Daha

    Fahrettin Şankaynağı: Mekânı Datça

    Memleket sathında neredeyse her fotografçının diğer fotografçılarla iletişimi var. Durgun su akacak bir mecra bulamazsa, buharlaşıp gider. Durgun su gibi beklemenin anlamı yok. Akacak mecra ise, arşivlerin kitap/albüm haline getirilerek kurtarılmasıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için bilgiyi, deneyimi, birikimi, gücü, kabiliyetleri birleştirmekten başka seçenek yoktur.

    Sosyal medya ağlarının insan hayatını derdest etmesini uzunca bir zaman uzak mesafeden izlediğimizi söyleyebiliriz. Bunu bir tür inatlaşma olarak değerlendirmek doğru olmaz. Asıl neden gözlemlerimizden edindiğimiz negatif izlenimdi. Başını genç kuşağın çektiği baskın çoğunluk cep telefonlarına öylesine gömülmüştü ki telefona bakmaktan, etraflarında olup bitenleri göremez hale gelmişlerdi. Fotografçılar arasından da bu vaziyette olan epeyce insan vardı. Daha fazla takipçi elde edebilmek için neredeyse bütün zamanlarını sosyal medyaya vakfetmiş görünüyorlardı. Birkaç yüzbin takipçileri olunca başları göğe erecekti. Gördüğümüz şey, insanların büyük bir bölümünün sosyal medyaya esir düştüğü ve zamanlarının büyük bir bölümünü o mecrada geçirdiğiydi. Bize soğuk gelen, negatif bulduğumuz hal, bu hal idi.

    İlk zamanlar bizde şaşkınlık uyandıran vaziyeti, bu yeni mecranın merak uyandırması ve dikkati kendi üzerinde toplamasına yormuş olsak da, zaman ilerledikçe söz konusu merak halinin yerini bağımlılığa terk ettiğine tanık olduk. Toplu taşım araçlarının hangisinde gözlem yapılsa, yolcuların tamamına yakın kısmının elinde cep telefonu, başını hiç kaldırmadan ineceği durağa kadar onda kaybolduğuna, hangi mekâna oturulsa ona koşut bir vaziyete tanık olunur. Durum daha da vahim bir hal aldı. Tek tük kitap okuyanı görmek bir nebze insanın gönlüne su serpiyor artık. Özellikle de okuyanların genç, telefondan başını alamayanların ise orta yaşlı olması, (önyargı bağlamında) müthiş ironik bir tablodur.

    Meseleyi dile getiren böyle bir fotograf, bu metin özelinde söyleyebileceklerimizin tamamını, hatta fazlasını tek görsel aracılığıyla çok daha etkili biçimde anlatırdı. Birikimli bir ustanın vizöründen mesele ele alındığında, öyle anlamlı görseller ortaya çıkar ki söze dahi gerek kalmazdı.   

    Sözü sosyal medya fenomeninden açtık, oradan devam edelim. Epey zaman sosyal medyanın uzağında durduk ve sadece gözlem yaptık. Gel zaman git zaman, insta-gram diye yeni bir sosyal medya ortamı sürüldü insanların önüne. O da ilgimizi çekmedi. Nihayet yakın dostlar, insta-gram ortamının daha ziyade fotografçılara hitap ettiğini, duyuruların oradan yapıldığını, herkesin her şeyi orada paylaştığını, takip etmediğimiz takdirde hiçbir şeyden haberdar olamayacağımızı, kendi yapıp etmelerimizi oradan paylaşıp duyurmamız halinde insanlara ulaşma şansına sahip olacağımızı, teknolojinin sunduğu olanaklardan yararlanmaz isek ileride çok geride kalacağımızı ve gelişmelere ayak uyduramayacağımızı söyleyerek bizi sosyal medya (insta-gram) hesabı açmaya ikna ettiler. Haklı idiler.

