Her şey değerli dostum Fatih Özkadir‘den gelen, önemli bir konuyu konuşmak için beni ofisine davet eden bir telefon görüşmesi ile başladı. Ofisine ulaştığımda, bu görüşmenin fotoğrafçılık hobimle ilgili ciddi bir konu hakkında olacağını, ortak dostumuz sevgili Berkant Sezer‘in de orada olmasından anlamıştım.
FH Fotoğraf & Prodüksiyon kurucusu Fatih bey söze başladı ve bu yıl 484’üncüsü düzenlenen Manisa Mesir Şenlikleri kapsamındaki tüm etkinliklerde Manisa Büyükşehir Belediyesi adına fotoğraf ve video çekimlerinin sorumluluğunu aldıklarını, bu süreçte bana da görevler yazdıklarını söyledi.
Benim görevim, 23 Nisan Salı akşamından başlayan ve beş gün sürecek gece konserlerinde, sahnenin tam karşısına ve yirmi metre mesafede kurulmuş olan platformdan, konser boyunca fotoğraflar ve video görüntüleri almaktı. Fatih bey ve Berkant bey sahada, sahnede, sahne arkasında olacaklardı, bunlara ilave drone çekimlerinin sorumluluğu da Berkant beyde olacaktı. Onlar da mobil olarak fotoğrafların yanında video görüntüleri alacaklardı.
Fatih bey “Sahne karşısındaki tek görüntü alternatifimiz sizsiniz, bizim kaçırdığımız, alamadığımız her görüntü sizde olacak” dediğinde, kendime şunu söylerken buldum kendimi:
Meydan okuma diyordun, al sana meydan okuma!
Bu görüşmeyi 20 Nisan Cumartesi günü yapmıştık ve benim hazırlanmam için üç günden de az bir zamanım vardı. Tamam, şimdiye kadar binlerce fotoğraf çekmiştim ama hepsini kendim için çekmiştim. Bunlar ise, birçok yayın organında ve sosyal medya hesaplarında paylaşılabilecek olan görseller olacaktı. O üç gün içerisinde kaç tane video izlediğimi, kaç makale hatmettiğimi, kameram ve lenslerimle kaç deneme yaptığımı hatırlamıyorum.
Çekim programı
Toplamda beş gün sürecek çekim programı şöyleydi:
- Salı – NormEnder konseri
- Çarşamba – Ülkeler Halk Dansları Gösterisi
- Perşembe – SEFO konseri
- Cuma – KÖFN konseri
- Cumartesi – KIRAÇ konseri
Manisa Cumhuriyet Meydanında gerçekleşecek olan konserlerin hepsi akşam saat 20:00’de başlayacaktı. Asıl sanatçılar ise saat 21:00’de sahne alacaklardı.
Ortam
Düşünün şimdi; açık havada, 20-25 metre uzağınızdaki dev bir sahnenin tam karşısındasınız. Sahnenin önüne, arkasına, üst alt ve yan taraflarına kurulmuş, her biri ayrı güç ve renklerde onlarca karmaşık ışık sistemi. Ve bunların her biri benim bulunduğum platformda hemen önümde bir metre ötemdeki kumanda masasındaki ışık teknisyenleri tarafından yönetiliyor. Konser başladığında hangisinin, hangi sırada ve ne şiddette, sahnenin neresini aydınlatacağını bilmiyorsunuz.
Sahnedeki sanatçı bir saniye yerinde durmuyor, sahne ve ortam gereği bazen yüzü çok karanlıkta kalabiliyor, sonra üzerinde saniyede onlarca defa değişen ışık patlamaları oluşuyor.
Bazen sahne arkasından öylesine güçlü bir ışık geliyor ki solisti görmek bile imkansızlaşıyor. Bazen de bunun tam tersi, tüm sahne zifiri karanlıkken, solistin yüzüne çok güçlü bir ışık yönlenmiş oluyor.
