Kameramızda Otomatik çekim modları yerine “M” Manuel Çekim Modunda çekim yapmaya karar verdiğimizde, kameramız üzerinde daha fazla kontrole sahip olduğumuzu artık hepimiz biliyoruz. Böylece, diyaframı, enstantane hızını, ISO’yu ve bunların yanısıra daha birçok şeyi manuel olarak seçme şansımız oluyor. Kısacası kameramızın tüm kontrolü bize geçiyor! Ayrıca sahnemizin ne kadar pozlanması gerektiğine biz karar veriyoruz, ki bu da kameraların her koşulda tam doğru olarak yapamadığı bir şey. Kameralarımız pozlama ayarını her zaman tam doğru yapamazlar. Bunun nedeni, kameramızın içindeki ışık ölçerin, özellikle çok parlak ve koyu olan nesnelerin parlaklık seviyesini her zaman doğru olarak ölçememesidir.
Bunun üstesinden gelmek, pozlamanın kontrolünü sağlamak ve kameramızın hatalarını telafi etmek için “Pozlama Telafisi” işlemini uygularız. Ancak, bunu yapmadan önce, öncelikle ne kadarlık bir telafi uygulayacağımızı bilmemiz ve kameramızın ışık ölçerinin ne yaptığını tam olarak anlamamız gerekir. Bu yüzden karşımızdaki sahnenin nasıl ölçüldüğünü ve ölçülmesi gerektiğini bilmek önemlidir.
İlk olarak, kameramızın ışığı nasıl algıladığını anlamakla başlayalım. Başta basitçe söylemek gerekirse, kameramız her şeyi grinin tonları olarak görür. Bu da, kameramızın tek bir dünyası olduğu anlamına gelir; monokrom bir dünya; bir ağaç ile insan arasındaki farkı, insan ile taş sütünler arasındaki farkı ayırt edemez. Günümüz modern kameralarındaki ışık sayaçları renkleri tanıyabiliyor olsa da, aynı temel ilkeler onlarda da geçerlidir.
Kamera ölçüm sistemleri, her şeyi “orta gri” yani %18 gri yapmak ister.
Bunu hatırlayın ve bir kenara yazın! Bu çok önemli!
Örneğin sahnemizde kar veya üzerine güneş ışığı vurmuş kumsal gibi çok parlak alanlar varsa, kameramız bunun %18 gri olmasını ister. Koyu siyah giysili bir kişiyi fotoğraflıyorsak, kameramız onu da %18 gri yapmak isteyecektir. Fotoğraf makinemiz aslında konunun siyah olduğunu bilmediği gibi, vizördeki o beyazlığın da aslında kar olduğunu bilmez.
Kameramızın poz ölçüm ayarını sıfıra getirmek, her zaman sahnemizin tam olarak doğru pozlanacağı anlamına gelmez, fotoğrafımızın fazla veya az pozlanmasına neden olabilir.

Zone Sistemi nedir?
Birçoğumuzun Zone (Bölge) Sistemi kavramını ve bu kavramın ne anlama geldiğini duyduğunuzdan eminim. Hatta bu sistemin nasıl kullanılacağı konusunda engin deneyimleri olanları da tanıyorum. Bu yazıdaki konular onlar için yeni olmayabilir.
Ben burada Zone Sistemi konusunda detaylara girmeyeceğim, değerli dostum Okyar Atilla blogumuzda “Zone Sistemi Nedir?” başlıklı yazısında bunlara detaylıca değinmişti. Arzu ederseniz bu yazıyı okumakla başlayabilirsiniz.
Ansel Adams tarafından ortaya atılan Bölge Sistemi temel olarak tonları saf siyahtan saf beyaza kadar onbir değer aralığına eşler. Bölge Sisteminde her bir bölgenin ne anlama geldiği aşağıda şekilde görebilirsiniz:

Yukarıda gördüğünüz gibi 0 (sıfır) dahil onbir bölge romen rakamlarıyla işaretlenmiştir. Romen rakamlarıyla işaretlenmesinin nedeni, bölge değerlerini pozlama değerlerinden (EV) veya ışık ölçerdeki herhangi bir rasgele sayısal ölçek değerinden ayırt etmektir. Tabloda iki ölçek daha göreceksiniz; 0’dan 255’e RGB renk değerleri ve PS Lab değerleri. PS Lab değerleri yazımın sonundaki örnekleri Photoshop’ta değerlendirmek amacıyla kullanacağımız, 0’dan 100’e kadar olan Lightness değerleridir.
Bölgelerin Tanımı
Adams, bölge gruplarını, 0’dan X’e (10) kadar olan ve “tam siyahtan saf beyaza” kadar tüm tonları temsil edecek şekilde tanımladı. I (1) ila IX (9) arasındaki bölgeler Adams’ın “Dinamik aralık” olarak adlandırdığı alandır ve bu, fotoğraflarda “kullanılabilir” olarak kabul edilebilecek en koyu ila en açık tonları temsil eder. II (2) ila VIII (8) bölgeleri, bir doku duygusu ve tanınabilir bir madde betimleyen tonları temsil eden “Dokusal aralık” olarak adlandırılmıştır. Görüldüğü gibi, her iki uçtan merkeze yani Zone V’e (5) yaklaştıkça doku ve detaylar artıyor. Bir başka deyişle, Zone V’ten uzaklaştıkça detay ve dokular azalmaya başlıyor.
