Fotoraflarımızda öznemizle sahnenin arkasında kalan kısmı arasındaki izleyici tarafından algılanan mesafe iki faktöre bağlıdır: Fotoğrafı çekerken kullandığımız objektifin odak uzunluğu ve çekimi yaptığımız andaki bulunduğumuz yer, yani konuya olan mesafemiz. Bu makalemizde, perspektif sıkışması veya başka bir deyişle perspektif yığılması etkisini ve bu etkiyi fotoğraflarımızda nasıl kullanabileceğimizi birlikte irdeleyeceğiz.
Perspektif yığılması kavramıyla ilk tanışmam
Fotoğrafla ilgilenmeye başlamam İstanbul’daki üniversite öğrencilik yıllarıma rastlar. O yıllarda yakınlarımızın yılbaşı ve bayram kutlamaları şimdiki gibi genellikle başka bir yerlerden alıntılanmış tekdüze Whatsapp toplu mesajlarıyla yapılmazdı; kartpostallar vardı. Öncesinde tüm aile baş başa verir, gönderi listesini oluştururduk. Ardından kişilere göre kartpostal seçimleri yapılır, her birinin arkasına kendi el yazımızla kişiye özel kutlama mesajları yazılır, zarflara konulur ve postaya verilirdi.
Yine böyle bir bayram tatili zamanında doğduğum yerde, İzmir’deydim.
Uzaklardan bir kuzenimden gelen kartpostaldaki Beyoğlu İstiklal Caddesi fotoğrafı dikkatimi çekmişti. Dikey kadraj çekilmiş ve kadrajın ön ortasında İstiklal’i simgeleyen kırmızı tramvay, yanında ve arkasında ise sanki hemen dibindeymişçesine sıralanmış gökdelen gibi duran tarihi Beyoğlu yapılarını gösteren bir fotoğraftı. Tatil bitiminde İstanbul’a döndüğümde ilk iş olarak buna benzer bir fotoğraf çekmek için gün saymıştım. Döndüm; o kadar uğraştığım halde, üstüne bir de o kadar makara film harcadığım halde istediğim fotoğrafı bir türlü çekemedim. Ta ki, bu derdimi Sirkeci’de filmlerimi tab ettirdiğim dükkan sahibine anlatırken bize kulak misafiri olan -sonradan o yörede tanınmış bir profesyonel fotoğrafçı olduğunu öğrendiğim- güleç yüzlü kibar ustadan perspektif sıkışması kavramını dinleyene kadar.
Perspektif sıkışması tanımında sık yapılan hata
“Tele-foto objektifler arkaplandaki nesneleri yakınlaştırır, geniş açılı objektifler ise uzaklaştırır” denir. Peki bu gerçekten böyle midir, aradaki mesafe hiç değişmezse bu olabilir mi?
Direk cevabı vereyim; OLMAZ!
Biri geniş açılı diğeri tele-foto objektif ile aynı yerden iki fotoğraf çekildiğinde, her iki fotoğrafta da görünen mesafe aynı olacaktır, çünkü perspektif değişmedi! Bunu görmek istiyorsanız, aynı noktadan, aynı sahnenin, bir geniş açılı ve bir de tele-foto lens ile iki fotoğrafını çekin; tele-foto ile çekilmiş olanı diğeriyle aynı görüş alanına sahip olacak şekilde kırpın ve iki sonucu karşılaştırın. Bunu yapmak için üşeniyorsanız endişelenmeyin, ben sizin için bunu yapmıştım 😉.
Aşağıdaki fotoğrafları Almanya Frankfurt’ta, adını fotoğrafta gördüğünüz Main Nehrinden alan 200 metre yüksekliğindeki Main Tower’ın en üst katındaki seyir terasından çekmiştim. Nikon D850 kameram ve AF-S Nikkor 70-200mm f/2.8E FL ED VR objektifim ile ilki 70mm, ikincisi 200mm’de olmak üzere iki fotoğraf çektim. Aşağıda gördüğünüz her iki kareyi aynı yerden çektim ve her ikisinde de aynı noktaya, görüntülerin tam ortasındaki köprüye odaklandım.
Not: Görsellerin üzerine tıklarsanız büyük boyutlarını görüntüleyebilirsiniz.
70mm ile yaptığım çekimi, 200mm’deki fotoğrafım ile aynı görüntüyü verecek şekilde kırptım. Aşağıda gördüğünüz gibi, 70mm’den kırpılmış kare, 200mm’de çekilen kare ile aynı görüntüye sahip.
