Geçtiğimiz hafta sonu eşimle birlikte Alaçatı’daydık. Eh, İzmir’de bir İzmir’li olursanız böyle bir rahatlığınız oluyor haliyle! Yer Alaçatı olunca ve bizim buralarda bu zamanlarda yaz mevsimi hala devam edince, dört gün olarak birleştirilen 29 Ekim tatili de devreye girince, vardığımızda tahmin edeceğiniz gibi yine kalabalık sokaklar bizi bekliyordu. Üstelik biz genellikle erken kalkar ve yola erken çıkarız.
İlk olarak her zamanki gibi köşe fırında yol çatımındaki köşe masaya oturuldu, kameram masanın üzerine bırakıldı, yeni çıkmış mis gibi kokan sakızlı kurabiyeler eşliğinde çaylarımız söylendi. Türk kahvesi ve muhallebi için yerlerimiz ayrıdır, onlara sonra değiniriz! Bilenler bilir, Alaçatı sokakları çok dardır, sokaklara taşan masalarda oturduğunuzda yoldan geçenler ile akraba olursunuz, size değmeden ve size laf atmadan geçmeleri çoğu zaman mümkün olmaz. Sokakların darlığı nedeniyle sokaklara kurulan masalar da akraba olmaya müsait yakınlıktadır. Neyse ki odağımızda insan ve toprağımızda samimiyet ve hoşgörü olduğundan, biz böyle şeylere çok aldırış etmeyiz, bilakis bu durum hoşumuza bile gider!
Birkaç dakika sonra hemen yanıbaşımızdaki masaya 30’lu yaşlarda bir çift oturdu. Oturuş düzenimizden sonradan adının Orkun olduğunu öğrendiğim kişi ile karşılıklı birbirimizi görebiliyorduk. Zaten aramızda bir metre ya var ya yoktu. Orkun’un gözü önce masamızda duran Sigma 35mm F1.4 Art objektif takılı Nikon D850 kamerama takılmıştı. Benim gözüm ise onun elindeki Olympus OM-D E-M1 MII kameradaydı, hangi objektif takılı onu göremiyordum. Acaba bu bakışma ne zaman bir diyaloga dönüşecek diye içimden geçirirken ilk hamle Orkun’dan geldi: “Merhaba, kameranız güzelmiş!“. Ben “Merhaba, teşekkür ederim. Sizinki de iyi bir gövdedir, değerini bilin” diyerek karşılık verdim. Ardından tanışmamız ve sonrasında masalarımızı birleştirmemiz saniyeler aldı, Eskişehir’den tatil için gelmişler.
Biz Orkun ile koyu sohbete dalmışken eşim ve onun eşi, nasıl bir fotoğraf meraklısı olduğumuz hakkında bizi çekiştirmeye başlamışlardı bile. Orkun fotoğrafa ne zaman ve nasıl başladığından, Olympus kamerasının özelliklerinden heyecanla bahsederken, bir yandan da kamerasının ekranından çektiği fotoğrafları göstermeye çalışıyordu. Fotoğraflar arasında geçerken bir fotoğrafın üzerine geldiğinde durdu, “Aaa bu çok kötü çıkmış” diyerek parmağını “Sil” tuşuna götürdü. “Dur!” dediğimi hatırlıyorum heyecanla ve galiba biraz da yüksek bir sesle. O sırada eşlerimiz de aralarındaki sohbeti bırakmış bana bakıyorlardı. “Neden siliyorsunuz fotoğrafı, bu bence doğru bir yöntem değil” deyiverdim. Orkun, “Ama …” demesine kalmadan, izin isteyip kamerayı aldım ve fotoğrafı LCD ekranda zumlayıp köşe bucak gezinmeye başladım. Fotoğrafın küçük bir bölgesinden hızlıca bir kompozisyon yapıp ona gösterdim. “Aaa ne güzel oldu!” demesiyle eşi biraz sitemkar bir ifadeyle söze girdi “Ben de defalarca söylüyorum böyle silmemesini ama dinletemiyorum“.
