Daha

    Gönüllü Emek / Amatör Foto-Graf – Tarık Yurtgezer (Doğa foto-grafında farklı bir yaklaşım)

    Parlak bir vitrin oluşturmadığı için kalabalıklar tarafından bilinmeyen-tanınmayan sessiz kahramanlar, içinde yer aldıkları topluma, yaşadıkları coğrafyaya, bütün insanlığa karşı ciddi anlamda sorumluluk duygusu taşıyan kimselerdir, buna hiç kuşku yok.

    Onlardan biri de, doğa aşığı ve doğa foto-grafçısı Tarık Yurtgezer’dir. Felsefe okumuş, felsefe yüksek lisansı yapmış, felsefî düzlemi içselleştirmiş, hayata ve sanata (elbette ki foto-grafa) felsefi düzlemden yaklaşmayı esas almış bir kimlik. Sakin, mülayim, bilge tavırlı bir insan.

    -

    Sempozyumlar, paneller, seminerler, sergi ve gösteriler, söyleşiler, foto-grafçı buluşmaları, foto-graf günleri, foto-kamplar, bienaller, basılı ve/ya sanal dergiler, kitaplar, foto-graf yarışmaları, …gibi ulusal ve uluslararası etkinliklerin büyük bir bölümünü 70’li yıllardan başlayarak günümüze kadar artan bir ivmeyle hayata geçirenler, foto-graf dernekleri ve tabiatı gereği gönüllü özveride bulunan, zaman ayırıp emek koyan dernek yöneticileri-üyeleri olmuştur.

    Doğal olarak, etkinlikleri izleyen kitle çoğunlukla amatör, davetli ve/ya katılımcı zat’lar ise çoğunlukla profesyoneldir.

    Gönül ister ki, böyle etkinliklerin ardından profesyonel kulvar, bu denli çapı büyük amatör çabalara dair değerlendirme metinleri kaleme alsın ve amatörlere oranla daha avantajlı oldukları yayın dünyasında yer versinler.

    Hiç yapılmadı denemez. Yapıldı tabii ki. Fakat tarafsız bir bakış açısıyla bu mesele ele alınıp geçmiş zaman yayınları yeterince incelendiğinde, yeterli olmadığı, hatta kayda değer şeyler yapılmadığı görülecektir. Oysa bu bir sorumluluktur. Eli kalem tutan ve yayın sahasında itibarı olan kimselerin kendini bundan sorumlu tutması icap eder.

    Sanal ortamın hayatı işgal etmeye başlamasıyla birlikte, yine amatörler, yani gönüllü özveride bulunan insanlar çeşitli sanal dergiler ürettiler. Bu yeni ortam, eli kalem tutan amatörler için büyük bir şanstı. Böylece iş başa düştü, kimi amatörlerin çok büyük özveriyle hayata geçirdiği etkinliklere dair metinleri, başka amatörler kaleme alıp yayınladılar.

    Dijital dönem, basılı dergi-kitap yayınlarının eskiye oranla çok daha kolay üretilmesini sağladı aynı zamanda. Amatörler, daha fazla özveride bulunarak basılı materyal oluşturmak için de ellerinden geleni yaptılar denebilir. Elbette ki böyle şeyleri, bireysel yaşamlarına dair önemli şeylerden feragat eden, hakiki amatör tutuma sahip ilkeli, disiplinli kimseler yaptılar. Çünkü ancak böyle davranılırsa üstesinden gelinebilecek şeyler için ellerini taşın altına koydular.        

    Çoğu profesyonelde olmayan ölçüde yüksek disiplin anlayışı ve çok ciddi amatör prensip ile yola çıkılmadan bunların yapılabilmesi olası değildir.

    Dedik ya, iş başa düştü. Biz de kültür-sanat hayatımızı bir nebze olsun zenginleştirmek için gönüllü emek koyan amatör dostlara, hakikaten çok büyük fedakârlık göstererek büyük işlere imza atan isimsiz kahramanlara dair mütevazı metinler kaleme alıp yayınlatmaya çalışıyoruz. Eksik olmasınlar, yine amatör kulvarda oldukça anlamlı çabalar içinde olan ve büyük özveri ile kültür-sanat hayatımıza katkı veren başka kahramanlar, inşa ettikleri basılı ve sanal yayın ortamlarında bu mütevazı metinleri yayınlama centilmenliği gösteriyorlar.       