Fotoğraflarda yeralan nesnelere dikkatlice bakıldığında, 70mm’nin kırpılmış görüntüsünde 200mm ile çektiğim kareye göre hiçbir bozulma veya “sıkıştırma” görünmüyor. Hani tele-foto objektifler arkaplanı sıkıştırırdı, neden olmadı?
Unutulmaması gereken önemli nokta;
Yukarıdaki iki çekimde de kameramın yeri hiç değişmedi. Bunun sonucu olarak görüntüdeki oranlar da değişmedi.
Bulunduğumuz yerden hareket etmeden çekim yaptığımızda, tele-foto lens ile aldığımız görüntü, ayrıntı ve keskinlik kaybı olsa da, aslında kırpılmış görüntü ile tamamen aynıdır.
Burada perspektif sıkışması kavramından bahsedilemez.
İki fotoğrafta farklı olan tek şey “Alan derinliği”
200mm ile çekilen fotoğrafta yakın planda yeralan bölgeler diğerine göre daha az keskin. Bu da alan derinliğinin sadece Diyafram ile değil, aynı zamanda odak uzunluğu, nesneye olan uzaklık ve sensör boyutu ile ilgisini doğruluyor. Bu çekimde, diyafram aynı, kullandığım kamera ve dolayısıyla sensör boyutu aynı, konuya olan uzaklığım ise değişmedi, tek değişen odak uzunluğu oldu.
Alan derinliği konusu başlı başına ele alınması gereken fotoğrafçılıkta önemli bir konu, bu konuda daha fazla detay bilgi edinmek için Fotoğrafta Alan Derinliği yazımıza göz atabilirsiniz.
Perspektif Sıkışması nedir?
Evet, tele-foto lens ile fotoğraf çektiğimizde, objektifimiz bir sıkıştırma gerçekleştirir. Ancak bu sıkıştırma, objektif veya seçtiğimiz odak uzunluğu nedeniyle olmaz. Uzun odaklı bir lens kullandığımızda, konumuzdan uzaklaşmaya ihtiyaç duyarız. Odak uzunluğu ve kamera ile konuya olan mesafe arasındaki bu kombinasyon izleyicide uzaktaki nesnelerin gerçekte göründüğünden daha büyük olduğu, arkaplanın özneye daha yakınmış gibi çekildiği izlenimi yaratır. Geniş açılı bir lens kullandığımızda ise tam zıttı bir etki oluşur; çünkü tele-foto objektife kıyasla konumuza daha yakın durma ihtiyacında oluruz. Bu yakınlaşma nedeniyle arkaplandaki nesnelerin mesafesi, orantısal olarak daha büyük görünecektir. Bunun sonucu olarak, arkaplan öğeleri daha küçük hale gelir ve daha uzak görünürler.
Örneksiz çalışmadığımı biliyorsunuz, işte örnekler:
Aşağıdaki çekimde 70-200mm objektifimi kullandım. Şehir hatları vapurunun Kız Kulesine ne kadar yakın göründüğüne dikkat edin, sanki az sonra Kız Kulesi’ne çarpacak gibi duruyor. Gerçekte ise aralarındaki mesafe yüzlerce metreydi.
Aşağıdaki fotoğrafta ise 14-24mm geniş açı lensimi kullandım. İtfaiye aracının ön kısmı toplam hacmine göre ne kadar büyük görünüyor.
Burada önemli olan konu farklı lensler kullanmam değil, kameram ile objelerim arasındaki mesafenin her iki fotoğrafta farklı olması. Şehir hatları vapurunun fotoğrafını ters istikamette seyreden başka bir şehir hatları vapurundan çekmiştim. Aramızdaki mesafe muhtemelen 300 metre, belki de daha fazlaydı. İtfaiye aracı fotoğrafında ise kameram neredeyse aracın dibindeydi!
Bu örnekler, farklı iki nesnenin çekimleri olduğundan, perspektif sıkışmasını tam olarak anlatmıyor olabilir. Gelin konuyu biraz daha anlaşılır hale getirecek başka bir örnek çalışma daha yapalım:
Perspektif yığılmasına örnek çalışma
Bu çalışmamı yakınımızdaki park alanında gerçekleştirdim. Tüm fotoğraflarda çerçevenin sol kenarında gördüğünüz süsler her çekimde sabit duruyordu ve süslerin çerçeve içerisinde kapladığı alanı ve çerçeve içerisindeki konumunu her fotoğrafta aynı boyutta ve aynı lokasyonda tutmaya gayret ettim. Bunu yapmak için objektifimin odak uzaklığını her artırdığımda süslerden biraz daha uzaklaşmak zorunda kaldım ve çekimlerimi hep aynı yükseklikten, göz hizamdan gerçekleştirdim.
