Küllere üfleyip altında kalmış ufak kor parçalarını ateşlendiren 2017 yılında çok ama çok sevdiğim ve ne yazık ki zamanında teşhis koyulamayan kanser nedeniyle kaybettiğim sevgili dostum, yönetim kılavuzum Orhan Alkan olmuştu. Her şey dijital teknoloji ile güllük gülistanlık giderken, bir sohbetimizde “Bendeki fotoğraf ekipmanlarını sana vereceğim” demesi, arkasından benim Bursa’ya onu ziyarete gitmemle galiba küllere ben de üflemeye başlayıp ufak ateş kıvılcımları çıkartmaya başlamıştım. İlginç olan, bana vereceği ekipman 1990 yılında benim önerim ile aldığı Nikon F801 ve objektiflerdi. Ve ikinci perdeyi açmıştım.
Başlangıçta hazır film ve geliştiriciler (İlford ID 11), akabinde kimyasallarla evde geliştirici formülleri derken iş durulmayacak bir gençlik dönemi tutkusuna dönüverdi. Öyle ki son yurt dışı seyahatinde (Haziran 2025) bir makina götürmem gerektiğinde evde “Nikon Z6 II” ile “Nikon F100” karşıma koydum. Çantaya “Nikon F100-Nikkor 35mm f1.8” ve başlangıç için iki makara film girdi. Bu satırlar sizde insafsızlık ve acınası bir duygu yaratabilir. Benim tarafımda ise Hollanda da kaldığım süreyi siyah beyaz film ile fotoğraflama heyecanı vardı.
Mahalle baskısı dedikleri şey
Bizim coğrafyada kötü bir şey. İnsanı baskı altına alan, kısıtlayan, başkalarını taciz etmeden özgürce davranmasına yol açan bir durum. Ancak bizim “baskı” diye adlandırdığımız Avrupa ülkelerinde “etki” olarak zuhur ettiği için insanların ve özellikle gençlerin ve çocukların gelişmesine katkı sağlıyor. Etrafınızda üç yaşından doksanlı yaşlardakilerine kadar bisiklete binerken görünce ister istemez bisiklet sürme arzusu benliğinizi kaplıyor.
“Konuyla ne alaka?” Diyebilirsiniz. Blog sayfamızda analog fotoğraf yazıları yaşanan tecrübeler ve ortaya çıkan film kareleri ile gelmeye başladı. Bir yandan da Sebahattin’in ve bir çok fotoğrafçı arkadaşımın “hiç işin yok mu?” teşviklerine(!) karşı kendime “durmak yok, yola devam” antbiyotiğini veriyordum.
Benimki, 2008 yılında PHOTOKINA fuarında gözüme gözüme giren Dünya’da tekrar hızla canlanan analog ve film fotoğrafçılığına bizim sosyal mecrada iz bırakma çabasının ötesinde kendi halimde gençlik yıllarında kaçan trene bir daha binebilme çabasıydı.
Ne oldu biliyor musunuz? Sebahattin analog makina aldı. “İşte bizim mahalle etkisi işe yaradı” dedim kendime. Ve heyecanla “analog kullanmak başka birşeymiş yahu…” nidalarıyla film çekmeye başladı. Sonrasında ortaya şu soruyu attı; neden blog sayfamızda sadece analog fotoğraf üzerine bir bölüm açmıyoruz ki? Yapacağımız zaten var olanı derli toplu herkese duyurmak ve analog fotoğrafla hala uğraşanları bu ortama katılmak için davet etmek olacaktı.
Bunu yaptık…
Not: Sebahattin de son yurtdışı seyahatinde Almanya’dan kendine bir analog kamera (Nikon FT2) aldı. Geçtiğimiz Kurban Bayramı ziyaretinde sohbet ederken bir kuzeni sandıkta sakladığı ve 20 yıldır kullanmadığı bir analog makineyi (Revue 3 – FED 3) bayram hediyesi olarak verivermiş. Kısmetli adam…
Sadece bizden beklemeyin
Böyle bir bölümü iki üç kişinin sürüklemesini beklemek biraz hayal olmaz mı? Dolayısıyla siz sevgili ve değerli okur-takipçilerimizden aşağıdaki gibi katkılar bekliyoruz;
- Analog fotoğraf makinası kullanıyorlarsa çektikleri fotoğrafları hem teknik bilgi hem de hikaye olarak paylaşmaları ya da kenarda unutulmuş analog makine varsa çıkarıp tozunu alıp kullanmaya başlamaları.
