Daha

    Kum Zambakları

    Ağustos ayının yakıcı sıcaklığının etkisi ve sıcak kumların ezici ağırlığı altından varlığını ortaya koyma gücünü gösteren hayran olunacak bir çiçek. Fotoğraflarken onlarla benzer şartlara gelebilmek için aralarında yalınayak dolaştım. Tabanlarımdan yükselen sıcaklık tüm bedenimi ele geçirip terlemeye başladığımda ruhumda çiçeğe duyduğum saygının ayırdına vardım. Bana göre saflık ve masumiyet yanı sıra “umut ve gelecek” simgeliyor.

    İki değişik efsane anlatılmıştır. Mantıklı olan -bana göre- (efsanenin mantıklısı nasıl olur? Açıklaması oldukça zor). Canı sıkılan Yunan mitolojisinde tanrıların tanrısı Zeus Olimpos dağındaki sarayından deniz kıyısındaki Thebai kentine inip dolaşmaya başladığında kralın eşi Alkmene’yi görür. Ne yapıp edip bu kadının gönlüne taht kurup ondan insanların yardımına koşacak bir kahraman yaratmayı düşünür. Kral Amphitryon’un sefere çıktığı bir gün Alkmene’yle birlikte olmayı başararak amacına ulaşır. Bir erkek çocuğu olur. Herakles (Herkül) adını verirler. Zeus, doğal olarak çocuğunu alıp tekrar Olimpos’a döner. Çocuğu gören eşi tanrıça Hera, olaya büyük bir tepki gösterip çocuğa asla bakmayacağını belirtir. Zeus ise Herkül’ün tanrılaşmasını ve ölümsüz olmasını sağlamak için mutlaka Hera’nın sütünü içirmeyi kafasına koyar. Ama Zeus bile bir kadının öfkesinden korkar. Bunun için bir gece yarısı Hera uyurken, Herakles’i onun kucağına bırakır. Günlerce aç kalan çocuk Hera’nın memelerine öyle yapışır ki, süt ağzından taşarak yerlere dökülür. Yere dökülen her bir süt damlası kumda bir çiçeğe dönüşür. İşte o çiçeğin adı ‘Pancratium maritimum’ yani kum zambağı olur. Herhalde bundan dolayı kum zambakları bir Akdeniz iklim bitkisidir. Yani az sayıda başka ülkelerde de bulunmaktadır. 

    Sarıgerme Kumsalı

    Yaradan’ın topraklarımıza bahşettiği eşsiz güzellikteki kumsal kum zambaklarının doğal ve kendi kendine yetişme alanı. Kumsalın arka taraflarında kendi hallerinde rüzgârın eşliğinde güzel kokularını havaya yayarak bir o tarafa bir bu tarafa salınırlar. Kum zambaklarını önemseyen bazı kıyı belediyeleri yetiştirmek için özel çaba sarf etmekte, kum zambağı festivali düzenlemektedirler.

    Yetiştirme konusunda kumsala gelen aziz halkımızın çabalarını göz ardı etmemek gerekir. Ellerine geçen her türlü malzemeyi kumsala dikerek kum zambağının çıkması için gayret göstermektedirler. Bu malzemelerin en dikkati çekeni ise kurşun kalem gibi olup, beyaz 2-5 santimetre uzunluğunda bir ucu yanmış olanlardır. Kumsal yönetiminin “biz dikip denedik çıkmıyor” diyen ikaz tabelalarına rağmen azimli halkımız dikim işlemine dur durak demeden devam ediyor. Öyle ya, Nasrettin Hocanın dediği gibi “Ya tutarsa?”…

    Biraz önümde kumlara sere serpe uzanmış bıyıklı esmer abimizin iki defa bu çabasını gurur duyarak izledim. Bir ara içimde gidip kendisini kutlama isteği coştu. Ancak daha önceki deneyimlerimden, bu çabayı gösterenlerin mütevazi insanlar olup kendilerini ön plana çıkarmaya çalışanlara duydukları kızgınlıkları aklıma gelince sadece uzaktan hayır dualarımı göndermeyi yeğledim. Bu bize özgün çabalarla ilgili görsel sunmak doğru olmayacak. Ya kum zambağı yetişen diğer ülkeler bu üstün fikrimizi çalarsa, kopyalarsa…