Durun! O düğmeye basmadan önce bir kez daha düşünün
Fotoğraf çekerken birçok kişinin bunu yaptığına defalarca tanık oldum. Kameralarının ekranındaki görüntülere tıklarlar ve hemen parmakları sil tuşuna gider. Hatta bazıları, çeker çekmez şöyle bir bakar ve hemen siler. Ben böyle durumlarda ve neredeyse her zaman benzer tepkiyi veriyorum ve onlara kibarca bunu neden yapmamaları gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Bunu ne kadar kibarca ve iyi niyetli olarak yapsam da bazen beklen(me)dik tepkiler de almıyor değilim.
En azından o fotoğrafları büyük bir ekranda görmeden onları silmeyin.
Ne kaçırdığınızı asla bilemezsiniz
Ben kameramın LCD ekranını sadece ayarları kontrol etmek, Histogram ve pozlamamın doğruluğunu, çektiğim konunun net olup olmadığını görmek için kullanıyorum. Kameranın ekranı karelerinizin genel kullanılabilirliğini değerlendirmek için hiç iyi bir seçim değil. Neden mi? Birincisi, bu ekranlar çok küçük ve çözünürlükleri hala düşük. İkincisi, nerede olursanız olun ışık genellikle yetersiz kalıyor, fotoğrafın ne kadar iyi ya da kötü olduğunu bu ekranlardan görmek çok zor. Hele bir de çok güneşli ve açık bir ortamdaysanız. Üstelik gördüğünüz şey, kameranızın JPEG olarak simüle edilmiş halidir, fotoğrafın kendisi değil. Eğer RAW çekim yapıyorsanız, çektiğiniz fotoğraf ile kameranızın LCD ekranında gördüğünüz fotoğraf aynı değil.
Artık düzenleme araçları çok güçlü
‘Kötü’ sandığınız görüntülerin bile biraz kurgu ile nasıl harika fotoğraflar haline dönüşeceğinizi bilemezsiniz. Günümüzde kameralar artık çok daha geniş bir dinamik aralık yakalayabiliyor, ama kameranızın LCD ekranında bu ayrıntıları, özellikle gölgelerde ne detaylar var tam olarak göremezsiniz. Dahası, artık Photoshop, Lightroom ve benzeri yazılımlar daha yaratıcı olmamızda bize müthiş yardımcılar. Bu gibi yazılımlar sayesinde “Çöp” sandığımız görüntüler birdenbire sanatsal ve yaratıcı fotoğraflara dönüştürülebiliyor.
Örneğin aşağıdaki fotoğrafı bir parkta makro denemeleri yaparken çekmiştim. Kameramda 105mm makro objektifim takılıydı ve dönmeye hazırlanıyordum, bir köprünün üzerinden geçerken kazları gördüm. Mesafe uzak olduğundan böyle bir kadraj yakalayabilmiştim. Fotoğrafı çekerken bu kadrajın iyi bir görüntü vermeyeceğini bilerek çektim. Neden? Çünkü kazların sudaki yansımalarını kaçırmak istemiyordum ve orayı doğru pozlamak istiyordum. Kadrajımı kesme yöntemiyle yeniden oluşturabilirdim.

CameraRAW ile bu fotoğrafın siyah beyaz nasıl görünebileceğini görmek için bir sürü farklı hazır ayar denedim. Hoşuma giden bir tanesini buldum ve oradan görüntüyü ince ayarlamaya devam ettim. Kontrastı biraz azaltmam görüntüyü aydınlatmak konusunda oldukça yardımcı oldu, ardından pozlamayı düzeltmek için sağdan sola doğru dereceli filtre kullandım. Aşağıdaki sonucu elde ettim:

Biraz zaman ve sabırla ve elbette yazılım seçenekleriyle hoş sonuçlar almak mümkün.
