Şimdi “Çağımız dijital çağ, nerden çıktı bu ASLR?” diyeceksiniz. Sakin… Anlatıcam. Hele bi arkanıza yaslanın, elinize çayınızı, kahvenizi ya da sevdiğiniz içeceğinizi alın. Tamam mı? Başlıyorum.
Bu yazı bir analog kamera ve filme dönüş hikayesidir. Olaylar ve isimleri geçen kişiler gerçek hayattan alınmıştır.
ASLR ile olan ilişkimi en son kullandığım “Nikon F 801S”’ kameramı satınca kesmiştim. Neden mi? Almanya’da çektiğim iki makara diayı banyo için zamanın ünlü bir stüdyosuna vermiştim. Almaya gittiğimde ikisi de boydan boya yarılacak seviyede çizikti. “Ne oldu?” diye sorduğumda, sorumlu müdür omuzlarını hafifçe kaldırarak “Makine çizmiş” dedi. Yıl 1998’in sisli bir sonbahar günüydü. Şaka şaka, hatırlamıyorum. Yani tarihi hatırlamıyorum. Gövde ve birkaç objektifi evde bir yerlerde yatıyordu. Bense “Fotograf ile nasil tanistim” yazımda anlattığım farklı bir yola adım atmıştım…. Ve “50mm f/1.8” objektifim haricinde ne var ne yok hepsini sattım.
“Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir”
sözünün gerçekleşeceğini henüz bilmiyordum. Belki de inanmıyordum. Ki, kader ağlarını yeniden ördü.
2005 yılında CeBIT fuarı için Berlin’deydim. Fuar alanına yakın çarşı içinde dolaşırken birkaç tane nostaljik fotoğrafçı dükkanının önce vitrinlerine bakmaya sonra da girip fotoğraf makinalarını kurcalamaya başlamıştım. Son dükkandan çıkarken de elimde kutulu bir “Nikon N50” gövde vardı.
Neden bu ASLR kamerayı almıştım ki?
Şöyle; Fuar dönüşü İzmir’e uğramadan İstanbul üzerinden Samsun’da yapılacak olan Bölge Müdürleri toplantısına geçecektim ve AMASYA rüyalarıma girmişti. Toplantı sonrasına dört gün Amasya ve çevresinde lay lay lom planlamıştım. Her ne kadar elimde kıytırık bir dijital makine olsa da ciddi bir fotoğraf makinası olmadan olmazdı.
Tek bir sorun vardı. Objektif İzmir’de evdeydi. İş yerinden bir personelimi yönlendirerek objektifi benimle eş zamanlı olacak şekilde Samsun’daki otele kargolattım. Aferin bana 😊.
Toplantı bitti ve ben Amasya’daydım. Nasıl bir cesaretse Amasya’da film bulacağım inancındaydım. Sen öyle san… Nasıl, içinizi sıkıntı bastı di mi? Benim de. Rahatlayın, filmi buldum. Renkli negatif. Hiç yoktan iyidir.
“Hayatta tesadüfler her zaman vardır. Ancak imkanınız varken işinizi tesadüflere bırakmak hatadır.”
Hani görseniz, var ya çocuğunuza oyuncak hediye etmişsiniz. Ben aynen öyle. Filmi taktım, Nikon N50’yi okşuyorum falan. Yatakta yastığın altındayken uyuyamayınca masaya gözümün önüne koydum. Ve hepsi hepsi üç makara çektim.



Filmleri banyo ettirip taradıktan sonra ortaya çıkan sonuçtan memnun kalmamıştım. Hevesim de geçiverdi. Ayran gönüllük bu işte. İzmir’e dönüşte “Nikon N50” gövdeyi sattım, objektifi de Adana Bölge Müdürü – yeni fotoğrafa başlamıştı – arkadaşıma hediye ettim.
