Güldüm. Vallahi haberi okuyunca çok güldüm. Haber ne miydi? Baba Benetton oğlunun yerine işin başına dönmüş. Şimdi bunun “Yaşınız kaç?” sorusuyla ne ilgisi var diyeceksiniz, anlatacağım, okumaya devam edin.
Basın, bu haberi yandaki fotoğrafla vermiş. Aynı basın genç kuşağa taş atmadan da duramıyor: “Ba-şa-ra-ma-mış”…
Genç dediysek dört oğlundan en küçüğü 48 yaşında. Yani hiçbiri “çocuk” denilecek yaşta değil. Valla güldüm.
Ne oluyor deyip web’de “82 yaş” diye aratma yaptığımda hızlıca bulduğum haberlerin görsellerini aşağıda paylaşıyorum.
Oyun programı yazıyor. Yok böyle bir şey! Ben mikroişlemci programlama öğrenmeye 45 yaşında başladım. Bir dönem bana bağlı yazılımcılar “Ooooo çok zor” diyerek ortalığı ayağa kaldırırdı.
Kabul ediyorum, zor. Ancak yapılamaz değil. Üstelik, kaynak kodlarını işlemcinin tedarikçisi sağlıyorsa.
“Yaşınız kaç?”
Bunlar neden gözüme gözüme girdi? Takıntı yaptığım bir konudur. Yeni tanıştığım insanlar genelde yaşımı tahmin etmekte yanılırlar. Hele telefonda konuşuyorsak ve konu bir şekilde yaşa gelirse çok alakasız bir rakam söylerler ve bana sorarlar; “Yaşınız kaç?” Ben de aynı soruyla cevap veririm; “Sizin yaşınız kaç?” Bu soruma ne cevap verirlerse ben de yaşımı o kadar söylerim. Şaşırırlar. Örneğin, geçtiğimiz hafta sonu ilkokul öğretmenimle sohbet ederken ben 94 yaşındaydım. Yeğenimin çocuğunu kucağıma aldığımda 3 yaşına inivermiştim. Cumhuriyet gazetesi okuyorsanız 94 yaşındasınız demektir.
Beni bu konuyu düşünmeye sevk eden yıllar önce Cumhuriyet gazetesinde okuduğum bir yazı ve başımdan geçen iki olay oldu. Anlatayım di mi? Yoksa çatlarım.
Olay 1:
Bir önceki çalıştığım iş yerinde (bakınız özgeçmişim) bağlı olduğumuz kamu kurumuna verdiğimiz bir yemekte benim yöneticim pozisyonundaki kişi kurumun müdürüne benim için “Sektör için yaşlı” demiş. O tarihlerde 55’imdeydim. Kurum müdürü de daha sonra bana “Ne diyor bu adam yahu?” diye sordu. Elimi boş ver dercesine salladım geçtim. O dönemde Rönesans düşünürlerine takılmış, okuyordum. Ve aslında yaşım 450 filandı. İyi ki o sıralar Aristoteles’i okumuyormuşum 😊.
Olay 2: (Olay-1’den 8 yıl önce, 2002 Nisan)
Çok sevdiğim bir Elektrik Mühendisi tanıdığım Tanış, beni arayıp Bodrum’da bir kişinin rüzgâr türbini yapmaya çalıştığını ve bazı sorunları nedeniyle destek istediğini, ilgilenip ilgilenmediğimi sordu.
O dönemde de Uludağ Üniversitesi kütüphanesinde rüzgârın kuvvet enerjisine bağlı olarak kanat hesapları üzerine okumalar yapıyor, hesaplar yapıp Türkiye’nin rüzgâr haritasını çıkarıp kırsal kesimlerde lokal elektrik elde etmek için kendimce projeler oluşturuyordum. Bunlardan bir tanesini bir akrabamın yönetim kurulu üyesi olduğu şirkete sundum. Anlamadılar.
Bir başka projeyi çalıştığım şirketin “Altın fikir” konulu yaratıcı fikirlerine sunmuştum ama herhalde o dönemde – şimdi arazide olan baz istasyonlarına hem güneş pili hem de rüzgar gülü monte ediliyor – önemli görmediler.