Sanat özneldir
Elinizdeki bir görüntüden istediğiniz bambaşka bir şey oluşturabilirsiniz. Çektikleri görüntüleri, yazılımları etkin biçimde kullanarak, çektiklerinden tamamen farklı bir şeye dönüştürüp dijital sanat eserleri yaratan birçok fotoğrafçı tanıyorum.
İzmir Kemeraltı’nda meşhur Havra sokağında balıkçıların önünden geçerken, tezgahının önünde balık satan satıcıyı fotoğraflamak istemiştim. Balıkçı çok hızlı hareket ediyor ve müşterilerine yetişmeye çalışıyordu. Önümdeki müşterilerin aralarından hızlıca aşağıdaki kareyi çekebildim. Kameram “M” Manuel çekim Modu‘nda olduğundan, ayarlamak için zaman olmadığından ve en son çektiğim fotoğraflarda enstantane hızlı bir ayarda kaldığından, fotoğrafım gördüğünüz gibi az pozlanmış çıktı. Kameramın LCD ekranından baktığımda neredeyse hiçbir şey görünmüyordu. Ben deklanşöre bastığım andaki sahneyi çok net hatırlıyordum ve bu fotoğraf net çıkmış olmalıydı.


Karanlık çıkacağını baştan kabullendiğim ana konumu düzenleme araçlarımla pekala açabileceğimi biliyordum, ayrıca kameramın dinamik alan başarısına güveniyordum. “Bu sahnede çekilen kare işe yaramaz” demek yerine fotoğrafı çekmeyi tercih ettim ve uygun bulduğum bir bölümünü keserek bu fotoğrafı elde ettim:
Tamam, sokak fotoğrafçılığında “işi çekerken bitirmek” gerekir. Ancak, fotoğrafçı da eserini istediği gibi sunmakta serbest olmalıdır. Denemek ve bazen görüntüler üzerinde oyunlar oynamak; öğrenmek, yaratıcılık ve kompozisyon geliştirmekte oldukça etkili oluyor. Bir görüntüyü kameradan hemen silerseniz onun kurtarılamıyor olup olmadığını nasıl anlayacaksınız?
Orkun’la sohbete ne mi oldu?
Anlatayım. O gün Orkun’larla biraz Alaçatı turu yaptık. İmren Pastanesinde Türk kahvemizi içtik ve Sakızlı muhallebimizi yedik. Orkun artık RAW+JPEG çekmeye karar verdi, önceden yalnızca JPEG çekiyormuş. Bu nedenle yüksek kapasiteli bir SD kart siparişi verdi bile.
Ama Orkun ve eşinin en şok olduğu olay neydi biliyor musunuz? Onu da anlatmam lazım! Sakızlı muhallebilerimizi kaşıklarken Orkun Olympus kamerasını nasıl aldığını anlatıyordu. Takip ettiği ve üye olduğu birkaç siteden bahsetti. O sırada telefonundan bir siteye girdi ve bana, benim “Makro Çekim Örnekleri, Olympus ile Odak İstifleme ve Basamaklama” yazımı göstererek “Ne zamandır zaten inceliyordum bu kamerayı, bu yazıyı okuyunca gittim aldım” dedi. Ve bu siteyi tavsiye etti. Eşimle göz göze geldik ve gülümsedik. Bunun nedenini sorduklarında, her zaman yanımda taşıdığım Arthenos kartvizitimden bir tane uzattım. Sahneyi siz düşünün. Orkun bir Arthenos takipçisiymiş 🙂 Benzer bir durum bir İstanbul seyahatimde, Kadıköy-Eminönü vapurunda simit + çay nostaljisi yaparken başıma gelmişti. Ben cep telefonumda sitemizde dolaşırken ve gelen yorumları cevaplarken, yanımda oturan ve Nikon D850 kameramı elimde gören bir İstanbul’lu fotoğraf gönüllüsü “Nikon D850 Ayarları” yazımı okumamı tavsiye etmişti 😉
Emek verip, ter döküp yazdıklarınızın çok uzaklarda, değişik insanlar tarafından okunuyor olması ve takdir edilmesi, yerine hiçbir şeyi koyamayacağınız çok güzel bir duygu. Kafa dağıtmak veya mola vermek istediğim zamanlarda, sitemizin yönetim sayfasına girip, o anda yazılarımızı okuyanların dünya haritası üzerinde konumunu gösteren noktaların bir havai fişek misalı pıtır pıtır patladığını ve haritanın bir gelincik tarlasına dönüştüğünü görmek gerçekten tarif edilemez bir his.
Orkun’la birbirimizin telefon numaralarımızı kaydettik. Böylece fotoğraf tutkum sayesinde bir dost ailemiz daha oldu. Hep söylerim ya; Fotoğraf çekmek mutlu ediyor diye, alın bir kanıt daha!
ben de bunu hep yapiyorum begenmediysem hemen silerim..sanki kartta yer yokmus gibi… galiba bu bir refleks hocam. ayriyeten emek verilen seylerin deger bulmasi konusunda size katiliyorum..emeklerinize saglik…saygi ve selamlarimla
Yapmayın işte onu!
5 yıl önce silmeyip diskime yedeklediğim birçok fotoğrafım şimdi en sevdiklerim arasında.
Saygılar.
Günaydın Arthenos!
Aslında çok önemli bir konuya el atmışınız Sebahattin bey. Ben de kamera üzerinden hiç silmem çektiğim resimleri. Onları önce bilgisayarıma aktarıyorum sonra sizin de dediğiniz gibi büyük ekranda tek tek inceliyorum. Netlik problemi olursa siliyorum.
Ne zamandır yazamadım, aslında takipteyim de işler güçler işte bahane 🙂
Selamlar ve teşekkürlerrr…
Hoşgeldiniz Neslihan hanım,
Evet yoktunuz bir süredir.
İzlediğim yöntem konusunda yalnız olmadığımı duymak sevindirici 😉
Kamera üzerinden sıkça silme işlemi yapmak aynı zamanda SD kartın ömrünü de azaltır. Nihayetinde hepsinin bir okuma/yazma kapasitesi var. Sizin yöntem en doğrusu; önce bilgisayara aktar, sileceksen orada sil. Yalnız burada bir şeyi unutmamak gerekir, SD kartı da kamerada biçimlendirmek doğru yöntem olacaktır.
Saygılar.
Çok haklısınız Sebahattin bey, yazdıklarınıza harfiyen katılıyorum.
Yazınız için çok teşekkürler, ellerinize sağlık.
Bizimde bir gün karşılaşmamız dileği ile.
Selam ve saygılarımla.
Neden olmasın Öner bey!
Bahaneler değil mi bizi yapmak istediklerimizden alıkoyan?
Selamlar, saygılar.
Güzel yazmışsınız. Ben de çok nadiren silerim. O an LCD’den hiçbirşeye benzemeyen nice fotoğrafı kompozisyon olarak kullanamasam da kesit alıp evirip-çevirip işe yarar sonuçlara ulaştığım çok olmuştur. Eğer biraz da arkaplan, grafiker, web tasarım gibi konuları düşünerek bakarsanız bir fotoğrafın ilk çekildiği orijinal hali ile içinden kesip alınabilecek bölümleri arasında çok farklar olabiliyor ve bunlar kara delik çöplüğüne gitmeden önce değerlendirilebilir.
Tam da bunları anlatmaya çalışıyordum, çok güzel özetlemişsiniz.
Katkı için teşekkürler.
Saygılar.
Üstad bir soru
Siz hiç fotoğraf silmiyor musunuz yani silecek bir kare dahi olmuyormu?
Tşkler
Olmaz olur mu Güner bey, elbette oluyor.
Ben şu durumlar olduğunda siliyorum:
– Yürürken veya kameramı çantasına koyup çıkartırken yanlışlıkla elim deklanşöre dokunduğunda çektiğim fotolar olduğunda
– Flaşlı çekimlerimde flaşımın çakmadığı ya da kapalı unuttuğum fotoğraflar olduğunda
– Hareketli bir konuyu yanlışlıkla çok düşük bir enstantane ile çektiğimde (bazen bu gibi fotoğraflar da ilginç olabiliyor. Örneğin Taksim’de İstiklal caddesinde karşıdan bana doğru gelen tramvayı çekmiştim. Enstantaneyi yavaş unuttuğumdan tramvay çok bulanıktı tabi. Üstelik elim de titremiş. Yani çektiğim fotoğraf, çöp kutusuna adaylar arasında ilk sırayı alır! Ama gece o caddenin ışıkları ve bulanıklık öyle bir kompozisyon oluşturmuştu ki, silmeye kıyamadım.)
Saygılar.
Silmek ya da silmemek. İşte bütün mesele bu… Ben hemen silenlerden ve silmeyenlerdenim. Yani duruma göre değişiyor. Buradaki birinci kriterim eğer aynı sahneyi bulma ihtimalim yoksa, imkansızsa “hele bir dursun” diyorum. Zaten böyle sahneleri de değişik açılardan, değişik odak değerleriyle çok çekim yapıyorum.
Hafta sonu Antalya Film Festivali kortejinde Selma Güneri’nin iki kare fotoğrafını yakalayabildim. Önceden makina ayarlarında da ( “M” modunda kullanıyordum) pozisyon alma fırsatım olmadı. Bu tamamen benim ihmalkarlığımdı. Tabii RAW görüntüleri aynen Sebahattin’in sunduğu balıkçı fotoğrafı gibiydi. Bir tanesini D850 gövdede işleyince sonuç yine aynen Sebahattin’in fotoğrafı gibi oldu. Diğeri anında silindi.
Eğer makina çoklu çekim ve “S” ay da “A” modundaysa arka arkaya aynı karenin çekiminden sonra uygun bir zamanda bakıp “olmamış” dediklerimi hemen siliyorum. Ya da sahneyi gördüm ve kafamda kompozisyonu oluşturup çektim. Ihhh, olmadı. Hemen siliyorum. Hafıza kartında yer sıkıntısı mı var? Hayır. Bir nevi beceriksizliğimin belgesi olmasın durumu… Bu sefer de görmesinler derken yazıyla anlattık.
Bir de çekmiş olmak için çektiğim kareler oluyor. Bunların da çoğunu ilk göz attıktan sonra siliveriyorum.
Asıl silme işlemini bilgisayara aktarma yapıldıktan sonra ve aradan 3 – 6 ay gibi bir süre geçtikten sonra yapıyorum. Bunun da kriteri “Bu görüntünün fotoğraf olarak bir değeri var mı?” sorusuna verilen cevap oluyor.
Bir tek film kullandığımda hemen silme yapamıyorum 🙁 . Mecburen negatif olarak da saklamak zorunda kalıyorum.
Süper katkılar için teşekkürler Okyar!
Anladım ki sen de aslında silicilerdensin 🙂
Ben yazımda zaten sakın silmeyin demiyorum, silmeden önce bir kez daha düşünün diyorum ve bu düşünmeyi sahadayken yapmayın diyorum. Önce açın ve büyük ekranda bakın, içinize sinmiyorsa orada silin diyorum.
Sevgiler
Sebahattin Bey Merhabalar,
Kulağa küpe olacak bir uyarı yapmışsınız, “yazmak yeniden yazmaktır” diye bir söyleyiş hatırlıyorum Halka Hitabet derslerinden , hocamız yazdıklarımızı tekrar tekrar üzerinde düşünerek yazmamızı isterdi. Fotoğraflarımızda zaman içinde tekrar tekrar gözden geçirildiğinde farklı kompozisyonlar kazanabilmekte. 2010 dan beri fotoğraf arşivi tutmaktayım ve bir çok fotoğrafı silmediğim için sonradan oldukça memnun olduğumu söyleyebilirim.