2007 yılında Plaka/Atina’da dolaşırken yere açılmış bir bit pazarı sergisinde “YASHİCA Electro 35” bana göz kırptı. Bu Japon güzeline hayır denebilir mi hiç? İyice kontrol edip çalıştığından ve pilinden emin olduktan sonra sıkı bir pazarlıkla yanlış hatırlamıyorsam 50 Euro’ya elimdeydi. Hevesim bir makara renkli film kadarmış ☹. Bu ASLR gövde de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğrafçılık Bölümüne birçok dergiyle birlikte hediye gitti.
Şimdi sıkı durun. Çok kısaca gençliğimin efsanesi “ASAHI PENTAX Spotmatic” de Adana Fotoğraf Derneğine uçuverdi. Nasıl geldiğini sormayın. Yukarıdakilere benzer bir hikâye işte. Ancak hiç kullanmadım.
Araya sıkıştırıvereyim: Agrandizörüm ve karanlık oda malzemelerim bir bahar günü rastladığım Ege Üniversitesi Fotoğraf Kulübüne gidiverdi. Teslim alan gençleri yüz ifadesi aklıma geldikçe hala gülerim. Keratalar bunlarla ortaya çıkardıkları fotoğraflardan açacakları sergiye davet edeceklerdi. Hala bekliyorum…
2017 Ocak ayı sonu. İşte bu tarih çok önemli. Vestel’de benim yöneticim olan sevdiğim, saydığım, abim, arkadaşım, kardeşim, can dostum değerli insan, rahmetli (17 Ekim 2018 de vefat etti, böbrek kanseri) Orhan Alkan’la telefonda konuşurken “Bendeki fotoğraf ekipmanlarını sana vereyim” dedi. İnanamazsınız. O gövde “Nikon F 801S” idi ve ona 1992 yılında ben aldırmıştım. Promosyan olarak bir 28mm, bir 35-70mm, bir 75-300mm, bir SB-24 flaş ve muhtelif filtreler. Tam tamına 18 yıl sonra makinam bana dönüyordu. Ve döndü.
Bu sefer akıllanmıştım, renkli kullanılmayacak. Varsa yoksa Siyah-Beyaz film. Banyo için muhtelif yerlerle görüşmeme rağmen ne EÜ’den ne de DEÜ’den beni rahatlatıcı bir haber gelmedi. Karanlık odaları faal değildi. Bu süreçte hem Alaattin Kanlıoğlu hem de Beyhan Özdemir hocam yardımcı olmak için çok çırpındılar. Vesile ile ikisini de saygıyla selamlıyorum. Birkaç fotoğraf stüdyosuyla görüştüğümde “O da ne?” diye sordular. İş başa kalmıştı ve banyosu eski günlerdeki gibi evde yapılacaktı. Yap!..
“Planlayıp takip etmediğiniz işlerde sonuç almak ve hedeflediğiniz kaliteyi elde etmeniz biraz hayal olacaktır.”
Hemen dört makara 100 ve 400 ASA HP-4 ve HP-5 film, banyo tankı (eskiden kullandığım marka: Paterson), birinci banyo (İlford-İlfosol), durdurucu ve sabitleyici banyoları sipariş ettim.
Veee “Back to analog century”. Hadi tercüme de edivereyim: Analog devrine dönüş…
Bilin bakalım; elinizde 35mm f/2 objektif takılı bir ASLR ile İzmir’de ilk olarak fotoğraf çekmeye nereye gidersiniz?…… Evet, bildiniz; Basmane ve Kemeraltı. Ben de öyle yaptım. Şimdi artık 2017 yılındayız. Sokakta birkaç kare fotoğrafını çektiğim insanlar “Bakabilir miyim?” diye sorup ben “tabii” dedikten sonra kameranın arkasındaki siyah paneli gösterdiğimde orada bir ekran olmamasına şaşırıyorlardı. Anlat dur artık. Allah’tan hiç küfür yemedim. Birkaç saat içinde bir makara S/B filmi bitirmiştim. Sıra banyoya gelmişti.
