
“Duvarın dibinde resmim aldılar
Ak kâğıt üstünde tanıyın beni”
Yaşar Kemal, İnce Memed romanını bu iki satırla başlatır. İlk baskısı 1955 yılında yayınlanan romanın altıncı baskısını 1967 yılında okumuşum. Bir söyleşisinde “kimin resmini aldılar?” sorusuna “benim” diye cevap vermiştir. Romanın esin kaynağı Yaşar Kemal’in eşkıya olan ve vurularak ölen amcasının oğludur. Roman “Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’den başlar” diye şiirsel bir anlatımın okuyucunun zihninde canlandırdığı bir fotoğraf karesiyle devam eder gider. Bu iki satırlık şiir bir edebiyatımızda röportaj kitaplarının haricinde fotoğrafın geçtiği ilk yer midir? Hem de “Duvar” önünde çekilen bir fotoğrafla…
“O duvar
O duvarınız
Vız gelir bize vız”
diye haykıracaktır Nazım Hikmet.
“Duvar” ile ilgili resim düşününce aklıma gelen Van Gogh’un “Arles’te Yatak Odası” eseridir. Tabii duvarlara resim yapmanın da ayrı bir yeri var. Grafiti sokak sanatında önemli bir yer tutuyor. Kaçınılmaz olarak “duvar” fotoğrafların önemli bir öğesi olarak karşımıza çıkar. Fotoğrafçı bunu bazen bilinçli bazen de farkında olmadan yapar.
Hakan Kalyoncu İstanbul’u farklı gözler ve bunu da fotoğraf çalışmalarına yansıtır. Bunun yanı sıra fikirleri de ilginçtir. Yaratıcıdır. Sohbetlerimiz farklı bir felsefi düzeyde seyreder. İnstagramda yayınladığım bir fotoğrafa “Duvarlar… Ne güçlü bir hiçlik aslında değil mi abi? Bir dağı 100 sene sonra, 1000 sene sonra da görebilirsin çok değişmeden. Duvar ise yıkılmaz gibidir. Daima yıkılır oysa…”diye yorum yazınca “dur bakalım nereye gidecek bu iş” diye düşünmeden edemedim.
Yol açılmıştı bir kere. Ben “Sevgili @a.hakan.kalyoncu dediğinde haklısın. Ayrıca biliyoruz ki “Duvar” sanatın her dalında önemli bir nesne. Üzerine yazılan şiirler ve şarkılar var. Hatta albüm var. @biroluzmezphotographer in kulağı çınlasın. Hemen “Pink Floyd ve The Wall” diyecektir. Duvarlar elbet yıkılır. Ya da insanlar yıkar. Berlin’de olduğu gibi. Aslında insanlar aralarına, akıllarına ve ruhlarına hiç duvar örmemeli. Selamlar.” Diyerek cevaplayıp açtığı yola adım attım. Tık… Cevap geldi: “@okyaratilla Abi, @biroluzmezphotographer portfolyosunu bilmiyordum cehaletimin tezahürü olarak. Bayıldım😍. Gerçi profil fotoğrafında bile Salgado’ya referans vermesinden anlamalıydım 🙈 😉 Dün akşam birkaç saat tarama yapıp arşivden ustaların Duvar içeren karelerini seçtim. Mesaiye bırakmazlarsa bugün de devam edeceğim. Sonra onları bir güldeste haline getirip, PDF formatında bir kitapçık olarak yollayacağım sana 😊💛”. Yapar mı yapar (gönderdi de). Takıntılı olduğunu biliyorum. Yoksa aynı telden çalmasak nasıl sohbet edeceğiz ki?
Sonrası diğer sosyal medya platformuna geçtik.