Fotoğrafları sahada silmek yerine irfanview gibi bir programda bakıp teknik olarak kusurlu ise silmek , teknik olarak iyi ancak o an anlamsız gelse de arşivleyip daha sonra 15-20 gün gibi tekrar gözden geçirmek benim uyguladığım yöntem, fotoğraf çekerken bırak silmeyi fotoğraf makinasından bakmıyorum bile, çektiğim insanlar genelde o an bakmak istiyor ama bir biçimde çekim anını bozacağını düşündüğümden fotoğraf makinası ekranından göstermeyi “terimiz soguyor” “sihir bozulur” diyerek geçiştirmeyi tercih ediyorum.
sevgi ve saygılarımla,
Sizin tarzınız da iyiymiş Yaşar bey,
Ben de yaklaşık olarak sizin gibiyim. Ama ben sahada çektikten sonra fotoğrafa bakmasam da histogramı kontrol ediyorum. Bunu böyle yapmadan önce, enstantaneyi unutmam nedeniyle simsiyah veya bembeyaz çok fotoğrafım olmuştu eve döndüğümde 🙂
Katkılarınız için teşekkürler.
Saygılar.
Çok haklısınız bunu hepimiz yapıyoruz
Bundan sonra dikkat etmeye çalışacağım
Teşekkürler
Cihangir bey merhaba,
Biz de size teşekkür ederiz ilginiz ve takibiniz için.
Saygılar.
Hocam yine harikalar yaratmışsınız sandım ki şuhan yaşıyorum❤️
İçimizden geldiği, gönlümüzden koptuğu gibi Önder bey.
Takdir edilmesi en değerli ödüldür, teşekkürler.
Saygılar.
Ben de böylesi bir karşılaşmayı uzun zamandan beridir çok istiyorum. Umarım gerçeğe dönüşür.
Sevgiyle. 🤗
Taner bey merhaba,
Öner Büyükyıldız beye yazdıklarım aynen geçerli 🙂
Gerçeğe dönüştürmeyi biz de çok isteriz.
Saygılar.
Selamlar abicim ,dediğiniz gibi bende,zaman zaman sil butonu kullananlardanım desem ;-ıo , bazende ekranda görüp silmediğim kareler üzerindeki o ufak dokunuşlar sonrasında ,oluşan farklılık ,vay anasına dedirtebiliyor aslında , bu yazınızdan başka bir şey daha kattım kendime ; çektiğim karelerde kırpmalar yaparak,farklı bir kompozisyon çıkarmak . Tekrar tşk ederim
Kesinlikle haklısınız,
Ben her kareye önce bir bütün olarak bakıyorum. Bir bütün olarak hoşuma gitmediyse büyütüp içinde gezinmeye başlıyorum. Bazen öyle oluyor ki; kalabalık bir caddeyi geniş açı çekmiş oluyorum, kompozisyonu berbat buluyorum. Ama büyütüp bakınca aralarda öyle insan manzaraları çıkıyor ki şaşarsınız! Tabi bunda yüksek çözünürlüklü bir kamera kullanmamın avantajını yaşamıyor değilim. Tersi bile olsa, inanın tüm sahnenin içerisinde çok değişik ilginç sahnecikler bulabilirsiniz.
Saygılar.
Jpeg cektigimde Bende hemen silerdim. Simdi Raw cekmeye basladim. Artik silmiyorum. Bu sitenin ve sizlerin yardimiyla az da olsa fotograf duzenlemeyi ogrenmeye calisiyorum.
Paylasimlariniz icin tesekkurler.
Birlikte birbirimizden çok şeyler öğreniyoruz Reşit bey.
İlgileriniz için biz de sizlere çok teşekkür ediyoruz.
Saygılar