Bu arada iki Siyah-Beyaz film ve fotoğraf kitabını hatmetmiştim. Eskiye göre unuttuğum ve bilmediğim o kadar çok şey varmış ki… Neyse. Banyodan sonra tarayıcıdan bilgisayara aktardım. Ben yazıyorum ve siz hala merakla “Çatlatma adamı, göster ne çıktı ortaya” modundasınız de mi? Hadi bekletmeyeyim artık;
Şubat 2017;




Yukarıdaki balıkçı fotoğrafını beklemeden Instagram’da yayınladım. Bir süre sonra İzmir Fotoğraf sanatı Derneği – İFOD, yani derneğimin tam da 30’uncu kuruluş gününde Yönetim Kurulu üyesi sevgili Berna Kızıltan bu fotoğrafı Instagram’da “repost” etti. Olacak şey değildi, 30 yıl önce dijital teknoloji yoktu. Ve benim bir ASLR ile çekmiş olduğum fotoğrafım sanki geçmişe gönderme yapar gibi bilerek yayınlanmıştı. Bu benim için harika bir şeydi.
Bu arada Nikon F 801S’in otomatik netlemesi tahmin edebileceğiniz gibi eski bir teknolojiydi. Yani motor bir ileri bir geri gidip daha sonra netliyordu. Bu da hem yavaşlamaya hem de zaman zaman ön ya da arka netlik sorunu olan bir probleme neden oluyordu. Canım sıkılmıştı. DSLR’lerin hızlı ve kararlı netlemesini arıyordum. Ve aklınızdan geçti mi bilmiyorum ama bir ASLR gövde daha aldım; “Nikon N 90S”. Bu Nikon’un analog serisinin son gövdesiydi ve F 801S den çok daha iyiydi. Ancak netleme DSLR’lerde alıştığımız gibi odak noktasını istediğimiz yere alamıyorduk. “F 801S” önce dinlenmeye alındı daha sonra da sevgili dostum Bülent Güzey’in ellerine teslim edildi. Artık teknik olarak kusur bulacağım nokta da kalmamıştı. Siyah-Beyaz’a devammmm.
Pekiiii, daha nerede fotoğraf çekilir? Tabi ki kuş pazarında.
Ekim 2017


Hala çok iyi değil.
Başka nereye gitmeli, Bit pazarı? İyi tercih.
Ekim 2017


Kontrast düşük.
Bu arada bir sır vereyim. Aramızda kalacak değil mi? Üçüncü makara film ile dördüncüsü arasında uzun bir süre ara verdim. Dördüncüyü banyo yapmak için daha önce hazırladığım bekleyen banyoyu kullandım. Sonuç pırıl pırıl bir negatif. Şeffaf. Banyonun gücü sıfıra inmiş. Sonuç sıfıra-sıfır elde var sıfır. Nasıl canım sıkıldı anlatamam. Neyse geçti.
“En basit hatalar kendine olan aşırı güvenle kontrole gerek duymadığın ‘ben bilirim’ dediğin an başlar ve bedeli büyüktür.”
Ben, Zafer Gazi ile birlikte çalıştığımız “Rahvan Atçılık ve Yarışları” projesi için her yere ASLR kameramı götürüyorum, yarışlarda çektiğim fotoğrafların bazılarını kitapta ve sergide de kullandık. Birkaç tane örnek;
Temmuz 2017

Bu karede elim titredi ama ortaya çıkan sonuçtan memnunum. Benim hoşuma giden bir karedir. Bu arada benim İlfosol birinci banyom bitti. Banyo performansından da çok memnun değildim zaten. Ayrıca aldığım kitapları tekrarlayıp yabancı kaynaklara da başvurunca (asıl neden hazır banyo pahalıydı) kimyasalları alıp kendim uygun formüllere göre hazırlayayım dedim. Bu arada 60’lı yılların fotoğrafçıları hangi formülleri kullanıyor diye ciddi bilgi edindim. Ancak gel gör ki kimyasalların hepsi bulunmuyor. Ve devreye “HAMZA RÜSTEM FOTOĞRAFÇILIK” ve tabii üçüncü kuşaktan temsilcisi Mert Rüstem girdi. Aradığım kimyasalları buldum. Cam kavanozlar alındı, kimyasallar yerleştirildi.