    Sarıgerme denilince Caretta carettaları anmamak olmaz. Otuz yıllar öncesinde güney sahillerimizin bu sevimli misafirlerinin yumurtlama alanı olan Sarıgerme kumsalına gömülerek bırakılan yumurtaları denize girmeye gelenler tarafından zarar görmeye başlayınca dönemim hükümeti konuya el attı. Asırlardır içgüdü olarak kumsala gelen Carettalara laf anlatmak kolay değildi. Onun için birinci derece doğal sit olan alanı turizme açarak daha çok insan gelmesini sağladılar. Böylece carettalar artık bu kumsala gelemeyecek yumurtaları da zarar göremeyecekti. Caretta yumurtası yoksa ortaya çıkan zarar da olmayacaktı. Nasıl ama, güzel mantık değil mi? Artık basın da caretta yumurtaları diye feryat figan edemeyecekti. Kesin çözüm. Bu durumu şimdilerde yabancılara ait olan tatil köylerinin yapılaşmasını sağlayarak pekiştirdiler. Böylece carettalar kurtulmuş oldu. Aklıma geldikçe o dönemin yetkililerini ve yöneticilerini dualarımla anıyorum.

    Sanat ve Zambak

    Çiçeklerin hepsi tarihte olduğu gibi sanatın her dalında sembol olarak ele alınmıştır. Zambak “Lillium” ailesinin yaklaşık 110 değişik türü olan ve soğanla yetişen bitkisidir. Kum zambağı da bu ailenin içinde yer alır.

    Edebiyatta aklıma ilk gelen “Vadideki Zambak – Honoré de Balzac”, “Kırmızı Zambak – Anatole France” ve “Yeşil Yılan ve Beyaz Zambak – Wolfgang Von Goethe” kitapları oldu. Sürekli aklımda olan kitap ise: Beyaz Zambaklar Ülkesinde –  Grigory Petrov.

    Tarih boyunca saflık ve masumiyet simgesi olarak tanımlanan zambak, divan ve çağdaş şiirimizin vazgeçilmez imgesidir. Sezai Karakoç çiçeklerle aşkı anlattığı Mona Roza şiirinin dördüncü kıtası “Zambaklar ıssız yerde açar” diye başlar. Şair bu mısrayı şiirin diğer adı olarak da kullanır. Shakespeare’in 94. sonesinde zambak, zarafet ve güzellik simgesi olarak daha sessiz bir rol üstlenir. Güzel olanın erdemli davranmakla yükümlü olduğunu söyler:

    For sweetest things turn sourest by their deeds / En tatlı şeyler ekşir kötü işler yaparak

    Lilies that fester smell far worse than weeds. / Ottan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak

    Rönesans ressamları da zambak imgesine oldukça çok yer vermişlerdir. Leonardo da Vinci bilinen en eski işlerinden bir olan “The Annunciation / Müjde” resmini 1472-1473 yıllarında yapmıştı. Şu anda Floransa’daki Uffizi Galerisinde olan bu resimde Cebrail çiçeklerle dolu çime diz çökmüş, ellerin kaldırarak Meryem’e Tanrı’nın bir mesajını iletir. Arka planda hemen bu sahnenin de başrolünde bakireliği sembolize eden beyaz bir zambak görülür. Beyaz zambağın saflık ve masumiyet anlamı ile Meryem ile ilişkilendirilmesi nedeniyle Hristiyan aleminde “Madonna zambağı – Lilium candium” olarak da bilinir. Rönesans ressamlarının din temalarına bağlılığını sürdürmesi zambak imgesinin resimlerde yer almasını sağlamıştır.

    Öyle ki tarihte zambak imgesinin kullanımına MÖ 1700-1600 yıllarında Girit’teki Minos Uygarlığında rastlanır. Bu uygarlıktan geriye kalan, Girit’in kuzeyindeki antik kent Knossos’un saray kalıntılarında ve liman kenti Amnisos’ta muhteşem zambak fresklerine rastlanmıştır. Zambak çiçeği anlamına gelen ve ondan türetildiği düşünülen Fleur-de-Lis stilize motifi, Fransa’da 12. yüzyılda VII. Louis tarafından kraliyet sembolü olarak kabul edilmiştir. Özellikle batı sanatında, Ortaçağ Avrupa hanedan armaları içerisinde tanınmış olan bu motif, Bizans sanatının erken dönemlerinden itibaren sürekli olarak uygulanmış ve farklı eser türlerinde yoğun bir şekilde kullanılmıştır.  İçim Bengisu Göktürk araştırmasıyla bu konuya ışık tutuyor. Aşağıdaki örnek kendisinin makalesinden alınmıştır.