Doğru kamera, lens ve ekipman seçimi
Kamera seçimi
Benim görevim işte bu koşullarda temiz fotoğraflar ve video görüntüleri almaktı. Üç günlük hazırlık sürecimde video ve fotoğraf için iki farklı kamera kullanmayı düşünmüştüm. Ama, o süreçte izlediğim eğitim videolarından ve çekim yapacağım gerçek ortamı gözlerimle görüp, ne kadar dar ve dengesiz bir ortamda çekim yapacağımı anlayınca bundan vazgeçtim. Her şeyi tek kamerada bitirmeliydim.
Bu durumda en doğru seçim elbette Nikon Z8 kameram olacaktı.
Lens seçimi
Peki ya lens? Çekimlerin tamamı gece olacağına göre hızlı yani diyaframı mümkün olabildiğince açabileceğim bir lense ihtiyacım vardı. Lens değiştirmek, hem fiziksel ortamın uygunsuzluğundan hem de zamanın kısalığından çok mümkün değildi. O nedenle seçeceğim tek bir lens ile bu işi bitirmeliydim. Prime yani sabit odak uzaklığındaki bir lens olamazdı, çünkü bazen zumlamak veya geniş açı almak gerekiyordu. Bulunduğum mesafeden sahneyi tam olarak alabilmek için 70mm odak uzaklığı açısı yeterliydi. Birkaç denemeden sonra en uygun ve doğru seçimin “AF-S Nikkor 70-200mm f/2.8E FL ED VR” lensim olacağına karar verdim. Böylece, hem sahneyi tam olarak kadraja alabiliyordum hem de yeterince yakınlaşabiliyordum.
Bu lensimi tercih etmemin tek nedeni hızlı ve kaliteli olması değildi, gövdesinin üzerinde bulunan butonlar da bana gerekliydi. Neden mi? Okumaya devam edin…
Üçayak seçimi
Tüm konser boyunca, neredeyse iki metrekarelik küçücük bir alan içerisinde sabit olacaktım. Yaklaşık 50-60 cm yüksekliğinde bir platform üzerindeydim, ama önümüzde seyirciler olacağından kameramı daha yükseğe konumlandırmalıydım. Bu nedenle profesyonel ve sağlam bir üçayak kullanmak zorundaydım. Fatih bey, stüdyosundaki Manfrotto üçayağı ve video başlığını bu amaçla kullanabileceğimi söylediğinde bu problemi aşmış oldum.
Üçayak 2 metre yüksekliğe çıkabiliyordu.
Emin olmam gereken bir diğer durum da hem objektifimin hem de kameramın gövde içi titreşim azaltma sisteminin kapalı olmasıydı. Üçayak üzerinde çekim yapacağımdan, ekstra bir titreşim yaratmamalıydım.
Aynı nedenle video çekimlerim için de kameramda Elektronik VR sistemini kapattım.
Kameradaki fonksiyon tuşları ve menü bankalarının önemi
Bu bölümde herhangi bir açıklama yapmadan önce tüm çekim sürecinde, çoğunu çekim yaptığım sırada aynı anda kullandığım kameramın ve lensimin üzerindeki tuşları göstermek istiyorum.
Şekilde sarı daireler içerisinde gördüğünüz gövde üzerinde yeralan butonları tüm çekim boyunca aktif olarak kullandım.
Sol üst köşedeki Fn3 tuşuyla AF Alanı modlarını seçiyordum. Hemen sağındaki Silme tuşuna AF Alan seçimini atadım.
Vizörün sağındaki DISP tuşunun ortasındaki butonunu netleme karesini merkezlemeye ayarladım. Video ve fotoğraf geçişlerini de bu düğme aracılığı yaptım.
AF-ON tuşuna her zaman olduğu gibi AF-ON işlevi atanmış durumdaydı.
Hemen altındaki joystik ile netleme karesini hareket ettiriyordum.