Sonuç;
Ağustos 2017

Hangi formülü kullanmalıydım? Aklım 1940’larda kullanılan D23 formülüne yattı. D23 reçetesi;
D23 Çözeltisi | |||
A | B | ||
Su | 1000 | 1000 | |
Metol/gram | 5 | Boraks/gram | 18 |
Sodyum sülfit/gram | 100 | Sodyum metaborat/gram (Kullanılmadı) | 7,5 |
Sodyum karbonat/gram | 4,5 | ||
Süre | 5 dk | 9 dk |
Sonuç;

İyiye doğru gidiyorum 😊. Kendimi mi aldatıyorum acaba? Takılı son negatifi bitirince kara kaplı kitapları açtım. Ve biraz daha kurcalayınca “D2D” formülü bana uygun geldi. Ancak bunu da D76H ile karşılaştırıp kendime iki safhalı mikro grenden daha küçük gren elde edebileceğim bir formül oluşturdum.
Özel Film Banyosu D2D (benim versiyonum. D2D-OA-2018) | |||
A | B | ||
Su | 1000 | 1000 | |
Metol/gram | 5 | Boraks/gram | 20 |
Sodyum sülfit/gram | 50 | Sodyum metaborat/gram | 40 |
Hidrokinon/gram | 7,5 | Sodyum karbonat/gram | 5 |
Süre | 4 dk | 8 dk |
Sonuç bana göre inanılmazdı. Siz karar verin;


Tatmin edici. Evet bu iyiydi. Büyüterek baktığımda da artık grenler görülemeyecek derecede küçüktü.

Yine de banyo sonrası durulama işlemlerinde kimyasal yüzeyde ufak tefek hasarlar oluşabiliyor. Bazılarını özellikle ellemiyorum. Bazen de kalan su lekesini bırakıyorum. Bunu fotoğraf üzerinde görmek nedense hoşuma gidiyor. İşimin gereği elimde mikrogram tartabilecek teraziler olduğu için banyoyu sadece ihtiyacım olduğu kadar (350 ml) hazırlıyorum. Böylece ciddi tasarruf sağlıyorum. Ne de olsa film kullanma miktarım – son filmi altı ayda tamamladım – çok değil.
“Vazgeçmediğiniz sürece başarı sizin olacaktır.”
Negatifleri Epson V 300 ile 2400 ya da 4800 dpi (en son fotoğraf 2400 dpi ve çok iyi) tarıyorum. İyi bir negatifte tatmin edici sonuç veriyor. Taramadan sonra negatifler özel sayfa şeklindeki poşetlerin içine yerleştirip yanlarına çekildiği yerler ve tarihi yazıyorum. Daha sonra klasörün içinde yerini alıyor. Tek dikkat etmediğim klasörün saklandığı odanın çevre koşulları.
Nikon N 90S ile çoğunlukla 35mm f/2, 70-200mm f/4 ve 105mm f/2.8 kullanıyorum. Zaten Nikon harici yeni nesil diğer marka objektifleri N 90S tanımıyor.
Şimdi gren yok denecek bir formüle sahibim. İstediğim kontrast ve detayları da kolayca alabiliyorum.
Sevgilerimle
Bunları okuyunca şimdi işimiz ne kadar kolay diyor insan.
Açıkçası bunlar şimdi olsaydı fotoğraf çekmek istemezdim.
Bu kadar detayla uğraşmak düşünmesi bile beni yordu 🙂
Eski fotoğrafçıların elini öpmek lazım sanırım.