    Tabii “Bizans Sanatı” dediğimizde aslında Doğu Roma İmparatorluğunun kültür ve sanatından bahsedilmektedir. Ki bu sanatın kökleri Anadolu’nun tarih öncesi uygarlıklarına uzanır.       

    Kaynak: Bizans Taş Eserlerinde Zambak (Fleur-de-Lis) Motifi: Tipolojik Bir Değerlendirme, İçim Bengisu GÖKTÜRK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi.

    Doğu Roma İmparatorluğu denildiğinde zambak figürünün İznik çinilerinde yer bulmasına şaşmamak gerekiyor.

    Kaynak: 15. ve 16. YY İZNİK ÇİNİ MOTİFLERİ VE LİNOL BASKI RESİM TEKNİĞİ İLE YORUMLANMASI ALKAN, Aylin Yüksek Lisans Tezi, Birleşik Sanatlar Ana Bilim Dalı, Kasım 2017.

    Yine Monet’nin “Su zambakları” ve Manet’in “Siyah Lilyumlar” resimleri zambaktan ilham alınarak ortaya çıkarılan eserlerdir.

    İlginç bilgi olarak Barselona şehrinin ambleminde de yer aldığını belirtmek gerekir.

    Açık Radyo’nun 17 Mart 2021 tarihli “Zambak: Hem güzel hem de güçlü” yazısı çiçeğin tarih içindeki yerini oldukça iyi ele alan güzel bir kaynak.

    Fotoğraf ve zambak ilişkisi tam bir çıkmaz sokak. Ne yazık ki zambak fotoğrafta resim kadar ele alınmıyor. Karşıma çıkan en ilginç çalışma bilim adamı H. Devaux tarafından Eylül 1938 de çekilen zambak kokusunun ilk fotoğrafına ilişkin bir haber oldu: Zambak ve kafur kokusunun civa yüzeyinin birkaç milimetre üzerinde uçucu hale gelmesi sonucu ortaya çıkan mono-moleküler bir tabakayı fotoğraflayan H. Devaux böylece ilk koku görselini elde etmiş oldu.

    Sanal dünyada oldukça çok zambak fotoğrafı var. Ancak hiçbiri çiçeğin üstlendiği anlamı gönderme yapmıyor. Ne yazık ki fotoğraf bu konuda eksik kalmış.

    Kum Zambakları
    (Pancratium maritimum – Sea daffodil)

    Ağustos ayının yakıcı sıcaklığının etkisi ve sıcak kumların ezici ağırlığı altından varlığını ortaya koyma gücünü gösteren hayran olunacak bir çiçek. Fotoğraflarken onlarla benzer şartlara gelebilmek için aralarında yalınayak dolaştım. Tabanlarımdan yükselen sıcaklık tüm bedenimi ele geçirip terlemeye başladığımda ruhumda çiçeğe duyduğum saygının ayırdına vardım. Bana göre saflık ve masumiyet yanı sıra “umut ve gelecek” simgeliyor.

    Ve bu zor koşullara rağmen açan kum zambaklarının isimleri olmalıydı. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Bahriye Üçok gibi… Ve daha birçok isimler gibi… Fotoğraf çekmeyi bitirmiştim. Son olarak iki tanesine sevdiğim adaş iki gazetecinin adını vererek Deniz’e doğru yürüdüm. Umudun olmadığı yerde yaşam yok. Sanatın ve güzelliğin olmadığı yerde de yaşam yok. 

    Kaynaklar:

    • Bizans Taş Eserlerinde Zambak (Fleur-de-Lis) Motifi: Tipolojik Bir Değerlendirme, İçim Bengisu GÖKTÜRK Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sanat Tarihi A.B.D, ORCID Numarası: 0000-0003-0402-9778

    https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1414215

    İLİŞKİLİ İÇERİKLER

    “Fotoğrafçı” Steve McCurry

    ‘Öğrenme, asla durmayan bir süreçtir. Eserleri geniş kitleler tarafından beğenilen bir sanatçıya bakınca, belirli bir yeri veya nesneyi, derinlerine inerek ve kesip biçerek, olağanüstü bir şey haline getirdiklerini görürsünüz.’