“[15:26, 02.05.2021] Hakan Kalyoncu: Ben hâlâ duvar seçiyorum abi. 😱
[15:26, 02.05.2021] Hakan Kalyoncu: Dün sabah 7 akşam sekiz, bugün de sabah altıdan beri:
[15:30, 02.05.2021] Hakan Kalyoncu: Aklıma ne geldi bak. DuWar diye bir seçki yapmak. Yine duvarlı/duyarlı kareler ile ama sadece savaş fotoğrafları üzerine… Şimdi değil, sonra. Not düşüyorum sana. 🙈🙏☺️🏃🏻♂️”
Benim cevaplarımı boş verin. Sonrasında yaptığı seçkilerden 413 adet fotoğrafı kitap halinde yollayıverdi. Bu sohbete dün akşam şöyle ara verdik:
[21:54, 02.05.2021] Okyar Atilla: Ben bir İzmir fotoğrafı yayınladım. Sende bu “duvar” diye bir kavram anlamı oluşturdu. Ben bunu bağlam olarak alıp fotoğraflarıma hızlıca baktım. Ne çok duvar fotoğrafı çekmişim şaşırdım. Şimdi izin verirsen duvar bağlamıyla bir seçki oluşturmak istiyorum.
[22:02, 02.05.2021] Hakan Kalyoncu: Duvarlar fotoğrafçıların en çok yaslandığıdır abi.
Neden kendi fotoğraflarından değil de tanınmış fotoğrafçıları tercih ettiğini açıklamadı. Vardır bir bildiği. Ben de sorgulamadım zaten.
Kendi fotoğraflarım Hakan’ın son cümlesini ispatlar niteliğinde. O kadar çok “Duvar” ilişkili fotoğraf çekmişim ki. Ancak bunlar bilinçli olarak “duvar” olsun diye çekilen fotoğraflar değil ne yazık ki. Sadece Şubat ve Mart 2021 de “Duvardaki Yüzler” diye bir çalışma yapmıştım.
Şimdi ikimiz de aynı konuya el atmış vaziyetteyiz. Aslında herkesin gözü önünde olan bir kavram olmasına ve zaman zaman gözümüze sokulmasına (Berlin Duvarı, Çin seddi gibi) rağmen bu bağlamda ortaya çıkan bir çalışma var mı bilmiyorum. Demek ki yok. Sadece hatırladığım sevgili dostum Beyhan Hoca (Özdemir) bir zamanlar dernekte sergi konusunun “duvar” olduğundan ve bir üyenin verdiği bir portre fotoğrafının ret edildiğinden bahsetmişti. Sonrasında o üye şöyle açıklamış: O fotoğraf babamın portresiydi. Hayatım boyunca önümde “duvar” gibi dikildi. İnternette “Duvar+fotoğraf” diye arama yaptığımda karşıma hep duvar kağıtları 😊 çıkıyor. Fotoğraf dernekleri bu konuyu atlamış. Mı?
“Duvar” deyince fiziki olarak ne anlamalıyız? Öyle ya, her şeyden duvar yapmak mümkün. Gördüğüm kadarıyla insan duvarı güvenlik (bunu izolasyon da diyebiliriz) ve işine yarayan (oturmak, tırmanmak gibi) bir nesne olarak ele almış. Şu an aklıma başka bir seçenek gelmiyor. Öyleyse arşivden fotoğraf seçmeden bazı kabulleri peşin yapmakta fayda var:
- Duvar gibi duvar olsun. Yani betondan taştan.
- Her fotoğrafta insan ve fiziksel temas olsun.
- Yan anlamda duvar gönderme yapsın mı? Yapmasın. Her fotoğrafta muhakkak duvar olsun.
- Fotoğraflar temelde yukarıda bahsettiğim iki eylemi (güvenlik ve oturma) yerine getirecek kompozisyonlara sahip olsunlar.
- Ve fotoğraf -becerebilirsek- bir hikâye anlatsın.
Uzun zaman önce yaptığımız sohbetten geldiğimiz nokta burası. Yazıda sunulan fotoğraflar Hakan’ın ve benim arşivimden seçildi. Hakan yaptığı o araştırmayı ne yazık ki ortaya çıkarmadı. Vardır bir bildiği…
İstanbul / Köyceğiz – Mart 2022
Ellerine, emeğine sağlık Okyar abim. Harikasın.
Selam ve saygılarımla.
Harika bir yazı olmuş Okyar Abi.Eline, aklına sağlık 👏👏👏