Onun altındaki i butonu hızlı ayar menüsüne dallanmak içindi.
Menü bankaları birçok fotoğrafçının gözardı ettiği çok önemli yardımcılardır ve ben kameralarımda bu özelliğini çok sık kullanıyorum. Video çekimlerimde 4K ve 8K geçişlerini, 50 FPS ve 120 FPS geçişlerini menüye girip ayarlamak zaman kaybı olacağından, bunları menü bankalarına kaydettim. Ve kameramın gövdesinin ön tarafındaki Fn1 butonuna bir kez basarak çok hızlı şekilde geçişler yapabildim.
Neden “M” Manuel Çekim modu ve Otomatik ISO?
Yukarıdaki “Ortam” başlığında belirttiğim gibi sahne ortamı her saniyede onlarca kez değişen ışık bombardımanı altında oluyor. Gece çekimleri olduğundan diyaframı f/2.8 ila f/4 aralığında tutmam gerekiyor. Ki, minimum ISO ve maksimum enstantaneden faydalanabileyim.
Sahne fotoğrafının yanısıra, sahneden devamlı hareket halinde olan sanatçıyı net yakalayabilmek için aynı zamanda performans fotoğrafı da olacağından enstantane hızını belirli bir seviyenin altında tutamazdım. Denelemelerim sonucunda perde hızının en az 1/320 sn olmasına karar verdim.
“A” Diyafram öncelikli modda çekim yapacak olsam ve diyaframı f/4 olarak sabitlesem, kameram sahnedeki ışık koşullarına göre enstantaneyi çok daha yavaş bir değere ayarlayabilir ve fotoğrafım net çıkmayabilirdi.
1/320 saniye gibi düşük ışık koşullarında yüksek kalabilecek bir enstantane hızı için ikinci yardımcım elbette ki ISO olacaktı. Her sahnede ISO’yu minimum seçemezdim; biraz kumlanma riski bile olsa benim için ilk öncelik anı kaçırmamak olmalıydı. O nedenle ISO’yu 64 – 3200 aralığında olmak üzere “Otomatik” ve kameramın çekim modunu da “M” Manuel olarak ayarladım.
Diyafram f/2.8 (bazen /4), Enstantane 1/320 sn ve ISO Otomatik (64 – 3200). Bu ayarlar, çekimlerin %90’ından fazlasında işime yaradı.
Hangi AF Modu ve AF Alanı Modu?
Blogumuzdaki yazılarımdan beni tanıyan dostlarımız bilirler, ben tüm kameralarımda tek AF Modu kullanırım; AF-C yani Sürekli Çekim Modu. Bu modu elbette AF-ON Tekniği ile birlikte kullanırım.
AF Alanı modu ise duruma göre değişir. Video için farklı, fotoğraf için farklıdır.
AF konu belirleme “İnsanlar” olarak ayarlıydı ve yüz tanıma aktifti.
Lensimin gövdesindeki 4 adet programlanabilir butonu 3D-İzleme’ye atadım.
Fotoğraf çekimlerimde genellikle Geniş Alan AF ile başladım, kareye konuyu alıp netlediğimde kameram zaten hemen solistin gözlerine odaklandı. Tam o sırada sol elimin baş parmağı ile lensimdeki butona basarak ve basılı tutarak 3-D izlemeye alıp sahne boyunca kesintisiz takipte kalabiliyordum. Aynı anda sol elimin işaret parmağı ile lensimin zom halkasını hareket ettiriyor, yakınlaşıp uzaklaşabiliyordum. Bu durumda bile kameram takibe devam edebiliyor, odağı bir saniye olsun kaçırmıyordu. Teşekkürler Nikon! Tabi bu arada sağ el baş parmağım AF-ON tuşuna sürekli basılı durumdaydı ve sağ elimin işaret parmağı sürekli deklanşördeydi.
İşte beni o halde, iki metre yükseklikteki bir kamerayla bir tabure üzerinde hayal edin.
