Günümüz dünyasında görsellik, iletilerin yayılmasındaki en önemli unsurlardan biri olarak, ortak dil oluşturmaya zemin hazırlamaktadır. Görselliğin bu derece ön planda oluşu hiç kuşkusuz etki alanının geniş olması, dikkate değer bulunuluşu, bellekte uzun süre kalması, gerçek oluşu gibi konuları da beraberinde getirmektedir. Fotoğrafın ilk çıktığı yıllarda “gerçeklik” ve “inandırıcılık” gücünden hiç şüphe edilmemekteydi. Dolayısıyla kuşkusuz bir inançlar silsilesi, adeta sosyal bir belgeydi. Fotoğrafı, konunun gerçek bir belgesi olarak tanımlayan Berger, fotoğrafın yalnızca bir imge, gerçeğin bir taklidi olmadığını, gerçeğin kendisinden doğrudan doğruya çıkarılmış bir an olduğunu ifade etmektedir. Fotoğraf anın ölümsüzlüğünü ifade etmekteydi. Camera Work grubu, fotoğrafın, onu çeken kimsenin ruhsal yapısıyla, objektifin önündeki gerçekliğin bir etkileşimi olarak ortaya çıktığını vurgulayarak, bu görüntünün yaratıcısının fotoğraf makinesi değil, fotoğrafı çeken kimse olduğunu savunmuştur. Camera Work’a göre fotoğraf, var olan gerçeklik değil, fotoğrafçının gerçekliğidir. Eğer gerçeklik dünya gerçekliği değil, fotoğrafçının var olan görüntülerden ayıkladığı gerçeklik ise ideoloji sorunsalı önemli bir yer teşkil etmektedir.
Fotoğraf kullanım alanları ve biçimleri de, bize sunuluş bağlamları ile onlardan nasıl etkilendiğimizi ve onları nasıl algıladığımızı doğrudan tanımlamaktadır. Böylelikle fotoğrafa müdahale nerede ve ne için kullanılacağına göre farklılaşmaktadır. Öncelikle fotoğrafik manipülasyon, belge niteliği taşıyan fotoğrafların propaganda amaçlı kullanımlarında daha etkili olabilmektedir. Çünkü belge görevi gören fotoğraflar o anda orada var olan anı belgelemektedir ve gerçek, fotoğraflarda görünmektedir.
Tarihe bakıldığında propaganda amaçlı ilk savaş görüntüleri 1856 yılında meydana gelmiş olan Kırım savaşına dairdir. Ayrıca bu savaşı belgeleyen Roger Fenton ilk embedded fotoğrafçıdır. Prens tarafından savaşın iyi yanlarını göstermesini ve kesinlikle ceset fotoğrafları görmek istemediğini belirterek bir nevi savaşın gerçek izlenimsel seyrini değiştirmeye yönelik bir tutum sergilemiştir. Prens’in amacı halkın tepkilerinin değişmesini ve Prens’e olan güvenin artmasını sağlamaktı.
Roger Fenton Roger Fenton Roger Fenton
Bir diğer gerçekliğin farklı bir şekilde sunulduğu ya da değiştirildiği durum ise Amerikan İç Savaşı’nda, Mathew Brady’nin savaş bölgesinden çektiği fotoğraflarda görülmektedir. William Frassanito araştırmaları sonucunda, Haziran 1861 Bull Run Muharebesinde Mathew Brady’nin çektiği iki fotoğrafın manipülatif olduğunu ortaya koymuştur. İlk fotoğraf, oturan ve ayakta duran kişilerin olduğunu göstermektedir. “Confederate Dead on Matthews Hill – Metthews Tepeleri Üzerindeki Ölü Müttefikler” başlığını taşıyan ikinci fotoğraf da ise aynı askerler, haziran ayında, kalın paltoları ile öldürülmüş rolü yaparak yerde yatmaktadırlar. Fotoğraf bir durumu saptama konusunda üretilmiş olsa da gerçekliği ne kadar gözler önüne serdiği tartışmalıdır.
