Daha

    Dalaman 3’üncü Kitap Günleri

    Bu günleri özgür ve bağımsız yaşayabilmemizi sağlayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıp hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Fedakarlıklarını hiçbir zaman unutmayacağım ve onların açtığı yolda yürüme gayreti içinde olacağım.

    Her şeyden önce kültür etkinliklerini düzenleyen organizasyonlara yürekten teşekkür etmemiz şart. Özellikle kısıtlı bütçe (öyle olduğunu düşünüyorum) az sayıda destek firmaları işin zor yanı. Ek olarak katılımcı yazarları etkinliğin tarihine uygun ikna edip gelmelerini sağlamak meşakkatli süreç. Dalaman Belediyesi, Muğla Büyük Şehir Belediyesi ile birlikte kitap etkinliğini başarılı bir şekilde organize ediyor.

    Neler var?

    Etkinlik programını Dalaman Belediyesinin internet sayfasında bulmak mümkün. Ayrıca belediyenin instagram sayfası da an be an etkinlikle ilgili günlük bilgileri paylaşıyor. Ne yazık ki siz bu satırları okurken etkinlik sona ermiş olacak.

    Aralarda beklerken can sıkıntısından denemeler
    Aralarda beklerken can sıkıntısından denemeler…

    Katılımcı yayınevlerinin adlarından bahsetmemek gerekse de ben üç yayınevinin adını vermekten mutluluk duyacağım: Kırmızı Kedi, Cumhuriyet Kitap ve İş Bankası Kültür Yayınları.

    Açılış günü (22 Ağustos 2025, Cuma)

    Katılan yazarların konuşma takvimi de programda yer alıyor. Birinci gün, yani açılış günü Muğla Büyük Şehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın, Dalaman Belediye Başkanı Sezer Durmuş’un ve CHP yönetiminden Ali Mahir Başarır’ın etkinliğe yaraşır şekilde siyasetin derin sularına dalmadan yaptıkları kısa konuşmalarla başladı. Ali Mahir Başarır’ın doğaçlama konuşması, edebiyat ve kendi gelişimi arasındaki bağı anlatması atmosferi samimi olmasını sağladı.

    Muğla Büyük Şehir Belediyesinin orkestrasından bahsetmemek olmaz. İcra ettikleri eserler Ezgi Uludağ’ın güzel sesiyle sıcak bir yaz akşamının ferahlatıcı esintisi oldu.

    Ezgi Uludağ
    Muğla BB orkestrası

    Önceki iki etkinlikten en önemli fark -bence- sayın İbrahim Aydınlı arşivinden yüz adet fotoğraf ile Dalaman’ın 1930’lardan günümüze sergisiydi. Tanışıp, ara ara kısa sohbetlerimizde Dalaman sevdalısı olduğunu anlamak hiç zor değildi. Söylediğine göre arşivinin küçük bir kısmını sunuyormuş. Etkinliğe gelenlerin belki de tamamı sergiye ilgiliydi. İbrahim bey konuklarla ilgilenip fotoğraflar hakkında bilge vermek için çaba sarf ediyordu.

    Pelin Batu’nun sohbetini dinleyemedim. Muhtemelen yemek için etkinlik alanını terk ettiğimdeydi. Kendim için kayıp telakki ediyorum. Akdeniz mavisi sade kıyafetiyle imza masasında yer alırken kısa sohbetimiz ve fotoğraf çekme izni vermesi zarif bir davranıştı.

    Açılışın odak noktası Ahmet Ümit idi. Bilgisi ve retorik gücüyle izleyicileri kendisine bağladı. Konuşması “nasıl yazar oldum?” sorusunun kendisine sormasıyla başladı. Sonra “ben polisiye roman yazmak istemedim ki” diye devam etti. Daha da güzeli dünya edebiyatı klasiklerinin önemli kısmının aslında polisiye roman olarak ele alınabileceğini örneklerle anlattı. Ya da kendini ikna etmek için önce bizi ikna etmeye çalışıyordu.  >>> son cümleye takılmayın, laf atmasam olmaz, eksik kalırım. İlk kitabı 40 dile çevrilen birinin yazar olmaktan başka yolu kalmamıştır herhalde 😊.

    Yayınevlerinin kitaplarını sundukları tezgahlar arasında dolaşırken insanların ilgili olması ve özellikle gençlerin inceleyip kitap satın almaları dikkat çekiciydi.