- Ellerinde olan analog makine fotoğraflarını hikayeleri ile paylaşmak.
- Çevrelerine, arkadaşlarına, fotoğrafçı dostlarına bu konuyu iletip ilgilenenleri aramıza dahil edecek çaba göstermek.
Birlikte değil miyiz? Bu kadar çaba gösteriverin gari…
Biraz teknik bilgi
Ben, önceki yazılarımdan da bildiğiniz gibi Nikon F100 gövde ve Nikkor 35 mm f:1.8 kullanıyorum. Kenarda bekleyen bir de Canon AV1 ve 35-70 mm f:3.5-4.5 bir objektif var. Bir kere kullandım. Sebahattin’in ana makinası Nikon FT2. Bir Leica benzeri Revue 3 (FED 3), bir de Canon EOS 33V. Bir efsane makinası da Yashica Electro 35 GSN f:1.7 (çok iyi biliyorum. Gençken kullanmıştım). Ancak bunu kullanmayacakmış. Revue 3 favorisi oldu.
Film olarak ben Fomapan 100 asa, 200 asa, Agfa APX 100, Fuji Neopan Acros 100 II ve son olarak da Agfa APX 100 ü makara (30.5 metre) kendim sararak kullanıyorum. Sebahattin ise Kodak Tmax 100, ILFORD HP5 Plus kullanıyor. Geliştirici olarak evde yapımı Kodak D76. Tabi işin banyo ve tarama sorumlusu ben oluyorum. Böylece iyi bir kare olursa Sebahattin çekmiş oluyor, kötüleri ben banyo edememiş oluyorum.
Gayet hakkaniyetli bir paylaşım aramızdaki…
Tarayıcı bilgileri de şöyle: Epson Perfection V800. Kendi program kullanılıyor. Tarama özellikleri 4800 dpi, 16 bit gray. Başka hiçbir düzeltme ve düzenleme yapılmıyor.
Sona kalan sözler
Arka arkaya ara vermeden 7 makara kendimin, 2 makara da Sebahattin’in filmlerini banyo yaptım. Ve sıkı durun, negatiflerin ışık almayan yerleri pırıl pırıl olması gerekirken bütün film genel olarak hafif bir grimtrak. Işte bu ilk defa karşıma çıkan bir problem. Sis değil. Bildiğim sebepleri;
- Tespit banyosu zayıf ve/veya tespit süresi yeterli değil: test edildi, negatif.
- Filmler çekildikten sonra banyo edilmesine kadar uzun süre bekledi: test edildi, negatif.
- Ortam sıcaklığı uygun değil, çok yüksek: ortam 240C da tutuldu. Geliştirici ve malzemeler de bu sıcaklıkta kullanıldı.
- Geliştirme süresi uzun: filmlerin özelliklerinde 1+3 seyreltilmiş banyo için belirtilen 240C daki süre kullanıldı.
- Kimyasallar bayat: yeni kimyasallar sipariş aşamasında. Henüz test edilemedi.
- Eksik kaldığı için şubat 2025 de alınan sodium sülfit faturasında firma “sodium sülfat” yazıyordu. Sorulduğunda Yemin billa sodium sülfit dediler. De acaba doğru mu?: test edilmedi.
“Sakınan göze çöp batar” dedikleri budur. Başkasına ait film ilk defa banyo ettim ve yaşanan olay bu işte. Sebahattin kusura bakma…
İLİŞKİLİ İÇERİKLER
E-POSTA ABONELİĞİ
Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.
Kendi yazıma yorum yapsam ayıp olur herhalde. Şu kadarını deyivereyim: Analog fotoğrafla hala uğraşan dostları bloğumuzun bu bölümünde paylaşım yapmaya davet ediyorum.
Ben biraz kıskanclık hissettim Sebahattin dostun neden filmleri yandi :))) itiraf etmeliyim ki büyük bir hevesle ben de başladım analog fotograf okumaya, çekmeye yani emekliyorum. Umarım bu bolumu genişletiriz. Saygı sevgi…
Habiiiip…
Barış ve huzur içinde yaşayıp gidiyoruz işte. İngilize benzeme… Bu arada nasıl emeklediğini payşalabilirsen seviniriz. Faydalı olur.