Mathew Brady Mathew Brady
Mathew Brady’nin bir diğer manipüle edilmiş fotoğrafı Lincoln Portresidir. Brady bu portrede Lincoln’i olduğunda daha orta boylu göstermiş, bazı rötuşlarla ağırbaşlı, bilge, devlet adamına yakışır ve merhametli görünmesini sağlayarak, yüzündeki sert çizgilerini yumuşatmıştır.
Bu fotoğraf mitinglerde, gösterilerde kullanılmış, rozetleri basılarak satışa sunulmuştur. Pek çok Amerikalı Lincoln’e benzemeye çalışmış, hatta onu Saint Paul’den sonra en büyük adam olduğunu söylemiştir.
Fotoğrafı ideolojik olarak tarihte başarılı olarak kullanan bir diğer isim ise Hitler ve onun Nasyonal Sosyalist Parti yöneticileridir. Hitler iktidara geldikten sonra tüm devlet dairelerine asılmasını şart koştuğu fotoğrafta kullanılan ışık ve başarılı kompozisyon sayesinde güçlü bir lider imajı yansıtılıyordu. Bu tür algı oyunlarıyla toplumu yönlendirme ve yeniden şekillendirme olarak tasarladıkları düşünce sistemleriyle artık gerçekliğin yerine dönüştürülmüş gerçekliğin görüntüleri geçmiş oluyordu.
Hienrich Hoffman’ın çektiği fotoğrafta her ne kadar çekilen görüntüdeki kişi her şeyi ile gerçek olsa da kullanılan ışık ve yönü, kompozisyon tercihi, fotoğrafçının alt açıdan yücelterek fotoğrafı çekmesi ve figürün beden dili ile ideolojik düşünce sistemi örtüşmektedir.
Yine aynı dönemlerde Leni Riefenstahl, Nazilerin propaganda filmlerinin yönetmeniydi. En akılda kalan görüntüleri Hitler’in meydanlardaki halka ateşli konuşmalarıdır. Işığı çok iyi kullanması ve aynı zamanda da çok etkileyici kompozisyonlar kurmasından dolayı Nazi propagandalarına ciddi katkıları olmuştur. Savaş sonunda Nazi estetiği oluşturmakla suçlandı. Nazi’lerin yükselmesinde ve çok fazla kitleye yanıltıcı ve kurgulanmış görseller ile ulaşmasında payı tahmin edilenlerin çok ötesindeydi.
Her fotoğraf fotoğrafçısından izler taşır ve onun dünya görüşünü ortaya koyar. Olayı ele alınışından tutunda fotoğrafik tekniğe kadar ideolojisini çerçeveye yansıtır. Belgesel fotoğrafçılar; hükümetlerin ideolojilerine karşı ya da doğru bildiği görüşlerinden vazgeçmeden hümanist tavırla objektiflerini insanlığa tarafsız bir şekilde çevirirler. Bu fotoğrafçılardan biri de Fransız savaş fotoğrafçısı Catherine Leroy’dir. Vietnam savaşı o ve diğer fotoğrafçılar için çok özeldi. Çünkü diğer savaşlara benzemiyordu. Basın ilk ve son kez özgürdü. Bu daha önce hiç görülmemişti ve asla bir daha da olmayacaktı. Burada ilk kez cephe de fotoğrafçılar olay örgüsünü anlatmakta özgür bırakıldılar ve savaşın o soğuk ve acımasız yüzünü üzerlerinde hükümetlerin ideolojik baskıları olmadan anlattılar. Leroy burada çok önemli fotoğraflara imza attı. Savaşa yollanan insanların 2 – 3 metre kadar yanlarında onlarla aynı duygu ve düşünceleri hissederek deklanşöre bastı. Burada ne işlerinin olduğunu sorgulayan gözlerle ona bakan genç askerlerin fotoğraflarını çekti. 1967 yılında “Acı İçindeki Asker” isimli seri fotoğrafı Vietnam savaşı sırasında çekerek insanların yüzüne savaşın acımasızlığını tokat gibi vurarak göstermiştir.