    İkinci Gün (23 Ağustos 2025, Cumartesi)

    Bugünün benim için önemi Zülal Kalkandelen, Zeynep Oral ve Nasuh Mahruki’nin olmasıydı. Amacım imza etkinliklerinde fotoğraflamaktı. Ancak Zeynep hanımın rahatsızlığı nedeniyle iptal ettiğini öğrenmem içimde burukluk yarattı. Geç de olsa umarım sağlığı yerine gelmiştir diyerek geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum.

    Zülal hanım fotoğraf talebimi kabul nezaketini gösterdi. Birkaç cümleyle suya sabuna dokunmadan yaptığımız kısa sohbetten sonra tek kare fotoğrafını çektim.

    Akşamı -bana göre- ilgi çekici yapan şey altı genç yazarın olmasıydı. Ne yazık ki hiçbirini tanımıyorum ve haklarında bilgi sahibi değildim. Kitap imzalatma kuyruklarının uzunluğu -ki bir yazarınki Ahmet Ümit imza kuyruğundan bile uzundu- ve yaş ortalaması muhtemelen 15-17 arası olan çoğunluklu genç kızların ellerinde birden fazla kitap görmek hoşuma gitmesinin yanı sıra beni oldukça şaşırttı. Benim için alışılagelmiş bir durum değildi. Her imzanın arkasında yazarla imzalatanın önce kucaklaşması arkasından selfi yapması olayı bir şekilde sosyal medya ortamına hazırlıyor ya da sosyal medya ortamıyla hazırlanmış algısı yaratıyordu. İlginçti.

    İzinlerini alarak fotoğraflarını çektim. Fotoğraflarını ve adlarını paylaşmayacağım. Akabinde yazarların satış yerlerindeki kitaplarına göz gezdirdim. Kitapların ciltleri ve kapak baskıları “al-beni” algısını körükleyecek kadar güzel ve iyiydi. Sonra kenara çekilip alelacele internette adlarını aratıp biraz daha fazla bilgi sahibi olmaya çalıştım. Karşıma ortak payda olarak iki şey çıktı; birincisi hepsi de sosyal medya platformlarında aktifler. Aralarında “Youtuber” olan var. Yanlış anlaşılmasın, kötü bir şey anlamında söylemiyorum. Anlayabilmek için imza kuyruğundaki kızlarla konuşmaya çalıştım. Sorularım karşısında bana bakan yüz ifadeleri “bu çok normal. Nesini anlamıyorsun zavallı yaşlı (bu kelimeyle dramatize ediyorum) adam. Başka okunacak yazar mı var?” şeklinde olunca sessizce uzaklaşmanın daha doğru olacağının ayırdına varıp kös kös arkamı dönüp yürüdüm. Biz çağdışı mı kaldık?

    İkinci ortak nokta ise yazarlığa “wattpad” adlı sosyal medya ortamında başlamış olmaları. Meşhur olmak için hala vaktim var. Durur muyum? Uygulamayı açıp incelemeye başladım. Açılan sayfanın ana sloganı şu: “Merhaba, Biz Wattpad’iz”. Yani kendi halimizde bir şeyiz. Bu masum ifadede “acaba ‘biz’ kimler oluyor?” merakını yaratmanın ince pazarlama stratejisi var. Hemen altında -daha ağızda bakla ıslanmadan- düşünmenize fırsat vermeyen (çünkü düşünürseniz maazallah başka noktalara savrulabilirsiniz) çarpıcı bir kısa aydınlatıcı cevaplar rahatlıyorsunuz: “Dünyanın en büyük hikâye anlatıcılığı topluluğu”. Ve, “bu kadarı size yeter, daha ne bekliyorsunuz” dercesine iki buton tıklamanızı bekliyor: “Okumaya başla”, “Yazmaya başla”. Yetmezse film üretin, dizilere uyarlanın, yayımlanın…

    En çarpıcı kısım sloganıyla birlikte geliyor:

    Farkındaysanız sonuç kısmı hala yok. İnsan ister istemez “eee hadi yaptık, ne olacak?” sorusuna geliyor. Cevap yukarıdaki sloganda verilmiş; ”çok satan olacak ya, gelsin yeşil yeşil dolarlar, gelsin çil çil paralar. Sonra dizi yapılsın parayı çuvalla götür. Üstüne bir de sosyal medya fenomeni olursan senden meşhuru yok.”