Adams’in sistemine göre dinamik aralık 9 duraktan oluşmaktadır; Zone I (1) ve Zone IX (9) arası. Günümüz dijital kameralarının her biri farklı dinamik aralık değerlerine sahiptir ve birçok kamera 9 duraktan fazla, 12-15 dinamik aralığa sahiptir. Pratikte, kameralarımızın kaydedebileceği dinamik aralık arttıkça, Zone Sisteminin olduğu gibi kullanılması, her bir bölgeyi bir pozlama durağı olarak düşünmekten uzaklaşmamızı sağlar. Örneğin, kullanmakta olduğum Nikon’un D850 modeli kameram 14.2 durak dinamik aralığa sahiptir.
Şimdi, “Madem günümüz kameraları 10 duraktan daha fazla dinamik aralık sağlıyor, neden Ansel Adams’ın 9 duraklık bölge sistemini anlatıyorsun?” diye sorabilirsiniz. Adams, Zone Sistemini kameralara göre anlatmıyor, bize genel geçer bir metodoloji sunuyor. Bu metodoloji kameralarımızdan bağımsızdır ve tam siyahtan saf beyaza kadar olan tüm aralığı 11 eşit bölgeye ayırır. Bu aralıkların eşik değerleri bir kamerada X durak iken bir başka kamerada Y durak olabilir. Ama kural değişmez. Benim 14.2 durak dinamik aralığa sahip Nikon D850 kameramda, Ansel Adams’ın Zone sistemine karşılık gelen her durak aralığı 14.2 ÷ 9 = 1.57 olacaktır.
Pozlama “Duraklar”
Pozlamayı etkileyen üç ana kamera ayarı bilgilerimizi tekrar hatırlayalım;
- Diyafram açıklığı,
- Deklanşör hızı ve
- ISO aralığı.
Pozlamayı, ayrıca Nötr yoğunluklu, kısa adıyla ND filtreler kullanarak da değiştirebiliriz. Bu yazının amacı bu kavramlara değinmek değil. Pozlamaya etki eden üç etkenin her birini kısa birer paragrafla hatırlatıp asıl konumuza geri dönmek istiyorum.
Diyafram açıklığı bir dairenin alanını temsil ettiğinden, her durak yaklaşık olarak bir önceki değerin √2 ile çarpımına denk gelir. Yani f/2 den 1 durak yukarısı = 2 √2 = 2.8 olacaktır. İlk başta kafa karıştırıcı olsa da, bu sayı ne kadar küçükse, çemberin alanı o kadar büyük olur, dolayısıyla kameramızın sensörüne daha fazla ışık girer ve bu da pozlamayı arttırır.
Diyafram açıklığı aynı zamanda fotoğraflanan nesnenin veya sahnenin Alan derinliğini arttırma veya azaltma etkisine de sahiptir. “Diyafram Nedir, Fotoğrafta Diyafram Ayarları” ayarları yazımızda bu konulara detaylıca değinmiştik.
Deklanşör hızlarının kavranması biraz daha kolaydır, çünkü hızı bir durak yukarı veya aşağı değiştirmek için zamanı yarıya indirir veya iki katına çıkarırsınız. 1/500 saniyeden bir durak daha hızlı olan değer 1/1000 saniyedir, bir durak yavaşlatmak isterseniz 1/250 saniyeye ayarlamak gerekir. Bunu daha yavaş bir durak olan 1/125, bir sonraki daha yavaş durak 1/60 izler. Bu değer tam olarak bir önceki hızın yarısı değil. Aslında, saniyenin 1/125’i için gerçek obtüratör hızı 1/128’dir ve bir durak yavaşlık 1/64 olmalıdır. Küsuratla uğraşmamak ve fazla kafa karıştırmamak için 1/60, 1/30, 1/15, 1/8, 1/4, 1/2, 1, 2, 8… şeklinde gider. “Perde Hızı, Deklanşör, Enstantane Kavramı” yazımızda bu konuların detaylıca açıklamasını okuyabilirsiniz.
ISO aralığı da biraz kafa karıştırıcı görünebilir. ISO, kameramızın algılayıcısının ışığa duyarlılığını temsil eder. Bazı dijital kameraların baz ISO değeri 50 ile başlasa da, çoğu kamerada bu değer ISO 100’den başlar. ISO 200, ISO 100’den bir durak daha hassas bir değeri temsil eder ve katlanarak devam eder. Bir sonraki tam durak ISO 400, ardından 800, 1600, 3200, 6400 vb. Detay bilgi için “ISO Nedir, Fotoğrafı Nasıl Etkiler” yazımıza göz atabilirsiniz.
