T7
    https://www.dw.com/tr/k%C3%B6ln-katedralinde-namaz%C4%B1n-50nci-y%C4%B1l%C4%B1/a-18232121

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    Adana’nın Yolları Taşlık…

    Bu yazı Arkaplan Sanat Dergisi için (Yazı ilk olarak ArkaPlanSanat Dergisinin 38. Sayısı (Ağustos-Eylül 2025) Altın Koza Film Festivali özel sayısında yayınlanmıştır) yazıldı. Biliyorsunuz, ne bileyim belki de bilmiyorsunuz; dergi Adana’nın bereketli topraklarında serpilip ülkemizin her yöresine sanat tohumları ve fideleriyle dağılıyor. Yeşertmek, büyütmek artık okurların eline kalmış…

    Harran…

    Günlerdir “Harran” düşüncelerimde ve düşlerimde dönüp duruyor. Bir türlü uzaklaştıramıyorum. “Harran” aklıma düştüğünde illa ki bana Harran’ı öğrenmeme vesile olan usta hikayecimiz Bekir Yıldız’da (toprağı bol olsun) aklıma düşer.

    Ankara’nın Orta Yeri Ulucanlar

    Yaşanmışlıklar binaları anlamlı kılandır. İşte bu yüzden  Ulucanlar Ceza ve Tutukevi, Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi, nam-ı diğer: At Ahırı, Tabutluk, Muhalif Hilton bunun için adım adım gezilmeyi ve korunmayı hak ediyor.

    Viyana’da kahve keyfi…

    Her Viyana seyahatimde kahvehane turu yapmayı ihmal etmem. Viyana’da 4000'in üzerinde kahvehane olduğu ifade ediliyor. Tespit ettiğim 25 kahvehanenin içinden, keyif aldıklarımda oturup kek ya da “apple strudel” eşliğinde bir kahve içmek benim için standart bir etkinlik oluvermişti.

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    17 Yorum
    Beğenilenler
    En yeniler Eskiler
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster
    Sebahattin Demir
    Yönetici

    Değerli dostum,

    Sen de yazında bahsetmişsin benim Almanya yazılarımdan. Ben de bu yazılarımda sıkça şunu tekrarlarım; Almanya denince akla sanayi ve teknoloji ülkesi gelir, gezilecek görülecek yer pek yoktur diye genel bir kanı oluşmuş insanlarımızda. Tam tersi; Almanya buram buram tarih kokan, gezilmesi görülmesi gereken sayısız yeri olan bir ülke. Almanya’da doğup orada yaşayan Türklerden, hatta Almanlardan hep aynı tepkiyi alıyorum: “Almanya’da böyle yerler var mı gerçekten” diyorlar.

    Sen de bu yazında bu yerlerin en önemlilerden birisini anlatıyorsun. Emeklerine sağlık.
    Yazında fotoğraflarıma yer verdiğin için ayrıca teşekkürler.

    Selamlar, sevgiler.

    bünyamin
    bünyamin
    Yorumun sahibi  Sebahattin Demir

    hocam size katılıyorum .. ben 8 sene önce döndüm alamanyadan ..yalan yok sizin yazdığınız yerleri var olduğunu dahi bilmezdim.30 sene yaşadım orda.. biz sabah işe gideriz akşam eve döneriz hepsi o kadar. alamanyanın keyfini siz çıkarıyosunuz.. hürmetle

    Neslihan
    Neslihan

    Günaydın Arthenos!
    Sabah kahvemiz eşliğinde Köln Dom turumuzu da harika fotoğraflar ve güzel bir anlatım eşliğinde yaptığımıza göre artık haftaya başlayabiliriz.
    Herkese kolay gelsin 🙂

    Cengiz
    Cengiz

    Resimlerin çekim bilgilerini yazmanız iyi olmuş. sabahattin beyin resimlerinede yazılsaydı daha da iyi olurdu 🙂 emeklerinize sağlık

    Sebahattin Demir
    Yönetici
    Yorumun sahibi  Cengiz

    O bilgileri de ben ekledim Cengiz bey 😉
    Saygılar.