    Acımasızca eleştirdiğimi biliyorum. Yazılanların hepsi benim yapamadığımı kolayca yapanları görmüş olmak ve çekememezlik, kıskançlık olabilir.

    Not düşmesek olmaz: “Belki de aklımdan Orhan Kemal’in kitaplarını bastırmak için yayınevi yayınevi dolaşması ve çaresizliği geçmiştir. Orhan Kemal…; Gorki neyse Orhan Kemal, onun üç basamak üstüdür. Dünya edebiyatında Orhan Kemal yerine başka bir Orhan’ın yer bulması 1950 – 2025 arasındaki hükümetlerin ayıbıdır.”

    Bir önceki “Bir Post-30 Ağustos Yazısı…” da çok kısa değinmeye çalıştığım konuya tekrar dönmem iyi olacak gibi. Her şeyin -özellikle sanatın- para ve rant olarak ele alınması gerektiği ikinci dünya savaşında Avrupa sanatçılarının Amerika’ya göç etmesinin sonrasına dayanır. Artık emperyalizm ve kapitalizmin “sanatı niye kullanmıyoruz?” sorusuna çıkış yolu bulmaya başlamalarına az kalmıştır. Emperyalist ve kapitalist idealar çağa ve teknolojiye güdümlü olarak evrildikçe yanlarında sanatı da evirmeye başlayacaktır. Ve çok hızla sanat, emperyalizm, kapitalizm hangisinin hangisini etkilediğinin ve değişime uğrattığının anlaşılır olmasından fersah fersah uzaklaşarak insanların algısına hükmetme yolu olacaktır. Her türlü sosyal medya buna aracı etmekten geri kalmayacaktır.

    Burada konuyu dağıtmadan sosyal medyanın emperyalist ve kapitalist güç odaklarının teknolojiyle birlikte çok iyi kullandıkları araçlar olduğunu sorgulamanızı umut ediyorum.

    Genç yazarlara gelince, gençleri okumaya teşvik etmelerinin iyi bir şey olması yanında bu durumun kapitalizm destekli olması da o kadar kötü. İşte burada diyalektiğin kendisi ile diyalektik tartışmasına girmek gerekiyor. Karşıt olarak görünenlerin/gösterilenlerin aslında özdeşliği diyalektiğin farklı bir yanı olarak karşımıza çıkıyor. Bu da başlı başına ele alınacak bir konudur. 

    Nasuh Mahruki’nin imza etkinliği öncesi söyleşisi vardı. Fotoğrafını bu süreçte çekmek daha uygun geldi. Sohbetinde edebiyatla olan ilişkisinden bahsetti.

    Beşinci Gün (28 Ağustos 2025, Perşembe)

    İkinci gün yaşadıklarımdan sonra Pazar ve pazartesi günü etkinliğin de ara vermesine iki gün de ben ara verince bana iyi geldi. Beşinci gündeyiz. Yayınevlerinin eserleri bize ulaştırması ve yazarlarını tanıtması gibi ulvi bir işlevi var. Bugünün ilk fotoğrafı bir Kırmızı Kedi Kitap standından geliyor.

    TİP genel başkanı Erkan Baş seçim dönemindekilere nazaran nispeten oldukça iyi bir konuşma yapmasına rağmen eleştiri oklarımı göndermesem olmaz: Siyasetin muhalefet tarafına ifade ve cümle yapılarında problemli olduklarını defalarca yazılı olarak anlatmaya çalıştım. Erkan Baş, halkın/milletin (Atatürk lafa çoğunlukla “Ey Türk Milleti” diye girerdi) gücünü, birlik olmasını ve eyleme geçmesinin gerektiğini anlatırken Atatürk için yazılmış ve söylenmiş https://www.youtube.com/watch?v=uhOcs-BiJ74 türkünün “anlamsızlığı” anlamının çıkarıldığı ifadesine “artık gelmeyecek” gibi ve benzeri çok ama çok negatif ifadeleri sert ses tonuyla söylerken canım sıkıldı.