    “Kahramanlar-kahramanlıklar çağı bitti” diyen kimdi?

    Üçyüzbin-beşyüzbin veya bilmem kaç milyon takipçiye sahip olmak üzerinden bir kahraman peydah etmek gibi sığ değilse yaklaşım, tersine, zerrece karşılık beklemeden ve kendisi için değil başkaları için tam anlamıyla feragat ve fedakârlık ile gerçekleştirilen şeyler üzerinden yapılacak değerlendirmelerde görülecektir ki kahramanlar vardır ve her zaman olacaklardır.

    Parlak bir vitrin oluşturmadığı için kalabalıklar tarafından bilinmeyen-tanınmayan bu sessiz kahramanlar, içinde yer aldıkları topluma, yaşadıkları coğrafyaya, bütün insanlığa karşı ciddi anlamda sorumluluk duygusu taşıyan kimselerdir, buna hiç kuşku yok.                

    Onlardan biri de, doğa aşığı ve doğa foto-grafçısı Tarık Yurtgezer’dir. Felsefe okumuş, felsefe yüksek lisansı yapmış, felsefî düzlemi içselleştirmiş, hayata ve sanata (elbette ki foto-grafa) felsefi düzlemden yaklaşmayı esas almış bir kimlik. Sakin, mülayim, bilge tavırlı bir insan.

    Ortalama bir doğa foto-grafçısının beklentisinden, algılaması ve düşünme eyleminden epeyce farklı yaklaşımı olduğu, gerek foto-grafik çalışmalarında, gerekse yayınladığı manifestolarda rahatlıkla görülebilir. O’nu tanıdığımız 90’lı yılların başından bu yana hep başka bir arayış içinde oldu. Geleneksel doğa foto-grafından ayrıldığının işaretlerini o yıllarda vermişti.

    Gönüllü Emek / Amatör Foto-Graf: Tarık Yurtgezer (Doğa foto-grafında farklı bir yaklaşım)

    Foto-graf dünyasına, “Doğa Fotoğrafçısının El kitabı” ve “Doğada Fotoğrafı Görmek” isimli iki kitap armağan eden Tarım Yurtgezer, şimdilerde “Sezgisel Fotografçılık Atölyesi” yapıyor.

    Yaptığı atölye çalışmalarından birinin öncesinde paylaştığı metin şöyledir:

    DOĞA FOTOĞRAFINDA WABI–SABI

    (Ocak – Mayıs 2017)

    Masai Mara’ya gidip daha önce başkasının mükemmel fotoğrafladığı bir şeyi yeniden çekmektense kendi çevrenizde, başkalarından daha iyi olduğunuz bir konuda çekim yapın.

    Michael Nichols

    (Fotoğrafçı)

    Çin ve Japonya’nın tarihinden günümüze ulaşan tüm sanatlar estetik ilkelerini Taoizm ve Zen Budizm’den almışlardır. Bu sanatlar, Modernin etkisinden bağımsız olup sanat eserinin karakteristiği doğal olması, yapmacık olmaması hatta rastlantısal bir görünüme sahip olmasıdır. Bunun için sanatçıya Çin-Japon kültür ve sanatının iki baskın ilkesi Wabi ve Sabi yol gösterir.

    Wabi-Sabi;

    Mükemmel olmayan, geçici ve kusurlu şeylerin güzelliğidir,

    Gösterişsiz ve alçakgönüllü şeylerin güzelliğidir,

    Alışılmadık şeylerin güzelliğidir.

    Bu atölye çalışmasında önce ana hatlarıyla, Taoizm ve Zen Budizm’in ışığında Wabi ve Sabi ilkeleri ve geleneksel Çin ve Japon sanatlarının üzerinde duracağız ve sonra buradan hareketle çekim çalışmaları yapacağız. Fotoğraflarımızda rengârenk çiçekler, görkemli manzaralar olmayacak. Aksine kurumuş otlar, yapraklar, çatlamış topraklar, çürüyen ağaç gövdeleri, yosun tutmuş kayalar vb. ögeler olacak. Yapacağımız içsel manzara (intimate landscape) ve yakınık (close-up) çekimleriyle doğanın alçak gönüllü zarafetini yansıtacağız.