Biz de fotoğraf çekiyoruz diye hava atıyormuşuz 🙁
Tebrikler Üstad güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş
Halil Bey günaydın, değerli yorumunuz için çok teşekkürler. Belki karanlık oda kısmını yapmazdınız ancak fotoğraf çekerdiniz. Bir kere aklınıza girdi mi kaçış yok. Fotoğraf dünyasında hala SB film kullanan bir çok yabancı fotoğrafçı var. Çok iyi işler çıkarıyorlar. Budan dolayıdır ki Ilford, Agfa, Kodak film ve kağıt üretimini hızlandırdılar. Tabii ki DSLR yi kenara atmayız. Çağa ayak uydurmak Atatürk’ün fikirlerinden bize kalan bir yol. Sevgiyle kalın.
Var olun!
Hep birlikte varız. Ve böylece kalacağız.
İyi sabır varmış sizde ben yapamazdım …
Taktir ve tebrik ediyorum
Çok teşekkürler. İnatçı olmak sabrı destekliyor.
okyar bey sizi ve sabrinizi tebrik ediyorum. hediye ettiklerinizi keske saklasaydiniz simdi elinizde saglam bir envanter olurdu.. muze gibi olurdu..
Kurumlarda daha iyi değerlendirileceğini ve gençlere referans olacağı düşüncesi ile gönderdim. Sadece yerleri değişti. Ancak N 90S i vermeyi düşünmüyorum. daha yeni 20 makara SB film sipariş ettim :). Yorumunuz için çok teşekkürler.
Okyar bey sizlerin sayenizde fotoğrafçılık hakkında hiç bir yerde bulunamayacak değişik konularda ilginç bilgiler öğreniyoruz. Sebahattin beye de buradan çok teşekkür ederiz. Hem böyle bir ortam yarattığı hem de bu ortamı kalitesini hiç düşürmeden her geçen gün yenisini katarak devam ettirdiği için. Var olun.
Burada anlattıklarınızı yapmak ayrı bir de bunları yazıya döküp bizlerle paylaşmanız ayrı bir emek istiyor. Emeklerinize sağlık. Selamlar
Paylaşımcıyız ve bunu severek yapıyoruz. Yazdıklarımızın okunması ve sizden gelen yorumlar bize enerji veriyor. Çok teşekkürler.
İlgiyle okudum.
Zor olduğu için sanırım bu teknikle çekilen fotoğraflar çok daha kıymetlidir.
Yüreğinize sağlık.
Çok teşekkürler. Aslında fotoğrafı kıymetli yapan fotoğraf olması. Cümleyi şu şekilde ifade etsem daha iyi anlaşır olacak: Hepimizi görüntü kaydediyoruz. Milyarlarca. Ve alışkanlıkla hepsine “fotoğraf” diyoruz. Bir bakıma doğru olsa da bir görüntünün fotoğraf olması için birçok sanat kavramını sağlıyor olması gerek. Ancak o zaman fotoğraf için kullandığınız aracın bir anlamı kalmıyor.
Değerli dostum,
Geçenlerde, ortak üyesi olduğumuz bir sivil toplum kuruluşundaki bir arkadaşımız, senin Robert Capa yazını okuyunca “Capa fotoğrafa böyle bakmazdı, fotoğrafçılık bir CEO olma işi değildir” demişti. Bir yerlerde yönetici olabilirsin ama bu, seni fotoğrafçı yapmaz demek istiyordu. Yazının ana fikri konusunda belki de fikir sahibi olamamıştı, ya da bunu tam olarak anlayamamıştı. Bunun mümkün olması çok olası değildi, bunu yazan arkadaşımız bir eğitimciydi. Belki eksiklik bizdeydi, ana fikir konusunda daha dikkatli açıklamalar yapmak gerekiyordu belki de. Arkadaşımızın bu fikrine her zaman yaptığımız gibi saygı gösterdik, anlamaya çalıştık.