Svgili Okyar,
Bana “kısmetli adam” diyorsun da, rahmetli Orhan Alkan’ın elindeki tüm ekipmanı sana vermesine ne diyeceksin merak ettim.
Yazının sonuna koyduğun karga fotoğrafımı İzmir Fuarında çekmiştim. Ben denemeler yaparken karga tam da 2 metre öteme geldi kondu, Elimde kamerayla ona yaklaştım, ben yaklaştıkça o güzel sesiyle (!) gaklayıp duruyordu.Ortaya bu kare çıktı.
Emeğine sağlık.
Sevgiler.
Komşunun tavuğu hikayesi işte. Bu yazıdan sonra sekiz kare Makro çekip beklemeden banyo ettim. Durum aynı. Yani çekilmiş filmin beklemesini de elemiş olduk. Sırada iki deneme daha var; önce yeni aldığım sodyum sülfit ile bir sekiz kare daha. Sonrasında sıcak havada hidrokinonun oyun bozanlık ettiği düşüncesi ile tropik iklime uygun bir geliştirici formülü kullanmak. Gerekli kimyasalları aldım. Ama en genelinde doğaya karşı klima soğutma falan diye üste çıkmak yerine doğaya uygun yaklaşımda bulunmak gerek herhalde.
cok keyifle okudum bende de contax g2 28-45-90 mm zeiss lensler var zamanın af yapan rangefinderi sonra o merakla tarayıcı da aldım ama bir süre sonra filmleri tarayınca onlarında jpeg olduğu ve artık sayısal bir veri olduğu fikri beni filmden bir tık uzaklaştırdı sonra film fiyatları cok yükseldi banyoda dısarıda yaptırıyordum baktım film ile calıişmak bizim ülkede oldukça lüks sonra sadece bizim ülkede değil yurt dışında da böyle düşünülmeye başlanmış acıkcası hala aynı fikirdeyim iyi bir dijital cevrim ile elde edilen bir dijital siyah beyaz fotografı film eger agrandizör ile basılmayacaksa bana göre hala daha cekici hem dinamik aralık olsun hem keskinlik olsun işin romantik kısmı kimyasalların kokusu agrandizöre karta basmak elbet cok güzel,şu an buzdolabında trix 400 var 5 tane saklıyorum contax ın pili bitmişti cr2 aldım dün bu yazı sonucunda cok özel kareleri cekip bir film bitirmeyi planlıyorum gönül ister ki ileride bir karanlık oda kurup sadece kağıda basmak ,selamlar sevgiler
Sevgili Tolga,
Yakın takibimde olduğunu söyleyerek başlayayım. Okuyup üşenmeden düşüncelerini paylaşman hem yazıya hem de blog sayfamıza anlam ve değer kattı. Çok teşekkürler. Ben iğneyle kuyu kazarken Sebahattin analog fotoğraf yoluna giriverdi. Adam Nikon Z8 i kenara koydu. Kalemim kuvvetlidir. Yorumundan anlaşılan senin içindeki küllenmiş analog fotoğraf/film tutkusundan hala kalan küçük kor parçalarına bu yazıyla “üff” deyivermişiz. Blogmuzda analog ile özel bölüm açtık. Eğer çektiğin fotoğraflarla kaleme alacağın yazıların olursa severek ve şevkle yayınlarız. Aramıza katıl. Sen olmazsan bir eksiğiz…
Sevgi ve saygılarımla
Orda duralım, Z8’ime laf söyletmem.
Daha iyisi gelen kadar bundan böyle bu duruştayım.
Daha dün hasret giderdik yakında yayınlayacağım yazımın çekimleri için. Ben de tıpkı Tolga gibi düşünüyorum: Banyosunu sen yapmıyorsan, karta sen basmıyorsan film çekmek yalnızca bir nostaljik tatmin bence de.
Karanlık oda planlarım benim de var. Ama bunun için öncesinde ustasından bu işi iyi öğrenmeliyim. Göreceğiz bakalım.
Tolga, arayı fazla açma bence de 🙂
Selamlar sevgiler.
“Böylece iyi bir kare olursa Sebahattin çekmiş oluyor, kötüleri ben banyo edememiş oluyorum.” Buna bayıldım 😀
Çok güzel bir yazı dizisi geliyor, hissediyorum.
Ellerinize, emeğinize sağlık Okyar abim.
Selam ve saygılarımla…