    Fahrettin Şankaynağı

    Usta fotografçı Fahrettin Şankaynağı ile tanışıklığımız bir tesadüf sonucudur. O karşılaşmadan önce ne O bizi tanırdı, ne de biz O’nu. Bir vesileyle Ankara’ya gelişlerinde ortak bir şair dostla buluşmalarına, şair dost bizi de dahil ettiler. Böylece bir dost kazandık, usta bir fotografçı ile tanış olduk. O tanışıklıktan sonra fark ettik ki fotografçılar ve genel olarak sanat insanları sosyal medya ortamında iletişim kuruyorlar, ilk tanışıklık orada gerçekleşiyor, bağlantı orada kuruluyor, muhabbet orada devam ediyor. Sosyal medya ortamından uzak kalmamızdan ötürü sayın Şankaynağı ve aynı kıvamdaki birçok ustayı tanıma şansı bulamadığımızı geç de olsa anlamıştık.

    İnsta-gram hesabı açtıktan sonra, yeni fotografçı dostları az çok tanıma fırsatı bulduk. Daha sonra internet marifetiyle yapılan etkinliklere (davet eden dostlar sağolsun) katılarak daha fazla fotografçıyı görür olduk.

    Geride kalan zamanı düşündüğümüzde, sosyal medya vasıtasıyla tanışan fotografçı dostların dernek ortamlarında çok sayıda sunum gerçekleştirdikleri, çok faal bir etkinlik olanağı elde ettikleri, yakından tanışma fırsatı buldukları, bizim gibi sosyal medyayı uzaktan gözlemleyen kimselerin böylesi canlı etkinlik ortamını ıskaladığı kanaatine varıyoruz. Biraz harala gürele olsa da, bazıları o rüzgâra kapılıp savrulsa da, sosyal medyanın negatif etki alanının dışında kalmayı ve ortamın olanaklarını pozitif kılmayı başaran fotografçıların yolculuğu sürdü ve bu gün çok sayıda usta fotografçı ülkemizin fotograf ortamında, kültür-sanat ortamında bilinir, tanınır duruma geldi.

    Fahrettin Şankaynağı, sosyal medyanın negatif etki alanının dışında kalmayı ve onun sunduğu olanakları pozitif kılmayı başarabilen ustalardan biridir. Portfolyosunu incelediğimizde, fotografla geçirdiği zamanları etkin kullandığına tanık oluyoruz.

    Yeni teknolojinin (dijital sistemin) hayatı ele geçirdiği, fotograf ortamında olmazsa olmaz bir konuma yükseldiği koşullarda fotograf meraklısı insan sayısında on kat yirmi kat artışa tanık olmuştuk. Fotograf derneklerinin sayısı da buna bağlı olarak sürekli artış gösterdi ve bir kent içinde bile üç-dört dernek kuruldu. Ülke genelinde yüzden fazla dernek, kulüp, topluluk olan bir evreye geçtik. Sistem sürekli gelişip kendisini yenilediği için sosyal ortam da buna uygun revizyon geçirdi. Dernekler yetmedi yahut kişisel meseleler veya istemler öne çıktı ve özel atölyeler çoğalmaya başladı.