Buraya kadar yazdıklarım sadece fotoğraf çekerken oluşan hallerim, bunun bir de video çekim versiyonu var, onu burada anlatmayayım 🤐 .
RAW çekim ve kare hızı
Tüm fotoğraflarımı RAW olarak çektim.
Yapmış olduğum denemelerde fotoğraf için saniyede 10 kare seri çekim hızının yeterli olduğunu deneyimledim ve tüm çekimler boyunca bunda karar kıldım. Bu sayıyı daha yüksek ayarlamak hafıza kartımın gereksiz yere daha hızlı dolmasına neden olacaktı.
Peki, ya video ayarları?
Üçümüzün ortak kararı ile 50 FPS, H.265 10 bit ve 4K videolar çekecektik. Ben kendim için bir ayrıcalık istedim ve bazen 120 FPS 4K video, bazen de 8K 60 FPS çekimler alacaktım.
4K/120 FPS olmasını istememdeki neden, bazı videolarda ağır çekim sahneleri yakalamaktı. 8K çekimde ise amacım video içerisinden yüksek çözünürlüklü kareler yakalamak ve bunları JPEG ortamına kaydedebilmekti. Bunların bir kısmını bu yazımda da kullandım.
Uygun kıyafet ve aksesuarın önemi
Çekimlerde neredeyse tüm zaman boyunca yalnızdım. Fatih beyin yardımcısı arada yanıma uğruyor ve daha sonra tekrar kendi işlerine odaklanıyordu. Düşünün, sırtınızda fotoğraf çantanız, elinizde video başlığı takılı büyükçe bir üçayak ile çekim ortamına geliyorsunuz. Yukarıda çalışma koşullarından ve ortamın darlığından bahsetmiştim. O kadarcık bir alan içerisinde üçayağı kurup, çantadan kamerayı çıkarıyorsunuz, fiziksel olarak büyükçe bir süper tele-foto objektifi kameranıza takıyorsunuz. Sonra kamera ve lensi üçayak üzerine monte edeceksiniz. Bu arada lensin arka ve ön kapağı ve parasoleyi, kameranızın lens kapağı, üçayağa monte edip sıkabilmek için bir cep çakısı veya benim tercihimdeki gibi 1 Türk Lirası…
Tüm bunları yere düşürüp kaybetmeden ve zarar vermeden kurulumu yapmanız gerekiyor. Etrafınızda çantanızı bile koyabileceğiniz bir sehpa dahi yok. Her ne kadar bariyerler ile çevrilmiş bir alanda olsanız dahi, etrafınızda bir kol uzatım mesafesinde yüzlerce seyirci var.
İşte o durumda Fatih beyin neden bu gibi çekimlere kapaklı bolca cepleri olan pantolon, gömlek ve yelekle gitttiğini anlıyorsunuz 🤔. Bir yükselti üzerinde, neredeyse hiç kıpırdamadan saatler süren çekimlerin dönüşünde inanılmaz ayak ve bilek ağrıları çektiğinizde, Fatih beyin neden rahat bir spor ayakkabısı tercih ettiğini anlamanız uzun sürmüyor ve hemen ertesi sabah ilk işiniz bu eksiklerinizi tamamlayacak alışverişte buluyorsunuz kendinizi.
Bir tecrübe, bin nasihat meselesi yani…
Artık çekimlere hazırım.
Durun! Her şey o kadar da basit ve kolay değil. Buraya kadar olanlar çekime başlamadan önce başıma gelenlerdi, ya bundan sonra gelecekler!
LCD ekran yerine neden Elektronik Vizör?
Ben, gece karanlık ortamda tüm fotoğraf ve video çekimlerinde LCD ekranı kullanmak yerine elektronik vizörü kullanmayı tercih ettim. Bunun LCD’ye göre daha zahmetli ve zorlayıcı olduğunu biliyorum. Ancak, EVF kullandığımda LCD’ye nazaran daha çok olayın ve sahnenin içinde olduğumu farkettim.