Uzun yıllara varan profesyonel iş hayatımda, bir işte veya uğraşta başarılı olan kişilerin, severek yaptıkları başka diğer işlerde de başarılı olduklarına çok kereler şahit oldum. Başarı kalıcı bir şey, istekle ve azimle besleniyor. İşe ve çevreye gösterilen ciddiyet bunu perçinliyor.
Derin bilgi ve tecrübelerini bizlerle paylaştığın için çok teşekkür ederim.
Emeklerine sağlık.
Sevgiler.
Sevgili dostum, bu konuya yorum yapmıyorum. Ancak “CEO dan iyi fotoğraf tüyoları” diye bir yazıyı planlamaya başladım :).
Muhterem,
Ben Capa yazınızı büyük bir keyf alarak okumuştum. Eğitimci olan değerli kardeşimizin bu yazıda nereye takıldığını anlayamadım. Fotoğraf olsun beşeri münasebetler olsun yakınlık her daim önem arz eder. Yazı da çok sarih şekilde bunu anlatıyor. Capa da aynı şeyleri söylüyor. Canınızı sıkmayınız, bu yolunuz doğru yoldur, devam ediniz.
Hürmetler
Hüseyin bey desteğiniz ve güveniniz için teşekkür ediyoruz. Canımızı sıkmıyoruz, demek istediklerimizi tam açıklığıyla yazamıyor muyuz diye kendimizi geliştirmeye gayret ediyoruz.
Hürmet bizden.
Saygılar.
Çok keyif alarak okudum yazınızı. Ellerinize sağlık.
Teknolojinin sağladığı kolaylıklar tabi ki gözardı edilemez, ama eskinin ruhu bi başka.
Eskiden mektup vardı, yazdığınızın karşıya ulaşması, onun cevabının size gelmesi günler alırdı. Ve o bekleyiş…
Şimdi mesaj atıyorsunuz, anında karşıda, o yazıyor anında sizde.
Fotoğraf içinde geçerli bu, filmi doldurmayı beklemek, banyo süreci, o emek, o sabırsız bekleyiş nerde, dijital çek-bak-sil nerde.
Analaog bir makina ve banyo setim olmasını bende isterdim açıkcası.
Selam ve saygılarımla…
Öner Bey merhaba, mektubu da hala kullanıyorum. Yılbaşı, bayram kartlarını elle yazıyorum. Oğluma -sık olmasa da-, yeğenlerime ve yakın arkadaşlarımın çocuklarına mektuplar gönderdim. Onlar da bana. Banyo setine takmayın. Sizin için ben yaparım. Siz yeter ki film deneyimi yaşayın. Çok teşekkürler.
Sitenizden bu sabah yeni üyesi olduğum facebook grubumuna gelen mesajınızla tesadüfen bilgi sahibi oldum. Yazınızı 2 defa üst üste büyük bir keyifle okudum. Genelde okuduğum yazılara yorum yazma adetim yoktur. Ama bu site ve bunun gibi birçok yazı yorumu hak ediyor. Hızlıca yazıların başlıklarına göz atınca daha önce bilmiyor olmamdan dolayı üzüldüm. Şimdi sakin ve uygun zamanlarda hangi adresi tıklayacağımı biliyorum.
Emeği geçen herkese şimdiden teşekkür ediyorum. Bu kapsamda ve detayda başka site yok.
Tebrikler
Çok teşekkürler. Hem fotoğraf hemde yaşam için doğru yerdesiniz. Bizimle kalın. Sevgiler ve selamlar.