    Önder Köktürk

    Almanya olsun, Avrupa yada farklı bir destinasyon olsun, bu tip zenginleştirilmiş içerik her zaman keyifli oluyor. ben en çok kırmızı elbiseli kızın olduğu kareyi beğendim. her ikinizinde elinize sağlık

    Okyar Atilla
    Okyar Atilla
    Yorumun sahibi  Önder Köktürk

    Sevgili Önder,
    Çok teşekkürler. Beyhan Hocayla sohbetlerimizde “gezerken mi fotoğraf çekmek yoksa fotoğraf çekmek için mi gezmek* ara sıra üzerinde fikir yürüttüğümüz konu olur. Senin yorumun üzerine düşününce aslında ikisini de yapıyormuşuz. Köln hep iş seyahati nedeniyle gittiğim yer oldu. 2 Photokina hariç. İş seyahatlerinin arasına “Fotomaraton” sıkıştırmak keyifli oluyor. Kısıtlı zaman diliminde nefes nefese fotoğraf peşinde koşuyorsun.
    Sevgi ve saygılarımla

    Önder Köktürk
    Yorumun sahibi  Okyar Atilla

    Okyar bey ben de, aynı fikirdeyim, gezerken çekerim, çekerken gezerim.. misali.

    Öner BÜYÜKYILDIZ
    Öner BÜYÜKYILDIZ

    Harika fotoğraflar eşliğinde, harika bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık Okyar bey.
    Eğer birgün Almanya’ya gitme imkanım olursa Sebahattin Bey’in ve Sizin yazılarınız bana kılavuz olacak.
    Teşekkürler.

    Selam ve saygılarımla.

    Sebahattin Demir
    Yönetici
    Yorumun sahibi  Öner BÜYÜKYILDIZ

    Gitmeye karar verdiğinizde, öncesinde mutlaka görüşelim Öner bey 🙂
    Saygılar.

    Yasar Aykac
    Yasar Aykac

    Okyar Bey Merhabalar,

    Teknik detaylarla zenginleştirdiğiniz yazınız için teşekkürler, gerçekten de kıta Avrupasında tarihe ve kent meydanlarına bir yaşam alanı olarak sahip çıkılıyor. İş nedeniyle gezdiğim şehirlerde gördükçe gıpta ediyorum, maalesef biz aynı duyarlılığı gösteremiyoruz kendi tarihi dokumuza. Tarihi bir mekan sadece gezilerek değil bir yaşam alanı olarak kullanıldığında yaşayan bir kültür ortamı oluşuyor.

    1965 yılında bayram namazının bu katedralde kılınması hakkında olan haber de ayrıca ilginç gerçekten. Kanada Vancouver’da bulunduğum sırada gönüllü olduğum uluslararası bir tiyatro festivali 4 kültür merkezi ve 8 ayrı kilisede düzenlenmişti ve o zaman için oldukça şaşırmıştım.

    “Fotoğraf sevginizi” paylaştığınız için tekrar teşekkürler.

    Sevgi ve saygılarımla.

    Okyar Atilla
    Okyar Atilla
    Yorumun sahibi  Yasar Aykac

    Yaşar Bey merhaba,
    Söyleminize ilave etmek istediğim şey bu yaşam alanları sanat ve kültür ile direkt bağlantılı. Bu yazıyı yazarken aklıma gelen bir ifade de kiliselerin hayata yönelik olduğuydu. Herhalde bundan dolayı hem içlerinde hem de çevresinde insan odaklı her türlü etkinliği destekliyorlar.

    2009 yılında Notre Dam/Paris’de ayin yapanlar beni de yanlarına çağırdılar. Gittim oturdum. Zenci bir kadınla el ele tutuştum. Grup zincir oldu. Onlar kendi ilahilerini söylerken ben de yüksek sesle bildiğim tüm duaları okumuştum. Böyle absürd işler yaptığım olmuştur. Hadi bir tanesini daha söyleyeyim; Floransa’da Croce bazilikasının içinde mesleğimizin piri Marconi’nin mezarında fatiha okumuştum.

    Bu makaleyi paylaş

    Okyar Atilla
    Okyar Atilla
    Geçmişte bir ara mühendisti. Şimdi tam zamanlı yönetici, gerçek zamanlı fotoğrafçı. Gündem "Fotoğraf" ise akan suları durdurur. Seyahat denildiğinde kapının önündedir. Klasik müzik ve kitap olmazsa olmazıdır. İki sokak köpeği, muhtelif sayıda kedi ile sürekli temas halindedir. Hızını alamadı mı dağda bayırda bulduğu gerçek köpeklerle konuşur. Sürekli sorgular. Merak ettiği bir konu olursa elinden kimse alamaz. "Bilgi ve sevgi paylaştıkça çoğalır" ilişkilerinin ana fikridir.

    MANŞET

    POPÜLER İÇERİKLER

    17
    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x