Eğer illa ki LCD kullanacaksanız LCD ekranda görünen ve kamera ayarlarını gösteren göstergeleri kapatın. Çünkü, sahneyi LCD ekranda bunlar varken kadraja almaya çalıştığınızda göz yanılması yaşanabiliyor. Genellikle ekranın sağında ve solunda olanlardan ötürü sahneyi daha geniş alma eğiliminde buluyorsunuz kendinizi.
Batarya problemi
İşte size nurtopu gibi bir problem! Aynasız bir kamera kullanıyorsunuz, üstelik yaklaşık dört saat boyunca çok sık olarak video çekeceksiniz. Ve yine üstelik bu videoları çok işlemci performansı isteyen 4K ve bazen de 8K çekeceksiniz. Hatta bazen 120 FPS ile bunu abartacaksınız.
Siz söylemeden ben cevap vereyim; yedek bataryalarınıza çok güvenmeyin!
Bunun birkaç nedeni var, ama en önemli nedeni, tam çekim sırasında kameranızı kapatıp pil değiştirmek ve bu esnada kaçıracağınız o telafisi imkansız an oluyor.
Ben böyle bir problem yaşamadım. Çünkü, evimde yaptığım ve Youtube kanalımızda yayınladığımız video çekimlerimde bu problemle sıklıkla karşılaştığım için Nikon Z8’in en çok sevdiğim özelliklerinden birine güvenip “Anker Powercore III Elite 25600 Mah 87W” model bir Güç Bankası satın almıştım. Devamlı kamerama bağlı tuttuğum bu güç bankasını tam üç gece boyunca şarj etmeden kullanabildim. Bu üç gün boyunca kameram pil sorunu nedeniyle hiç durmadı ve kendi içerisindeki pili her zaman tam dolu kaldı.
Üstelik, güç bankası üzerinde bulunan 4 adet şarj konnektörleri sayesinde, çoğu zaman cep telefonumu da şarj edebildim.
Kameranız buna uygunsa iyi bir power bank sahada en önemli yardımcınız oluyor.
Kart ısınma uyarısı ve alınabilecek önlemler
Evet, yanlış okumadınız; kamera veya sensör ısınması değil, kart ısınma uyarısı aldım birkaç kez. Nikon Z8 kameramda kullandığım CFExpress kartın ısındığını ve soğuması gerektiğini belirten bir uyarıydı bu.
Özellikle 120 FPS veya 8K video çekimlerimin yoğun olduğu anlarda aldım bu uyarıyı. Nedeni ise çok basitti; kartımın yazma hızı kameramın karta gönderme hızına yetişemiyordu.
“O zaman sen de hızlı bir kart kullansaydın” diyebilirsiniz. Elbette piyasadaki en yüksek yazma/okuma hızlı ve saklama kapasitesi yüksek olanı kullanmak istersiniz. Ama bunların fiyatının neredeyse bir kamera gövdesine denk olduğunu görünce yutkunup vazgeçiyorsunuz!
Ben, 512 GB kapasiteli “AngelBird AV Pro SE CFExpress B” kullanıyorum. 800 MB/s sürekli yazma hızında olan bu kartımın yerine yazma hızı 900 MB/s olan bir Lexar kart da kullandım ama kart ısınma uyarısı yine aldım.
Neyse ki kamera ayarlarımda hızlı ayarlar kısmında “kart seçimi” özelliğini atamıştım. Bu gibi durumlar yaşadığımda, kameramın ikinci kart yuvasına takılı SanDisk SDXc hızlı kartıma hızlıca geçiş yapabildim.
Çekimlerim boyunca hiç kamera ısınma uyarısı almadım.