    Yukarıdaki metin Tarık Yurgezer’in yaklaşımıyla ilgili sözlerimizi doğruluyor sanırız. O’nun doğa ile ilgili esas aldığı uzak doğu bilgelik yaklaşımına bir örnek daha (ilgili metinden bazı bölümleri) paylaşalım:

    Lİ İLKESİ

    “Li, bir elmasın içindeki şekiller veya ağacın damarları anlamında bir düzeni ifade eden bir sözcüktür. … Li, bizim akan suda, ağaçların ve bulutların şekillerinde, penceredeki buz kristallerinde veya sahilde dağılmış çakıl taşlarında gördüğümüz kalıplara benzer asimetrik (olan), tekrarcı ve sistematik olmayan bir düzendir. Li’ye verilen bu değer sayesinde Çin’de manzara resmi Avrupa’dan çok önce ortaya çıkmıştır.  … Soyut ve nesnesiz resim bile metal moleküllerinde veya deniz kabuklarının çizgilerinde bulunan şekillere sahip. Bu güzellik gösterildiği anda hemen farkediliyor ama neden hoşumuza gittiğini söyleyemiyoruz. Estetikçiler ve sanat eleştirmenleri güya oran ve ritim zarafetini ortaya çıkarmak için bu sanat eserlerinin üzerine Öklitçi şemalar uygulayıp bize bunu göstermeye çalışsalar da yaptıkları yalnızca kendilerini aptal yerine koymak. … Geometri ile ifade etme her zaman doğal formun kendisinden daha küçük bir şeye indirgenmesi, doğanın dans eden kavislerini gölgeleyen aşırı basitleştirme ve katılıktır. … Her şeyin hizaya girmesini, yani doğrusal düzende olmasını istiyorlar.

    Ama suyu kim hizaya sokabilir? Su, yaşamım özüdür ve bu yüzden Lao-tzu’nun en sevdiği Tao imgesidir.

    En büyük iyilik su gibidir

    Çünkü suyun iyiliği her şeyi beslemesindendir

    gayret etmeden.

    Dünyada hiçbir şey sudan daha zayıf değildir

    Ama üstüne yoktur katıyı yenmede.”

    Kaynak: Alan WATTS, Suyun Yolu Tao, Dharma Yayınları, İstanbul, 2001.

    Usta fotografçının “İçsel Manzara” adıyla duyurduğu bir atölye çalışması öncesi kaleme aldığı metinden bazı bölümleri aşağıdadır:

    “Beni bende demen, bende değilem,

    Bir ben vardır, benden içerü”

                                    Yunus Emre

    Fotoğrafçılıkta doğa manzarasının bir alt disiplinidir. İngilizce literatürde “intimate landscape” olarak geçer. Türkçe karşılığı olarak “içsel manzara” demeyi uygun gördük.

    Geniş açıyla çekilmiş görkemli doğa manzaralarının aksine içsel manzara ayrıntılara odaklanır.

    – Genel manzaradan çekilip çıkarılmış ayrıntılardır.

    – Fotoğraflarda çoğunlukla ufuk çizgisi bulunmaz.

    –  Belgeleme kaygısı yoktur. Bu nedenle nerede ve ne zaman çekildikleri bir önem taşımaz.

    – Fotoğraflar, zamanın ve uzamın ötesinde içsel bir durumu temsil eder.

    – Doğadaki ışık, renk, şekil (shape), form, çizgi, doku, desen gibi ögelere ağırlık verilir.

    -Fotoğrafçı bu ögeleri kullanarak doğadan yaptığı soyutlamalarla pek de sözle anlatılamayan içsel bir yaşantıyı ortaya koymaya çalışır.