    Her hızlı yükselişin ardından bir durulma hali, sonra yavaş bir iniş, ardından sert bir düşüş yaşanır. Fotograf ortamında tam anlamıyla bu gerçekleşti. Yeni sistem, yeni olanakların da kapısını aralamıştı. Fakat yeni olanaklar, o zamana kadar stabil kalan dernek ortamlarında kırılmalara da neden oldu. Birinci kırılma, dernek sayısının artması ile yaşandı. Derneklerin birincil etki alanı eğitim seminerleri idi. Dernek sayısının artması, talebin azalmasına yol açtı. Bunu özel atölyeler izledi. Özel atölye ortamları daha uygun koşullarda eğitim semineri vermeyi taahhüt edince bir kırılma daha yaşandı. Onu internet ortamında paylaşılan eğitim videoları izledi. Kişisel eğitim videoları hazırlayıp internet ortamında paylaşılmaya başlanınca her şey altüst oldu ve bir kırılma daha yaşandı. Sonra pandemi sürecine girildi, tam da o süreçte internet ortamında gerçekleşen zoom toplantılar öne çıkmaya başladı. Sunumlar, söyleşiler bu ortamda yapılır oldu. Yüzyüze görüşmelerin yerini bilgisayar ortamı alınca, nihai kırılma yaşandı ve bazı dernekler kapılarına kilit vurdular, bazı dernekler eski mekânı kapatıp resmi hüviyetlerini korumak üzere ev adresleri üzerinden devam sağladılar. Mülkiyet sahibi dernekler hariç, diğer dernekler büyük bir zorluk içine düştüler. Mülk sahibi olanların da sabit giderleri karşılamada sıkıntısı oldukça fazla.

    Fahrettin Şankaynağı ve diğer bazı ustalar, dijital sistemin ilk dönemlerinde, daha isabetli bir ifadeyle sosyal medya ağlarının yükseldiği ilk dönemler fotograf ortamında çok etkin birer fotografçı idiler. Ne ki, biz bu durumu çok geç vakitte öğreniyoruz. Sosyal medya ortamından uzak kaldığımız için gelişmelere tanık olamamıştık. Belli bir durulma döneminin ardından, bilgisayar ekranlarından sunum ve söyleşi yapılabilir hale gelince, sözünü ettiğimiz ustalar bir kez daha aktif olarak ortamda yerlerini aldılar. Bu süreci eski kuşaktan biz de dahil bazı ustalar biraz geç de olsa idrak ettikleri için, son evrede ipin ucunu yakalamayı başardılar ve farklı kuşaktan ustalar, acemiler, amatörler, profesyoneller, eskiler, yeniler buluşmaya başladı. Sayın Şankaynağı ve diğer ustaları bu yeni ortamda görmek kuşkusuz çok olumludur, memnuniyet vericidir.

    Kuşaklararası bağın kopmasının tamiri zor bir durum peydahladığını başka yazılarımızda ifade etmiştik. Fotograf derneklerinin internet marifetiyle bilgisayar ekranları üzerinden yaptığı etkinlikler farklı kuşaktan ustaları, eskileri ve yenileri biraraya getirdi, buluşturdu. Dernek yöneticilerinden bazılarının bu konuyu çok önemsediklerini, özel olarak gayret sarfettiklerini görmek moral değerlerimizin yükselmesine yol açtı.

    Hep söyledik, bundan böyle de söylemeye devam edeceğiz; Bütün ustalar yapıp etmelerini kitaplaştırmalı, albüm haline getirmeli. İlave olarak; Eli kalem tutanlar, fotograf ortamında yapılan anlamlı, kıymetli şeyler üzerine, kimin yapıp ettiğine bakmaksızın, önyargıdan uzak şekilde, yazıp çizmeli. Bir ustanın yapıp etmeleriyle ilgili yazılıp çizilenler, o ustaya büyük bir moral takviyesi olmakla birlikte, eli kalem tutanların aslen sorumluluğudur. Bundan öte, yapılıp edilen şey ne kadar değerli ve anlamlı olursa olsun, üzerine yazılıp çizilmedikçe bir köşede kalarak yitip gitmeye mahkûmdur. Böyle bir şeye hiç kimsenin gönlü razı gelmemeli. Ve belki en önemlisi, bir ustanın yapıp etmeleri üzerine kalem oynatıldığında, o ustayı yapıp etmelerini kitaplaştırmaya teşvik eder.

    Hem yapılanlar üzerine yazılıp çizilenler, hem de emek verilenlerin kitaplaşması, bir bakıma değere dönüşmesi, fotograf ortamı için bir kazanç olmasının yanısıra, ülkemizin kültür-sanat hayatına çok büyük katkı anlamına gelir.