    Evet, bir daha kâinata bir Atatürk daha gelmeyecek. Emperyalistleri rahatlatan (ama buna rağmen hala fikirlerinin zikr edilmesinden ürkerler ve soğuk terler dökerler) bu durum böyle söylenmez ki. Sen söylemezsin en azından. Ben olsam şöyle derdim: “Atatürk, ideallerini ve fikirlerini bize bırakarak hepimizi kendisi gibi gördü. Bu görüşü boşa çıkarmamak hepimizin boynumuzun borcudur.”   Diğer yandan Atatürk’ün ilke, ideal ve fikirlerinin her türlü “izm” akımının üstünden olduğu aşikarken, Lenin’in bile Atatürk’ün fikirlerinden feyz aldığı bilinirken sadece kısıtlı bir “izm” peşinde olmanın yanlış olduğunu biliyor olmalıydı. Biliyordu tabii ki. Takıldığım diğer nokta bu oldu. Ama fotoğraf için istediğim pozu vermesini rica ettiğimde beni kırmadı.

    Odağımda Mine Kırıkkanat var. Ne de olsa geçtiğimiz yıllarda kısa kısa yazışmışız. Önceki etkinlikte çektiğim fotoğraflarını kendisine gönderip yazışmışız. Kendisini imza etkinliğinde buldum. Beni görünce gülümsemeyle ayağa kalktı, el sıkıştık ve bir tarafta kitaplarını imzalarken sohbeti koyulaştırdık.

     “flaşı patlatma ne yazdığımı göremiyorum” fırçası yenildi, “yaş, insanın yaşı” üzerine tartışır gibi yaptık ve fotoğraflarını çektim. Mine Kırıkkanat Mine Kırıkkanat’tır. Nokta…

    İmza alanında Köyceğiz’den dost bir yazar vardı. Lokman Öğülmüş. Romanlara konu olacak bir hayat hikayesi var. Adana kökenli. Bu beni hiç ama hiç şaşırtmadı. Kitaplarını kendi hayat hikayesinden esinlenerek kaleme alıyor.

    Kanatsız Uçmak, Kırık Pusula (denemeler), İki Dikenli Yol kitaplarından bazıları. 12 Eylül Dönem sonrasını Almanya’da geçirmiş. Alman devletine de kafa tutmuş edebiyatın sessiz, sakin bir ustası.

    Sunay Akın imza alanına biraz geç geldi. Burada çektiğim fotoğraflarında paylaşmıyorum. Söyleşisi de geç saate kaldığı için ne yazık ki dinlemeden Köyceğiz’e dönmek zorunda kaldım. Muhtemelen benim için başka bir kayıp oldu.

    İbrahim Aydınlı midesinden rahatsız olduğu için sohbet yapamadan evine dönmek zorunda kaldı. Günün kapanışını yazarların dışında bir fotoğrafla yapalım:

    Altıncı Gün (29 Ağustos 2025, Cuma)

    Bir haftayı devirmişiz. Zaman çabuk geçiyor. Bugün Şükrü Erbaş ve Barış Pehlivan- Şule Aydın-Timur Soykan ekibinin söyleşi ve imza etkinliği ilgi alanımda. İbrahim Aydınlı’nın rahatsızlığı biraz düzelmiş ve sergisinin başındaydı. Her gün gibi Dalaman Belediye Başkanı sayın Sezer Durmuş ve eşi erkenden etkinlik alanındaydı.

    Şükrü Erbaş kitap imzalamaya erkenden geldi. İmzalarken bir yandan da imza isteyenlerle kısa ve hoş sohbetler yapıyordu. Müzik eşliğinde şiirlerinin dinletisini ne yazık ki gecenin son programı olarak koymuşlar ve ben yine ve yeniden Köyceğiz’e dönmek için kalmadım.

    Bana sürpriz olan yazar Dr. Anoohanshirvan Miandji oldu. Adını ilk defa duydum. İran asıllı Azeri Türk-müş-. 1995 yılından bu yana Ankara’da yaşıyor. Üniversite tahsilini Türkiye’de yapmış. Ünlü İranlı yazar Samed Behrengi’nin (Küçük Kara Balık kitabını muhakkak okuyun) kitaplarını Türkçeye çevirmiştir. Çocuk kitapları yazdığını söylese de temelinde çocukları ve yetişkinlerin gelişimi üzerine yoğunlaşıyor. Yani rahmetli Doğan Cüceloğlu, Üstün Dökmen, Yankı Yazgan ve Özgür Bolat tarzında demek doğru olacaktır.

    Güzel ve anlaşılır bir konuşmayı akıcı bir Türkçe ile yaptı.

    Mine Kırıkkanat’ı tekrar görmem akşamın başka bir güzel yanıydı. İbrahim Aydınlı’nın eski Dalaman fotoğraf sergisine ilgiliydi. Belediye başkanı da yanlarına gelince fotoğraflamak kaçınılmaz oldu.