Tanış’a “gidelim” dedim. Cuma akşamı Bursa’dan İzmir’e geldim ve Cumartesi sabahı Bodrum’a gittik. Zat-ı muhterem bizi karşıladı. Yaptıklarını gösterdi. Evine davet etti. Bir İstanbul hanımefendisi olan eşinin eliyle hazırladığı sofrada ağırlandık. Yemek sonrası kahvelerimizi alırken projelerinden sözü açtı, büyük heyecanla yaptıklarını ve nerelerde sorunlar yaşadığını anlatmaya başladı. Adama giderek kanım kaynadı. Heyecanlıydı. Hedefi vardı ve muhakkak yapmak istiyordu. Hiçbir şey gözetmeden sorunları ile ilgili yorumlarımı kâh sözle kâh çizerek sunmaya başladım. Kafasındaki soruların cevaplarını aldıkça daha çok heyecanlandı ve neşelendi. Onu öyle görünce ben daha çok şey anlatmaya başladım ve ilgili kaynakların bilgilerini de verdim. Dinlemekten ve not almaktan yorulmuştu. Arkasına yaslandı, hafif bir gülümsemeyle “Çok teşekkür ederim, bugüne kadar hiç kimse bana bu kadar detaylı bilgi vermemişti” dedi. Ve devam etti, ”Şimdi artık önümü daha iyi görebiliyorum. Oldukça büyük bir atölyem var. Tek eksiğim bir Elektrik Mühendisi. Yanıma 60 yaşında genç bir mühendis aldım mı üretime başlayabilirim.” dedi. Evet yanlış okumadınız ve ben de yanlış yazmadım. Şirketine “60 yaşında genç mühendis” alacak olan zat-ı muhterem(i) tam tamına 92 yaşındaydı. Ben gülümsedim ve “Bana bakmayın, daha çocuk sayılırım büyümem lazım” dedim. Bir süre sohbetten sonra kucaklaştık ve ayrıldık. Ara sıra telefonla konuştuğumda rüzgâr türbini yaptığını anlatırdı. İki sene sonra bir kere daha aradığımda artık telefonlarına eşi çıkıyordu!..
Olacaksanız böyle olun
Şimdi ben ne düşünüyorum? Hala takıntılıyım. Ne yapacağım? Yandaki fotoğrafta yer alan Bill Cunningham’ın rol modelim olmasını istedim. 87 yaşında bisiklet üzerinde sokakta moda fotoğrafçılığı yapan Bill Cunningham’dan bahsediyorum.
Tabii ilkokul öğretmenim İlyas Kalay’ı(ii) anımsamadan geçemiyorum.
Olacaksanız böyle olun(iii).
- Adı Reşat’dı. 1950’li yıllarda Almanya’da İnşaat Mühendisliği okumuş. Detaylarını öğrenmediğime hala pişman olduğum hayat hikayesinde bir çok başarılı inşaat projesinde imzası olduğunu biliyorum.
- İlyas Hocam 65 yaşında ehliyet aldı. 84 yaşında bilgisayar kursunu bitirdi. Kitaplarını yazarken hem tablet hem de notebook kullandı.
- Lütfen noktalı ünlülerle tekrar okuyunuz.
Yazımın başlığında yer alan büyüğümüz Şehriye teyze. Nazilli’de Alamut köyünde tanıştım. Evlerine davet ettiler. Bir saate yakın sohbet ettik. Fotoğrafladığımda 105 yaşındaydı. Şu an – eğer yaşıyorsa – bir yaş daha almıştır. Bana Cumhuriyet kuruluş döneminden Dünya Savaşlarındaki zorluklara kadar kısa kısa anılarını anlattı. O fotoğrafı ailesiyle paylaştım.
Aşağıdaki fotoğraf Ressam amca. Albetina, Viyana’da her gittiğimde gezmezsem içime dert olacağını bildiğim müzedir. Bu sefer kısmetime Robert Frank Retrospektif sergisi düştü. Tabii empresyonistlerin sergilendiği bölümleri atlamamak gerek. Bu amca kendinden geçmiş vaziyette eskizin kopyasını çalışıyordu. Tahminen 80’lerindeydi. Fotoğrafını çektikten sonra eğildim ve “Well done, congratulations!” dedim. Kafasını azcık bana çevirdi ve hafifçe gülümsedi.