    Steve McCurry

    Cumhuriyetin 100. Yılında Fotoğraf…

    “Türkiye fotoğraf dünyası” yaratmak isteyenlerin çatışmasının yaşandığı günlerdeyiz. Onun için daha bir sorgulayıcı olmamız gerekli.

    456 Numaralı Sıhhi İmdat Vagonu

    Basmane’nin meşhur Çınar ağacı altı... O köşede, kahvedir, çaydır içmenin keyfi başka... Sohbetin koyuluğunda, laf döndü dolaştı; Beşikçi edindiği anılardan birinde: “Doktor Vagonu”nu anlattı. Dinleyince duygulandık. İlk kez işitmiştik. Özdemir ile hemen bir çalışma planı yaptık. İzini sürdük.
    01:52:11

    Ersin Alok Anısına; Fotoğrafçının Donanımı

    Etkinlik öncesi kendilerini araştırınca; fotoğraf sanatçısı olmasının yanında, belgesel film yapımcısı-yönetmeni, ressam, psikoloji ve gazetecilik mezunu olduğunu, Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Enstitüsü'nün kuruluşunu yaptığı bilgisine eriştik. 1967’de fotoğrafın ilk defa sanat eseri olarak kabul edildiği V. Paris Bienali’nde Birincilik Ödülü alması, uluslararası başarısının kanıtıydı.

    E-POSTA ABONELİĞİ

    Makale yazarı

    Okyar Atilla
    Okyar Atilla
    Geçmişte bir ara mühendisti. Şimdi tam zamanlı yönetici, gerçek zamanlı fotoğrafçı. Gündem "Fotoğraf" ise akan suları durdurur. Seyahat denildiğinde kapının önündedir. Klasik müzik ve kitap olmazsa olmazıdır. İki sokak köpeği, muhtelif sayıda kedi ile sürekli temas halindedir. Hızını alamadı mı dağda bayırda bulduğu gerçek köpeklerle konuşur. Sürekli sorgular. Merak ettiği bir konu olursa elinden kimse alamaz. "Bilgi ve sevgi paylaştıkça çoğalır" ilişkilerinin ana fikridir.

    POPÜLER İÇERİKLER

    Yorum Politikamız: Arthenos.com ekibi olarak tüm okuyucularımızı tartışmalara aktif olarak katılmaya teşvik etsek de, Davranış Kurallarımıza uymayan veya yayınlanan materyalin editoryal standartlarını karşılamayan herhangi bir içeriği Silme / Değiştirme hakkını saklı tutarız.

    YORUM YAPILDIĞINDA BANA BİLDİR
    Bana bildir
    guest

    3 Yorum
    Beğenilenler
    En yeniler Eskiler
    Satır içi geribildirimler
    Bütün yorumları göster
    Ömer KAYA
    Ömer KAYA
    Makale Puanlama :
         

    İlk gördüğümde nergis sandığım, sonradan ne kadar kıymetli olduğunu anladığım bir çiçek. Tanıdıkça hayranlığım arttı sizin yazınızla da bir kez daha hayran oldum. Adana’da Tuzla kumsalında bol miktarda var. Maalesef korumasız durumdalar. Kumsala atılan çöpleri geçtim (o normalimiz, olmazsa olmazımız) insanların arazi araçları ve motosikletleri ile üzerlerinde dirift yapıyorlar. O bölge aynı zamanda kuşların barınma alanı ve milli park. Girişte ya da kumsalda zambaklarla ilgili en ufak bir uyarı yok, tabela yok. Kendi hallerine bırakılmış durumdalar 🙁

    Zafer Gazi Tunalı
    Zafer Gazi Tunalı
    Makale Puanlama :
         

    Salt bu zambaklar değil endemik olarak tüm Avrupa bitki çeşitliğinden fazlası ülkemizde var. Ne yazık, kıymetini bilmediğimiz gibi okullarımızda da buna değinilmiyor. Doğa Anamızdan çok uzak yaşıyoruz. / Özellikle yazının sonu harika bağlanmış: “Ve bu zor koşullara rağmen açan kum zambaklarının isimleri olmalıydı. Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Bahriye Üçok gibi… Ve daha birçok isimler gibi…” Zır cahilliğin; o sıcak sayısız kum taneleri gibi yoğun olan ülkemizde; arasında aydınlanmamızda bize ışık olan zambağın parlaması gibi… // Güzel yazı için teşekkür Okyar arkadaş.

    3
    0
    Düşünceleriniz bizim için önemli. Belirtmek ister misiniz, lütfen yorum yapın.x