Yedek saklama alanı
Beş gün boyunca toplamda 20 saatlik bir çekim yaptım, sonuçta yaklaşık 2 Terabyte görselim birikti. Bu gibi durumlar için mutlaka bir yedek diske ihtiyacınız oluyor. Neyse ki ben bunun için zaten çok öncelerden kurduğum yedekleme ve arşiv sistemine sahiptim.
Sonuç
İnternette konser video çekim ipuçları gibi bir arama yaptığınızda genellikle, öncesinde alınması gereken izinlerden, prosedürel evrak işlemlerinden, telif haklarından ve sözleşmelerinden bahsediliyor. Bunlar zaten bizim için de işin başında olması gereken ve aşılması gereken evrelerdi. Biz de bu evrelerden geçtik elbette, aksi durumda bizi alana dahi almazlardı.
Ben bu yazımda bu detaylardan bahsetmektense, bir fotoğraf gönüllüsü olarak böyle bir ortamda yani sahada karşıma çıkan, birçok yerde değinilmemiş, herkesin başına gelebilecek durumlara dikkat çekmeyi tercih ettim.
Benim için paha biçilemeyecek değerde bir deneyime vesile olan bu projede yeralma fırsatı bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Yaşadığım o beş günlük süreçte kameramı ve ekipmanlarımı çok daha iyi tanıma ve nelerin yapılmaması gerektiğini bizzat yaşayarak öğrenme fırsatım oldu.
Kameralarımızdaki ve lenslerimizdeki her butonun bir gün bir yerde işe yarayacağını, bunların sahada ne denli gerekli ve faydalı olduğunu deneyimledim.
Planlamanın, sistematik çalışmanın faydalarını canlı olarak yaşadım.
Çektiğim fotoğraf ve videolara göz gezdirmeye başladığımda yukarıdaki gibi çok zorlu ışık koşullarında ekipmanımın konuyu hatasız takip edebilmesi, yüksek ISO değerlerinde üzmeyecek sonuçlar üretmesi yapmış olduğum çekimlerden üst düzeyde zevk almamı sağladı. Onca yorgunluğuma deydiğini hissettim.
Bu süreçte çıkardığım, bana göre en önemli ders ise; asıl işi bu gibi çekimleri yapmak olan profesyonellerin, benim çok çok küçük bir kısmına şahitlik ettiğim, nasıl bir stres ve çalışma koşullarında çalıştıklarını anlamak oldu. Onlara bir kez daha büyük bir saygı duydum!
Bu çalışmayı hangi övgü kelimesi ile methetmek gerekli bilemedim. Çekim tekniği, kamera özelliklerini dolu dolu kullanabilme becerisi, en önemlisi bu bilgileri hafızada yıllarca biriktirip sahaya sürme yeteneği inanılmaz hocam. Profesyönel üstü bir çalışma. Ben Ersin Alok’un Libya Mısurata’da STFA şirketinin yaptığı liman inşaatı çekimlerinde bir meraklı olarak gözlemlerde bulundum. Gün ışığında bile uygun olamayan anlarda çekimleri ertelemişti. O zamanlar mekanik makineler ve devasa zoom optikler ile ekipmanlar ağır yüklerdi. İşte o sırada Nikon F3 ve FA modeli iki gövde ile lensler edindim. Ben de Ersin Alok gibi fotoğraflar çekeceğimi zannettim ama 45 sene geçti hala çekemedim. Sizi hayranlıkla takip ediyorum. Süpersiniz…
Veysel bey merhaba,
Güzel yorumlarınız için bizden de teşekkürler, eksik olmayın. Allah rahmet eylesin Ersin usta yaptığı her işi ciddiyetle yapan bir fenomendi, Işıklar içinde uyusun.
Selam ve saygılarımızla.