Şimdi soruyorum, “Sizin yaşınız kaç?”.
Bu sorunun cevabını, konu hakkındaki görüş ve yorumlarınızı aşağıdaki “Yorumlar” kısmından benimle paylaşın.








Sevgili Okyar,
Etkileyici ve düşündürücü bir yazı, tebrikler.
Ben hala, evimdeki hobi odamda, protobortlarımla makine kodu ile uygulamalar yazıp, otomasyon denemeleri yaparım. Bir sürü aparatım vardır, servolardan step motorlara, 7 Segment displaylerden, LCD displaylere kadar… Zevklidir bilirsin. Bir mekanik devreyi, önünüzdeki bilgisayardan kontrol etmek güzel geliyor. Bunu ihtiyacımdan yapmıyorum, inanılmaz bir beyin aktivitesi oluyor. Dinç ve motive tutuyor insanı.
Al sana bir fotoğraf projesi fikri daha “Yaşınız kaç?”. Bunu konuşalım 🙂
Sevgiler.
En son ardunio’ya takılmaya başlamıştım.Dediğin gibi zevkli ve bulaşıcı. İlacı yok kurtulamıyorsun. Odur budur derken kendini “matrix” içinde buluveriyorsun. Ve dediğin gibi dinç kalıyorsun. Fotoğraf projesi olarak iyi fikir. Bunu takipçilerle birlikte sayfamızda yapalım. ne dersin?
Süper fikir, hadi yapalım!
Detaylarını konuşalım.
Bir taslak oluşturup paylaşırız. Katılmak isteyenler (katılmama seçeneğinin olmaması gibi bir sorun var) parmağını kaldırır. Taslağa son şeklini verir devam ederiz. İyi iş olur.
Anlaştık
Merhaba Okyar bey,
Çok güzel bir yazı olmuş, ellerinize yüreğinize sağlık.
Nice gençler var içi geçmiş, nice ihtiyarlar var gençlere taş çıkarır. Bu yüzden demiyorlar mı, “insan hissettiği yaştadır” diye.
Sağlıcakla kalın.
Kesinlikle. George Bernard Shaw, 94 yaşında bahçesindeki erik ağacını budarken düşüp ölümüne giden yola giriyor. Biraz abartmış. Ben fiziksel gücümün yetmediğini aklımla çözmeyi tercih ediyorum. Sağlıkla akılla kalalım… Yorumunuz için teşekkürler.
Eşimin yengesi yıkamak için kocasına perdeleri indirmesini söylemiş. Kocası da yan çizmeye çalışmış ancak sonunda indirmiş. Yengemiz de yana yakıla bize şikayet ediyordu;”bu adam şimdi böyle, yaşlanınca noolacak”. bunu söylediğinde 84 yaşında kocası da 85 yaşındaydı. Ruhun canlılığı böyle bir şey. Allah kimseye hayata bağlılığını ve amaçlarını kaybettirmesin.
Bu da iyi bir örnekmiş 🙂
Ne varsa eski topraklarda var.
Amin 🙂
( biz erkeklerin bu perdeden çektiği nedir arkadaş 🙂 )
Büyükannemin köyünde benim de böyle bir tanıdığım var en son hatırladığı yaşı 94müş. Sonrasında bırakmış saymayı. Torununun torununun çocuğunu görmüş. Küçücük sobalı bir evde yalnız yaşıyor. Baştaki fotoğraf onu anımsattı bana.
Bu bloğu o nedenle seviyoruz.Hep bizden içimizden bir şeyler var.. hele bir de yanında fotoğraf olunca tadından yenmiyor 🙂 Proje fikrinize bizleri de dahil etmeniz heyecanlandırdı.nasıl bir çalışma olacak merak ediyorum.
Ayşenur Hanım katkınız için çok teşekkürler. Sebahattin üstat “hadi yapalım” dediyse artık kurtuluş yok. Yandınız yani. Kondisyon çalışmalarına başlayın derim:) . Görüşmek dileğiyle selam ve sevgiler.
boşuna dememişler olduğun değil hissettiğin yaştasın… tebrikler emeğinize sağlık
Nuri Bey çok teşekkürler.
