6 Eylül 2020 Pazar günü “US Open” tenis turnuvasının çeyrek finale yükselme maçında Pablo Carreno ile dünya tenis bir numarası Novak Djokovic karşılaşması vardı. Ancak maç ilk sette Djokovic’in “6-5” aleyhine iken yaptığı kontrolsüz bir davranış nedeniyle diskalifiye edilerek sona erdi.
Başlıktaki bir “e” harfinin yaptığına bakın. Anlamı nasıl değiştiriyor. Çok rahatlıkla “Djokovic bu yapılmaz” ve “Djokovic’e bu yapılmaz” denilebilecek bir pozisyondu. Ancak maçın biraz daha başına dönersek daha durum Djokovic 2:1 önde iken aut olarak oyun dışı kalan bir topa vuruş yaparak karşı sahaya gönderir. Durum Djokovic lehine 5:4 iken ikinci kez rakibinden gelen kısa bir topa yetişemeyip topu kendi sahasında iki kere sekmesi ile kaybettiği sayı sonrasında topa şiddetle vurarak saha kenarına atmıştı.
Özellikle ünlü tenisçileri beklenmedik sayı kayıplarında deşarj olmak için benzer davranışlarda bulunduğunu farklı turnuvalarda izlemiştim. Raketini yere vurup kıranlar, raketini kendi kafasına vuranlar, avuç içiyle kafasını dövenler, tepinenler, bağıranlar v.s… v.s.. Ancak topa bu şekilde vuranı hatırlamıyorum.
Her spor dalının kendine ait teknik kuralları var. Benzer şekilde sosyal yani oyuncuların sahada davranış kuralları var. Acaba bunlar oyuncular karşılaşmaya çıkarken hatırlatılıyor mu? Yoksa bildikleri mi kabul ediliyor? Sporcuların karşılaşma sürecindeki halet-i ruhiyeleri hesaba katılıyor mu? Bu sorulara kendime cevabım: Hayır…
Djokovic üçüncü kez beklemediği bir sayı kaybı sonrası bu sefer topu kendi arka tarafına doğru şiddetle vurarak attı. İşte maçın koptuğu an bu oldu. Top, arkada çizgi hakem görevlisinin gırtlağına çarparak yere düşmesine neden oldu. Djokovic bunu gördüğünde ekrana yansıyan yüzündeki ifade büyük bir şaşkınlık ve üzüntüydü. Ama olan olmuştu. Djokovic ve diğer hakemler yardım için koştular.
Olayı merakla izlerken dudaklarımdan “diskalifiye edilecek” sözleri dökülüverdi. Eşim, “dünya tenis bir numarası edemezler” dedi. Ettiler.
Benim aklıma gelen ilk soru “Acaba top boğazına çarptığında görevli “I can’t breath-nefes alamıyorum” diye bağırmak istedi mi?” oldu. İkinci soru ise “Acaba görevlinin aklına George Floyd geldi mi?”.

Ekranda Djokovic’in görüntüleri dönerken benim zihnimde top polisini dizine, görevli George Floyd’a dönüştü.
Burada “Göstergebilim” den biraz bahsetmekte yarar var. Gösteren “tenis topu” ve “çizgi hakemi” iken gösterilen “bir topun görevlinin boğazına çarpması”. Bendeki tezahürü (yeni haliyle “imgelem” diyebiliriz ama ben böyle kullanacağım) George Floyd’a yapılan aşırı ırkçı davranış. Benzer şekilde Djokovic’in tenis performansını takdir etsem de ne zaman adı geçse bende “Srebrenitsa” katliamı tezahür ediyor.
Yine pazar günü Linked-in’de unvanı kalabalık bir danışman paylaşımında “göstergebilim” e hafif alaycı bir şekilde laf dokunduruyordu. Yine bir başka uzman danışman da buna yorumda “…. ama göstergebilim kelimeler ile olur …” gibisinden bilgisini ortaya koyuyordu. Bakın canım kardeşim, göstergebilimle uğraşanlar sizin danışmanlık alanınıza giriyorlar mı? Hayır. Siz de göstergebilim alanını onlara bırakın. Kulaktan duyma göstergebilim üzerine laf dokundurmayın. Olur mu?
