Üniversite tahsilim için doğup büyüdüğüm şehirden, İzmir’den İstanbul’a gitmiştim; öğrenim hayatım bitince tekrar doğduğum yere dönme hayaliyle. Ama gidiş o gidiş oldu ve ben bu hayalimi ancak 25 yıl sonra gerçekleştirebilmiştim. Öğrenciliğim zamanında İstanbul’a gidiş dönüşlerde, bir seyahat firmasında uzun yol şoförü olarak çalışan uzaktan akrabamız Şinasi ağabeyin çok yardımları olmuştu bana. Yerim şoför koltuğunun hemen yanında bulunan, açılır kapanır muavin koltuğu olurdu genellikle. Tüm yol boyunca sohbet ederdik Şinasi ağabeyle.
Yine böyle bir seyahat esnasında sohbetimiz arasındaki bir cümlesini hiç unutamıyorum;
Yolların hikayeleri vardır Sebahattin, görmesini bilirsen!
demişti. Ben, mesleğine bu kadar aşık birini daha tanımadım biliyor musunuz? Kullandığı otobüsler onun malı olmadığı halde, tek bir çizik görse çok üzülürdü. “Yolcularımız, bize onları sevenlerin emaneti” derdi “onları sağ salim ve huzurla gidecekleri yere götürmek benim görevim”…
Geleceğin bizim için neler planladığını keşfetmek için geçmişi geride bırakıp dümenimizi yeni yönlere kırma fırsatını çoğu kez pas geçeriz. Oysa, Andre Gide’nin dediği gibi “Yeni limanlar keşfetmek istiyorsanız, kıyıyı gözden kaybedecek cesareti göstermelisiniz“. Her hayat gibi, her yol da bir hikaye anlatır.
Kalkıp gidemediğiniz yerlere, dalıp gidersiniz…
“Öyle zamanlar olur ki; nereye gittiğin önemini yitirir. Çünkü asıl önemli olan, yanında kiminle gittiğindir” – Tolstoy
Doğa kimine bir öykü, kimine bir roman! demişti Özdemir Asaf.
Gönlü açık olanın yolu da açık olurmuş.
“Hiçbir yol aşılamayacak kadar yüksekten geçemez” demiş Andersen
Yaşamımız boyunca kim bilir kaç kez kendimizi yeniden keşfetme sürecinden geçtik? Kaç kez olursa olsun ve bunun için ne kadar zaman harcamışsak harcayalım pek bir önemi yok. Önemli olan tek şey, bu süreçin bize kattıkları ve kazandığımız edinimlerin yaşamımız boyunca bizim daha anlayışlı, olgun ve empatik olmamıza ne derecede yardımcı olduklarıdır.
Yazımın başında bahsettiğim uzun yol şoförü Şinasi ağabey arada birkaç tek atardı, görevi başındayken bunu asla yapmazdı. Sözlerindeki derinliği zaman geçtikçe çok daha iyi anlar olmuştum. Onu birkaç yıl önce ani bir kalp krizi nedeniyle çok genç sayılabilecek bir yaşta kaybettik. Cenaze törenindeki kalabalığı görmenizi isterdim. “Ben para değil, insan biriktiririm” derdi hep, bunun karşılığını orada gözlerimle görmüştüm.
Ve o gün Şinasi ağabeyin bambaşka bir yüzüne daha şahit olmuştum; kalabalıkta kulak misafiri olduğum istisnasız herkes, onun kendilerine, çocuklarına, işyerlerine nasıl yardımlar yaptığından, kaç muhtaç aileyi zor durumlarından çıkardığından, kaç dar gelirli öğrencinin okul giderlerine yardımcı olduğundan bahsediyorlardı. Sonra, sırf arada attığı birkaç tek yüzünden onu sağlığında arkasından eleştirenler geldi gözümün önüne. Yutkundum, gözümde yaşlarla…
Güzelliği bulmak için tüm dünyayı dolaşsak da;
Onu içimizde taşımıyorsak asla bulamayız.
– Ralph Waldo Emerson
IŞIKLAR İÇİNDE UYU!








Kaleminize yüreğinize sağlık. Çok duygulandım
Teşekkür ediyoruz Habibe hanım.
Saygılar.
Ah şu insanları olur olmadık yaftalama huyumuz yok mu bizim içimize işlemiş üstadım. İkinci kuşak gurbetçiyim buranın yerlisinden böyle ön yargılar göremezsin ama inanın bana burada yaşayan türklerin nerdeyse hepsinde görebilirsin. Onlara sorsan geleneklerini korurlar… Söyleyecek o kadar şey varki susmak en iyisi.. Siz yazmışsınız zaten…İyiki var sizin gibi ve şinasi abi gibi insanlar. Mekanı cennet olsun
Evet Erdal bey, Ah şu önyargılar!
Güzelliği içimizde taşımıyorsak asla başka bir yerde, başka birinde bulamayız.
Saygılar.
Şinasi Abi’ye Allahtan rahmet dilerim. Mekanı cennet olsun. Umarım Rabbim onun iyiliklerinin mükafatını verir. Yaratan bile günahları affediyorken, yaratılanın bu yargılayıcı halleri olmasa keşke.
Yazı için teşekkürler Sebahattin abim. Ellerinize, emeğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla…
Umarım dediğiniz gibi olur Öner bey 🙏
İyiliği içinde yaşatan adamdı o, mekanı cennet olsun 🙏
Selamlar, sevgiler.