    Bir ustanın çalışmalarından söz edeceğiz, ama bakın ne kadar çok şey söylemek durumunda kaldık. Söylediklerimiz ustayla ilgili olsa bile, ustayla aynı süreci yaşamış daha pek çok ustaya teşmil edilebileceği için bunca şeyi söyleme ihtiyacı doğdu. Bu ustalardan bazısı olağan akışın dışına çıkmaya çalışsa ve farklı yaklaşımlara yelken açsa bile, çoğunun çalışmaları geleneksel fotografik yaklaşımın oldukça iyi örnekleridir. Üst üste konduklarında çok ciddi bir külliyata tekabül edecek onca emeğin, birikimin görmezden gelinmesi nahoştur. Söz konusu emeğin bir dönem yıldız gibi parlayıp, bir süre sonra hızlı şekilde sönmeye mahkûm olması da aynı ölçüde nahoştur. Nereye gitti onca şey? Memleket sathında hemen her dernekte sunulun ve büyük alkış toplayan onca görsel materyal şimdi nerede?

    Bunca uzun izaha muhtaç olan mesele, sıradan bir mesele değildir. Fotograf ortamında dijital sürecin hikâyesi çok önemlidir. Yıldızı parlayan, sonra hızla sönen ve şimdi adı hatırlanmayan pek çok fotografçının gelip geçtiği süreçten söz ediyoruz. Aynı süreci idrak etmekle birlikte varlığını korumayı başarabilmiş fotografçıların ve filmli (analog) dönemden itibaren istikralı şekilde yol alıp dijital süreci de fotograf macerasına dahil etmeyi başarabilmiş, kendisini inşa etmiş fotografçıların hikâyesidir bu.       

    Fahrettin Şankaynağı ustanın mekânı, epey zamandır Datça olmuş. Belli ki sağlam bir harç ile kendisini inşa etmiş, o yüzden yitip gitmemiş, varlığını korumuş bir fotografçı.

    Şan şöhret arzusuna esir düşen, ödül ve madalya peşinde koşan, yaptığı her şeyi paraya tahvil etmeye çalışan epey sayıda fotografçı yitip gitti. Çünkü o fotografçılar kendilerini inşa edemediler. Bir süre için bu türden istemlerin esareti altına girseler bile, bir zaman sonra o rüyadan sıyrılıp uyanmayı başarabilenler ve şan şöhret derdinde olmayan kimseler fotograf ortamında varlıklarını sürdürüyorlar.

    Çok büyük bir isim olmaya gerek yok.

    Varolmak yeterli.

    Daha iyisi ise ‘birlikte varolmak’tır.

    Birlikte varolabilmek için yetenekleri, gücü ve emeği birleştirerek birlikte yol almak icap eder. 

    Usta fotografçı Şankaynağı’nın fevkalade iyi fotoğraflardan oluşan Geleneksel Kırkpınar Yağlı Güreşleri portfolyosunu incelerken ister istemez akla gelen şey yetenekleri, gücü ve emeği birleştirmektir. Nasıl mı? Örnekleyerek açıklayalım: Kırkpınar Yağlı Güreşlerini sadece amatör ortamdan, en az elli-altmış fotografçı çalışmıştır. Yağlı güreşler bize has çok özel bir sportif etkinliktir. Sıradışı olduğu için dünya medyasının da ilgisini çeker. Yağlı güreşler Kırkpınar’la sınırlı değildir. Başka illerimizde, ilçelerimizde her yıl geleneksel yağlı güreşler yapılmaktadır. Yaygın bir etkinliktir. Usta işi sayılabilecek birkaç bin fotograf rahatlıkla çıkar.

    Bir kişinin tek başına albüm yapması hiç kolay değil. Fakat 15-20 kişi kabiliyetlerini ve güçlerini birleştirirse, albüm yapmak ciddi anlamda kolaylaşır. Birlikte fikir jimnastiği yapalım. Fotograflar biraraya getirilse ve bir albüm yapılsa 15-20 kişi maddi olarak bunun üstesinden gelir mi? Gelir. Peki, maddi külfet üstlenmeden böyle bir albümün yapılması mümkün mü? Ciddiye alınır ve emek verilirse, kanaatimizce mümkündür. Memleketin TFSF (Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu) diye kurumsal bir üst yapısı var. Gelecek önerilere açık bir olduğunu her fırsatta ifade eden bir kurumsal yapı. Geleneksel Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nin ağası çok önemli bir sponsorluk kurumudur. Diğer bölgelerde yapılan yağlı güreşlerin ağaları da aynı ölçüde potansiyel birer sponsorluk kurumudur. Türkiye Güreş Federasyonu çok daha büyük bir kurumsal yapıdır. Türkiye Geleneksel Yağlı Güreşler Federasyonu hem doğrudan ilgili, hem de bir başka (tabii ki en önemli) çok büyük kurumsal yapıdır. Diğer potansiyel sponsorluk kurumları bir kenara, bu kurumsal yapıların desteğiyle böyle bir albüm yapılabilir. TFSF öncülük eder, kurumsal kimliği nedeniyle güçlü bir şekilde bahsi geçen kurumsal yapılarla iletişime geçer ve sponsorluk desteği ister. Bu mümkün mü? Mümkün. Sonuç alınır ya da alınmaz, fakat hiç olmazsa girişimde bulunulmuş olur. Şayet sonuç alınamazsa, baştan söylediğimiz gibi 15-20 fotografçı veya daha fazla sayıda fotografçı kendi imkânlarını birleştirir ve albümü yaparlar.

    Şankaynağı’nın diğer iki portfolyosu hem hüzünlendirdi, hem düşündürdü bizi. Yaşadıkça asla unutamayacağımız 6 Şubat 2023 depreminin yerle bir ettiği illerimiz, enkaz altında can veren binlerce, onbinlerce can. Sayın Şankaynağı, Kahramanmaraş’ı ve Hatay’ı yıllar önce (deprem öncesi) çalışmış. Dolayısıyla, Kahramanmaraş’ın ve Hatay’ın deprem öncesi vaziyeti görsel belge olarak arşivinde mevcut.

    Daha pek çok fotografçının arşivinde Kahramanmaraş ve Hatay fotoğrafları bulunuyordur. Özellikle de söz konusu illerdeki Fotograf Derneği üyelerinin arşivinde çok sayıda fotograf bulunduğuna kuşku yoktur. Aynı şey Adıyaman için geçerlidir. Depremden etkilenen diğer illerimiz ve ilçelerimiz için de bu durum geçerli kuşkusuz. Yağlı Güreş fotoğraflarına dair verdiğimiz örneği bu mesele için yinelemek isteriz. Böyle bir şeyi organize edebilecek yetkin kurumsal yapı TFSF ve sponsor kurumsal yapılar ise ilgili kamu kurumları ve iş dünyasıdır.

    Ancak talep fotografçılardan gelmeli. Sonra konuya dair çağrıyı TFSF yapar, en üst kurumsal yapı olarak TFSF yönetimi yapılacak ne varsa, olanakları ölçüsünde hayata geçirir. Bundan hiç kuşkumuz yok. Diyelim ki sponsor bulunamadı. Bu kez, önceki örnekte söylediğimiz üzere gene fotografçılar maddi güçlerini birleştirir ve bu albümleri yaparlar. Ekip oluşturup böyle şeyleri hayata geçirmek hiç zor değil, yeter ki ciddiye alınsın.

    Deneyim, bilgi, güç ve yetenek biraraya getirildiğinde üstesinden gelinemeyecek şey yoktur.

    Usta fotografçı Şankaynağı’nın portfolyoları, kitap/albüm konusunda görüşlerimizi paylaşma fırsatı verdi. Müteşekkiriz.

    Altını çizmeye çalıştığımız ve o çizginin görünür olmasını sağlayabilmek için bir ton şey söylemek durumunda kaldığımız üzere, Fahrettin Şankaynağı da dahil pek çok fotografçının arşivi, yıllara yayılı emeği, birikimi sanal alemde bekliyor. İyi de, sonu nereye varacak?

    Ustaların arşivinin şu ya da bu kurumsal yapı tarafından korunması konusunda yığınla kelam edildi. Nedense her zaman olamayacak şeyler için kafa patlatırız, çene yorarız. Olabileceği ve aslında daha makbul olanı atlamaya, ıskalamaya meyilliyizdir. Kitap/albüm en doğrusudur. Kitap/albüm yapıldığında zaten ister istemez arşivden seçki yapılacak, en iyi olanlar seçilip alınacaktır. Onlar kitaplaştığında, arşiv kurtarma derdi ortadan kalkar.

    Tek ve en sağlam seçenek bilgiyi, deneyimi, birikimi, yetenekleri ve gücü birleştirmektir. Eğer fotografçılar isterlerse bunun rahatlıkla yapabilirler. Sponsora bile gerek yok.

    Bazı arkadaşlarımızın tek başlarına üstesinden geldikleri şeylere bakıp gıpta ediyoruz. Tek başına iken kitap/albüm yapılabiliyorsa, omuz omuza verildiğinde yapılabileceklerin miktarı katlanarak çoğalır. Sonraki kuşaklara hazine değerinde miras bırakabilmenin yolu, tartışmasız güçbirliği yapmaktan geçer. Herkes tek başına hareket etmek zorunda kaldığında büyük güçlüklerle tek tük kitap albüm yapmak olası, ancak el ele, kafa kafaya, omuz omuza verince hiç kitap ve albüm yapma şansı olmayanların da dahil olması sağlanır ve kümülatif büyüme elde edilir, beklenenden çok daha fazla sayıda kitap ve albüm yapmak mümkün olur.

    Önemli bir gelişmeyi hatırlatırsak, birlikte hareket etmenin, dayanışma içinde olmanın yararlı sonuçları konusunda daha kolay hemfikir olacağımızı zannediyoruz. Son dönem TFSF, başından beri kısıtlı olanaklarla fotograf yayınları üzerinde çalışan bir yayıneviyle dayanışma içine girdi ve kitapların dağıtımı, satışı konusunda yaşanan güçlük önemli ölçüde aşıldı. Bu örnek, rehber edinebileceğimiz bir gelişmedir. Dayanışma fikri esas alındığında, daha pek çok güçlüğün aşılabileceğinin de somut göstergesidir.

    Fotograf ortamındaki çok önemli bir handikapın aşılmasına yönelik görüşlerimizi değerli usta Şankaynağı’nın portfolyosu üzerinden paylaşmamızın bir nedeni de, sayın Şankaynağı gibi sosyal yönü güçlü bir şahsiyetin olumlu gelişmelere öncülük edebileceğine dair umuttur.

    Memleket sathında neredeyse her fotografçının diğer fotografçılarla iletişimi var. Durgun su akacak bir mecra bulamazsa, buharlaşıp gider. Durgun su gibi beklemenin anlamı yok. Akacak mecra ise, arşivlerin kitap/albüm haline getirilerek kurtarılmasıdır. Bunu gerçekleştirebilmek için bilgiyi, deneyimi, birikimi, gücü, kabiliyetleri birleştirmekten başka seçenek yoktur.

    Saygıyla,

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    Zeynel Yeşilay: Bürokrat Fotoğrafçı

    Sayın Yeşilay’ın birikimi sadece fotoğrafla ilgili değildir. O, aynı zamanda bürokratik kulvarda, politik ortamda, siyasi mecrada pek çok enteresan şeye tanık olmuştur, dolayısıyla söz konusu mecralarda oldukça birikimlidir.  

    Nureddin Özdener: Bir Mardin sevdalısı

    Biz O’na, ‘Mardin Aşığı’ deriz.
    O kendisine, ‘Mecnun le Merdin’ der.