Biraz önce değerli dostum Fotoğraf Kuramcısı Orhan Alptürk’den yazıyla/film banyosu ile ilgili konuşmak üzere telefon geldi. Önemle üzerinde durduğu film banyo ve kart baskı koşullarının laboratuvar koşullarına uygun olmasına dikkat çekti. Bir de kitap tavsiye etti. Filmi banyo ederken kullandığım her türlü malzemenin aynı ortam koşullarında (22 C ve %70 nem-ev içi) olmasına dikkat ediyorum. Filmi karanlık odada tanka taktıktan sonra ışığa çıkıyorum. İlk olarak aynı sıcaklıkta su ile yıkama (2 dakika kadar) yapıyorum ki film biraz yumşasın ve kimyasalı iyi alsın. Her banyo arasında yine su banyosuyla film yüzeyinin temizlenmesini ve bir önceki kimyasaldan artık kalmamasını sağlıyorum. Şimdilik kart basmadığım için o tarafta sorun yok. Tarayıcım eski model. Muhtemelen yeni nesil bir tarayıcı ile daha iyi bir sonuç alabilirim.
Bu yazıyı okuduktan sonra eski nesil usta fotoğrafçıların karşısında saygıyla eğiliyorum. Bize bunları hatırlattığınız için size de ayrıca çok teşekkür ediyorum. Emeklerinize sağlık.
Çok teşekkürler.
Paylaştığımız konularda zaman içinde gelişmeler oluyor. Bunları da bilgilendirmek için eski yazılara dönmek gerekiyor. Film kullanmak beni hala heyecanlandırıyor. Yurt dışında önemli sayıda fotoğrafçı film kullanıyor. Seyrek de olsa bazı ile ara sıra dertleşiyoruz. Siyah Beyaz film ne yazık ki iç piyasada çok pahalı. 35 Tl den aşağıya bulmak mümkün değil. Ancak ilginç bir şekilde Amerika’da da fiyatları 4 USd civarından 7-9 USD ye fırladı. Ben de elimdeki stoklar bitince makara film alıp kendim sarmaya karar verdim. Böylece bir 36 lık 2-3 USD ye mal olacak. Ayrıca film üretiminde ciddi bir artış var. Bulunabilecek markalardan İlford, Fuji (renkli) Kentmere, Kodak, Agfa, Orwo, Acron, Foma ve Lomo (Lomography diye bir Alman oluşumunun. Önemli sayıda takipçisi var. göze çarpıyor). Anladığım kadarıyla bu iş aynen müzikte plak’a dönüş gibi oluyor. Dijital “mp3” kadar gelinmişken kaset atlanıp plak ilgisi başladı. Bana göre bu işi yurt dışında abartmaya da başladılar. Neden mi? Aşağıdaki videoyu izlerseniz ne demek istediğim ortaya çıkacaktır. Haaa, ben bu kadar geriye döner miyim? Çok eskiden plaka film kullanmışlığım vardı. Ama şimdi plaka filmi hazırlayıp bu tarzda bir makina ile sokağa çıkmam diyorum. Kim bilir? Büyük konuşmamak gerek… 🙂
Sevgi ve saygılarımla
https://www.dpreview.com/news/8050125459/video-shooting-with-a-150-year-old-wet-plate-camera-in-vienna?utm_source=newsletter&utm_medium=email&utm_campaign=2019-july-03&ref_=pe_1822230_419761160_dpr_nl_379_12
Okyar,
Biri sana dur demesi lazım. Sen bu hızla cam filmlere kadar gidersin 🙂 Sayende zihnimizin pası siliniyor, değişik zevkli konulara dalıyoruz.
Sevgiler.