Şimdi Linked-in profilimde unvan kısmına şöyle yazsam: “Okyar Atilla, Fotoğrafçı, Yeni Normal Göstergebilim Danışmanı, Genel Müdür”. Ne havalı olur ama… 😊
Açıkçası Federer ve Nadal’ın (Göcek’de tatilde) katılmadığı “US Open” da Djokovic’in çok kolay elde edebileceği birincilik ve tabii milyon dolar ödül bir bilinçsizliğe kurban oluyor. Merakla bekleyeceğim görevlinin Djokovic’e tazminat davası açıp açmayacağı ve arkadan gelecek cezalar haberi olacak. Amerika’da bu tarz olaylarda akbaba avukatlar mağduru ikna ederek dava açarak milyon dolarlık tazminatlar alıyorlar. Kim bilir belki de görevliye gün doğdu.
Bu olayda hakemlerin hatası yok mu? Var tabii ki. İlk olayda baş hakem Djokovic’i uyarmalıydı. Böylece ikinci kez topa vurmasının önüne geçebilirdi. İkinci kez vurduğunda ise diskalifiye etmeliydi. Bana göre hakemler de en az Djokovic kadar bu olaydan sorumludur. Aynen polis George Floyd’un boğazına dizin basmışken polise müdahale etmek yerine video kaydı yapan insanlar ve izleyen diğer polisler gibi.
George Floyd olayının slogan olan cümle ile yazıyı kapatayım:
“Black lives matter – Siyah hayatlar önemlidir”. Bu güzel slogan bana eksik geldi. Şöyle yapayım:
“Human lives matter – insan hayatı önemlidir” fena olmadı. Ancak hala eksik gibi. Son kez şunu deneyeyim:
“All living and non-living things are important.- tüm canlı ve cansız şeyler önemlidir”…
Bence Djokovic’in geçen aylarda tüm sterilizasyon kurallarını hiçe sayarak kendi adına düzenlediği seyircili turnuva, ardından partiler düzenlemesi ve onun sonrasında hem kendisinin hem eşinin Corona pozitif çıkması buna etki etti.
Ama ne olursa olsun, dünya bir numarasıysan bile bu hareketi yapamazsın. Diskalifiye sonuna kadar haklı. Ya kadının gözüne gelseydi. Top öyle yumuşak gelmedi çünkü. Canlı izledim ben de. Ben de diskalifiye olmasını çok istedim. Beğendiğim bir sporcu üstelik.
Belki de sırf bu yüzden, daha başından bu turnuvaya alınmaması gerekirdi.
Çok iyi bir mesaj da olurdu üstelik.
Evet, bu konuda seninle aynı fikirdeyim. Dikkatimi çeken başka bir şey de maç başladığında hareketleri buram buram ego kokuyordu. Zaten kokusu da çıktı. Dediğim gibi bir Sırp adı ne zaman geçse aklıma Bosna’da Hollanda destekli yaptıkları katliam geliyor.
Ne demiş Ulu Önder : “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim”
Spor ahlakı önemli. Diskalifiye kararı çok yerinde, ama sizlerinde söylediği gibi gecikmiş bir karar olmuş. Olay bu aşamaya gelmeden önlenebilirmiş. Ödeyeceği tazminatların aklını başına getirmesini dilerim.
Paylaşımınız için çok teşekkür ederim Okyar bey. Ellerinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Yazınızı; spor, tenis, Djokovic eksenli bir konu olarak okumaya başlarken bir baktım konu ırkçılık, bir baktım göstergebilim bir baktım Bosna katliamı. Kendimi yan sahadan tenis izleyen seyirci gibi başımı bir ora bir buraya çevirirken buldum. Buda yazınıza farklı lezzetler katmış. Aynen türlü yemeği gibi. Güzel bir yazı olmuş elini sağlık.
Yazınızla ilgili kendi görüşlerimi belirmek isteğim iki konu var.