    Kelimenin tam anlamıyla bir ‘Mardin Sevdalısı’ olan Dr. Nureddin Özdener, güzel ülkemin çok kıymetli hekimlerinden biridir. Mardin’de doğup büyümüştür. Mardin’in harikulade otantik mimarisi, büyüleyici sokakları, kadim medeniyeti, olağanüstü sosyo-kültürel atmosferi içinde yaşayıp onu özümsemek suretiyle kişiliğini geliştirip kendisini bulmuştur.

    Türkiye vatandaşlığına kabul edilmeyen fotoğrafçı Othmar Pferschy’nin dramı

    Jean Weinberg fotoğrafçılık yapmak için İstanbul’a yerleşen ve kısa filmler de çeken Romanya asıllı Musevi’dir. Pera’da Foto Français isimli fotoğraf stüdyosu açar. Özellikle de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin parlemento fotoğraflarını ve Atatürk’ün fotoğraflarını çekme iznini alır. Weinberg Atatürk ve dönemini belgeleyen fotoğraflarıyla ünlüdür.

    Yeniden doğmak

    Tüm bu satırları yazarken bir taraftan da yeni taşınacağımız mini çiftliğimizin bostanıyla uğraşmaktayım. Kendi doğru yiyeceğimizi yetiştirmenin peşinde olan ben, mini tarım maceramızı zaman zaman yazan sevgili karım Esra'yla yeni varoluşlar peşindeyiz. Sabahları gün ağarırken uyanıp dalından dut yemenin hazzı, arıların dansını dinlemenin keyfi ...

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Makale yazarı

    Tekin Ertuğ
    Tekin Ertuğ
    İlk gençlik yıllarında amatör olarak uzun süre resim ve karikatür yaptı, edebiyat dünyasına yakın durdu. Üniversite sonrası amatör olarak Halk Müziği ve Kültürü konusuna eğildi. 90’lı yılların başlarında amatör olarak fotografa başladı. Resmi ve Özel Kurum ve Kuruluşlarda Temel Fotoğraf Eğitimi Seminerleri ve İleri Düzey Fotograf Seminerleri verdi, Atölyeler gerçekleştirdi. Basılı ve sanal ortamda Felsefe, Yazın ve Fotograf dergilerinde fotografa ve sinemaya dair yazıları yayınlandı. Sinemaya, edebiyata, müziğe, fotografa ilişkin okumalarını sürdürmekte, çeşitli metinler kaleme almakta, denemeler ve/ya eleştirel denemelerle yazı serüveni devam etmektedir.Ulusal ve uluslararası fotograf yarışmalarında jüri üyesi oldu, çeşitli platformlarda gösteriler ve söyleşiler gerçekleştirdi, panelist oldu, çalıştaylarda bildiri sundu.Fotografın farklı kulvarlarındaki usta fotografçılarla bir dizi söyleşi/röportaj gerçekleştirmek suretiyle onların yaşam öykülerini, fotograf serüvenlerini, duygu ve düşünce dünyalarını kitaplaştırıp sonraki kuşaklara aktarmaya çalıştı. Kitapları: “Fotograf Sanatı Üzerine” 4 cilt. “Fotoğraf Ustaları” 10 cilt “Işıkla Resmedenler” 16 cilt “Handan Tunç ile Sanat (Özelde Fotograf) Üzerine Söyleşi “Kan Çiçekleri” (Ressam Hikmet Çetinkaya’nın otobiyografisi) “Sicim” (Ressam Ahmet Yeşil’in biyografisi) “Bir Lisan-ı Münasip Foto-Graf” “Dikensiz Kirpi” (Eleştirel Deneme) “Köhne Bahar” (Roman) “Demir Çıra” (Öykü) “Kırık Köşe Taşları” (Öykü)

    POPÜLER İÇERİKLER

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    0 Yorum
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster
    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x