Orta tonumuzu tanımlayalım
Bu kısa hatırlatmalardan sonra Bölge Sistemine geri dönelim; Ansel Adams, bir sahnenin pozlama seviyelerini değerlendirmek için bir metodoloji belirledi, böylece belirli yerlere belirli tonları yerleştirebildi ve sahnedeki diğer tonların çok koyu veya çok parlak olup olmayacağını bu pozlamadan hesaplayabildi ve pozlamayı ona göre ayarladı. Ansel Adams’ın The Negative kitabında bunların tüm detayları mevcut.
Zone V’e (5) yerleştireceğimiz tonu tanımlayarak sahnemizi ölçmeye başlayacağız. Siyah ve beyaz terimlerde buna orta gri veya %18 gri denir, ancak renkli fotoğrafçılıkta bu “Orta ton” olarak adlandırılır. Bu adımın güzelliği şu; sahnenizde orta tonun ne olduğunu kolayca tanımlayamıyorsanız, açık havadaysanız sahnenizde bulunduğunuz yere düşen ışıkla pozlama değerini elde etmek için %18 gri kart yardımınıza yetişir. Peki, neden kameramızın ölçüm sistemini kullanmıyoruz? Kullanacağız, ama önce kameramızın bu ölçümü doğru yapıp yapmadığını test etmeye ne dersiniz? Kamera Ölçüm Sistemi her zaman doğru mu ölçer?
Orta tonumuzla başlayalım
Bölge Sistemini kullanarak pozlamamızı ayarlamak için başlangıç noktası orta tonumuzu veya orta griyi tanımlamak bu yüzden önemli. Bunu, sahnemizdeki birkaç noktadan sayaç okumaları alarak yapabiliriz. Adams, %18 gri kart kullanımının öneminden bahsetmesine rağmen hep fotoğrafı bozabilecek bir şeyler arardı.
Sahnemizdeki bir yeri “Spot / Nokta” ölçüm modunda netleyerek çekimi gerçekleştirdiğimizde, kameramızın ışık ölçeri, o bölgenin parlaklık değerini bir orta gri olarak varsayarak ona göre yorumlar ve sonraki ölçümleri bu orta tonu veya orta griyi referans alarak kaydetmeye başlar.
Harici bir Işıkölçerin güzelliği
Ben harici ışıkölçer kullanmayı seviyorum, nesnelerden yansıyan ışığı ölçen kameramızın ölçüm sisteminin aksine, ortam ışığını ölçerler ve her şeyi orta griye dönüştürmeye çalışmazlar. Karla kaplı bir sahneyi kameranızın ölçüm sistemine güvenerek çekerseniz, çektiğiniz fotoğrafta karın renginin gördüğünüz sahnedekiyle aynı olmadığını, genellikle 2 durak koyu olduğunu göreceksiniz. Baz olarak %18 gri karttan ölçüm alarak bir fotoğraf çekerseniz aynı iki durak farkını elde edersiniz.

Bu size çok mantıklı gelmiyorsa, kameranızın çerçevesini dolduracak büyüklükte bir beyaz ve bir de siyah kağıt parçası alın. Fotoğraf makinesini “A” Diyafram Öncelikli Çekim moduna getirin, diyaframı f/5.6 olacak şekilde ayarlayın ve Pozlama Telafisi ayarının sıfırda olduğundan emin olun.
Çerçeveyi beyaz kağıtla doldurun ve bir fotoğraf çekin. Ardından, siyah kağıdı tam olarak aynı ışık altında beyaz olanla aynı yere koyun ve kamera ayarlarını değiştirmeden ikinci bir fotoğraf çekin. Sonra, kameranızın LCD ekranında çektiğiniz iki fotoğraf arasında gezinin. Her ikisinin de aynı olduğunu göreceksiniz, her ikisi de orta gri tonda olacaktır.
Onları tam siyah ve beyaz yapmak için beyaz kağıdı çekerken +2 durak poz telafisi, siyah kağıdı çekerken -2 durak poz telafisi eklemeniz gerekir.
Kameramızın bu özelliğini bilmek nasıl bir pozlama telafisi uygulayacağımıza karar vermenize yardımcı olur? Zone Sistemi hakkında bilgi sahibi olmak işte tam burada işimize yarayacaktır.
Ölçüm oyunu oynayalım mı?
Harici ışıkölçer cihazımı kullanarak ortama düşen ışığı ölçtüğüm bir tür oyun oynamayı seviyorum; bu oyun, ışık ölçerimdeki beyaz küreyi kullandığım bir yöntemdir. İlk olarak bir bölgeden ölçüm alıp bunu hafızaya alıyorum. Ardından, ölçüm aldığım ilk bölgeye mümkün olduğunca yakın başka bir şeyi ölçüyorum. Siz bunu oturduğunuz odada veya dışarıda yapabilirsiniz, farketmez. Bir ışık ölçer cihazınız yoksa, bu çalışmayı kameranızın ölçüm sistemini kullanarak da yapabilirsiniz. Ama, ışıkölçerin ortam ışığını ölçtüğünü, kameranızın ise yansıyan ışığı ölçtüğünü ve bunu %18 griye göre sentezlediğini unutmamanız gerekiyor.
