Merhaba Kristal.
Çekici fotoğraflar bir çırpıda dikkati ve beğeniyi üzerinde topluyorlar, değil mi? “Evet!” dediğinizi duyar gibiyim, yanılıyor muyum? Özellikle güzel kadınlarla, makyaj ve kuaför bakımı sonrasında yapılan stüdyo çekimleri böyle bir yapıya sahiptir.
Bir sohbetimiz sırasında genç Mehmet Polat Küntüz arkadaşımın söylediği ve hafızamdan silinmeyen bir söz vardır; “Kadın güzel diye, fotoğraf güzel olmamalıdır.” Bence Mehmet Polat haklı ama yanılıyor, çünkü güzel bir modelin fotoğrafı da güzel oluyor ama bakılıp geçiliyor ve kolayca unutuluyor. Güzel ama kolay unutulan fotoğrafın değeri de kendine göre oluyor.
Ancak bazı fotoğraflar vardır ki, estetik açıdan hiçbir ikon barındırmazlar fakat izleyici ile bağ kurarlar, söyleşirler onunla…
İşte bu fotoğraflardan birisi mektubumuza konu oldu. İlk bakışta yıpranmış bir yaşamla bağlantı kurduğumu hissettim, kopamadım ve yorumlarına bakmak istedim, fotoğrafçı not düşmüştü, okudum;
“Hayat bu, esaret, acı ve girdaplar içinde bir yolculuk…”
Fotoğrafçı ile örtüşmüştük, ikimize de aynı duyguları yaşatan bir fotoğraf karşımızdaydı. Estetik gücü yüksek ve çekici bir yapıya sahip olmamasına rağmen bu fotoğraf, farklı kişilere aynı hissi yaşatan bir şeyler anlatmıştı. Öyleyse ‘iyi fotoğraf’ olmalıydı.
Özellikle ilgi merkezi olan pencere, fotoğrafla bağlantı kurmamızı sağlıyor. Pencere ile buluşan gözler hemen ardından kurumaya bırakılmış biberlere odaklanıyor. Biberlerin kırmızı olması ilgi merkezinin güçlü şekilde dikkat çekmesine yardımcı oluyor.
Bu durumda fotoğrafı okumaya çalışalım bakalım onu ‘iyi’ yapan özelliklerden nelerle karşılaşıyoruz.
Her ne kadar pencereden insan görünmese de, kurutmalık kırmızıbiberler insanın varlığına dair önemli belirti veriyor. Böylece bu pencerenin ardında bir yaşam olduğunu hissediliyor. Biber kurutma işlemi kırsal yaşama ve eskilere dair alışkanlıklardır. Konut ahşap olduğuna göre, burası Karadeniz bölgemizden kırsal bir alan ve pencerenin ardındaki insan ise yaşlı olmalı.
Kurumaya bırakılmış biberin azlığı birazda yalnızlığı hissettiriyor. Öyle ya o evde yaşayan kalabalık bir aile olsaydı, kışa hazırlık yapmak için daha fazla biber kurutulurdu.
Mekândaki yaşamın varlığı ve niteliği hakkında biber bazı bilgiler verse de asıl işareti, yıpranan ahşap dokudan alıyoruz.
Saçak altına doğru baktığımızda, zamanında mekânın boyandığını, saçağın koruduğu bölümde ancak kendini hissettirebilecek ölçüde varlığını sürdürebildiğini, mekânın günümüzde gençliğini yitirdiğini görüyoruz.
Ahşap dokunun güneşin yaktığı ve yağmurun ıslattığı bölümünün ise çokça yıprandığını anlıyoruz.
İşte mekânda yaşayan insanın da yıprandığını, bizlere bu ahşap doku hissettiriyor. Ahşabın görüntüsü hayata dair o kadar güçlü sezi hissettiriyor ki, “Hayatın; esaret, acı ve girdaplar içinde bir yolculuk…” olduğunu apaçık gözler önüne seriyor.
Fotoğrafta aşağı doğru indikçe, toprağa yaklaştıkça görülen yıpranmanın fazlalığı; ömrün ilerleyen durumunu daha etkin şekilde anlamlandırıyor olmalı. Renk tümden kaybolmuş ve tahribat o kadar fazla ki, hatlar derinleşmeye başlamış tıpkı ciltteki çizgiler gibi…
Bence yaşama dair duygular hissettiren özellikler, estetik özneye sahip olmayan bir fotoğrafı ‘iyi’ yapmaya yetmiş.
Selam ‘iyi’ işler yapmayı hedefleyenlere gitsin…
Mikdat Besni
Mikdat ustam kıymetli yorumunuzla değer kattınız.
Fotoğrafın anlatabilmesi güzel bir duygu.
Çok teşekkür ederim saygı ve selamlarımla.
Şenol Dostum anlatımı güçlü, fotoğrafçı ile izleyiciye aynı duyguları hissettiren ender fotoğraflardan birisiyle karşılaşmıştım.
İçeriği ile bana birşeyler hissettiren ve yazdıran fotoğraftı.
Tebriklerimi iletiyorum.
Şenol beyi tebrik ediyorum.
Eline yüregine sağlık Mikdat abim.
Güzel çeken, güzel gören, güzel anlatan herkese selam ve saygılarımla.
Teşekkürler Öner, selamlarımı iletiyorum…