“Dur demek ” konusunda güvencem sensin… 🙂
Eski yazılara güncelleme de yapmak gerek değil mi ama? Geçen zaman içinde değişen şeyler oluyor. Şöyle ki; N 90 S yanına dayanamadım bir Nikon F 100 aldım. Böylece yeni nesil “G” objektifleri manual modda kullanabiliyorum. Hem de Japonya’dan getirttim. Güzel ülkemde satışta yoktu. Benim kaderime aldıktan sonra 3 tane ikinci el satışa konuldu 🙁 . Geçmiş olsun…
Film banyosunda değişiklik yaptım. Son iki SB filmi ana formülü Kodak D 76 olan kendim için geliştirdiğim/modifiye ettiğim kimyasal karışımı ile banyo ettim. Sonuç çok iyi. Greni arttırmadan biraz daha kontrast elde ediyorum. Tam da istediğim gibi. Hem de tek banyo. İşim biraz hafifledi 🙂
Son olarak artık tarayıcı olarak V 300 kullanmıyorum. Yerine Epson Perfection V 800 aldım. Hem daha hızlı, hem daha çok filmi aynı anda hem de daha iyi çözünürlük elde ediyorum. Bu fotoğrafları da hem instagram hem de http://www.500px.com daki sayfamda paylaşıyorum.
Sevgi ve saygılarımla
Bu fotoğraflarından bir sanal sergi açalım sevgili Okyar!
Ne dersin?
Gayet güzel fikir. Ben de yanıma okuyucularımızdan çekebilir miyim diye bakıyorum. Bu sergide onlarında fotoğraflarını kullanırız. Ya da onlardan da geçmişte çektikleri fotoğraflardan isteyip seçelim. Karma bir sergi olsun.
Bu yorumu okuyanlar bilgi verebilir ya da biz ana sayfada bir duyuru yapalım.
Ben sb fotoğrafta biraz gren olmasını tercih ediyorum. O nedenle takmayın kafanıza hepsi çok güzel olmuş. En azından emek var sabır var. Emeklerize sağlık
Elif hanım merhaba, gren benim de fotoğrafta sevdiğim bir unsur. Formülleri düzenleyerek istediğim kadar gren ekleyebiliyorum. Balıkçı fotoğrafı grensiz olsaydı şekeri az muhallebi gibi olurdu 🙂 . Çok teşekkürler.
Aynen öyle. Siz tam deyimini buldunuz demek istediğimin 🙂
İyi günler Okyar Bey!
Nerede ise otuz yaşında bir Nikon F4s’im var (tasarımına âşığım!) ve uzun süredir kullanmıyorum. Elimden çıkarmaya da niyetim yok. Çalışır durumda kalması için herhangi bir bakım yapmaya gerek var mı?
Saygılar.
F4S… Bari bir fotoğrafını paylaşın bizle de hasret giderelim. Uzman değilim. Ancak “ben olsam ne yapardım?” sorusunu şöyle cevaplandırıyorum: perde düzgün çalışıyor mu bakardım. Sonra bir filim takıp çekere ve banyo ederdim. Ancak Nikon’u iyi tanıyan birisi olarak kapalı ortamda muhafaza ettiyseniz sorun olmayacaktır. Bakıma verecekseniz de çok ama çok iyi eskilerden bir usta bulmanız gerekecek. O da varsa. Şimdi beni meraklandırdınız. Hadi bir makara çekin hemen. Banyosunu ben yaparım söz. Sevgi ve saygılarımla.
Merhaba!
Film alıp çekim yaparak sınama yapma fikri güzel. Sevgilimle hasret gidermiş oluruz! “Genç bir sevgili (D750) buldun, beni yüzüstü bıraktın kahrolası” diyeceğinden kuşkum yok!..
Film bulmak sorun değil ama, banyo ettirmek zor. Geçen yıl son diapozitiflerimi banyo ettirecek yer bulana kadar göbeğim çatlamıştı! Umarım sevgilimin ustalık bir aksaklığı yoktur. Veya, dijital kıskançlığından dolayı “Çekmiyorum işte” diye damarı tutmaz!.. Söylediğiniz gibi iyi bir usta bulmak da dert. Efsane ustalardan biri olarak Nazmi Usta (Kılıçer)’dan bahsedilirdi. O’nun İstanbul’dan Altınoluk taraflarında bir yere göç ettiğini duymuştum.
Teşekkür ederim!
Ömer Bey merhaba, ne yaptınız? F4S kullanıma girdi mi?