Bu oyun, sahnedeki orta tonları bulmak için gözümüzü eğitmemize çok yardımcı olur. Size komik geliyor olabilir, ama bu, yıllar içinde pozlamayı tahmin etme becerimi geliştirmeme inanılmaz katkı sağladı. Şimdi bir sahneye baktığımda, orta tondaki bölgeleri bazen çok küçük hatalarla ama genellikle doğru tahmin edebiliyorum. Bu oyunu hala sıkça denerim.
Aşırı parlaklık değerlerimizi bulalım
Artık sahnemizin en aydınlık ve en karanlık kısımlarını tanımlayabilir ve ölçebiliriz.
Sahnemizde güneş varsa, direk güneşten bir ölçüm almamızın pek bir anlamı yoktur, ayrıca kameramızın vizöründen doğrudan güneş ışığına bakmamaya dikkat etmemiz gerekir. Çünkü, vizörde büyütülen ışınlar gözlerimize zarar verebilir. Zone Sisteminde güneş, Bölge X (10) ‘a denk düşen bir pozlama olarak kabul edilir, yani detaysız en parlak bölge. Zaten bu nedenle aşırı pozlanmasını önlemeye çalışmayız.
Örneğin güneşin yakınlarında parlak bir bulut varsa, özellikle bu alanlardaki bazı detaylar sizin için önemliyse, buradan bir ölçüm alın. Aynısı sahnenin en karanlık kısımları için de geçerlidir. Ön plandaki kayalardan ölçüm almakla başlayabilirsiniz; örneğin eğer ışık karşıdan geliyorsa, kayaların size dönük yüzleri ve gölgeleri çok karanlık olabilir, buralardan ölçüm alın.
Gölgelerdeki detayları ne kadar korumak istiyorsunuz?
Sahnenizde gölgede kalan bu kayalık alanların çok karanlık olduğunu tespit ederseniz, kayalardaki detayın ve dokunun sizin için önemli olup olmadığına karar vermelisiniz.
Orijinal Bölge Sisteminde, gölgeli bölgeleriniz orta tonunuzdan üç duraktan daha koyuysa, bu alanlarda madde veya doku görünümünü kaybetmeye başlarsınız.
Örneğin, f/8 diyaframda orta ton (Zone V), 1/125 saniye deklanşör hızı verecek şekilde ölçülmüş olsun ve ön plandaki kayaların karanlık kısımlarından 1/8 saniye yani 4 durak daha koyu ölçüm alıyorsanız, kayaları Zon sisteminde Zone I’e koyuyorsunuz demektir. Bu da, Zone Sistemini anlatan yukarıdaki tabloya göre bu alanın, siyaha yakın tonda olduğunu ancak dokuya sahip olmadığını tanımlar. Eğer enstantaneyi 1/4 saniye ayarlarsanız, kayalarınızı Zon 0 (sıfır) bölgesine koyarsınız, böylece kayalar görünür herhangi bir dokuya sahip olmayan, tamamen siyah bir görüntüye sahip olurlar.
Yukarıda anlattığım senaryo Ansel Adams’ın Zone Sistemine göre gerçekleşmesi beklenen olaylardır. Ancak, biraz sonra da göreceğimiz gibi, bu, günümüz modern dijital kameraların Ansel Adams tarafından tanımlanan Bölge Sisteminin sınırlarını aştığı kilit alanlardan biridir, çünkü Ansel’in sistemi daha küçük dinamik aralığa sahip eski filmlere dayanmaktadır. Bu da artık bölgeleri, bölge başına bir tam EV durak olmayacak şekilde yeniden tanımlamamız gerektiği anlamına gelir. Her kameranın dinamik aralığı farklıdır. Kullandığımız kamera ile pozlamamızı ne kadar zorlayabileceğimi öğrenmek ve sınırları korumak için sıkça denemeler yapmak gerekir.
Gölgedeki alanlarınızı herhangi bir nedenle korumanız gerekirse, diyelim ki çok koyular ve ve kameranızın dinamik aralığına rağmen orada hiçbir ayrıntı olmayacağını hissediyorsanız; o bölgeyi bir ışık kaynağı ile aydınlatmayı düşünmelisiniz. Büyük baskılar için manzara fotoğrafları çeken profesyoneller bu yönteme sıkça başvururlar. Çok koyu bölgelerde de maksimum detaya bu şekilde kolaylıkla ulaşılabilir.
Önemli noktaları dijital için korumak
Film tabanlı Zone Sisteminin Dijital görüntülemeye uygulanmasındaki en büyük fark, film günlerinde, parlak veya aşırı pozlanmış olaylarda ayrıntıların geri kazanılması, kaybedilen gölge ayrıntılarını geri kazanmanın çok daha kolay olmasıdır. Adams’a göre, koyu gölgede kalan “Düşük değerler” öncelikle pozlama ile kontrol edilirken, çok parlak alanlar “yüksek değerler” hem pozlama hem de banyo aşamasında kontrol edilir. Yani, ben gölgeleri kurtarayım, parlak alanları banyo aşamasında da hallederim mantığı.
Dijital görüntülemede ise, aşırı pozlanmış bir bölgedeki hiçbir ayrıntıyı geri getirmenin bir yolu yoktur, bu yüzden dijital çekerken parlak alanlardaki detaylarımızı bu gerçeği göz önünde bulundurarak korumak zorundayız.
Sağa dayalı pozlama tekniği – ETTR
İdeal çözüm; Sağa Dayalı Pozlama Tekniği – ETTR adı verilen ve benim de favorim bir teknik kullanmaktır. Bu teknikle, pozlamanızı Histogram’ın sağ tarafına neredeyse değecek şekilde ayarlarsınız. Böylece görüntünüzü olabildiğince parlak kaydederek daha iyi görüntü kalitesi elde edersiniz, sağa dayalı pozlama tekniğinin yaptığı tam olarak budur.
En karanlık gölgelerim yalnızca Bölge V (5)’de olsa bile, detaylar için yine bu tekniği kullanıyorum. Bu tekniği kullanmadan sahneyi olduğu gibi çekebilir ve gerekirse parlak alanları karartabilirim, böylece histogramın ortasındaki orta tonlara pozlayarak aynı pozu alabilirim. Ama sağa dayalı pozlama tekniği kullanarak daha temiz gölge alanlara sahip oluyorum. Pozlamamı mümkün olduğunca sağa yaklaştırarak görüntünün geri kalanını serbest bırakıyorum.
Bu tekniği tüm fotoğraflarımda kullanıyorum ve elde ettiğim sonuçları seviyorum. Gölge bölgelerim inanılmaz karanlık gözükse de, şu anda kullandığım Nikon D850 kameramdaki gibi 14 durağın biraz üstündeki dinamik aralıktan tam olarak faydalanarak bu alanlardan hala ayrıntı alabiliyorum.
Sahneyi değerlendirme
Şimdi Photoshop’u açalım ve önceki yaz tatilimde Almanya’nın 700 yıllık Romantik Rüya Şehri Heidelberg‘de çektiğim bir fotoğrafı değerlendirelim. Fotoğrafın orijinal kamera RAW çıktısını açacağım ve sahnedeki belirli bölgelerden aldığım ölçümleri size sonucu göstereceğim. Kameramın tüm o güzel ayrıntıları kaydedileceğini ve bu kareyi siyah beyaza dönüştürdüğümde bu ayrıntıların ilginç olabileceğini biliyordum. Ama vizörden veya kameramdaki LCD ekrandan bakarken bunları göremezdim.
Bilgi panelinizi Photoshop ekranında göremiyorsanız, F8 tuşuna basın veya Pencere (Window) menüsünden Bilgi’yi (Info) tıklayın. Ardından Bilgi panelinin sağ üstündeki düğmeyi tıklayın ve Panel Seçenekleri (Info Panel Options) seçin, sağdaki iletişim kutusunu göreceksiniz.
Benim, First Color Readout değerim “RGB Color” olarak ve Second Color Readout değerim “Lab Color” olarak ayarlanmış durumdadır.
Şimdi, Photoshop araç çubuğundan Damlalık Aracı’nı tıkladığınızda göreceğiniz Renk Örnekleyici Aracı’nı (Eyedropper Tool) seçin.
Artık farenizi görüntünün üzerine getirdiğinizde Bilgi Paneli’ndeki sayıların değiştiğini göreceksiniz. Bu sayılar, yukarıda incelediğimiz Bölge Sistemi grafiğine eklediğim “Lab” sayı aralıklarına karşılık geliyor; bu görüntüyü masaüstünüze sürüklerseniz, referans olarak kullanabilirsiniz.


Renk Örnekleyici aracının güzelliği, görüntü üzerinde gezinirken o bölgedeki ton değerlerini görebilmenizdir. Bu değerler, yukarıdaki L kolonunda belirttiğim ve 0 ile 100 arasında değişen tonlama değerlerinin karşılığıdır. Bu değerlere bakarak, tablodan, görüntünüzdeki o kısmın hangi bölgeye karşılık geldiğini rahatlıkla bulabilirsiniz.
Değer Sıfır ise saf siyah ve 100 ise saf beyaz kayıt yapılmış demektir. Bunlar Bölge Sisteminin mutlak uçlarıdır. 45 il4 55 arasındaki değerlerin ise Zone V’e (5) karşılık geldiğini görüyorsunuz. Tonları örneklemeye başlamadan önce, Photoshop menüsünde üstteki araç çubuğunda Örnek Boyutu (Sample size) “31 x 31 Ortalama” olarak değiştirin, böylece çok küçük bir alanın örneklemesini almamış olursunuz.
Yukarıdaki fotoğrafı siyah beyaza dönüştürdüm ve kaotik bir hava vermesini istediğimden biraz sert rötuş ile aşağıdaki sonucu elde ettim:
Bu yazımda Ansel Adams tarafından tanımlanan Zone Sisteminin günümüzde kullandığımız kameralarımız gözünden bir değelendirmesini yapmaya çalıştım. Siz de bu konudaki görüş ve yorumlarınızı, aşağıdaki “Yorumlar” kısmından bizimle paylaşın.
google da manzara fotoğrafçılığı araması yaparken sitenize rastladım yazının başlığı ilgimi çektiği için okudum. Bir süredir bu konuyu araştırıyorum.
zon sistemini kullanarak hiç fotoğraf çekmedim ancak çekim yaparken ilkelerini göz önünde bulundurmaya çalışırım. zon sistemi hakkında eksik bilgilerim olduğunu anladım. digital makinelerde bu oldukça kolay geliyordu gökyüzünden ölçüm alıyordum raw da gölgeleri ve orta tonları açıyordum. şimdi artık daha bilinçle yaparım sanırım. eski bir flaş metrem vardı film çektiğim zamanlarda kullanırdım. ama digital için flaş metreye ihtiyacım yok bence zon sistemini oturtunca pek gerek kalmaz diye düşünüyorum.
sitenizdeki içeriklere hızlıca göz attım. çok güzel ve kaliteli yazılarınız var. çok emek verdiğiniz çok belli oluyor. sizi tebrik ediyorum. abone oldum ve takibe aldım. emeklerinize sağlık..
Onur bey merhaba,
Benim gibi çektiğiniz fotoğraflardan büyük baskılar almaya merakınız varsa veya işiniz buysa, zone sistemi, fotoğrafçıyı gerçekten iyi bir şey üretmeye teşvik eden çok teknik bir süreçtir. Bu sistem başkaları için sözelci bir öğrencinin matematik kitabını okuması gibi sıkıcı bir süreç haline gelebilir. Zone sistemi ile neyi neden yapacağını bilirsiniz ve daha da önemlisi sahnenizi nasıl pozlayacağınıza hakim olursunuz. Bu düşünce tarzı dijital fotoğrafçılık için de aynı derecede geçerlidir bence.
Katkılarınız ve takibiniz için teşekkürler.
Saygılar.
Doğru. Film kullanıcıları dijitalde zon sisteminin gerekli olmadığını söylerler çünkü zon sistemi foto ve kimyasal süreçle çok sıkı bir şekilde bütünleşmiştir. Ancak zon sisteminde bulunan ton kontrolünü dijtale Sebahattin beyin de vurguladığı gibi dijital zon sistemi olarak çevrilebilir.
Bu çok faydalı ve detaylı yazınız için çok teşekkür ederim Sebahattin beyciğim. Her seviyeden ve her alandan fotoğrafçıya bir ders var yazılarınızda. Emekleriniz için de ayrıca tebrikler. Selamlar
Değerli katkılarınız için çok teşekkür ederiz Nurullah bey.
Ansel Adams bize bir metodoloji sunuyor. Bu metodoloji, flim olsun dijital dünya olsun bize genel-geçer kuralları söylüyor. Her çekimde zone sistemini kullanarak çekim yapmak zorunda değiliz elbette. Ama yazımda da vurguladığım gibi, zone sistemi mantığını kavramak, fotoğraflarımızın tonalitesindeki kaliteyi ve çok parlak v e çok karanlık alanlardaki detayı arttıracak önemli bir unsurdur. Ama çekilen fotoğraflar, yalnızca sosyal medyada paylaşılacaksa en kötü pozlanmışını bile pırıl pırıl gösteren sayısız uygulama mevcut. Eğer bunları bir sergide büyük baskılarda kullanmak istiyorsak, işte o zaman zone sistemi metodolojisi bilerek çekim yapmak önem kazanıyor.
Hocam zon sistemini çok farklı yerlerde okudum nihayet anlayabileceğim bir yazı buldum. Tane tane anlaşılır şekilde çok güzel açıklanmış. ellerinize sağlık. Sık okunacaklar listeme ekledim boş bulduğum zamanlarda tekrar tekrar okuyacağım. Ben de sizin gibi manzara çekmeyi seviyorum. Selamlarımla
Merter bey çok teşekkür ederiz. Mutlu ettiniz.
Saygılar.
analog filmde az pozlama kurtarılamaz ama aşırı pozlama kurtarılabilir. Siyah beyaz film için bu doğru ama slayt filminde tam tersi aynen dijitaldeki gibi.
Katkınız için teşekkür ederiz Ersin bey.
Saygılar.
yaziniza bayildim. ben de sizin gibi manzara fotograflarimin cogunu siyah beyaza donusturmeyi seviyorum. fuji xt3 kullaniyorum. film simulasyonlarini vizörde kullanma avantajım olduğundan sahnedeki istediğim yerleri secerek acros veya acros + r ye ayarladigimda bunun cok daha kolay oldugunu gordum. vizor bana tek renkli bir cikti veriyor ama raw kaydettigi icin tam renkli bir dosyam oluyor. tşkler…
Sizinki pek alışıldık bir yöntem değil Sercan bey.
Birçok fotoğrafçı tam tersi şekilde çalışıyor; renkli çekip ihtiyaç duyulduğunda S&B dönüştürmeyi tercih ediyor. Ben de sokak fotoğrafları için çoğu kez Olympus OM-D E-M1 MII kameramı monokrom moda ayarlayıp çıkıyorum 🙂 Aşağıda linkini verdiğim yazımda buna değinmiştim.
Saygılar.
https://www.arthenos.com/siyah-beyaz-sokak-fotografciligi/
Merhaba. Açıklamalar için teşekkürler yazınızdan çok şeyler öğrendim. Bu metodu uygulayabileceğim konusunda şüpheliydim. Yazınız cesaret verdi bana. emeklerinize sağlık
Teşekkürler Sinan bey.
Saygılar
bir kaç yıl önce zon sistemine kafayı takmıştım ve sistem hakkında bilgi sahibi olmanın dijitalde işe yaradığına bizzat tanık oldum. bende çekerken histogram kullanmanın ve onu anlamanın dijitalde çok faydalı olduğuna inanıyorum. her çekimden sonra histogramı mutlaka kontrol ederim.
çok iyi bir yazı tebrikler.
Haklısınız Murat bey,
Histogramı kullanmak bizi bir çok post prodüksiyon işleminden kurtarıyor.
Katkılarınız için teşekkürler.
Saygılar
hocam ben sizin yazınızı buradaki yorumculardan farklı gözle okudum sanırsam..buradan anladığıma göre zon sistemini bilelim ama illaki kullanmamıza gerekmez diyorsunuz.sanki bu sistemi kullanmadan resim çekilmez gibi anlaşılmasın yani…bizim gibi acemiler için biraz ağır konu bunlar 🙂 …ama ölçme oyununu sevdim okurken azcık denedim bile 🙂 🙂
Kısa bir özeti olmuş yazımın Eyüp bey.
Teşekkürler.
Yine sade ve anlaşılır yazım tarzınız sayesinde, sıkılmadan, severek okuduğum, yeni şeyler öğrendiğim bir yazı olmuş. Sayenizde sürekli yeni bir şeyler öğreniyor ve bu hobiyi hem daha severek, hem daha bilinçli yapıyorum. Yazılarınız birkaç kez okuyarak anlaşılmalı ve bol pratikle pekiştirilmeli kesinlikle.
Ellerinize, emeğinize sağlık Sebahattin bey.
Selam ve saygılarımla.
Öner bey merhaba,
Yazılarım için seçtiğim konulardan mıdır, yoksa benim yazma stilimden midir bilemedim; bu gibi yazılarımın bir defada okunarak anlaşılamadığını sıkça duyuyorum. En az 3-4 defa okuyanları biliyorum. Umarım çok kafa karıştırıcı yazmıyorumdur!
Katkılarınız için teşekkürler,
Selamlar.
Ben şahsen bu durumdan hiç şikayetçi değilim. İlkinde ne kadar keyif ile okuduysam, ikincisinde, üçüncüsünde de aynı keyifle okuyorum yazılarınızı. Arada bazı yazılarınız biraz daha teknik ağırlıklı oluyor, yada bir hobicinin sahada çok da kullanmadığı bilgiler içeriyor. Onlar belki bazı arkadaşlar için sıkıcı gelebilir ama ben fırsat buldukça çok daha eski, ve en basit konularda yazdığınız yazıları bile okuyorum. Çünkü pratik eksiğimin olduğunun farkındayım ve okunan şey zamanla unutulabiliyor.
Ayrıca, eğer bu hobiye devam edeceksek, kendimizi bu konuda geliştirmek istiyorsak “bu bilgi bana fazla”, “bu konu bana ağır” diye birşey söz konusu değildir. Çektiğimiz fotoğraf karesinde herşeyin kendi hakimiyetimizde olmasını istiyorsak, çekim tekniğimizin, kullandığımız ekipmanın ve genel kabul görmüş kuralların hakimi olmalıyız. Bugün belki biraz ağır gelmiş diyebileceğiniz bir yazı, bir müddet sonra ekleyeceğiniz yeni bilgiler için temel niteliğinde olacaktır.
Yazdıklarınızı toparlasanız rahatlıkla kitap olur. İyiki varsınız.
Bu vesile ile tekrar teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Yazılarınızın ve dostluğunuzun baki kalması dileği ile.
Teşekkür ederim Öner bey.
Umarım çoğunluktaki dostlarımız da sizin gibi düşünüyorlardır.
Selamlar, saygılar.
Kameranın poz ölçümünü tam ortaya getirdiğimizde eğer noktasal (spot) ölçüm yapıyorsak, ışığı aldığı noktayı beşinci zone’a oturtacak şekilde “S” ve “A” değer verecektir. Bunu zaten Sebahattin yazısında söylüyor. Tekrar etmiş oldum. Matriks ölçümde değişik noktaların ışık değerlerinin ortalamasını alarak bir “S” ve “A” değeri verecektir. Merkez ağırlıklı ışık ölçümde %70 merkez %30 (ya da farklı markalarda 60-40, 80-20 gibi de olabilir) diğer bölgelerin ışık değerine göre “S” ve “A” belirleyecektir. Ne yazık ki matriks ve merkez ağırlıklı ölçümlerin zone sistemiyle ilişkisi hakkında bir şey yok.
Dolayısıyla bilmemiz gereken temel şeylerden biri de Sebahattin’in yazdığı gibi noktasal ölçüm aldığımız yerin zone beş olup sahnenin geri kalan kısmının bu referansa göre değerlendirileceğidir. Yani yazıda geçen “oyun” aslında görme kültürünü teknik olarak geliştirmenin bir aşamasıdır. Sahneye baktığınızda filme ya da hafıza kartına nasıl geçirileceğini görmemiz gerekir.
Makinalarda kullanılan çoklu ışık (bölünmüş sensör, arı gözü gibi) ölçme sensörünü Nikon ilk olarak analog gövdelerde F4 ile başladı. Benim kullandığım F100 de ışık sensörünün adını da (F5 gövdede tanıtmıştı) değiştirerek (3D Color Matrix Metering-renklerin değerlendirilmesi. Yani monochrome bir sensör değil) kullanmaya başladı. Burada da iddiası “çok daha doğru ışık ölçümü yapıyoruz” idi. Çok değişik analog gövde kullanıcısı olarak F100 den aldığım ışık değerleri (sadece manuel kullanırım. Ve sahneye göre zone 5 neresi olsun istiyorsam buna göre “S” ve “A” ile pozlama telafisi yaparım) beni henüz hiç üzmedi.
Ansel Adams çoğunlukla plakaya çekim yapar ve her plakayı manzaraya göre çekerken zone sistemine uygun pozlar ve buna göre banyo edip buna göre baskısını yaparmış. Ve tabii ki Ansel Adams’ın 1940 larda oluşturduğu “zone sistemi”, dijital teknolojide her çekilen karenin sanki eskilerdeki plaka çekimi gibi tek tek işlenebilmesi (her kare için farklı “iso” kullanabilme rahatlığını göz ardı etmemek gerek) nedeniyle fotoğrafçının anlayıp içselleştirmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.
Güzel ve faydalı bir yazı. Eline sağlık Sebahattin.
Sevgi ve saygılarımla
Teşekkürler Okyar,
Senin yazdıkların da ayrı bir yazı konusu olurmuş aslında 🙂
Selamlar, sevgiler.
Türkçe detaylı yazılarınız için teşekkürler, bu konularla ilgili ingilizce kaynakları google ile tercume edenlere ilaç gibi geldiniz, bu yazının çok benzerini okumuştum, ama google tercumesi son derece kotuydu, hemen sitenize abone oldum
Osman bey merhaba,
Zone sistemiyle ilgili ne ararsanız çıkan sonuçlar hemen hepsi birbirine çok benziyor. Bunun gibi birçok konuyu farklı farklı yerlerde benzer şekilde okuyabilirsiniz. Hemen hepsi Ansel Adams’ın “The Negative” kitabından alıntılanmıştır. Ben de bu kaynaktan faydalandım. Konuyu belirli bir düzeyde bilmeden hangi tercüme okunsa da, anlaşılır ve doğru örneklerle yazıya dökmek farklı bir iş. Konuyu bilmeden bu iş yapıldığında, tıpkı sizin de dediğiniz gibi çok havada kalıyor ve yapay oluyor.
Desteğiniz ve yapıcı yorumlarınız için biz de size teşekkür ederiz.
Saygılar.
Yazınızı iki defa dikkatlice okudum. Öncelikle bu kadar teknik bir konuyu bu kadar anlaşılır yazabildiğiniz için sizi kutlarım. Bence ne yazık ki Adams ın sistemini dijital fotoğrafçılığa adapte etmek mümkün değil. Fotoğrafta karanlık kısımlara göre pozlama yapıldığında aşırı ışıklı alanların riski ortaya çıkar. Hepimiz biliyoruz ki dijital fotoğraflarda aşırı pozlanmış alanlar kurtarılamaz. Ben digitalde hdr kullanmayı tercih ederim.
Zeki bey merhaba,
Dijital kameralarda parlak alanlar konusunda yazdıklarınızdan yazımdaki “Önemli noktaları dijital için korumak” paragrafında bahsetmiştim, sanırım gözünüzden kaçmış. Böyle durumlarda “Sağa dayalı pozlama tekniği” imdada yetişir 🙂
Renkli çıktılarda bu belki pek o kadar göze çarpmayabilir, ancak benim de çok hoşlandığım siyah beyaz manzara çıktılarında zone sisteminin faydaları öne çıkmaya başlıyor.
Saygılar.