Yazınızı keyifle ve heyecanla okudum. Sanırım bu heyecanım hikayenin içindekilerden biri olduğum için . 🙂 Bir haftalık zor bir süreçti. Neredeyse altı gün boyunca sabah 9.00 gece 02.00’ye kadar süren bir mesaimiz oldu. Gece konserlerinde Sebahattin Bey’i keskin nişancı konumunda bıraktık ki biz rahat edelim🙏. Emeklerinden dolayı Sebahattin Bey’e teşekkür ediyorum. Bazı bilgilerin hiçbir yerde yazılmadığını ancak yaşayarak ve tecrübe ile kazanıldığını bir kere daha gördük. Hepimiz için güzel tecrübeydi.
Evet Fatih bey,
Kesinlikle eşi benzeri olmayan bir deneyimdi benim için de. Sizlerle çalışmak, sizlerin başı çektiği bir projenin içerisinde olmak her zaman zevkliydi, bu da öyle oldu.
Güveniniz için de ayrıca teşekkürler.
Yeni projeler için ben daima hazırım biliyorsunuz 🙂
Selamlar, sevgiler.
Okurken bile ter basıyor içi daralıyor insanın. Çekim sürecinde hissettiklerini anlamak kolay değil, yaşamak lazım. Fatih doğru davranıp en önemli konumu sana vermiş. Eline sağlık.
Sevgili dostum,
Bizim gibiler iyi bilir: “İş, yerinde öğreniliyor”.
Gemba mı demek lazım bilemedim.
Orada olmazsan anlamak kolay olmuyor, haklısın.
Haftaya Basmane sokakları bekliyor bizi, iple çekeceğim.
Sevgiler.
İp uçları demişsin ama benim okuduklarım başlı başına bir kapsamlı bir rehber usta. Emeğine kalemine sağlık
Bildiklerimi, öğrendiklerimi paylamaya çalıştım Göksel bey. Beğenmenize sevindik.
Selamlar, saygılar.
Makinenin kalitesi onemli ama onu dogru yerde ve dogru sekilde kullanma becerisi daha onemli. Bunu siz cok iyi yapiyorsunuz tebrik ediyorum sizi. Ilham veriyorsunuz bize. Saygilarimla
Teşekkür ederiz İlyas bey,
Sizler de güç veriyorsunuz.
Saygılar.
Tebrikler 🧿 en büyük korkularımdan birisi hobi olarak yaptığım şeyin profesyonel bir taleple istenmesidir. Serüveninize ortak olduk, platformda size keyifle eşlik ettik 😊😊
Çok keyifliydi Gürhan bey hatırladım sizi.
Yazımda da belirttiğim gibi ben, hobi olarak yaptığım şeyin profesyonel bir taleple istenmesini bir “challenge” olarak görüp bunun üstüne gitmeyi seviyorum. O süreçlerde edindiğim deneyimleri, kendi başıma yaptığım hiçbir çalışmamda edinemedim çünkü.
Şimdi bir konser çekimi projesinde görev verilse neleri yapmamam gerektiğini gayet net biliyorum, çünkü yaşadım onları. Bir değil tam beş gece yaşadım üstelik.
Değerli katkılarınız için teşekkür ederim.
Selamlar, saygılar.
Sebahattin Bey tebrikler, zor ve stresli bir görevi gayet başarılı olarak ele almışsınız. Ortaya çıkardığınız fotoğraflar oldukça güzel görünüyor. Tüm fotoğraf çantalarında madeni 1 lira bulundurmak konusunda hemfikir olduğumuzu görmekteyim 🙂 şaka bir yana canlı etkinlik fotoğraflaması stresli bir iş ve ancak disiplinli bir ekip ile başarılı fotoğraflar oluşturmak mümkün, sahne karşısında müthiş bir iş çıkarmışsınız.
Yazınızdaki detaylarla tecrübenizi aktarmanız da gerçekten takdiri hak ediyor, bu tecrübeyi sırtımız terlemeden yaşamış kadar olduk, notlarınızdan epeyce yararlanacağız diye düşünüyorum, çok teşekkürler.
Sevgilerle.