Fotoğraflarda arkaplana dikkat edin.
24mm çekimi
İlk görüntüyü 24mm’de çektim. Fotoğraf bize, geniş ve derin bir arkaplan duygusunu gerçekçi bir şekilde yaşatıyor. Çok uzaktaki, kadrajın tam ortasında yeralan koni biçimindeki mavi objeye dikkat edin, kadrajda ne kadar küçük bir alan kaplıyor. Arkadaki evlerin ne kadar uzakta olduğunu görüyorsunuz.
70mm çekimi
Bu sonraki kareyi 70mm odak uzunluğunda çektim. Arkadaki koni biçimindeki mavi obje şimdi daha büyük görünüyor. Ayrıca arkaplanda soldaki çam ağaçlarına dikkat edin; bir öncekinden daha yakın görünüyorlar.
105mm çekimi
Şimdi 105mm çekimindeyiz. Açı daralıyor. Ağaçlar daha belirgin hale geldi. Hemen önde, üstü minik bir çatı ile örtülmüş kuyu şimdi daha da büyüdü.
150 mm çekimi
Odak uzunluğum şimdi 150mm. Arkaplan iyice yakınlaştı. Şu anda arkaplandaki nesnelerin mesafeleri konusunda karar vermemiz çok zorlaştı.
200mm çekimi
Son görüntümüz 200mm. Kuyu ve çatısı gerçekte yaklaşık 8-10 metre uzaktayken şimdi ne kadar yakın görünüyor, sanki elinizi uzatsanız değecek gibi. Koni biçimindeki mavi objenin kadrajda kapladığı alanı görüyor musunuz? 24mm çekimimde neredeyse görünmüyordu.
Perspektif sıkışması kamera ile konu arasındaki mesafeden kaynaklanır. Dar açılı yani dar görüş alanına sahip uzun odak ile konuyu çerçevede aynı boyutta tutmak için konudan uzaklaşmak gerekir. Geniş açılı bir objektif daha geniş bir görüş alanına sahip olduğundan, konumuzu geniş açılı bir kadrajda aynı boyutta tutmak için konuya yakınlaşmak gerekir. Yukarıdaki çekimlerimde soldaki süsler yerinden hiç oynamadı ve dolayısıyla arkaplana olan uzaklığı hiç değişmedi. Objektif odak uzunluğunu her değiştirdiğimde, aynı kadrajı alabilmek için kameramın -tabi ki benim de- süslere olan uzaklığımız değişti.
Bir nesne bize yakınsa olduğundan büyük görünür. nesnemiz arasındaki uzaklığı ikiye katlarsak nesnemizin boyutu yarıya iner. Aradaki mesafeyi on kat artırınca, nesnemizin boyutu onda biri oranında küçülür.
Şimdi konuyla ilgili hazırladığım şu görsele bir göz atalım:
Görselin üst tarafındaki çizimde, tele-foto ile yapılan çekimde model ve arkaplan boyut olarak daha yakın görünür, çünkü ikisi de kameradan oldukça uzaktalar (s mesafesi). Model ile fotoğraf makinesi arasındaki mesafeyi arttırdığımdan arkaplan ile arasındaki mesafe daha az belirgin hale geliyor (b/s=1.5).
Geniş açı ile yapılan çekimi betimleyen altındaki çizimde ise model ile arkaplan arasındaki mesafeye kıyasla kamera ile model arasındaki mesafe daha kısa (s mesafesi). Böylece model, ağaçlar ile karşılaştırıldığında nispeten büyük, nesneler ise aradaki mesafe nedeni ile daha küçük görünür (b/s=5).
Seçtiğimiz odak uzunluğu neden önemlidir?
Odak uzunluğu görüş açımızı etkiler ve bir sahnenin ne kadar çok veya azının çekileceğini belirler. Yakınlaştıkça (zoom yapınca) görüş açımız azalır ve konu büyür. Aynı şekilde biz uzaklaşırken, sahnede daha fazla alan kadrajımıza girer ve öndeki nesnelerin görünür boyutları büyür.
Basitçe tanımlarsak bir objektifin odak uzunluğu, kameramızın sensör boyutuna göre ne kadar yakınlaştırabileceğimizi etkiler. Odak uzunluğu milimetre cinsinden ölçülür, sayı büyüdükçe görüş açımız o kadar daralır.
Kameramızın yeri sabitse, kadrajımızı lensimizin odak uzunluğu belirler. Odak uzunluğunu değiştirmek, çerçevede nelerin olup olmayacağını belirlemenize ve nihayetinde farklı ve yaratıcı kareler üretmemize yardımcı olur.