66 yaşındayım ama kendimi 19 yaşında hissediyorum. Bisiklet sporuna da bu yaşımda başladım. Yıllardır oynamadığım masa tenisine de başlayacağım yakında.
Daha gitmek istediğim ve fotoğraf çekmeyi planladığım bir sürü ülke var.
Bravoooo…
Bir şey seni öldürmezse güçlendirir denir. Eskiler çok çile çekmişler hala çekiyorlar. Ama bu onları güçlendirmiş. Hiç pes etmiyorlar.Kalplerinden sabır dillerinden şükür eksik olmuyor. Dünya bence onların sayesinde dönmeye devam ediyor. Onlardaki sabır mücadele azmi aramızda kaç kişide var?
Çok güzel bir konu Okyar bey.
Tebrikler teşekkürler.
Nietzsche’in sevdiğim sözüdür; “beni öldürmeyen acı güçlendirir”. Hayatı bırakmayacaksın. Sebahattin üstadın “Umut, Tüm Canlıların Mücadele Kaynağı” yazısındaki ikinci fare deneyi bunu örnektir. Yorumunuz için çok teşekkürler.
benim bu konuda idolum dedem. kendisi emekli mimar 83 yaşında altınoluk ta yaşıyor. her sabah bisikleti ile en az 10 kilometre uzaklıktaki köye gidip arkadaşlarıyla görüşüp geri dönüyor. arkadaşları ile kahve sohbetine gitmiyor o köydeki butik otellerin yapımında veya tamiratında destek olmaya gidiyor. ustaları o buluyor malzemeyi o aldırıyor. ondaki enerji bazen beni bile yoruyor 🙂
Dedenizle tanışıp sohbet etmek isterim. Ne hikayeleri vardır. Bence elinize kalem alıp anlattırmaya başlayın hemen.
Bu güzel yazıyı hazırlayan ve okumamıza vesile olanlara teşekkür ediyorum.
Bir arkadaşım var, yaşıtlarının kendisinden daha yaşlı göründüğünü söyler her zaman. Cümleyi arkadaşımın söylediği gibi aktardım. Bu düşüncenin temelinde, kendisini olduğundan çok daha genç hissetmesi yatıyor. Bana da sorarsanız, arkadaşım yaşıtlarından büyük gösteriyor. Neden mi? Aynı yaştayız da ondan:))
Çok güzel. Arkadaşınızla aynı yaşta olduğunuza göre demek ki siz de gençsiniz.
Olacaksan böyle ol. Çok doğru. Kim bilir bizim yaşlılığımız nasıl olacak insan imreniyor doğrusu. 11 yaşındaki kızımın tembelliğine bakıyorum sonra annemin başımızı döndüren pratikliğine bakıyorum. Umutlanayımmı üzüleyimmi bilmiyorum. Çok yerinde bir konu olmuş. Emrkleri geçenlerin ellerine sağlık. Tebrik ediyorum
Dert etmeyin. Çocuk aile kültürünü ister istemez alıyor. Ortaya çıkması için vaktin gelmesi gerek. Yeter ki aile çocuğu iyi rol model olsun. Katkı sağladığınız için çok teşekkürler.
Yaşamın anlamı üretmektir.Üretmeyen kişi yaşlıdır.Üreten kişi her daim gençtir.
Birşey başarmak için 80leri beklemek lazım 🙂
Norveç’te 60lı yaşlardakilere yaşlı diyemiyorsunuz, adamlar benden daha atletikler. 80lerden sonra yaşlı sayılıyor ama onlar da dağ gezilerine falan gidiyorlar.
Annem öğretmen. 60 yaşından sonra uzaktan eğitim veriyor. Zoom vs.. yeni öğrendi, şimdi kafasında kulaklık-mikrofon ile çocuklara ders anlatıyor, sunum falan yapıyor.
Sevgili Ertan annenize selam sevgi ve saygılarımı gönderiyorum.
son gunlerde is yerimde oglen aralarini bu siteye takilarak gecirdigimi farkettim .. zaman ne kadar hizli geciyor .. hem fotograf hem guncel yasam ile ilgili cok sey ogreniyorum sizler sayesinde .. emegi gecenlere bin selam …
Böylesine güzel yorumları duymak bizi mutlu ve motive ediyor. Çok teşekkürler.