    Ve sahneye büyük alkışlarla Şule Aydın, Timur Soykan ve Barış Pehlivan geldi. Konuları gayet açık ve netti. Timur Soykan yaptıkları haberler sonrasında başlarına gelenlerden bazılarını kısa anekdotlar halinde anlattı. İzleyicileri gülümsettirirken düşündürüp içlerini az da olsa acıttı. Konuşması kara mizaha giriş dersi gibiydi. Uzun bahsetmeye gerek yok, nasılsa basında takip ediyorsunuzdur. Ancak üzerini tekrar tekrar vurguladıkları şey “örgütlenmenin önemi” üzerineydi. Bundan sayın Erkan Baş da bahsetmişti. Tek fotoğraflarını çekmiş olsam da tek bir grup fotoğrafı ile geceye nokta koyacağım;

    Yedinci gün (30 Ağustos 2025, Cuma)

    Bugün Uğur Dündar ve Mustafa Balbay olacak. Ama ben gidemeyeceğim. Bugün benim günüm. Yaş günü pastası keseceğiz.

    Bu günleri özgür ve bağımsız yaşayabilmemizi sağlayan tüm şehitlerimizi rahmetle anıp hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Fedakarlıklarını hiçbir zaman unutmayacağım ve onların açtığı yolda yürüme gayreti içinde olacağım.

    Yaşasın Cumhuriyet ve tam bağımsız Türkiye…

    Ne mutlu Türküm diyene…

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    Bir Post-30 Ağustos Yazısı…

    “Yüzyıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki 20. yüzyılın dâhisi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı.”

    - Dönemin İngiltere Başbakanı David Lloyd GEORGE

    101 yıl sonra CUMHURİYET

    "Kanunu Esasi Encümeni, Teşkilâtı Esasiye Kanununun tadilâtına dair lâyihanın müstacelen ve derhal müzakeresini teklif ediyor." "Kabul sesleri" üzerine, mazbata okundu. Teklif veçhile müzakere edildi. Nihayet, kanun, birçok hatiplerin. "Yaşasın Cumhuriyet!" sadalariyle alkışlanan hitabeleriyle kabul edildi.”

    Anadolu Tanrıçaları

    Anadolu denildiğinde tarihi ve efsaneleri M.Ö. 9.600- 9.500 yıllarına Göbeklitepe, “tarihin sıfır noktası” diye taçlandırılan yerleşime kadar uzanır. Kim bilir, belki daha geçmişe de gidiyordur. Ayrıca Anadolu’muzun Ege kıyılarının her köşesi başlı başına ele alınacak Anadolu medeniyetlerinin tarihi, efsaneleri ile doludur.

    Doğal Seçim

    Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla geçiştiriyoruz.

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Makale yazarı

    Okyar Atilla
    Okyar Atilla
    Geçmişte bir ara mühendisti. Şimdi tam zamanlı yönetici, gerçek zamanlı fotoğrafçı. Gündem "Fotoğraf" ise akan suları durdurur. Seyahat denildiğinde kapının önündedir. Klasik müzik ve kitap olmazsa olmazıdır. İki sokak köpeği, muhtelif sayıda kedi ile sürekli temas halindedir. Hızını alamadı mı dağda bayırda bulduğu gerçek köpeklerle konuşur. Sürekli sorgular. Merak ettiği bir konu olursa elinden kimse alamaz. "Bilgi ve sevgi paylaştıkça çoğalır" ilişkilerinin ana fikridir.

    POPÜLER İÇERİKLER

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    3 Yorum
    Beğenilenler
    En yeniler Eskiler
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster
    Orhun Bengisu
    Orhun Bengisu
    Makale Puanlama :
         

    Wattpad’i eleştiriken “ benim yapamadığımı kolayca yapanları görmüş olmak ve çekememezlik, kıskançlık olabilir” diyerek kendine çok büyük haksızlık yapmışsın. Sırf bu yazı bile senin wattpad seviyesini çoktan aştığının göstergesi.
    Bence sen Arthenos’taki yazılarını derleyip toparlayıp kitap haline getir. İşte o zaman Hollandalarda çatır çatır para yemek için kullanmadığın ekipmanlardan ayrılmak zorunda kalmaz, kapitalizmin “sanatı niye kullanmıyoruz?” sorusuna cevap bulursun 😜
    Keep on writing ✍️

    cannabis

    find cannabis for sleep products that promote natural rest

    3
    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x