1. Djokovic son topa o şekilde vurduğu için diskalifiye edilmedi. Topun talihsiz bir şekilde hakemin boğazına gelmesi sebebiyle diskalifiye edildi. Eğer o top 5 cm yandan geçse belki bunları konuşmayacaktık. Aslında yaptığımız hareketler değilde hareketlerimizin sonucunda olan olaylar etkiliyor hayatımızı. Esasında sonunda biraz da şans/şansızlık olayı var sanki. Djokovic biraz da şansızlığının kurbanı oldu. Denebilir ki insan kendi şansını kendi yaratır veya bu olayda Djokovic şansını o kadar çok zorladı ki bir musibet olması kaçınılmazdı. Oda ayrı bir konu.
2 Diğer bir konu: yazınızda “Benzer şekilde Djokovic’in tenis performansını takdir etsem de ne zaman adı geçse bende “Srebrenitsa” katliamı tezahür ediyor.” yorum bölümünde “Dediğim gibi bir Sırp adı ne zaman geçse aklıma Bosna’da Hollanda destekli yaptıkları katliam geliyor.” diye yazmışsınız. Üzülerek söylemek gerekirse bu yazılarınız biraz ırkçı bir yaklaşım olmuş. Öncelikle şunu belirteyim ki geçmişte Sırpların yaptığı soykırım, katliam ve vahşetleri bende unutmadım vede bu olayları ve her zaman olduğu gibi batının ikiyüzlü, yalancı tavrını hiçbir zaman unutmayacağım.
Ancak Djokovic denince akla Sırp gelir, Sırp denince akla katliam gelir demek son derece yanlış. Genellemeler her zaman yanlıştır çünkü. Bu dediğiniz Çingene deyince akla hırsız gelir, Kürt deyince akla terörist gelir, Türk deyince barbar gelir (batının gözünden), ABD polisi deyince ırkçı/katil gelir demek kadar saçma bence. Kaldıki Djokovic’in katıldığı bir kaç TV programında geçmiş te yaşananlardan ne kadar rahatsız olduğunu söylediği röportajlar izledim. Sırf Sırp olduğu için Djokovic=Katliam demek Djokovic’e yapılan bir haksızlık bence. Ne demiştik “All living and non-living things are important”
Erkan Bey merhaba,
Öncelikle okuduğunuz ve üşenmeden uzun yorumunuz için çok teşekkürler. Belli ki üzerinde oldukça düşünmüşsünüz.
Birinci maddenizdeki ifadeniz doğru görünse de benim düşüncem yazıda çok açık. Tabii üstüne basa basa söylüyorum: “Benim düşüncem”. Cezalandırmak doğru bir hareket. Ancak herkesin “kaza” dediği benim ise “olay” dediğim eylem kötü sonuçlandı. Kaldı ki 2016 da bir turnuvada sizin dediğiniz gibi buna benzer bir “ramak kala” olayı basın toplantısından kendisine sorulduğunda “çok büyütmeye gerek yok, çarpmadı ki” gibisinden bir açıklama yapmıştı. Yani diyeceğim hakemlerin proaktif davranması bu olayı önleyebilirdi. Yönetici davranış biçimimiz tam da budur. Hata ya da arıza olduktan sonra tamir ve çözüm illa bulunur. Önemli olan bunun olmamasını sağlayacak davranışı göstermektir.
İkinci maddeniz için de yine “ben” kendi düşüncemi ifade ediyorum. Burada “Djokovic” gösterilen, benim gördüğümse “Srebrenitsa”. Ayrıca “Djokovic=Katliam” gibi bir ifadem olmadı. Bu da göstergebilimin konusuna girecektir. Sizin aklınıza gelmeyebilir. Bu da çok normal. Ama benim aklıma geliyor. Buna da bir şey yapamam. Srebrenitsa da 8800 civarında “insan” katlettiler. Kadın ve çocuk ayrımı yapmadan.Hollanda görmezden geldi avrupa ses çıkarmadı. Aradan geçen bu kadar zamana rağmen hala toplu mezarlar bulunuyor. Diğer yaptığınız benzetmeler bana ait değil. Bunun için bir şey söyleyemiyorum.
Bu ifadelerime “ırkçılık” diyebilmek için benim Sırpları katletmek için bir söylem ve eylem göstermem gerekir.
Sevgi ve saygılarımla
.