İdeolojik düşünce sistemleri kendi varlıklarını benimsetmek ve devam ettirerek geniş kitlelere yaymak için her türlü kitle iletişim aracını kullanmaktan sakınmazlar. Müzik, spor, edebiyat, resim vb. gibi olan bu masum araçlar yeri geldiğinde ideolojik düşünce sistemlerine hizmet etmektedir. Bu bağlamda 10 Ekim 1967 de dünya ajanslarına bir fotoğrafla birlikte flaş haber düştü. Habere göre dünyaca ünlü, efsane gerilla “CHE” Guevara öldürülmüştü. Ajanslara düşen fotoğrafa göre haber gerçekti ve haberin doğruluğu da zaman geçtikçe artıyordu. Guevara’nın hangi koşullarda yakalanıp öldüğü bilinmiyor. Fakat ölümünden sonra cesedine yaptıklarına bakarak, eline düştüğü insanların kafa yapısı hakkında fikir edinebiliriz. Önceleri ceset saklandı. Sonra sergilendi. Daha sonra kimsenin bilmediği bir yere gömüldü. Oradan da çıkarıldı ve yakıldı. Ama yakmadan önce daha sonra yeniden teşhis edebilmek adına parmaklarını kestiler. Bu yapılanlar aslında bize öldürdükleri kişiden yani cesetten korktuklarını da düşündürmektedir. Yayınlanan fotoğrafta amaç, bir efsaneye son vermekti. Bunu da o anın fotoğrafı çekip dünyaya servis ederek yapmayı planladılar. Fotoğrafın kurgusuyla Rembrandt’ın Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi adlı tablosu arasında ciddi benzerlikler vardır. Cesetlerin bedensel duruşları aynı şekildedir. Profesörün yerini Askeri üniformalı, burnunu mendiliyle kapamış albay almış. Onun solundaki iki kişi kadavrayı profesörün solunda, en yakınında duran iki doktor gibi, aynı yoğun ama duygusuz İlgiyle seyrediyorlar. Rembrandt’ın tablosunda daha fazla kişinin olduğu doğrudur fakat fotoğrafta da kadraja girmeyen kişilerin var olduğu da bilinmektedir. Buradan hareketle her iki eserde de öncelikli amaç ölüyle ders vermektir. Birinde tıbbın ilerlemesi ve insanlığın faydası için kullanılırken, bir diğerinde ise siyasal bir uyarı ve ideolojik olarak her zaman güçlü olduklarını göstermek için fotoğraf kullanılmıştır.
Freddy Alborta Freddy Alborta

İdeolojik düşünce bir şekilde kendini geniş kitlelere yaymak ve görüşünü kabul ettirmek için uzun yıllar ses getirecek kalıcı görsel hafızalar oluşturur. Bu görsel hafızalar o kadar etkilidir ki uzun yıllar geçtiğinde dahi etkilerini sürdürmekte ve hatta diğer ideolojik sistemler tarafından da bu görsel hafızalar taklit edilmektedir.
Düşünce sistemleri ve amaçlar doğrultusunda fotoğraf anlatılmak istendiği gibi şekillenebilir. Temelde fotoğraf yalan söylemez ama fotoğrafçısı yalan söyler mantığından yola çıktığımızda karşımıza düşünce sistemlerinin ürünü olan ideolojik fotoğraflar başka bir değişle gerçeğin saptırıldığı fotoğraflar çıkar. Bu da egemen iktidarın ya da kişilerin kendi düşünce sistemlerini kitlelere aktarmak ve benimsetmek amaçlı uygulamalarıdır. Sonradan yaratılan gerçek bu yollarla biçimlenmektedir.
Sizin için seçtiklerimiz
Yeni içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız hemen abone olabilirsiniz.
Abonelik kaydınız başarıyla alınmıştır.
Bir hata meydana geldi, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.
Kıvanç Bey merhaba;
Çok bilgilendirici ve vizyon katan bir yazı. Teşekkür ederim.
Emre Bey merhaba,
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla
Eline sağlık Kıvanç. Fotoğrafın sosyolojik etkileşimi ve çoğu kişinin belki ilk kez bu makale ile farkına varacağı yada biraz daha aydınlanma yaşayacağı ilginç bir konu seçmişsin.
Çok teşekkür ederim Önder abi güzel düşüncelerin için.
Sevgi ve saygılarımla.