Yaşar bey merhaba,
Benim o hallerimden en iyi siz anlarsınız diye düşünüyorum. Siz bu ortamların tam da göbeğindesiniz her zaman. Benim yaşadıklarımın abartısız yüzlercesine şahit oluyorsunuz.
Beğenmeniz bu anlamda önemli benim için.
Güzel sözleriniz için teşekkür ederim.
Not: Sahne performanslarında ışık düzeni ve ışıkçının çok çok önemli olduğunu, beş gece üst üste farklı ekipleri gördükçe aralarındaki farkı bir kez daha anlamış oldum. Kötü bir ışık düzeni ve ışık teknisyeni süper sahnesi olan bir sanatçıyı berbat edebiliyor, bunu da gördük.
Selamlar, saygılar.
Üretim ve montaj anlarında binlerce fotoğraflar çektim ancak etkinlik anındaki fotoğraf çekimlerine pek girmiyorum, hoş genelde etkinlikler olurken biz derin uykuda oluyoruz 🙂 Konser çekimi stresli olsa da zevkli bir meydan okuma gibi gelmeye başladı sizin yazınızı okuduktan sonra 🙂
Işık konusu gerçekten önemli ve ışıkçılar bizi geciktiren tekrarlar ve ayarlamalarda en ön safta geliyorlar… İki gece önce bir ışık ekibi ile bizim ofisde gece üçe kadar ay sonunda gerçekleşecek bir proje üzerinden geçtik ki sahada daha az ayar yapsın, Rus olan adamcağız en çok gece 1 de dürüm bulduğumuza şaşırdı, Moskova da akşam 20 den sonra kimse yemek getirmez diyor… velhasıl ışıkçılar önemli 🙂
Yazınızın başlığını görür görmez heyecanla okudum; deneyimlerinizi yazı ile aktarma becerinizi ve bu konudaki özel yeteneğinizi bir kez daha takdir ettim.
Ben de Eşimin anaokulunun yıl sonu gösterilerinde öğrencilerin sahne etkinliklerinin fotoğraflarını çekmek için çabalayan biri olarak, paylaşımınızdan çok faydalandım; eksik olmayın.
Bir konuyu öğrenmek isterim: Çekimler sırasında Pozlama Ölçüm Modlarından hangilerini kullandığınızı çok merak ediyorum.
Selam ve saygılar.
Metin bey merhaba,
Öncelikle motive edici güzel sözleriniz için teşekkür ederim.
Ben tüm çekimlerimi gece gerçekleştirdim. Yazımda belirttiğim gibi ışığın nereden, hangi şiddette ve ne zaman geleceğini bilemediğimden “Spot” yani nokta ölçüm modunu tercih ettim. Amacım sahnedeki sanatçıyı doğru pozlamaktı, ortamı değil. Matris tercih etseydim ve sahnenin her yeri karanlık, bir tek sanatçının üzerinde ışık olması durumunda, kameram sahneyi de doğru pozlamaya çalışacak ve ortamı aydınlatmaya yetecek pozlamayı yapacak ama bu durumda sanatçı da çok pozlanmış olacaktı. Özellikle yazımın manşet fotoğrafına tekrar göz atarsanız neden böyle yaptığım daha iyi anlaşılacaktır.
Anaokulu çekimlerinizi muhtemelen gündüz yapacaksınız ve birden fazla çocuğun olduğu sahneleriniz çok olacaktır. Bu durumda siz matris veya merkez ağırlıklı ölçüm modunu kullanabilirsiniz.
Kameranızı ve kullanacağınız lensi bilmiyorum. Yerinizde olsam mümkün olduğunca açık diyafram, hızlı enstantane ve en düşük ISO’da çekimler yapardım. Ve seri çekim modunda kalırdım. Çocukların ne zaman ne yapacağı belli olmuyor çünkü 😀. Aralarından en ilginçlerini sonrada seçersiniz.
Umarım bunlar faydalı olmuştur.
Selam ve saygılarımla.
Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılar.