Yıl 2022, aylardan Nisan; usta fotografçı sayın Reha Bilir’in, takdire şayan güzellikte bir ayraçla birlikte lütfedip tarafımıza yolladıkları 6 (altı) yeni basılı eserle/albümle moral buluyoruz. Tasarımı ve baskı kalitesi bakımından oldukça şık albümlerin içerikleriyle müsemma başlığı: “Reha Bilir’le GEZEN BİLİR”. Benin, Hindistan, Endonezya, Vietnam ve Çin ayrı ayrı birer albüm, ilave olarak Belçika’da yapılan Gills Karnavalı için başka bir albüm. Usta işi fotografların hem dinamizmi, hem genel kabul görmüş bilgiler ölçeğinde neresinden baksanız veya hangi kriterlere göre ele alsanız üst düzey estetiği oldukça dikkat çekici.
Tarihe Reha Bilir’in görsel notları olarak bırakılan bu kıymetli eserlerin ilk sayfalarında yer alan ‘yazılı notlar’dan birer bölüm paylaşmakta yarar görüyoruz.
BENİN: “… Benin Prensesi Ester Bigo’nun daveti üzerine ilk kez gittiğim Benin’i görünce, aslında Afrika’nın ‘kara’ değil, rengârenk olduğunu gördüm. … Porto-Novo Kralı Majeste De-Kpoto-Zounme Hakpon III tarafından başkent Porto-Novo’nun fahri hemşehrisi kabul edilmem ve şehrin anahtarının temsili olarak bana verilmesi de anılarımda unutulmayacak bir renk olarak yerini aldı. …”
HİNDİSTAN: “1900’lü yıllarda, henüz analog fotoğraf makineleri ile dia filmler kullanarak çekim yaptığım dönemde, günün birinde Hindistan’a gidip, çektiğim dia filmlerle ‘Dia In India’ başlığı ile bir seri fotoğraf hazırlama hayalim vardı. …”
ENDONEZYA: “… Endonezya fotoğrafının uluslararası alandaki en önemli isimlerinden biri olan Agatha Anne Bunanta ile tanıştıktan sonra Hint Okyanusu üzerinde yer alan bu ülkeye de birçok kez gitme şansım oldu. Yemyeşil doğası içinde İslâm, Hristiyanlık, Hinduizm, Budizm gibi farklı dinlere bağlı insanların sergilediği farklı kültürlerin fotoğraflarını çekmek beni çok heyecanlandırdı. …”
VİETNAM: “Fotoğraf için en çok gitmek istediğim ülkelerden biriydi Vietnam. Yıllarca Güneydoğu Asya’nın güzel ülkesi Vietnam’a gitmenin hayalini kurmuştum. Sevgili arkadaşım Nguyen Vu Phuoc’u tanımış olmam benim için bir şans oldu ve Vietnam’a gitme hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Hem de 3 kez, üstelik tüm ülkeyi kuzeyden güneye gezerek fotoğraflar çektim. …”
ÇİN: “Hangi fotoğrafçı Çin’e gitmek istemez ki? 2007 yılında Hong-Kong Fotoğraf Federasyonunun 70. Kuruluş yılı etkinlikleri için ülkeye davet edildiğimde rüyalarını gördüğüm Çin’e çok yakın olduğum halde gidemediğime çok üzülmüştüm. Neyse ki çok geçmeden katıldığım uluslararası etkinliklerin birinde Çin Fotoğraf Federasyonu Dış İlişkiler sorumlusu Sun Yancong ile tanıştım ve bana Çin’in kapıları açılmış oldu. … 11 kez gittiğim bu muhteşem ülkede hem kişisel sergiler hem de Türk fotoğrafçıların sergilerini açma şansı buldum. Birçok kez eğitim seminerleri vermek üzere ve jüri üyesi olarak davet edildim. …”
GILLS KARNAVALI: “İnsanın aklından geçirebildiği kimi çılgınlıklarını eylemlerine dökemedikleri zaman ne yaptıklarını hiç düşündünüz mü? Aslında çoğumuz günlük yaşantımız içinde türlü çılgın ve bir o kadar da yersiz düşüncelerle savrulup duruyoruz hayal dünyasında. … Nasıl oluyor da insan, çılgınca fikirlerini eylemlerine dökebiliyor ve nasıl oluyor da kimseden tepki almıyor, üstelik kendine başka ortaklar da bularak. Tabii ki ‘Karnaval’ ile. … Günümüzde de dünya üzerinde kutlanan birçok karnaval var; Basel Karnavalı, Quebec Karnavalı, maskeleri ile ünlü Venedik Karnavalı, Karayip Karnavalı, Strumica Karnavalı bunlardan bazıları. Peki, Gilles Karnavalı’nı hiç duydunuz mu? Eğer böyle bir karnavalı izlemeye ve fotoğraf çekmeye davet edilmemiş olsaydım, inanın, benim de bilgim olmayacaktı. Giles Karnavalı, Belçika’nın Wallon bölgesinde, çok özel bir bölgede yaşayan çok eski bir Belçika kültürüdür. … Gilles Karnavalı 2001 yılında UNESCO tarafından insanlığın kültürel mirası olarak tanınmıştır. Binche halkı tarafından anlatılan bir efsaneye göre ilk karnaval ve Gille’ler 1549’lu yıllara dayanır. … Beni Belçika’ya davet eden Brussels Miroir Fotoğraf Derneği yöneticileri, dostlarım Jacques Boudoux ve Jacques Kevers ile havaalanında buluştuktan hemen sonra kendimi karnaval şenliğinin ortasında buldum. …”
Geçmiş zaman içinde hazırlayıp ülkemizin fotoğraf ve kültür-sanat ortamına sundukları, “HİÇ”, “SIR”, “SONSUZLUK” ve “TEK NEFESTE AŞK” isimli 4 (dört) albüm de, biliyoruz ki uluslararası alana taşındı ve ulaştığı her yerde büyük ilgi gördü. Üstad Bilir bunu yaparak yaşadığı kent Konya’ya ve ülkesine vefa borcunu ödemekle kalmadı, aynı zamanda büyük mutasavvıf/düşünür Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin dünyanın dört bir yanında tanınmasına katkıda bulundu.