    Atölye çalışması sırasında doğada içsel manzaranın nasıl görüleceği, çekim teknikleri, içsel manzara fotoğrafının yapısal ögelerinin ve çok da özel olmayan ekipmanın neler olduğu  anlatılacak, “intimate landscape” isminin nereden geldiği ve dünyadaki örnekleri üzerinde durulduktan sonra uygulamalar yapılıp fotoğraflar çekilecektir.  …

    Bir dağa Erciyes, Ağrı diye değil bir dağ olarak, bir ağaca kayın, ardıç diye değil bir ağaç olarak bakmak, görünenin ardında başka bir şey (belki de kendinizi) aramak, doğayı betimlemeyi değil de kendi doğanızı yaratmayı istiyorsanız bu atölyeye katılabilirsiniz.

    Gönüllü Emek / Amatör Foto-Graf: Tarık Yurtgezer (Doğa foto-grafında farklı bir yaklaşım)

    SEZGİSEL FOTOĞRAFÇILIK ATÖLYESİ

    Öncesinde ve sonrasında fotoğraf üzerine düşünülmeli, ama çekim sırasında asla!

    Henri Cartier-Bresson

    Sezgisel Fotoğrafçılıkta üzerinde durulan nokta, “nasıl güzel çekerim” den çok, görmek ve yaşamak üzerinedir; sonuç görüntüye odaklanmak yerine sürece odaklanmaktır.

    Sezgisel Fotoğrafçılık, teknik olarak mükemmel bir görüntü yakalamakla ilgili değildir, onun ilgili olduğu şey bizi çevreleyen tüm güzelliği görebilmektir. (*)

    Bu atölyede “sezgi” kavramı üzerinde duracak, fotoğraf çekerken sezgilerimizden yararlanmaya çalışacağız. Tüm beklentilerimizi dışarıda bırakıp “burada ve bu anda” olarak fotoğraf çekeceğiz. Bunu yaparken Uzakdoğu öğretilerinden, Batı felsefesinden ve psikanaliz kuramlarından yararlanacağız.

    Ayrıca uygulamalar yapacağız ve uygulama yaptıkça fotoğrafları aramak yerine onların bize geldiklerini göreceğiz.

    (*) Bu nedenle, bu atölyeye kompakt makine ile de katılabilirsiniz.

    Ekim 2017’de Tarık Yurtgezer ve arkadaşları Ankara’da “Boşluk” adını verdikleri bir sergi yaptılar. Sergiyle ilgili metin aşağıdadır:

    BOŞLUK

    Geleneksel Çin manzara resminin genel görünüşü bir bitmemişlik hissi uyandırır. Ögeler arasında boşluklar vardır ve bu boşluklara herhangi bir şey çizilmemiştir. Ama bu durum bir bitmemişliği göstermez. Çünkü “boşluk” Çin Manzara resminin önemli bir ögesidir ve boşluk, kavram olarak da Çin Felsefesi içinde çok eskilere gider. Kökeni Taoizm’de ve Yin-Yang düşüncesinde bulunan boşluk kavramı hiçlik anlamında değildir; tam tersine birçok yaratıcı olanağı içinde barındırır. Bir insan ne kadar boşsa, yani beklentilerinden ve ön yargılarından ne denli arınmışsa, algı yeteneği o oranda gelişmiş demektir. İşte manzara resmindeki boşluk, doğaya ön yargısız bakabilmeyi, doğada ön yargılı hiç bir şey olmadığını simgelemekte ve Uzakdoğu sanatlarındaki sadeliği sağlayan başlıca etken olmaktadır. Ayrıca “boşluk”, Yin-Yang karşıtlığı ve birlikteliği gibi “doluluk” ile birlikte resmi oluşturur. Buradaki ana fikir az şeyle çok şey anlatabilmektir.

    Otuz tane çubuk vardır bir araba tekerinde

    Ortadaki göbekte buluşur hepsi de.

    Ama bak işte boştur göbeğin ortası

    Ve bu sebeptendir onun işe yaraması.

    Boşluk bırakmalıdır ki kâseyi yoğuran

    İçindeki boşluktur onu yararlı kılan.

    Kullanışlı kılar bir evi ve odayı

    Duvardaki kapı ve pencere boşlukları.

    Yerine getirmek için işlevlerini

    Yapıldıkları malzemeye muhtaçtır hepsi

    Ama hiçlik olmasaydı içlerindeki

    Bir işe yaramazdı hiç biri.

    Lao-tzu, Tao Te Ching (M.Ö. 6.yüzyıl)

    Son olarak usta fotografçının fotografik eyleme dair düşüncelerini özetlediği bir dipnot metnini paylaşmak istiyoruz:

    Fotoğrafçı denilince hemen elinde kamerayla fotoğraf çeken birisini düşünmemek lazım. Evet, fotoğrafçı çekim yapar elbette ama çekim veya fotoğraf işleme sürecinden arta kalan zamanında da hep fotoğraf düşünür. Yani, fotoğraf duygusunu sürekli içinde taşır. Bu nedenle gündelik yaşamının büyük bölümünü fotoğraf kaplar. Fotoğrafçı için fotoğraf bir hobi değil, bir tutkudur. Fotoğrafçı kendisini fotoğrafa adayan, fotoğrafı bir yaşam tarzı haline getiren kişidir. Fotoğrafçıyı, fotoğraf çeken kişiden ayıran bu “adanmışlık” olgusudur. Bu adanmışlık yaşantısı içinde fotoğrafçı bakışı kendiliğinden gelişir.

    Fotoğrafı yalnızca teknik bir işlem olarak düşünmeyin! “Bu işin tekniğini öğrenirsem güzel ve etkileyici fotoğraflar çekerim” diye düşünmek insanı yanılgıya götürür. Şüphesiz ki, teknik bilgi gereklidir ama tek başına yeterli değildir. Teknik bilginin, coşkun ve içten gelen bir tutkuyla hayata geçmesi, kişinin de tüm varlığıyla kendini fotoğrafa adaması gerekir. Ancak böyle olunca fotoğraf çeken insan fotoğrafçı olur. Bunun için fotoğrafçının özel bir çaba göstermesi gerekmez. Adanmışlık içten gelen, kendiliğinden bir yönelmeyle olur. Bu adanmışlık olgusunu, günlük işlerimizi, aile ve iş yaşantımızı ihmal edelim anlamında söylemiyorum. Mümkün olan en fazla zamanımızı fotoğrafa ayıralım diyorum. Günlük hayatın hay huyunun fotoğrafa adanmaya bir engel teşkil ettiği bir gerçek. Bugünkü gibi hayatın hızla aktığı bir zamanda söylediklerim zor görünüyor ama olanaksız da değil. Öğle yemeği molasında siz fotoğrafı düşünürken arkadaşlarınızın yaptığı işyeri dedikoduları size çok sığ geliyorsa doğru yoldasınız demektir. Ben de emekli olduktan sonra kendimi fotoğrafa daha çok verdim ve şimdi kendimi daha fazla fotoğrafçı olarak görüyorum.

    Birçok kişiye garip gelebilir ama ben, bir fotoğraf derneğine veya kuruluşuna üye olmanın da fotoğrafçının yoğunlaşmasını ve adanmışlığını sekteye uğratacağına inanıyorum. Derneklerin kamusal yararları var hiç kuşku yok ki, hepimiz fotoğrafı oralarda öğrendik. Ama bu tip yapılarda her zaman idari ve politik sorunlar, her zaman bir iktidar mücadelesi vardır. Böyle sorunlar içinde kalan üye fotoğrafa yeterli yoğunlaşmayı sağlayamaz. Kendisinden fotoğrafa değil, örgüte adanmışlık beklenir. Bu gerçeğin farkına varmam çok geç oldu ama bu aydınlanmayı yaşadıktan hemen sonra üyesi olduğum dernekten istifa ettim.

    Bu gün (Aralık 2018) itibariyle, Tarık Yurtgezer’in en nihayet vardığı yer hakkında bu dipnot metni bize fikir veriyor. Yukarıda paylaştığımız yazılardan sonra fazla söze gerek yok sanırız.

    Tekin ERTUĞ

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    Gönüllü Emek / Amatör Foto-Graf – Uğur Kavas

    Fotografçı, usta arşivci, araştırmacı, derlemeci, fotomuhabiri vb pek çok titri, son derece kıymetli çalışmalarıyla omuzlarına iliştirmiştir.

    Gönüllü Emek / Amatör Foto-Graf – Mebrur Hatunoğlu

    ENFOD’un (Engelsiz FotoGraf Derneği) kurucularından Mebrur Hatunoğlu’nun “SOYUT” denemelerini kalıcılaştırdığı, eni-boyu bir karış denebilecek kadar küçük ve fakat bir o kadar zarif aynı isimli albümünün dikkat çekici ölçüde güzel olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

    Gönüllü Emek / Amatör Foto-Graf – Ergün Karadağ

    Amatör foto-graf kulvarında çok ciddi etkinlikler gerçekleştiren, gönüllü çabalara destek veren hekim dostlar var. Son derece anlamlı çalışmalara...

    Amatör Foto-Graf ortamından bir Avni Karadoğan gelip geçti

    Doksanlı yılların ilk yarısıydı; takım elbiseli, kravatlı, gri saçlı, gayet zinde, ışıl ışıl emekli bir zat AFSAD (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi olmuştu. Çalışanlara göre daha fazla vakti olduğu için son derece prensipli bir şekilde neredeyse her akşam aynı saatlerde dernekte bulunuyor, ortamın derli toplu kalması için çabalıyordu.

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    2 Yorum
    Beğenilenler
    En yeniler Eskiler
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster
    Öner BÜYÜKYILDIZ
    Öner BÜYÜKYILDIZ
    Makale Puanlama :
         

    Yazınız için ve değerli ustaları bizlerle tanıştırdığınız için çok teşekkür ederim Tekin Hocam.

    Selam ve saygılarımla

    Tülay Apak
    Tülay Apak
    Makale Puanlama :
         

    Amotör fotoğrafçı olmama ve bu işe yeni başlamama rağmen çevremi her zaman bir fotoğraf çekecekmiş gibi gözlemliyorum.Bu makale benim moralimi düzeltti.Demek ki doğru yoldayım.Teşekkür ederim.

    Makale yazarı

    Tekin Ertuğ
    Tekin Ertuğ
    İlk gençlik yıllarında amatör olarak uzun süre resim ve karikatür yaptı, edebiyat dünyasına yakın durdu. Üniversite sonrası amatör olarak Halk Müziği ve Kültürü konusuna eğildi. 90’lı yılların başlarında amatör olarak fotografa başladı. Resmi ve Özel Kurum ve Kuruluşlarda Temel Fotoğraf Eğitimi Seminerleri ve İleri Düzey Fotograf Seminerleri verdi, Atölyeler gerçekleştirdi. Basılı ve sanal ortamda Felsefe, Yazın ve Fotograf dergilerinde fotografa ve sinemaya dair yazıları yayınlandı. Sinemaya, edebiyata, müziğe, fotografa ilişkin okumalarını sürdürmekte, çeşitli metinler kaleme almakta, denemeler ve/ya eleştirel denemelerle yazı serüveni devam etmektedir.Ulusal ve uluslararası fotograf yarışmalarında jüri üyesi oldu, çeşitli platformlarda gösteriler ve söyleşiler gerçekleştirdi, panelist oldu, çalıştaylarda bildiri sundu.Fotografın farklı kulvarlarındaki usta fotografçılarla bir dizi söyleşi/röportaj gerçekleştirmek suretiyle onların yaşam öykülerini, fotograf serüvenlerini, duygu ve düşünce dünyalarını kitaplaştırıp sonraki kuşaklara aktarmaya çalıştı. Kitapları: “Fotograf Sanatı Üzerine” 4 cilt. “Fotoğraf Ustaları” 10 cilt “Işıkla Resmedenler” 16 cilt “Handan Tunç ile Sanat (Özelde Fotograf) Üzerine Söyleşi “Kan Çiçekleri” (Ressam Hikmet Çetinkaya’nın otobiyografisi) “Sicim” (Ressam Ahmet Yeşil’in biyografisi) “Bir Lisan-ı Münasip Foto-Graf” “Dikensiz Kirpi” (Eleştirel Deneme) “Köhne Bahar” (Roman) “Demir Çıra” (Öykü) “Kırık Köşe Taşları” (Öykü)

    MANŞET

    POPÜLER İÇERİKLER

    2
    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x