Perspektif Sıkışması avantajını kullanarak kompozisyon oluşturma
Görüntülerimizdeki bu algısal değişikliğe neden olan etkenin kamera ile nesne arasındaki mesafe olduğunu yukarıdaki örneklerden gördük. Arkaplanda çok fazla dikkat dağıtıcı obje varken bir portre çekmeye çalışıyorsanız perspektif sıkışmasını bir avantaja çevirebilirsiniz. Örneğin 200mm gibi bir lens kullanmayı deneyin ve modelinizden yeterince uzaklaşın. Böylece nesnenizi arkaplandaki istenmeyen dağınıklıktan kolayca ayrıştırabileceğinizi göreceksiniz.
Yukarıdaki fotoğrafı İzmir Selçuk Deve Güreşleri festivalinde çekmiştim. Bulunduğum yerden oldukça uzaktaki modelin arka planında ve çevresinde yüzlerce insan varken, tele-foto objektifim iyi bir iş çıkardı.
Bir başka örnek:
Eğer amacınız karşınızda duran manzaranın büyüklüğünü göstermekse, geniş açılı bir objektifle çekim yapmak ve yakındaki bir nesneye manzarayı kapatmayacak kadar yaklaşmak, arkaplandaki görüntünün daha da çarpıcı görünmesini sağlayacaktır.
Yukarıdaki fotoğrafta öndeki ağaç kütüğü kadrajdan kaldırın, izleyicisine manzaranın boyutu konusunda doğru bir izlenim vermeyecektir.
Sonuç
Konuya ne kadar yakınsak arkaplan o denli uzak görünecektir. Perspektif yığılması sonucu oluşan bu durum konuyu ön plana çıkaracak, arkaplandaki nesnelerin boyutlarını ve aradaki mesafesiyi abartacaktır.
Konudan uzaklaştıkça, ön plan ile arkaplan arasındaki mesafe birbirine daha yakın görünecektir. Konumuzun arkasında yer alan görüntünün daha heybetli ve daha yakında görünmesini istiyorsak bu yöntem kullanılmalıdır.
Fotoğraflarında -gerçeğinde olmayan- bu yakınlaştırma veya uzaklaştırmayı istemeyen birçok profesyonel, perspektif sıkışmasından kaynaklanan bunlar gibi nedenlerle zoom lens kullanmayı çok tercih etmez; durduğu noktadan zoom halkasıyla yakınlaşmak veya uzaklaşmak yerine yürümeyi tercih eder.
Siz de bu konudaki deneyim ve yorumlarınızı aşağıdaki “Yorumlar” kısmından bizimle paylaşır mısınız?
Kaynaklar: Nikonians, Expertphotography, Photographylife
Sebahattin bey merhaba
Yazılarınıza diyecek söz bulamıyorum
Bu kadar kaliteli bilgi dolu içerik ben görmedim
Bu kadar anlaşılır şekilde anlatmanız olağan üstü
Ellerinize emeklerinize sağlık
Çok teşekkür ederim
Fotoğraflarınıza hayran kaldım 🙏
Eksik olmayınız!
Takip ve desteğiniz için çok teşekkür ederiz Levent bey.
Saygılar.
Çok bilgilendiricii yazı teşekkürler hocam 👏👏
Teşekkür ederiz Cengiz bey.
Saygılar.
yazilarin yaninda ornek resimler icin bu kadar ugrasmaniz ayri bir tebrik hak ediyor sebahattin bey..tsk
Alp bey,
Güç verdiniz, varolun!
Saygılar
Sebahattin bey elinize ve emeğinize sağlık. Çok bilgilendirici bir yazı olmuş. Deve güreşinde çektiğiniz fotoğrafta lensiniz ve makineniz gerçekten iyi iş çıkarmış. O mesafeden çok başarılı bir çekim. Fotoğraflarınızın hepsi öyle.
Saygılarımla
Beğenmeniz mutlu ve motive etti Gülay hanım.
Biz de size güzel yorumlarınız için teşekkür ederiz.
Selam ve saygılarımla.
Mehabalar.. Kıymetli yazılarınız ve emeğiniz için teşekkürler.
Alan derinliği veya net alan derinliği ile perspektif sıkışması ya da yığılması arasındaki farklılık, insan gözünün beyne ilettiği görüntüyle, beynin bu görüntüyü işlemesi (algı oluşumu, persepsiyon, beynin önceki deneyimlerine göre iletilen görüntüyü işlemesi ve bilinç düzeyinde oluşturması..) bağlamında ve tabi fotoğrafçının anlatmak istediği, vurgulamak istediği durum veya şeyle de yakın ilişkili.