Hâlâ pandeminin (covid-19) etkisindeyiz. Yaklaşık üç yıldır insanları pek çok etkinlikten alıkoyup büyük ölçüde eve mahkûm eden dünya çapındaki salgın ciddi anlamda yıpratıcı oldu. Büyük bir teknolojik (endüstriyel) değişim-dönüşüm süreciyle birlikte ortaya çıkan vak’a, belirgin şekilde sosyal değişim ve/ya dönüşüm sürecine hız kazandırdı. Yeni ve şaşırtıcı birçok şey nüfuz etti hayatımıza. Öte yandan, şaşırmamayı da öğrendik. “Hiç kimse o kadar akılsız değil, 21. yüzyılı idrak ettiğimiz şu zamanda artık savaş olmaz…” (mealen) diye düşünme eğiliminde olanları hayal kırıklığına uğratmaya matuf yakın çevremizde savaşlar yaşanıyor.
İnsan evladı yeni bir insanlık durumunun eşiğinde. Endüstri toplumu (modern toplum) sonrası süreç tamamlanmak ve endüstri ve/ya modern ötesine, başka bir söyleyişle yepyeni bir insanlık evresine geçmek üzere. Bütün bir insanlık âlemi onun doğum sancılarını yaşıyor.
Pandeminin belirleyici rol oynadığı bu kritik evrede fotograf derneklerinin aktiviteleri önce duruldu, sonra gerilemek zorunda kaldı, fotograf programlı geziler, kültür turları vb etkinlikler doğal olarak kesintiye uğradı. Pandemi öncesi tarihlerde dünyanın önemli coğrafi bölgelerine katılımcıların övgüyle bahsettiği fotografik bağlamlı geziler düzenleyen Reha Bilir usta, ister istemez gezilere ara vermiş olsa da, izleyebildiğimiz kadarıyla yeni teknolojik olanakları maksimum verimlilikte kullanıp gerek ulusal, gerekse uluslararası ölçekte sergi-gösteri, söyleşi, konferans, toplantı nev’i etkinliklere ara vermedi, muhtemelen fotograf arenasıyla iletişimini daha da güçlü hale getirdi. Böylece, zor koşulları veya negatif hali fırsata çevirip pozitif etkiye yol açmasını sağlamanın iyi bir örneği daha ortaya çıktı.
En aktif fotograf platformlarından biri olan ve ülke çapında hemen her kentten üyesi bulunan ‘Sille Sanat Sarayı’nın kurucusu ve yürütücüsü olan Reha Bilir, ondan önce Beyşehir ve Konya’da kurulan fotograf derneklerine de öncülük etmişti. Fotografik ortamı/Sanat ortamını mesleğinin de (Eczacıdır) önüne alan usta fotografçı, Sille Sanat Sarayı’nın her yıl gerçekleştirdiği etkinliklerin birer albümünü yapmayı da ihmal etmedi. Geriye bırakılacak kayda değer belge değeri bulunan asıl materyalin basılı doküman olduğu bilinciyle bütün etkinliklerin kayıt altına alınıp koşulların elverdiği ölçüde basılı hale getirilmeye çalışılması önemlidir, anlamlıdır.
Sayın Reha Bilir’in sosyal medya ortamındaki kişisel paylaşımında “47 yıldır ışığın peşinde” olduğunu söylemesinden, fotograf serüveninin başlangıcının 1975 yılına tekabül ettiği sonucunu çıkartabiliriz, ancak bununla birlikte tasavvuf ehlinin hakikat arayışında olduğu gibi veya benzer şekilde ârif olma, insan-ı kâmil olma yolculuğuna işaret ettiğini de düşünebiliriz.(*)
Usta fotografçı ve sanat tutkunu sayın Reha Bilir yaşam öyküsü, fotograf serüveni, duygu ve düşünce dünyasıyla “Işıkla Resmedenler” isimli seri kitaplarımızın 3.ncü cildinde yer aldı. Ülkemizdeki fotograf ortamının çok önemli şahsiyetlerinden biri olan Reha Bilir özellikle duayen fotografçı ağabeylerimizle kurduğu samimi diyalog ve ölçülü-saygılı iletişimle de belleklerde olumlu bir yer edinmiştir. Fotograf serüveni içinde 10 (on) albüme/kitaba imza atmak kolay iş değil. Eldeki veriler, O’nun çalışkan ve üretken bir usta olduğunun kanıtıdır. Bu itibarla yazıya konu olan albümleri, pandemi koşullarının bertaraf edileceği ve hayatın olağan akışına döneceği önümüzdeki yıllarda yeni albümlerin izleyeceği muhakkaktır.
Saygıyla,
Tekin ERTUĞ
(Nisan 2022)
(*) Bu çıkarımlardan ilki somut bir şeyi ifade etmesinden ötürü herkesin kabul edebileceği bir durumu gösterirken, ikincisi soyut bir alanla ve mecazî bir yaklaşımla ilişkili olduğundan kesin kanaat içermez. İkinci çıkarım bendenizin yorumundan ibarettir, şayet hatalı veya kusurlu ise sayın Bilir’den affımızı dileriz.