Değerli dostum,
Çok değişik ve etkileyici bir yazı olmuş.
Fotoğrafın başka bir yüzünü görmemizi sağladın.
Kalemine sağlık,
Teşekkürler.
Çok değerli abim güzel düşüncelerin ve bana yazılarımı paylaşma imkanı sağladın için teiekkür ederim.
Sevgi ve saygılarımla.
Teşekkür ederiz Kıvanç bey, ellerinize sağlık.
Fotoğrafın gücü ve etkisi tartışılmaz, bu gücün doğru ellerde ve iyiliğe yönelik olarak kullanılması temennisi ile.
Selam ve saygılarımla.
Teşekkür ederim Öner Bey,
Fotoğraf gerçekten de çok güçlü bir silahtır aslında. Doğru ellerde çok daha etkili olmaktadır. Umarım her zaman faydalı amaçlar doğrultusunda kullanılır dediğiniz gibi.
Sevgi ve saygılarımla esen kalın.
Sevgili Kıvanç güzel ve düşündürücü bir yazı. Eline sağlık. “Öğrenme” işlevinde beş duyunun etkisine bakıldığında görme %75, işitme % 13 olarak ifade ediliyor. Yani insanlara bir şey gösterirsen akılda kalması çok daha yüksek oranda oluyor. Hele bu geçmişte yaşanan bir olayı anımsatacak şekilde (Rembrant’ın tablosu) yapılırsa etkisi daha da artmaktadır. Dolayısıyla görsel sanatlar -yazında belirttiğin gibi- propaganda aracı olarak çok önemlidir. Hele şu andaki teknolojik imkanlarla görüntü üzerinde yapılabilen oynamaların kolaylığını da düşünürsek “artık gördüğüne de inanma” demek çok yanlış olmayacaktır.
Eğer görsel sanatlar doğru ellerde işlevsellik kazanmışsa, bu sefer de siyasilerin ve bağnazların korkulu rüyası haline geliverir. Ne yazık ki fotoğraf, üzerinde -teknolojik imkanlarla- en fazla polemik yapılacak özelliğini git gide arttırarak gerçekliğini yitirir. Artık her fotoğrafa “acaba ne kadar maniple edilmiş?” diye bakar duruma geliriz. Aslında benzer şey heykel ve resim yapan robotların ortaya çıkmasıyla da söz konusudur. Bunların hepsi planlı olarak güç odaklarına hizmet eden bir durumdur.
Sevgi ve saygılarımla
Not: Fotoğraf kelimesi Kıvanç’ın yazısında ele aldığı “belgesel özelliğe sahip fotoğraf” ve “bilgilendirici, yönlendirici amaca (motive edici) hitap eden fotoğraf” olarak kullanılmıştır.
Bunu da en iyi en büyük güç yapar; https://www.sozcu.com.tr/2019/dunya/abd-televizyonu-silah-tanitimini-harekatta-bombalama-diye-carpitti-5388487/
Bu büyük(!) güç, Irak’ı perişan etmek amacıyla da petrole bulanmış martı, karabatak fotolarını kafamıza kakmıştı. Sonrası malum..
Kıvanç Bey tebrikler, Propaganda yazınız çok güzel ele alınmış ve, her ne kadar erken dönem propagandayı anlatmışsanız da bu haliyle bile “fotoğrafçının gözünden ” Pandora’nın kutusu’nu aralamış oldunuz, erken dönem propaganda medyası olan fotoğraf kullanımı yoğunluğunu günümüzde tv – video yoğunluğuna bıraktı gibi. Benim ilgimi çeken ortalama – sıradan insanın da propaganda’yı kendi görüşlerinin sağlaması olarak kullanması , propagandayı yapan “güç” kadar etkilenen birey de bu güç ile besleniyor gibi… Her toplumda “büyük ağabey”ler var ve kendi ölçeklerinde hem kendi yandaşlarını hemde karşıtlarının görüşlerini etkilemeye çalışıyorlar. Uygarlık tarihinde “farkındalık ” bireye çok az mutluluk ve çoğu zaman üzüntü veren bir süreç olduğunu yazınız bir kez daha hatırlattı.