Bir tek nesneyi vurgulamak istersem; net alan derinliğimi azaltır, nesnenin önü veya arkasındaki yapıları bulanık hale getiririm. Burada bir panoramik fotoğraf çekiminden tabii ki bahsedilemez.
Bir panoramayı net vurgulamak istersem; kısık bir diyafram aralığı kullanıp net alan derinliğini arttırırım. Panorama içindeki nesneleri aynı netlikte görürüm.
İki nesne arasındaki perspektifi bozmak ister ve birbirine yakın boyutlarda göstermek – vurgulamak istersem, (insan beynini aldatmak amacıyla; az sonra…) (Ay’ın önündeki bir ağaç veya insan veya bir ev vb) net alan derinliğini mümkün olduğunca arttırır öndeki nesneyle uzaklığımı çok arttırırım ki ikisi de aynı netlikte fotoğraflansın.
İşte bu noktada beyin işe katılıyor. İki nesne aynı netlikte ise beyin bunların yan yana olduklarını yani perspektif oluşturmadıklarını (perspektif yığılması?) bilinç üstüne çıkarır. Nesneleri aynı boyuttaymış gibi değerlendirir.
Netlikler farklı ise aralarında uzaklık vardır der ve perspektif oluşturur. Boyutlarının oranını tahmin eder.
Gelelim işin en kritik noktasına.
Fotoğraf makinası tek bir objektifin “monoküler” bir görüntüsünü oluşturur. (!) İnsan gözleri bunu görür beyni görüntüyü yanlış işler ve aldanır. (bu çok kritik nokta..)
İnsan beyni iki gözünün gördüğü (binoküler) iki görüntüyü üç boyutlu olarak tek görüntü olarak real time – canlı olarak meydana getirir. Canlı olarak nesne veya panoramaya bakar ve boyut analizini yapar. Bunu da sürekli gözlerini oynatarak yapar. Bir insanla Kız Kulesinin boyutlarını – oranlarını hesaplamakta yanılmaz.
Tıpkı köpeklerin baykuşların, sesin geldiği odağın neresi olduğunu saptamak için kafalarını oynatmaları gibi.
Gelelim işin başka bir şahane tarafına.
Ansel Adams ilk kez dağların panoramasını çekip karta bastığında gerçek hayatta gördüğü dağların kendisine hissettirdiği duygunun çok daha yoğun ve farklı olanını hissetti. İşte fotoğraf sanatının doğduğu nokta kanaatimce bu noktadır.
Fotoğraf; beynimize, yani insan ruhuna kendi gözünün gördüğünden çok daha farklı nitelikler nicelikler ekler.
Fotoğrafın bu karakteristiklerini kavramış fotoğraf sanatçıları tüm insanlığın ruhlarını bilinçlerini karakterlerini sonsuza dek etkileyecek eserler oluştururlar.
Bir gözyaşının gözpınarından akmasındaki duyguyu, insan gözüyle, bir fotoğrafın gösterdiği kadar güzel ve etkili göremezsiniz.
Fotoğraf güzel bir sanat. Yeni bakış açıları, yeni duygular, hiç hissedilmemiş duygularla tanıştırır insanı ve bir bıçaktan daha keskindir zaman zaman.
Ucuz pahalı makina demesin, herkes fotoğraf çeksin.
Yepyeni bir dünyaya adım atsın.
Sevgi ve saygılarımla
Dr Soner Recai Öner
Soner bey merhabalar,
Süper katkılarınız için çok teşekkür ediyorum.
Yazıma farklı bir bakış ve yorum getirmiş oldunuz.
Özletmeyin kendinizi.
Selamlar, sevgiler.
Tesekkürler. Bilmukabele..
Bu kıymetli teknik bilgiler birde hayal gücü ve yaratıcılık ile birleşince insanda hayranlık uyandıran görüntüler çıkıyor ortaya.
Maket/oyuncak arabaların yakından çekilerek sokakta gerçek bir araba gibi büyük algılanması, yada dolunay fotoğraflarının önüne bir obje denk getirerek olduğundan daha büyük hissedilmesi perspektif yığılmasına en güzel örnekler.
Yazı için çok teşekkür ederiz Sebahattin bey. Ellerinize, emeğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
Ben de teşekkür ediyorum Öner bey.
Selamlar, sevgiler.
Thanks for sharing. I read many of your blog posts, cool, your blog is very good.
Thank you for your kind thoughts